Tumgik
firari77 · 2 years
Text
Tumblr media
3K notes · View notes
firari77 · 2 years
Text
Tumblr media
194 notes · View notes
firari77 · 2 years
Photo
Tumblr media
4K notes · View notes
firari77 · 2 years
Photo
(via ultraunabashedlypt2)
Tumblr media
(via lilboz4)
0 notes
firari77 · 2 years
Photo
Tumblr media
0 notes
firari77 · 2 years
Text
Anadoludan Misafir
💕  Garip bir şekilde, adama gösterdikçe daha çok tahrik oluyor, tahrik oldukça daha çok gösteriyordu. Kocasını tümüyle devre dışı bırakmıştı kafasının içinde. 💕
Tumblr media
* Alıntıdır by@Mofilius *
Tarık cep telefonundan aradığında Gül alışveriş yapıyordu. Her zamanki gibi sakindi kocasının sesi,
“Akşama misafirimiz var sevgilim…” demişti Tarık. Yaklaşık altı aylık evliydiler. Tarık, babasının Sirkeci'deki işini devralmıştı. Altın Han'ın alt katındaki büyük bir tuhafiye toptancısı dükkanıydı bu. Türkiye'nin en büyük üreticisi konumundaki bir şirketin mallarını, Anadolu'dan gelen esnafa satıyordu.
Aslına bakılacak olursa, kocasının anladığı bir iş değildi bu. Üstelik ne Gül'ün ne de kocasının tipi, iş yaptığı adamlara uygun değildi. Tarık; uçuk denecek kadar modern, tanıştıklarında barlardan, diskolardan çıkmayan, simsiyah saçları omuzlarına kadar uzun biriydi.
Gül de, İzmir'de doğup büyümüş ve kelimenin tam anlamıyla özgür ve iyice frapan biri olmuştu ömrü boyunca. Müşteriler ise Anadolu'nun genelde küçük kasabalarında dükkanları olan, kurnaz ama yarı cahil, kaba saba adamlardı. Dükkanı devraldıktan birkaç ay sonra, Tarık'ta ilginç bir değişiklik başlamıştı. İlk değişen giyim tarzı olmuştu. Her zaman giydiği jean'lerin yerini takım elbiseler almıştı önce. Hemen peşinden de saçlarını kestirmişti. Hatta konuşma biçimde, kullandığı kelimelerde bile değişiklikler fark ediliyordu. Gül tüm bunların nedenini merak ettiğinde ise; “İş yaptığım heriflerden çok farklı olmamam gerekiyor. Yoksa başkalarından mal alıyorlar. Biliyorsun, bu iş, iyi bir iş. Tabii eğer doğru düzgün yaparsan…” demişti. Gül kocasının bir de tespih edindiğini fark ettiğinde gerçi biraz bozulmuştu ama, bir taraftan da onun doğru söylediğini biliyordu. Gerçekten de iyi bir işti yaptığı. Kayınpederi yıllarca yapmış ve çok para kazanmıştı. Oturdukları evi de, düğün hediyesi olarak o almıştı zaten. Şimdi para kazanma sırası kocasındaydı. Dikkatini tekrar telefonda konuşmakta olan kocasına verdi Gül. “Çorum'un kazasından biri…” diye tanımladı misafiri Tarık, “Çok büyük bir parti satmak üzereyim ona sevgilim… O bakımdan mutlaka etkilemek istiyorum… Her şey çok güzel ve görkemli olmalı… Yemekler de, sen de…” Aslında bu hiç hoşuna gitmemişti Gül'ün. Nerede olduğunu bile bilmediği bir yerden gelme birini evinde ağırlamak fikri, doğrusu hiç de çekici değildi.
Tarık daha önceleri de müşterilerini ağırlamıştı birkaç kere ama, hep onlara dışarıda yemek yedirmiş ve sonra da pavyona filan götürmüştü. Ama şimdi değişik bir şey uygulamaya çalışıyordu. “Ne olursa olsun kocama destek vermem lazım…” diye düşündü sonra da, “Madem benim üstüme bu iş düşüyor, katlanırım…” Yemeklerin hazırlanması işi, doğaldır ki her gün gelen hizmetçiye düşmüştü tabii. Bu arada Gül kocasını aramış ve yemeğin rakı ağırlıklı olacağını öğrenmiş, hazırlananlar da ona uygun biçimde hazırlanmıştı. Ona düşen de yalnızca kendini hazırlamak olmuştu. Giyinmek, Gül için her zaman en kolay ve çabuk işlerden biri olmuştu zaten. Genelde o kadar az şey giyiyordu ki üstüne, hazırlanmak zaman almıyordu. Bugün de öbürlerinden farklı olmamıştı işte. Zaten istese de olamazdı, çünkü gardırobunda yalnızca her zamanki o hafif teşhirci tarzına uyacak şeyler vardı.
Bu sefer seçtikleri; beyaz, adeta eteği kesilmiş bir atlet fanilasına benzeyen yarım bir bluz ve uçuk mor renkli penye bir etek olmuştu. Elindekileri çıplak vücudunun üstüne geçirip, kendine bakmak için aynaya yürümüştü. Külot ve sutyen gibi şeylerden, oldum olası nefret ederdi Gül. Doğrusu, kocasının istediği gibi güzel olmuştu. Kolları, omuzları ve memelerinin biraz altından itibaren, hafifçe düşük belli eteğinin başladığı yere kadar karnı çıplaktı. Biraz küçük, ama kütür kütür ve yusyuvarlak memeleri, bluzun incecik penye kumaşının altından iyice belli oluyordu.
Göbeğinin altından başlayan etek ise kalçalarının biraz altında bitecek kadar kısaydı. Ama bol olduğu için, vücuduna yapışmamıştı. Buna karşılık dönüp kendine bir de arkadan baktığında, yusyuvarlak kalçalarının arasındaki yarığın hafifçe belli olduğu görebilmişti. “Biraz fazla mı oldu acaba, Allah'ın ayısı için?” diye bir an düşündü ama, sonra boş vermeye karar verdi. Neden kendini sıkıntıya sokup farklı bir şeyler giyecekti ki? Üstelik kocasının böyle giyinmesinden hoşlandığını da biliyordu zaten. Gerçi aralarında bu konuyu hiç konuşmamışlardı ama, Gül bundan emindi. Başkalarının karısına bakmasından, arzulamasından tahrik bile oluyordu Tarık. Sonra baş başa kaldıklarındaki davranışları, Gül'ün böyle düşünmesine neden oluyordu. Ayaklarına; bilekten bağlı, sadece birkaç ince banttan ibaret olan ve alabildiğine yüksek topuklu uçuk eflatun dekolte ayakkabılarını geçirip bir daha bakmıştı kendine. Upuzun bacaklarının o baş döndürücü güzelliği, şimdi daha da göze batar hale gelmişti. “Şimdi tamam oldu…” diye düşündü ve hazırlıkları kontrol etmek için aşağıya mutfağa inmek üzere merdivenlere yürüdü. Çözemediği bir tek konu kalmıştı aklında. Tarık, genelde rakı içmeyi kaldıramazdı. O nedenle, hep şarabı tercih ederlerdi, canları içmek istediğinde. Gül de rakı içince azgınlaşıyordu genelde. Tabii Tarık da biliyordu bunu. Bu akşam ise rakı içilecekti ve Gül, kocasının ne olacağını merak ediyordu doğrusu. Önce gidip kadının hazırladığı yemek masasını kontrol etmesi gerekiyordu. Gerçi geniş bir bahçeleri vardı ama, başkalarının gözünden uzak olmak gerektiğine inandığı için, masayı içeride, yemek odasında kurdurmuştu.
Daha doğrusu komşularının evlerinde bir ayıyı ağırladıklarını görmemelerini tercih etmişti. Yemekten önce ve sonra hep birlikte oturmaları için de, bahçeye açılan alt salonu düşünmüştü.
