Tumgik
“When hiring and promoting employees, pay attention firstly to honesty, secondly to motivation, thirdly to capacity, fourthly to understanding, fifthly and finally to experience.
Without honesty, motivation is dangerous.
Without motivation, the capacity is insufficient.
Without capacity, understanding is limited.
Without understanding, knowledge is limited,
and without knowledge, experience is blind.”
- Dee Ward Hock
1 note · View note
Yazının Gücü
Uzun zamandır yazı yazmadım.. Başlığa %100 katılmama rağmen... Bu blogu yıllar önce başıma sürekli garip olaylar geldiğini düşündüğümden açmıştım. Almanya’ya yeni taşınmıştım, ve Türkiye’deki gibi burada da başıma garipliklerin geliyor olması etkisiyle bu ismi uygun görmüştüm. Fakat simdi bakıyorum da genel olarak “Hayat”ın tanımını yapmışım blog ismi ile aslında. Yazmışım bir takım şeyler. Şimdi eski paylaşımları okuyunca kafamın karışık olduğunu düşündürttü bu yazılar bana. Elimden geldiğince düşündüklerimi açıklamışım gerçi, fena da yapmamışım. 
Bugüne dair de ilham oldu bana: Yazının gücü.
“Günler uzundur, yıllar kısadır.” cümlesine denk geldim geçtiğimiz gün, yaşlı bir bireyin ağzından. Aklımdan çıkaramadım, buraya da not geçeyim dedim. Anlayacağınız üzere yazıya o nedenle vakit ayırmak istedim tekrardan.
Garip olaylar bitmiyor bir türlü. Önceki yazıları yazdığım zaman yaşadığım, algıladığım dünya bugünkünden farklı. Hem kişisel, hem toplumsal anlamda. Fakat toplumsal olarak ufak bir fark, kişisel anlamda daha büyük bir fark var gibi. O detayı atlamamak gerek.
Sorular hala çok kafamda.. Sorular ve cevaplar silsilenin bir parçası o halde. En azından kendime sorduğum soruların cevaplarının çoğunu aldım gibi. Sonuç olarak sorular bitmiyor.
Henüz başlamadığım ve yarıda kalan hikayelerimle nerede buluşacağım acaba?
Son yıllar berbat geçti...(bknz:2020-2021) Öyle ki Summer 19′ bir trademark oldu. 19 kuşağı diye manevi bir kuşak olur mu acaba? Çağdaş vatandaşlar adına hem kişisel hem toplumsal anlamda soruyorum. 68 kuşağı gibi. Pek dramatik değiliz belki, ama acımız samimi. Neden dramatik değiliz ki? Acı paylaştıkça azalıyorsa internet öyle bir paylaşım aracı oldu ki, acı tertemiz paylaşılıyor sosyal medya aracılığıyla... sanki? Bunların cevabı var ama yetkilileri beklemek en kabul gören karşılık bugünlerde. Ticksiz/Tickli insanların dünyası. Benders/non-Benders Avatar kafası. Equalistler de narsist lider sendromundan kurtulamıyor.
Neyse bu kadar politik yorum yeterli. Asıl amaç 19 Kuşağı’ndan yazıyla bahsetmekti. İlk ben yazmamışımdır bunu tabii ama kendime özgü yorumuma güvenerek, kalan değerlendirmeyi okurun yorumuna bırakmak istiyorum..
Bloga daha sık uğrayıp, yazı ve fotoğrafla meşgul olmak istiyorum.
Düşüncelerimin ve algımın maruz kaldığı zaman aşımını kayıt ve kontrol etmek amacım..
0 notes
Text
Riot
The Calendar loses a precious component,
The Remaining months gather to mourn,
The mourners play a melody,
While the eleventh moon quietly rises,
The chrysanthemum withers and falls,
To lie on the ground beside bloody scarlet eyes,
But you will remain supreme,
Even after losing half your limbs.
Enjoy the interlude,
Search out new allies,
East is the direction to go,
You will find one who awaits you.
0 notes
Text
Uzaydan Gelecek
Arada sırada uzayda dünyamıza ziyarete gelen varlıklar, komşularımız olduğunu düşünürüz. Belli başlı olaylara dayanarak. Ama o varlıkların ta kendimiz olduğuna pek ihtimal veremeyiz. İşte bununla ilgili bir düşüncemiz olması gerektiği kavramındayım. Bilemiyorum tam ama o boyutu anlamaya çalışıyorum bir yoldan. Onlar boyut atlamış olan bizleriz. Fakat bize etki etmeleri bir felakete yol açabileceği için bizimle direk iletişime geçemeyen bir ecdadımız aslında o uzaylılar. Biz onlar için milyarlarca ışık yılı geride yaşayan bir geçmişiz aslında. Zamanın ötesindeler. O kadar ileride zamandan kurtulup geçmişe bakış atabilecek 5. medeniyetine ulaşmışlar. Direk ama, zamanla değil. Zamandan başka bir kavramın içinde veya etrafında alıştılar bu medeniyete. Zamansız alışmak da olmaz gibi geliyor kulağa öyle değil mi? 