Sonunda da, her şeyin hazır olduğuna karar verip beklemeye başladı ama bir süre sonra da sıkılıp, yeniden üst kata çıktı. Kocasının sesini duyduğunda televizyon seyrediyordu. İşte gelmişlerdi. Merdivenlere doğru yürüyüp aşağıya inmeye başladığında, yalnızca bu işin fazla uzamadan bitmesini diliyordu. Kocasıyla birlikte merdivenin alt başında beklemek olan adamı ilk gördüğü anda da, iki şeyin birden farkına vardı Gül.
Bunlardan birincisi, adamın beklediğinin de ötesinde tam bir ayı olmasıydı. Boyu iyice uzundu ve kocasının tepesinden bakıyordu. Şişman değildi ama, tam kapı gibi biriydi.
Simsiyah saçları, kalın bir bıyığı, üzerindeki çiçekli gömleğin örtemediği kollarıyla açık düğmelerinin meydanda bıraktığı göğsünü kaplayan simsiyah kıvırcık kılları ile tam bir ayıydı işte. Farkına vardığı ikinci şey ise adamın onu ilk gördüğü anda adeta donması ve kapkara gözlerinin üzerinde kilitlenmesi olmuştu. O yukarıda, Tarık'la adam aşağıdaki oldukları için, bacaklarını kalçalarına kadar görüyor olmaları gerekiyordu her halde. Gerçi bir an için tereddüt etti ama, sonra kocasının yüzündeki gülümsemeyi görünce, boş verip aşağı inmeyi sürdürdü. “Seyret bakalım ayı…” diye düşündü bu arada da, “Eminim böylesini hiç görmemişsindir şimdiye kadar…” Kocası onları tanıştırdığında da adama elini uzattı. Kendi küçücük elinin onun bir pençe gibi elinin kıllı parmakları arasında adeta kaybolduğunu gördü. Ne olduğunu o anda tam anlayamadığı bir biçimde, içinin bir tuhaf olduğunu hissetti. Yemekten önce biraz oturabilmek için önlerine düşüp onları koltuklara doğru götürürken; “Tanrım… Tam bir hayvan gibi… Yabani bir hayvan gibi…” diye düşünüyor ve içindeki o şaşırtıcı tuhaflık duygusunun, daha da arttığını fark ediyordu. Ne olduğunu tam anlayabilmesi, ancak salonda, adamın tam karşısındaki koltukta bir süre oturduktan sonra mümkün oldu. Tanrım; görüntüsüyle, bakışlarıyla, konuşması ve tavırlarıyla, onu tahrik ediyordu adam.
Kapkara gözleri alev alev yanarak, tepeden tırnağa, bal rengi saçlarından, ojeli ayak parmaklarına kadar her yerinde dolaşıyor ve onu tahrik ediyordu. O hayvansı haliydi belki de onu tahrik eden. Hatta ona hitap ederken “Gul Hanım” demesi bile, tahrik edici geliyordu. Arada göz ucuyla kocasına bakmış ve onun ya durumun farkında olmadığını, ya da farkında olup bundan hoşlandığını anlamıştı. Farkında olduğu bir şey daha vardı ki, o da giderek daha rahat, daha sere serpe oturmaya ve böylece adamın gözlerinin önüne daha da güzel manzaralar sermeye başlamış olduğuydu. Yemeğe geçmek için ayağa kalktıklarında ise müthiş bir şeyin farkına vardı Gül. Adamın siki, fark edilir bir biçimde kalkmış ve pantolonun önünü kabartmıştı. Bu da Gül'ün biraz daha tahrik olmasına neden oldu. Yine öne geçti ve kalçalarını çalkalaya çalkalaya erkeklerin önünde yürürken içinden; “Bu gece yaşadın kocacım…” diye düşünüyordu, “Ateşimi söndürene kadar ben de senin pestilini çıkarırım her halde…”
Yemek, ilk başlarda sakin geçti Gül için. Ama rakının etkisini hissetmeye ve bundan kaynaklanarak azgınlaşmaya başladığında iş biraz değişti. Adam zaten gözlerini, aralarındaki masa nedeniyle o için an görebileceği tek yeri olan memelerinden ayırmamıştı asla…
Haksız da sayılmazdı tabii. Tahrik oldukça meme başları şişmiş, incecik kumaşın altından birer düğme gibi belli olmaya başlamıştı. Gül de sürekli adamın gözlerinin içine bakmaya başlamıştı artık.
Tarık ise iki kadeh rakıyı peşpeşe devirmişti ve dili hafifçe peltekleşmeye yüz tutmuş durumdaydı. Gül bir taraftan da, içinden gelen dayanılmaz bir merakın etkisini hissetmekteydi. Adam o kadar kıllıydı ki, sakallarının nerede bittiği ve göğüs kıllarının nerede başladığı bile belli olmuyordu.
Birden bunu son derece çekici bulmaya başlamıştı. Merak ettiği ise herifin vücudunun göremediği kısımlarının da kıllı kaplı olup olmadığıydı. Tanrım, bunu düşünmek bile tahrik ediyordu onu. Yemek boyunca devam eden bu gerilim, sofradan kalkıp tekrar salona geçtiklerinde, daha da artmaya başlamıştı. Bunun nedeni de, adamla Gül'ün arasında artık bir masa olmaması ve serbest görüşü hiç bir şeyin engellememesiydi.
Ellerinde masadan kalkmadan hemen önce tekrar doldurulmuş rakı bardakları, bir üçgen biçiminde oturmuşlardı. Adamla Tarık tek koltuklara, Gül de adamın tam karşısına düşen geniş üçlü kanepeye… Kelimenin tam anlamıyla sere serpe oturduğunun farkındaydı. Eteği iyice sıyrılmış, bacakları tüm güzelliğiyle herifin gözlerinin önüne serilmişti. Gerçi arada bir, artık iyiden iyiye kafayı bulmuş olan kocasına da bakıyordu ama, aslında tüm dikkatini tam karşısında oturmakta olan kıllı yaratığa vermişti Gül.
O kapkara gözlerin bacaklarını didik didik ettiğini hissediyor ve bundan inanılmaz bir zevk almakta olduğunu fark ederek şaşırıyordu. Tanrım, herifin bakışları, değdiği yeri yakıyordu sanki. Bu da, Gül'ün giderek daha çok tahrik olmasına ve elinde olmadan herife daha çok göstermesine neden olmaktaydı. Kendini garip bir fasit daireye kapılmış gibi hissediyordu. Sonunda arkasına iyice yaslanarak oturmaya başlamıştı. Biraz aralık duran bacakları sürekli hareket halindeydiler ve hafif hafif açılıp kapanıyorlardı. “Oh tanrım… Neredeyse amımı gösteriyorum herife…” diye düşündü. İşin ilginci, aslında yapmak istediğinin bu olduğunun da farkında olmasıydı. Bu ayıya amını göstermek, onu iyice tahrik edip çıldırtmak istiyordu. Sonra tekrar kocasına baktı. Tarık iyice kafayı bulmuştu. Konuşurken iyice zorlanmaya başlamıştı ama bir süre sonra yine toparlanmayı başarıyordu. Kendi de bayağı hoş olmuştu bu arada. Ve her zamanki gibi, alkol iyice azgınlaşmasına neden olmuştu tabii.
Rakının adamın üstündeki etkisini ise tam anlayamıyordu Gül. Sanki hiç içki içmemiş gibi bir hali vardı. Öylesine değişmemişti yani. Değişen tek yeri, artık pantolonun önündeki giderek daha da büyüyen kocaman kabarıklıktı. O kabarıklığı, daha doğrusu kabarıklığın nedeni olan siki düşününce, içinin daha da şiddetle tutuştuğunu hissediyordu Gül. Tanrım, bu ayıyla oynamak istiyordu. Onu daha çok, daha çok tahrik etmek istiyordu. Birden kocasının sesiyle kendine geldi. Zor anlaşılır bir dille konuşarak, biraz daha rakı istiyordu Tarık. “Nerene içeceksin sevgili kocacığım..?” diye düşündü Gül. Ama yine de kalkmak için doğruldu ve bu arada da, bacaklarını iyice aralandı. Gözleri adamın gözlerindeydi, onunkiler de Gül'ün kasıklarında tabii. Sonunda amacına ulaştığını ve ona amını göstermeyi başardığını, adamın gözlerinin birden hafifçe açılmasıyla anladı Gül.
Tumblr media
Gidip kocasının bardağını aldı ve köşedeki içki sehpasının önüne yürüyüp, rakı doldurdu. Amının yandığını ve inanılmaz sulanıp vıcık vıcık bir hale geldiğini hissediyordu. İnanılmaz büyüklükte bir sikilme isteği kaplamıştı içini.
Elindeki dolu bardakla kocasına doğru yürürken, amının sularının bacaklarına akmaya başladığını farkedip bu nedenle daha da çok tahrik olduğu hissetti. O andaki tek istediği en olmayacak şeydi. Kocasının sikini dışarı çıkarmak ve onun üstüne oturmak istiyordu ama buna imkan yoktu. Tarık elbette ki, adamın önünde buna izin vermezdi. Birden adamın rakı bardağının da boşalmış olduğunu fark etti. Onu da doldurmak için adama doğru yürüdü. Adam elindeki bardağı ona verirken de, parmakları birbirine değdi bir an.
O kalın ve kıllı parmakların kendi incecik parmaklarına teması, Gül'ü adeta çıldırtmıştı birden. Tüm vücudu, bu temasla hafifçe sarsılmış ve adam da bunu fark etmişti tabii. Aynı şeyi, dolu bardağı adama geri verirken de yaşadı Gül. Gidip tekrar adamın karşına oturduğunda adeta trans halindeydi. Neredeyse hareketlerini kontrol edemez bir durumdaydı. Bacakları durmadan hareket halindeydiler. Bacak bacak üstüne atıyor, bazen düz oturup dizlerini iyice aralıyor, zaman zaman bacaklarını toplayıp kanepenin üstüne çekiyor, sonra tekrar indiriyordu.
Garip bir şekilde, adama gösterdikçe daha çok tahrik oluyor, tahrik oldukça daha çok gösteriyordu. Kocasını tümüyle devre dışı bırakmıştı kafasının içinde. Zaten onun da olup bitenleri kavrayabilecek pek hali yokmuş gibiydi. Tarık durumu fark etse ne yapardı acaba? Güzel karısı, eve getirdiği ayı misafirin karşısında akıl almaz işler yapıyordu. Tepeden tırnağa am gibi olmuştu Gül. Kocaman, alabildiğine tahrik olmuş, vıcık vıcık sulanıp şişmiş ve kayganlaşmış bir am gibi olmuştu. En azından kendini böyle hissediyordu. Öylesine tahrik olmuştu ki, neredeyse belinin gelmek üzere olduğunu fark ediyordu. Bir taraftan da, adamın pantolonun önünü bir çadır gibi kabartmış o kocaman sikin hayali resimleri uçuşuyordu gözlerinin önünde. Taş gibi sertleşmiş, kocaman ve kıllı bir siki olmalıydı ayının. Üstelik onun için kalkmıştı. Ohhhh ayının siki onun için kalkmıştı. Artık adam da biraz rahatlamış gibiydi. Kocasına pek aldırmıyor, kapkara gözlerini Gül'ün kıpır kıpır bacaklarından ve ikide birde meydana çıkıp tüm güzelliğiyle görünen amından ayıramıyordu. Sonra birden Tarık adamla konuşmaya başlamıştı. Daha doğrusu konuşmaya çalışıyordu kocası. İster istemez kocasına yönelmişti adamın dikkati. Bu arada Gül'ün gözleri de, adamın yanındaki sehpanın üstünde duran söğüş salatalık tabağının boşalmış olduğunu fark etti.
Yerinden kalkıp oraya yürüdü ve boş tabağı alıp, içine yeniden salatalık koymak için mutfağa doğru yöneldi. Kalçalarının, elinde olmadan her zamankinden daha çok çalkalandığının farkındaydı. Onlardan uzaklaşırken kulağına kocasının adama söylediği son cümle takılmıştı. “Yavv kusura bakma… Galiba biraz sarhoş oldum ben…” Mutfağa girdiğinde buz dolabını açıp yeri bir salatalık almış, sonra da soyup doğramak için orta tezgahın yanına gitmişti. Oldukça kalın ve büyük bir salatalıktı elindeki.
Birden “acaba bu ayının siki de bu kadar var mıdır..?” diye düşündü Gül ve aynı anda da amını tarifi imkansız bir ateşin bastığını hissetti. Sonra da içinden geleni yaptı ve bir eliyle tezgahın üstüne dikine dayadığı salatalığı, öbür eliyle avuçlayıp hafif hafif yukarı aşağı okşamaya başladı. Sanki büyülenmiş gibiydi. Mutfağın kapısında bir hareket sezip gözlerini çevirdiğinde, hala sıvazlıyordu salatalığı. Bir anda adamla göz göze geldiler. Tanrım, yerinden kalkıp peşinden gelmişti adam. Gül heyecanın son derece arttığını hissediyordu. Sonra gözleri adamın önüne takıldı ve hep aklının kaldığı o çadır gibi kabarıklığı tüm haşmetiyle gördü o anda. Ayaktayken, çok daha büyük görünüyordu. Adam yürüyüp yanından geçerek arkasına dolandığında ise heyecanı son kertesine yükselmişti artık. Bir şeyler olacağını hissediyor, ama ne olacağını bilmiyordu. Salatalığın çevresine dolanmış parmakları, yeniden yukarı aşağı hareket etmeye başlamışlardı. Arkasına bakmaya cesaret edemiyordu sanki. Sonra birden adamın elini sırtının ortasında hissetti. Yavaşça bastırarak, vücudunun belden yukarı kısmını masaya yatırdı adam. Eli alev alev yanıyordu, son derece güçlüydü ve kararlıydı. Peşinden de eteğinin arkasını tuttuğu gibi kaldırdı. O hayalini kurduğu sikin ateş gibi yanan kocaman başı amının dudaklarına değdiğinde ise, Gül'ün tüm vücudu sarsılmaya başladı. Aynı anda da, birden soktu adam. O kocaman sikini, tek bir harekette dibine kadar geçirmişti amına. Gül bir anda kopmuştu. Vücudu dağla dalga sarsılıyor, kıvrılıp bükülüyor, beli geliyordu. Amı, içine giren siki sımsıkı sarmış, bir gevşeyip bir sıkışıyor ve onu adeta sağıyordu. Sonra, birden içinde bir volkanın patladığını sandı Gül. Adamın da beli geliyordu. Koca ayı tohumlarını durulmak bilmez salvolar halinde Gül'ün içine fışkırtıyordu. Bu da, daha biri bitmeden bir kere daha belinin gelmesine neden oldu Gül'ün. Sonunda halsiz düşüp masanın üstüne yığılıp kaldı. Ama adamın onu bırakmaya niyeti yoktu. O iri kıllı elleriyle belinin iki tarafından sımsıkı tutmuş, sikini sokup çıkarmaya başlamıştı.