Bir köy vardır.. Herhangi bir dünya tarihinden. Bölgelerinden veya benzerlerinden. Orada bir olay yaşanır, tarifi mümkün olmayan bunlara bağlarız, çünkü cidden burada bulunmuşlardır. Onlar burada olduğunu hissettiriyorlar ama bilerek değil çünkü bazen bizle ilgilenmek için uğradıklarında geride bazı ganimetler bırakabiliyorlar. Ve zaman bunları yutuyor ve kendinde barındıryor, bu sayede biz de onların varlığına dair bir kanatta bulunabiliyoruz. Aslında onlar da insanlık, ama insanlığı aşmış, insan olmayan bir insanlık. Kısacası biz. Bazı deneyler yapıyoruz kendi zaman tünelimizde, ve bunların sonucunda zamana sıkışan bizlerin, kendimize şüphe duymasını sağlıyoruz. Biraz zor konu sanırım. Ama böyle bir şekilde algılayabilmenin de pozitif olacağını düşünüyorum. Siz anlamışsınızdır zaten...
İyi fikirler.. Bunun üzerine senaryo çıkar. Zaman ötesindeki bizlerin, bize ulaşmak isteyişi, fakat onların yeni sisteminde buna karşı olma kanunu olduğu için verilen savaşta, arada sırada bize haykırmak isteyen bizlerin izleri bize ulaştığı için uzaylıymışız gibi kendimizden şüphe duyarız, aslında bilmeyiz asıl uzaylının kendimiz olduğunu....
Sev geleceklerle.....
0 notes
Text
Kafamdakiler ve Sanat
Her ne kadar başlık pek trend bir sözcük olmasa da günümüzde, kimi yerde de güzel olabiliyor. Bugün bir yazı yazmaya karar verdim. İnsanlara değinmek istiyorum önce. İnsanlar sıkıntılı derecede kendilerini aşabilen varlıklardır. Kendi kapasitelerinin ötesine geçebilmelerini sağlayan bir evrimleşme(?) yetenekleri vardır.. Problemli sistemlerimizi, yönetim biçimlerimizi açıklayabilecek mantığa sahip bir atılımdır bu kanımca. Sadece beyinden oluşmadığımızı, günümüz dünyasında nadir de olsa, anlayabildiğimiz zamanlar vardır. Bu anların değerini ve manasını anlamak; kabullenmek ve bununla yaşayabilmektir insan olmak. Sıkıntılı bir döneme girdik; yanında getirdiği inanılmaz ikna eden, teselli eden, renklendiren, şenlendiren, gökkuşağı misalı fakat aldatıcı olan “modern”liğiyle; bu dünya bizi bizden koparmak isteyen bizlerle dolu. Negatif duyguları yaşamaktan korkar ve çekinir olduk. Bunları içimize atıp, sahte gülümsemelere kalkıştık aynalar karşısında.. Sanki dünyanın yükü bizim üstümüzdeymiş gibi her şeyi anlamak istedik.. Nereden bakılmalı bu olaya? Çok olumlu bir şekilde de bakabiliriz aslında. Çoğumuzun yaptığı gibi... Neredeyiz gerçekte onu bilmiyoruz. Veya bilmemize rağmen kaçınıyoruz. Farkında olmuyoruz etrafımızda yankılanan harmoninin. Baş döndüren bir parfüm sıkılmışçasına, halüslere bakar gibi, kabul ediyoruz etrafımızda yaşanan rengarenk cümbüşün aldatıcı doğasını. Hayal dünyasında kimler yaşıyor(!) işte onu ayırt edemiyoruz.. Hayal dünyasında yaşamıyorum diyen herkes; bir başkasının hayal dünyasını kabullenmiş, dünyanın sistemine senkronize bir şekilde bu hayalin yatırımına bedavaya çalışıyor, kısaca başka birisinin hayalini gerçekleştiriyor. Belki 100 nesil önce gerçekleştirilmesi imkansız görünen bir rüyanın içindeler. Gerçek olup olmadıklarına dair tek bir soruları yok. Yine de o dünyanın içinde gerçek insan olduğumuzu hissetmemizi sağlayan bazı şeyler var. Ben buna sanat demeyi tercih diyorum. Her şeyde bir sanat vardır. Hayatın kendisi bir sanattır. Karmakarışık bir yerdir hayat. Hayat dünya değildir. Hayat dünyadan daha fazlasıdır. Nasıl olduğundur hayat, nerede durduğun, ve duracak olmandır. O özel anlarda yaşadığın duygulardır “hayat”, günlük hayatta kendimizi ikna etmeye çalıştığımız hazır gerçeklerden ibaret değildir hayat. Hayatın sorularla da arası iyidir. İnsan olmayı başarmak mıdır hayat?
Ölüm de var hayatta.
Sevgilerle...
0 notes