Tanrım daha yeni getirmişti belini ama hiç bir şey yokmuşcasına sikiyordu onu. İçi inanılmaz dolmuştu. Gerçekten de kocamandı ayının siki. Ve sokuyor, çikarıyor, sokuyordu şimdi. Kocası yalnızca bir kaç metre ötede, salonda otururken hırsla sikiyordu onu. Kafasının içinde patlamalar oluyordu Gül'ün. Bir daha geldi beli ve hemen peşinden de bir daha. Belden yukarısı masanın üstünde kıvranıyordu. Kalçaları adamın hamleleri altında eziliyordu adeta. Çok zevk alıyordu. Sonra homurtular çıkartarak bir kere daha fışkırttı adam içine. Amının en dibine yine. Lav gibi yakıcı tohumları, tüm karnının içini tutuşturdu adeta. Gözleri kararıyordu Gül'ün. Ve adam sikini çekip çıkardı içinden. Nefes nefeseydi Gül. Gözleri sımsıkı kapalıydı. Yine de adamın uzanıp masanın üstünde durmakta olan kutudan kağıt peçete aldığını ve silindiğini hissetti. Sonra da kapanan fermuarının sesini duydu. Yürüyüp gitti sonra adam. İçeriye, tekrar kocasının yanına gidiyordu. Doğrusu inanılmazdı. Kıllı bir ayı, hiç beklemediği bir anda bastırıp sikmişti onu. Bu gerçeği kavradığı anda, daha da tahrik olduğunu hissetmişti Gül. Tüm akşam boyu göstere göstere tahrik ettiği ayı, bir hamlede sikivermişti onu işte. Birden elindeki salatalığı hala sımsıkı tutmakta olduğunun da farkına vardı. Doğrulup eteğini indirdi ve yorgun hareketlerle salatalığı soymaya koyuldu sonra da. Peşinden de elinde tabak, yeniden içeriye, kocasıyla ayının yanına döndü. Tarık'la adam konuşuyorlardı yine. Daha doğrusu adam konuşuyor, kocası da, yayvan yayvan bir şeyler anlatmaya çalıyor, ama söyledikleri zor anlaşılıyordu.
Adam onu görünce, Tarık'tan kopup, yine gözlerinin içine bakmaya başladı Gül'ün. Yüzünde pis bir sırıtma vardı. Ve Gül bu sırıtmanın nedenini çok iyi biliyordu. İki dakika önce sikmişti onu adam. Bunun tekrar aklına gelmesiyle o kadar çok tahrik olmuştu ki, anlamakta zorluk çekiyordu.
Elindeki salatalık tabağını adımın yanındaki sehpanın üzerine koyarken, birden amının yeniden bir nabız gibi atmaya başladığını ve dudaklarını iyice açtığını hissetti.
Az önce içine fışkıran bellerin yavaş yavaş dışarı sızdığını ve bacaklarının içine doğru akmaya başladığının da farkındaydı. Biraz dikkat etse kocasının bunu görebileceğini biliyordu ama bu ona endişe yerine büyük bir heyecan veriyordu. Sonra arkasını dönüp koltuğuna yürüdü ve kendini kelimenin tam anlamıyla sere serpe bir halde bırakıverdi. Bacakları iyice aralık, eteği alabildiğine sıyrılmış ve vıcık vıcık amı olduğu gibi meydandaydı. Doğrusunu söylemek gerekirse, tüm bu olup bitenler inanılmaz gelmişti Gül'e. Hiç aklından geçmeyen bir şey gelmişti başına. En ilginci de, bunu son derece heyecan verici bulmakta olmasıydı.
Heyecan verici tanımlaması bile yetmezdi hatta, durumu anlatmaya. Çünkü biraz önce sikilmiş, defalarca ve inanılmaz bir şiddetle belini getirmiş olmasına rağmen, hala inanılmaz bir şiddetle sikilmek istediğinin farkına varıyordu.
Acaba Tarık iyice sarhoş olup sızar mıydı? Bu ayıyla baş başa kalabilir miydi? Aslında sabaha kadar vermek istiyordu adama. Her yerini vermek istiyordu. Tanrım sikilmek istiyordu. Koltuğun üstünde kıvranıyordu adeta. Ama tüm hevesi kursağında kaldı. Birden adamın doğrulduğunu fark ederek şaşırdı. Kocasına bir taksi çağırmanın mümkün olup olmadığını soruyordu ayı. Çok yakındı taksi durağı. İki dakika sonra kapıya gelmişti bile araba. Adam kocasına teşekkür etti. Hep beraber kapıya kadar yürüdüler. Aslında Tarık iyice yaslanmıştı Gül'e. Ayakta zor duruyordu. Zil zurna olmuştu kısacası. Tam kapıdan çıkacakken durup ona baktı adam. Yüzünde yine o pis sırıtma vardı. Belki kızması gerekirdi ama, bu ifade, mümkünmüş gibi daha da tahrik etti Gül'ü. Sonra yürüyüp gitti adam. Karı koca birlikte üst kata çıkan merdivenlere yürüdüler. Ortalığı toplamadan önce kocasını salimen yatağa götürmesi gerektiğinin farkındaydı Gül. Merdivenleri çıkmaya başladılar. Amından sızan beller bacaklarının iç tarafından dizlerinin altına kadar inmişti artık.
51 notes · View notes
firari77 · 2 years
Text
Damadım Sarhoş
💕   “Kurban olayım damat yeter, hepsini sokma!” desem de, “Kızın da alırken zorlanıyor, ama girince de çıkarmamı istemiyor!” diye diye hepsini soktu. Yırtılıyorum sandım. 💕  
Tumblr media
Hollanda’dan kızım aradı. Yatırım için arsa alacaklarını, kocasının bir kaç gün bizde kalması gerektiğini söyleyerek müsait olup olmadığımızı sordu.
“Ne demek kızım?” dedim. “Buyursun gelsin. Damadımızı otelde yatıracak değiliz ya… Hem baban iş için İstanbul’a gitti, ben de evde yalnız kalmamış olurum, benim için de çok iyi olur. Evde bir nefes olursa korkmam hiç olmazsa…”
“A, çok iyi anneciğim” diyerek kızım da sevindi. “Ben de yalnız değilim burada, Murat gelene kadar kayınvalidemde kalacağım.”
Gerçekten sevinmiştim damadın gelmesine… Kocam kaç gündür yoktu, koca evde yalnız başıma ürküyordum. Aslına bakarsanız kocam varken de yalnız sayılırdım. Bunca yıldan sonra eski gücünü kaybetmiş, ayda bir, iki ayda bir sevişir olmuştuk. Üstüne bir de gece horlamaları çıkınca odaları da ayırmıştık.
Mutluyduk, maddi sıkıntımız yoktu, iyi geçiniyorduk ama, tek sıkıntımız yatak olayıydı. Genç evlenmiş, genç anne olmuştum, hala yaşım genç sayılırdı. Bakımlıydım, makyajıma, giyimime, sağlığıma dikkat eder, sporumu aksatmazdım. Ölçülerim yerinde, yolda kendime baktıran bir kadındım.
Kocamla aramızdaki yaş farkı kendini belli etmeye, sıkıntı yaratmaya başlamıştı son zamanlarda… Ben ne kadar uyarsam da, kendini iyice salmış, yaşlılığı kabullenmiş, köşesine çekilmiş gibiydi. Yine de severdim bunca yıllık kocamı sadece seks yüzünden bırakmaya niyetim yoktu. İdare edip gidiyordum.
Kızım da benim gibi erkenden evlenmiş, Hollanda’ya gelin gitmişti. Damadımız çok iyi biriydi. On yaş büyüktü kızımdan, el üstünde tutar, bir dediğini iki etmezdi. Ben onu, o da beni çok sever, her geldiğinde bana iltifatlar yağdırırdı. Kızımın ablası gibi göründüğümü söyler dururdu hep…
Kızımla konuştuktan iki gün sonra çıktı geldi. O gelecek diye özel yemekler hazırlamış, konuk odasını temizleyip rahat etmesi için ne gerekiyorsa yapmıştım.
“Anneciğim nasılsın?” diye bana sarıldı kapıyı açtığımda… Damadı içeri buyur ettim. Geliş saatine yakın çay demlemiştim, beraber çay içtik. Sofrayı kurdum sonra, ona özel hazırladığım sevdiği yemeklerden bir şeyler yedi ve sohbet etmeye başladık.
Kızımın dediği gibi bir arsa almak için gelmiş ve yaklaşık on gün kalacakmış. Uçak ve yol yorgunuydu, epey bir sohbetten sonra kendisine hazırladığım odada yattı.
Sabah kalktığımda, damat çoktan çıkmıştı evden… Öğleye doğru geldi ve beraber yemek yedik. İnternetten bulduğu arsayı gitmiş görmüş, arsa sahibiyle pazarlıkta anlaşmışlar. Sözleşmeyi yapmışlar,  kaporasını falan vermiş ve geriye sırf tapu işleri kalmış. Öğleden sonra resmi daireler açılınca da tapuyu alacakmış. Çayımızı içtikten sonra tapu dairesine gitti. Bir kaç saat sonra beni arayıp,
“Tapuyu aldım anne, bunu kutlamamız lazım… Akşam gelirken rakı getireyim, sen de mezeleri hazırla, ikimiz beraber kutlayıp içelim!” diye ısrar etti.
Bazen hep beraber yemek yerken, damat kayınpeder karşılıklı bir iki bardak rakı içerler, ısrarlarına dayanamaz, ben de bir bardak içerdim. Damadın sevincini kursağında bırakmamak için akşama güzel bir sofra hazırladım.
Damat eve geldiğinde yine bana sarıldı. Arsayı iyi bir fiyata aldığı için çok sevinçliydi. Getirdiği rakıyı açtık ve sofraya oturduk. Sohbet, muhabbet, arsaydı, yatırımdı, kızımın geleceğiydi derken ben daha iki bardak içmeden, damat şişeyi bitirdi.
Rakı bu, şişede durduğu gibi durmadığını hepimiz biliriz. Aslında iyi içerdi damadım ama arsanın sevinciyle içkiyi biraz kaçırdığı için sarhoş oldu. Durmadan kalkıp bana sarılıyor, öpeyim annecim diyerek yanaklarımdan öpüyor,
“Çok güzel kadınsın annecim. Hayranım sana… Öyle genç görünüyorsun ki… Kızın da sana çekmiş zaten… Güzelliğini senden almış” filan diyordu sürekli…
Konuşurken dili peltekleşmeye, gözleri kapanmaya başladı. Bir ara baktım, başı öne düştü, ayakta uyuyordu neredeyse… Zaten gece vakit bir hayli ilerlemişti.
“Murat… Hadi kalk oğlum, seni yatırayım yatağına!” dedim ve koluna girdim. Ama damat 1.80 boyunda ve 90  kilo, zebellah gibi bir adam… Bense 1.65 boyunda minyon yapıda bir kadınım.
Zor zahmet damadımı ayağa kaldırdım. Kolunu boynuna dolayıp yürüttüm. Ama misafir odasına kadar götüremedim. Bizim yatak odası daha yakın olduğundan, oraya götürüp, bizim yatağa uzanmasını sağladım.
En azından bari pantolon ve gömleğini çıkartayım, rahatlasın diyerek soymaya başladım. Gömleğin düğmeleri, pantolonun fermuarı derken zorla çıkardım hepsini, sonunda atlet külotla yatağa yatırmayı başardım.
Nefes nefese kalmıştım. Şöyle bir baktım benim yatağımda yatan adama… Neredeyse çam yarması denilecek yapıda, iri yarı bir erkekti damadım… Slip külot giymişti altına… Sarhoş olmasına, yarı sızmış olmasına rağmen, külodunun önündeki hatırı sayılır kabarıklık ister istemez dikkatimi çekiyordu.
Kar beyazı daracık atlet geniş ve kıllı göğsünü meydana çıkarmıştı. Nefes alıp verdikçe o erkek göğsü inip kalkıyordu. Bir an benimle aynı minyon yapıda, çıtı pıtı yirmi yaşındaki kızımı düşündüm. Yatakta nasıl başa çıkıyor bu koca herkül gibi herifle acaba diye geçirdim içimden…
Kollarının pazuları, bacaklarının kasları iştah açıcı görünüyordu. İdeal erkek tipi yani… Yine de başımı iki yana sallayıp aklıma üşüşen şeytanca şeyleri kovalamaya çalıştım. Yutkunarak nevresimi üstüne çektim, çıplaklığını örttüm. Tam odadan çıkmaya davrandığımda gözleri yarı kapalı, kolumdan tutup çekerek,
“Annecim ne olur sen de burada yat, hem konuşuruz!” diye yalvarmaya başladı. Ben de zaten içtiğim iki duble rakıyla çakırkeyiftim, başım hafif döndüğü için,
“Tamam Murat!” dedim ve üzerimdeki ince diz hizası bir etek ve tişörtle yatağa, damadımın yanına uzandım. Murat satın aldığı arsa hakkında geveleyerek bir şeyler anlatıyordu, ama ben daha kafam yastığa değer değmez uyumuşum. Gece üzerimde bir ağırlıkla uyandım. Makyaj masasındaki ışıklı saat üçü gösteriyordu. Bir de baktım ki, damadın sol eli, benim kolumun altından göğsümü tutuyor ve sol bacağını da kalçamın üzerine atmış. Ahtapot gibi öyle bir sarmış ki, kurtulmak mümkün değil.
Ben damadımın kollarından kurtulmaya çalıştıkça, o daha çok sarılıyordu.  Ve dehşetle fark ettim ki, damadımın sertleşmiş erkekliği kalçama aşırı bir baskı yapıyor. Neredeyse eteğimi yırtıp kalçamın arasına girecek o taş gibi sertlik… Nasıl olsa sarhoş, sızmış vaziyette, bilmeden yapıyor diye seslenmedim. Ama ben saran kollarından kurtulmaya çalıştıkça damat daha çok, daha sıkı sarılıyor, resmen kerkiniyordu bana.
��stem dışı da olsa hoşuma gitmeye başladı bu durum… Ve ben de çabalamayı bıraktım, hareketsiz durdum. Artık kalçalarım onun sertliğine dayanıyordu. Üstüne ben de geriye doğru bastırdım biraz… Sertliğinin arkamdaki temasıyla aldığım zevkin tadını çıkarmaya başladım.
Damat benim duruma hiç itiraz etmeden hareketsiz kalmamdan cesaret almış olmalı ki, göğsümün üstünde duran elini bir çırpıda tişörtümün içine soktu. Sütyenimi aşağı çekip sol göğsümü avuçladı ve yoğurmaya başladı. Meme uçlarımı sıkıp bırakıyordu.
Zevkten inlememek için dudaklarımı ısırdım. Az sonra göğsümü mıncıklayan eli göbeğime doğru kaymış, karnımı okşuyordu. Tam elini tutup engel olmaya niyetlenmiştim ki, elini tişörtümden çıkardı.
Okşamayı bırakmasına üzülmedim desem yalan olur. Demek buraya kadarmış diye geçirdim içimden… Ama değilmiş. Tişörtümden çıkardığı elini eteğimin altına soktu. Bacağımı okşaya okşaya yukarıya çıktı.
Bacaklarımın çıplak teninde yavaşça dolanan, okşayan el küloduma geldi. Şöyle bir avuçlayınca ister istemez inledim. Ardından parmaklarını külodumun yanından içine sokup, resmen amımı avuçlamaya başladı.
Aylardır amıma el değmemişti. Damat avuçlayıp sıkarken amımdan zevk sularım akmaya başladı, anında ıslandı. Klitorisimi okşayan parmağı suyumda kayganlaşmıştı. O  ıslak parmak amımın içine girip çıktıkça dayanamadım artık… Elimi damadın elinin üstüne koyup bastırdım, İnleyerek, sarsıla sarsıla boşaldım.
Ben orgazmım bitiip sakinleşince damadım bir hışımla üstümüzdeki nevresimi çekiverdi. Beni sırtüstü çevirip külodumu indirdi ve amıma yumuldu. Dudaklarıyla hırpalaya hırpalaya öpmeye, amımı yalamaya başladı.
Damada karşı koymak istesem de, ıslak ve istekli kadınlığım başka bir telden çalıyordu. İnlemekle yetindiim sadece, itiraz etmedm, seslenmedim. Damat, benim yıllardır dil görmemiş amımı öyle bir yaladı ki, zevkten kafayı bozmamak elde değildi.
Belki yarım saatten fazla amımı yaladıktan sonra, yavaş yavaş yukarı çıktı ve önce göğüslerimi emip yaladı, daha sonra dudaklarımı öpmeye başladı. Tanrım, bu nasıl bir öpüşme böyle, resmen yiyordu beni. Dudaklarımı dudaklarından kurtarıp,
“Hadi gir içime Murat!” diye inledim. Damat bir çırpıda külodunu çıkardı ve taş gibi olmuş sikiyle amıma baskı yapmaya başladı. Amıma girmesine yardımcı olayım diye elimi yarağına bir attım ki, kalbim yerinden fırladı.
Elimdeki alet kocamandı. Uzunluğu benim dirseğim kadar vardı neredeyse… Yirmi santimden fazla… Bir de kalın ki sormayın.
“Damat yavaş, ben bunu alamam!” dememe kalmadı, yarağının mantar gibi başını soktu. Amımdan seller sular aksa da, kalanını sokarken zorlanıyordu. Biraz git gel yapa yapa yarısını soktu, ama ter su içinde kaldı.
“Kurban olayım damat yeter, hepsini sokma!” desem de,
“Kızın da alırken zorlanıyor, ama girince de çıkarmamı istemiyor!” diye diye hepsini soktu. Yırtılıyorum sandım,
“Damat kımıldama ne olur, alışsın bari!” diye yalvardım. Ama durdurmak ne mümkün… Damat azgın boğa gibi amımı sikmeye başladı. Erkekliğini kafasına kadar çıkarıp, hızlıca köklüyordu amıma ve inlete inlete sikiyordu beni.
On dakika sonra amım yarağına alıştı ve acı yerini zevke bıraktı. Artık damadımın yarağı beni zevkten uçuruyordu. Altında kim bilir kaç kez  boşaldığımı saymadım, ama bir saattir hala sikiyordu beni. Bende derman kalmamıştı, tırnaklarımı sırtına geçirmiştim ve
“Hadi boşal artık ne olursun!” diye yalvarıyordum. En sonunda iyice hızlanarak son bir kez yüklendi ve içime patladı. Sanki hortumdan tazyikli su fışkırıyordu. Damat içime boşalırken ben bir kez daha orgazm oldum.
Üzerimden indi, beni yan çevirip, 66 pozisyonunda arkamdan sarılıp, yine yarağını amıma soktu ve
“Aşkım böyle uyuyalım!” dedi. Beni yine resmen abluka altına almıştı. Sabah, amımın içinde damadın kalın aletinin kıpırdamasıyla uyandım. Erkekliği yine şahlanmıştı. Başımı arkaya çevirdiğimde, damat hınzır hınzır gülüyordu. Göğüslerimi okşayarak,
“Günaydın şeker validem, bana kızmadın değil mi?” diye sordu. O yarak amındayken kim kızar ki?
“Yaptığımızın çok yanlış olduğunu biliyor musun?” dediğimde,
“Bilmez miyim!” diyerek yarağını ucuna kadar amımdan çıkartıp birden geri kökledi ve
“Yanlış olmasına yanlış, ama gel de şu daracık amcığı sikme! Artık fırsat buldukça bu amcığı benden esirgemiyeceksin, söz mü şeker validem benim?” diye diye beni bir kez daha sikip orgazm etti boşalttı, ama kendisinin boşalmaya niyeti hiç yoktu.
“Boşal artık kurban olayım, bu kadar çok sikilmeye alışık değilim!” desem de, damat amıma köklemeye devam ediyordu. Bir ara,
“Sen en iyisi domal, taş gibi götünü görünce daha çabuk boşalırım!” diyerek beni dört ayak domalttı ve amımı öyle sikmeye devam etti. Ben seller sular gibi akarken, başparmağıyla götümün deliğini okşamaya başladı.
“Oraya hiç niyetlenme damat!” dedim. Ama o,
“Lütfen müsade et, azıcıkta götüne sokayım!” dedi. Ben ne kadar,
“Hayır mümkün değil, ordan olmaz!” desem de, içimden çıktı ve götümün deliğini bolca tükürükleyip, yarağını daha önce hiç sikilmemiş götüme dayadı.
Ben ölü gibi yüz üstü uzandım yatağa, sokmasın diye. Ama damat inat etmiş, arkamdan dayıyordu. Yarağının kafası birden girince,
“Götüm yırtıldı!” diye bağırdım. Damat ensemi ısırdı ve
“Canım, zoru bitti, tadını çıkar!” diyerek o kocaman aletini dibine kadar geçirdi götüme… Gidip gelmeye başladı. Götümü hızlı hızlı siktikçe, taşakları amıma çarpıyordu. Tam zevk almaya başlıyordum ki, beş dakika sürmeden döllerini içime boşalttı… Biraz dinlenip kendimize geldiğimizde kalktık. İkimiz beraber duş alıp, güzel bir kahvaltı yaptık. Götüm o kadar çok ağrıyordu ki, kahvaltı yaparken altıma yastık koydum oturdum sandalyeye. Ama yine de beni haşat eden o muhteşem aletten şikayetçi değildim. Damat bende kaldığı sürece gece gündüz becerdi beni… Hollanda’ya dönene kadar tam bir karı koca hayatı yaşadık. Ona kayınpederiyle yaşadığım yoksunluğumu anlattım bir gece…
Yine bir sevişme sonrası, yatakta başımı geniş göğsüne koymuş, uzanıp yatarken her şeyi anlattım. Ayda bir benim zorlamamla yaşattığı üstünkörü nefis körletmeleri, yalnız ve ağlayarak geçen gecelerimi…
“Biliyorum anneciğim…” dedi ellerimi parmaklarımı öperek… “Kızın üstü kapalı biraz anlattı bana… Senin gibi güzel kadın ihmal edilmeye gelmez. Çiçek gibisin sen, kıyamam sana…”
“Canım benim… Aşkım…”
“Aslında bizimki ensest ilişki, yasak ama, senin için yaptım bunu… Seni sekse doyurmak için… Açlığını gidermek için… İlk gece o kadar sarhoş değildim aslında… Numara yaptım sana… Her şeyin bilincindeydim.”
“Bir tanesin sen Murat…” diyerek dudaklarını öptüm, öpüştük. “Anlayışlı, güçlü erkeğim benim… Aygırım… Senin erkekliğin bana da yeter, kızıma da… Arslanım benim… Hadi bir daha sik beni… Arslan damadım…”
28 notes · View notes
firari77 · 2 years
Text
Ormanda
Yengem kendine geldi ve adamlara yalvarmaya başladı, “Ne olur… Bana ne yaparsanız yapın, ama kıza dokunmayın! Bakire daha! Bir şey yapacaksanız bana yapın, onu bırakın.“
Tumblr media
Başımıza ne geldiyse yengem yüzünden geldi. O gün kaltak yengemin azgınlığı tutmasaydı normal bir yaşamım olacaktı. Evli, mutlu, çocuklu…
O zamanlar ben 17 yaşında, genç kızlığa yeni adım atmış, her yanım yuvarlacık, biraz meraklı, fıkır fıkır fingirdek bir kızdım.  Abim askerliğini yapıyordu. Yengem de 20 yaşındaydı ve daha iki aylık evliyken abimi askere göndermişti.
Köyün kenarındaki evimizde, aksi mi aksi annem ve bir o kadar aksi babamla birlikte yaşıyorduk. Abim askerde olduğu için yengem bizimle birlikte kalıyordu. Sürekli baskı, koruma, kollama altındaydık. Evde biri bekar, biri taze evli iki genç kız olunca, köy yerinde adımız çıkacak diye ödleri patlıyordu bizimkilerin… O gün annem, sabahın köründe yengemle beni orman kenarındaki mısır tarlasına, fasulye, biber, domates ve salatalık toplamak için gönderdi. Mısır tarlasının yanında sebze bahçemiz vardı.
Kafa dengiydik yengemle… Başımızda gardiyanlar olmadan bir kaç saat geçirmek iyi gelecekti bize de… Eşeğimizi aldık ve alaca karanlıkta tarlanın yolunu tuttuk. Tarlaya kadar yol epey uzun olduğu için, eşeğe yengemle sırayla biniyorduk.
Güle oynaya, yarım saat kadar sonra tarlaya vardık. Eşeği çalıya bağladık ve fasulye toplamayla başladık. Epey toplamıştık, biraz dinlenelim dedik. Heybeleri kilimleri çimenlerin üzerine, eşeğin yakınına serdik oturduk. Biraz sonra yengem beni dürterek,
“Kız baksana… Eşeğin siki kınından çıkmış. Hayvan zevkleniyor galiba!” diyerek, eşeğin kol gibi sertleşmiş, sağa sola, aşağı yukarı sallanıp duran kapkara sikini gösterdi bana… Yengemle gülerek seyretmeye başladık.
Köy yerinde normal şeylerdi bunlar… İnsanlar kadına kıza yan baktılar, biraz açık giyindiler diye dedikodu yapar, namus temizlemek için cinayet çıkarırlardı. Ama hayvanların siklerini kaldırıp birbirine atlaması, yeni yavrular gelecek, mal haşat çoğalacak diye sevinçle karşılanırdı.
Yengem düğünden hemen iki ay sonra abimin askere gitmesiyle sarsılmıştı biraz… Oflar puflar, sıkılır,
“Ne olduğumu anlayamadım. Bir gözüm gördü, bir gözüm görmedi. Bir kere erkeğin tadını alınca ayrı kalmak zor oluyor. Doyamadım abine…” der, erkeksizlikten şikayet ederdi bana… Artık kaç aydır erkeği olmayışından baya bir kızışmıştı kancık yengem…
O gün de iki kız, çimenlerin üstünde kilimin üstüne yayılmış, konuşup gülüşerek eşeğin kol gibi sikini sallamasını izliyorduk. Yengem hasretle, ben merakla bakıyor, kikirdeyip duruyorduk. Sonunda yengem gülmeyi bıraktı, ciddileşti,
“Kız görümce, valla canım nasıl yarak çekti şimdi…!” diyerek şalvarının üzerinden amını ovalamaya başladı… Ben eşeğin kalkmış sallanıp duran sikine mi, yoksa yengemin amını ovalamasına bakacağımı şaşırdım,
“Yenge napıyon sen, delirdin mi?” dedim.
“Dur kız biraz… Ateşim başıma vurmuş zaten… Biraz ovalayayım da yangınım sönsün… Ama ölümü gör, kimseye söylemek yok bak!” diyerek tembihledi.
Biraz şalvarın üzerinden oynadıktan sonra kalktı, üzerine oturduğumuz kilimi heybeleri de alarak, kolumdan tuttu, beni de kaldırdı. Merakla,
“Hayrola azgın karı..? diyerek güldüm.
“Gel hele gel…” dedi yengem… “Burda açıktayız, biri gelir, görür, neme lazım…”
İkimiz beraber mısır tarlasının biraz içine, kuytuya yürüdük. Sonra yengem kilimi tekrar serdi yere… Şalvarın uçkurunu çözüp biraz indirdi, çıplak amını okşamaya başladı. Kilimin üstüne yarı uzanmış, bir eliyle apış arasını okşarken, bir elini de mintanın içine sokmuş tomurcuklarını yoğuruyordu.
Güzel kadındı yengem… Gencecik yaşında dediği gibi erkeğin tadını almış, iki ayda daha abimin sikine doyamadan dul gibi yaşamaya çalışıyordu. Aslında benim de çok canım istedi o anda…
Eşeğin kalkmış sikinin görüntüsü… Yengemin dudaklarını ısırarak kendini okşayıp durması, zevklenmesi beni de azdırmıştı. Kasıklarım yanıp duruyordu. Ben de yapmak istiyordum, ama hem yengemden utanıyordum, hem kızlık zarıma bir şey olur diye korkuyordum.
Yengem biraz daha amıyla oynadı, memelerini okşadı, sonunda inleye inleye boşaldı. Nefes nefese kalmıştı. Memişlerini ovalarken açılan mintanın yakasından abimin eskitmeye fırsat bulamadığı portakal gibi memeleri, kabarık uçları görünüyordu.
Benim ilgiyle ve yüzümün kızararak izlediğimi fark edince, güldü. Yanıbaşımdaydı zaten… Doğrulup birden benim şalvarımı indirdi ve
“Zilli, senin de canın çekti di mi?” diyerek, benim amımı okşamaya başladı.
“Napıyosun yenge? Dur…” dememe kalmadı, elimden tutup yakına çekti beni… Daha bir hararetle okşuyordu şimdi… Ne yapacağımı şaşırmıştım, sapık yengeme engel olmak aklıma bile gelmiyordu.
“Merak etme, kızlığını bozmam. Üstünden okşuyorum sadece… Bak gör, senin de hoşuna gidecek. Çok güzel, bi tadına bak…” Bir elimi de tutarak kendi amına götürdü ve amını okşamamı istedi.
“Ben sana ne yapıyorsam, sen de aynını bana yap. Karşılıklı bu işler… Sıkma kendini, gelen giden yok nasıl olsa… Dağın başındayız, koyver kendini…”
Yeni yetme merakıyla engel olmaktan vazgeçtim. O utanmıyorsa ben niye utanacaktım ki…  Ben de yengemin yaptığının aynısını yaptım. Tüysüz amını parmaklarımın arasında ezmeye, bızırını iki parmağımla kıstırıp ovalamaya başladım.
Fazla sürmedi zaten… İki kız iyice azmış vaziyette birbirimizi okşaya okşaya zevke getirdik.  Beş on dakika okşadıktan sonra bittim ben… Yengemin elini iki elimle tutup amıma bastırdım. O sımsıkı avuçlayıp sıkarken dizlerim bacaklarım titreye titreye, feryat ederek boşaldım.
Mısır tarlasının içinde, bir ağacın altında bunları yapıyorduk. Kimsenin görme ihtimali yoktu. Şalvarlarımızı çıkarmıştık ikimiz de, belden aşağımız çıplaktı. Oturup dinlendik biraz… Kendimize gelmeye çalıştık.
Biraz sainleşince, az önce yaşadıklarımızın heyecanıyla, yengem abimle nasıl seviştiklerini anlatmaya başladı. Gerdeğe nasıl girmişler, abimin siki ne kadar büyükmüş, içine girip kızlığını bozarken nasıl bağırmış, askere gidene kadar her gece kaç kere sikmiş, sikişirken nasıl zevk alıyormuş… Utandım o anlatırken,
“Aman yenge… Anlatıp durma şunları, ayıp…” diyordum ama gözümün önünde abimle yengemin ince ince anlattığı sevişmeleri canlanıyor, azıyordum bir yandan… Bak sen benim abime, neler de becerirmiş…
“Ben doymadım kız!” dedi birden… “Gene azdım. Senin parmaklar kesmedi beni…” Kalktı, mısırlığın içine gitti, bir salatalık koparıp geldi. Yanımızda getirdiğimiz su testisinden su döküp güzelce yıkadı salatalığı…  
“Hele şu salatalığı amıma sok çıkar biraz!” diye elime tutuşturdu. Dirseklerini yere koyup kaykıldı, bacaklarını ikiye ayırıp iyice açtı. Ben elimde salatalık, şaşkın bir şekilde bacaklarının arasındaki ıslacık, tazecik amına bakıp duruyordum aptallaşmış vaziyette… İçinden su akıyordu sanki, ıslak nemli pembeliği pırıl pırıl göz alıyordu.
“Hadi canım, salak salak bakıp durma, yap şunu… Bekletme beni…” diye üsteledi.  
Günah benden gitti diyerek elimdeki salatalıkla yengemin amını sikmeye başladım. Yengem amının dudaklarını tutup ikiye ayırıyor, ben de yavaş yavaş kalın salatalığı içine sokuyordum. Dudaklarını ısırarak inledi yengem,
“Ohhh… Dünya varmış. Abinin sikinin yerini tutmaz ama, neyse… Sakın elinden bırakma kız… Sıkı tut ucunu, içime kaçmasın…” dedi.
Ben salatalığı sokup çıkardıkça yengemin zevk iniltileri çoğalmaya, kendinden geçmeye başlamıştı. Öyle zevk alıyordu ki kahpe… İyice kendimizi kaptırmıştık yaptığımız işe… Bir elimle salatalığı sokup çıkarıyor, bir elimle de kendi amcığımı, bızırımı okşuyordum.
Biz böyle iki azgın kancık kendimizi kaybetmiş, kan ter içinde, zevke dalmış, uğraşıp dururken birden arkamızdaki bel boyundaki mısırlardan gelen hışırtılar gelmeye başladı, irkildik. Telaşla arkamıza baktığımızda, iki tane yabancı adamın yanımızda beliriverdiğini, sırıtarak bize baktıklarını gördük. Adamların tiplerinden, ormanda çalışan işçiler olduğu belliydi. Güneşten kararmış, kaba saba, kocaman elleri balta sallamaktan nasır tutmuş, iri yarı iki adam… Zebellah gibi… Bize baka baka pantolonlarının önünü okşuyorlar, otuziki dişleri meydanda gülüyorlardı.
Biz daha ne olduğunu anlayamadan atıldılar. Biri beni, öteki de yengemi yakaladı. Bağırmaya, çırpınmaya başladık, ama nafile… Köyden o  kadar uzakta, yarım saatlik yoldaki mısır tarlasının içinde bizi duyacak kimse yoktu. Adamlar kaba kaba gülerek bizi zaptetmeye çalışıyorlardı,
“Zilliler sizi… Amınıza salatalık sokarsınız ha? Merak etmeyin. Madem bu kadar azdınız, biz söndürürüz sizin ateşinizi!” diyerek pantolonları indirdiler. Eşeğin siki kadar olmasa da, bileğim kalınlığında vardı ikisinin siki de… Korkuyla titreyerek baktım. İki kötü canavar, korkunç masal ejderhaları gibi görünüyorlardı gözüme o anda…
Bizim zaten altımız çıplak, iş üstünde yakalanmışız… Kaçacak gücümüz de yok, halimiz de yok… Beni kollarımdan tutan adam sımsıkı kendine bastırırken, diğer iri cüsseli adam çıtı pıtı yengemi sırtüstü yatırıverdi bir anda… Dizlerini tutup bacaklarını ayırdı. Eliyle taş gibi olmuş sikini tutup bacaklarının arasına girdi.
“Yapma…” diye yalvardı yengem… “Ne olur yapma, yalvarırım… Kocam askerde, acıyın bana…” Acısın diye yalvardığı herif kahkahalarla gülüyordu,
“Kocan askerde ha? Şimdi anlaşıldı amcığına neden salatalık soktuğun… Yarak diye yanıyorsun sen… Merak etme yavru kuşum… Bendeki yarak salatalığı unutturur sana… Askerdeki kocanda böyle yarak yoktur. Aç amcığını hadi… Bağırıp durma…”
Hırsla eline tükürdü, sikini ıslatıp bir anda yengemin amına  kökledi.
“Aaahhh…” diye bir çığlık attı yengem… Gözleri kaydı. Dibine kadar sokmuştu koca sikini hayvan adam… Ardından kalçalarını hareket ettirmeye, gidip gelmeye başladı yengemin bacak arasında…
Bu arada ben de beni tutup yatırmaya çalışan diğer adamdan kurtulmak için umutsuzca çırpınıyordum. Başımı sağa sola çevirip çırpındıkça üstümdeki adam daha beter azıyor, üstüme yükleniyor, dudaklarımı öpmeye çalışıyordu. Ben bir yandan çırpınır, çığlıklar atarken, bir yandan sanki bir şey yapabilecekmiş gibi,
“Kurtar beni yengeee!” diyerek yardım istiyordum. Yengem altta, adam üstünde bacaklarının arasında çatır çatır sikiyordu. Bir ara kendine geldi ve adamlara yalvarmaya başladı,
“Ne olur… Bana ne yaparsanız yapın, ama kıza dokunmayın! Bakire daha o! Bir şey yapacaksanız bana yapın, onu bırakın.”
Benim üstümdeki adam sıkı sıkı kavramış, bütün ağırlığıyla üstüme yüklenmişti. Kurtulmak ne mümkün, nefes almakta bile zorlanıyordum ağırlığının altında… Aradan elini sokup sikini tutmuş, körpecik amcığıma boylu boyunca sürttürüyor, zevk almaya çalışıyordu. Yengemin söylediklerini duyunca,
“Gerçekten bakire misin sen? Kız mısın?” dedi. Ağlıyordum, gözlerimden akan yaşlar yanaklarımdan aşağıya süzülüyordu. Yengemin hunharca sikilmesini gördükçe korkudan ödüm patlamıştı.
“Evet amca, gerçekten kızım! Ne olur dokunmayın bana!” diye yalvarmaya başladım. Adam,
“Siktirtme amcasını şimdi… Madem öyle!” diyerek, beni çevirip yüzükoyun yere yatırdı ve götümü havaya dikerek sikini götüme dayadı… “Biz de kızlığını bozmayız güzelim…” Ben bağırıyor, çırpınıyor ve götümü sıkarak, sikini minik deliğime sokmasını engellemeye çalışıyordum. Adam uğraşıyor, didiniyor, sürekli iki yana sallayıp kaçırmaya çalıştığım kalçalarımı zaptetmeye, önünde sabitlemeye çalışıyordu.
Arada bir arkamda tükürdüğünü duyuyordum. Tükürüğüyle kah sikini ıslatıyordu, kah göt deliğimi… Kıçıma okkalı bir şaplak atıp çevirdi beni, saçlarımdan tutup sikini ağzıma soktu.
“Yala şu yarrağımı kahpe…” diye hırladı. “Sakın dişlerini dokundurma, gebertirim seni… Güzel yala bak, ıslat eyice… Kayganlaşsın da götüne kolay girsin yavru guşum, götünün deliği yırtılmasın.”
Ağzımı sımsıkı kapatıp engel olmaya çalışınca iki tokat attı. Ağlayarak ağzımı açtım, koca sikinin başını sokmasına izin vermek zorunda kaldım. Kasıkları temizlenmemiş, taşaklarına varıncaya kadar her tarafı kıl içindeki sikinin kokusu burun deliklerimi doldurdu. Yine de garip bir şekilde iğrenmedim o kokudan, erkek kokusu bu herhalde diyerek sineye çektim. Yalamaya, emmeye çalıştım acemi hareketlerle…
“Ohh…” diye zevkle hırladı sikini yaladığım adam… “Şuna bak abi… Köfte dudaklarıyla küçücük ağzına nasıl alıyo sikimi, bak hele şuna… Em şunu iyice yavrum… Ohhh… Dudaklarını yirim senin… Yala hele yala… Dilin okşasın yarrağımı…”
Ağzımdaki tükürüklerle iyice ıslanan sikini çekti sonunda, tekrar döndürüp dizlerimin üstüne domalttı beni… Minik deliğime girmeye çalıştı. Islak olmasına rağmen uğraşıyor, didiniyor, sikinin başından ileriye gidemiyordu.
“Hay lanet gelsin…” diye soludu. “Ulan daracık göt deliği var kahpenin… Sokamadım ya…” diyerek dert yandı arkadaşına… Arkadaşı yengemin amında zevkten dört köşe olmuş, kızcağızı eviriyor, çeviriyor, pompalayıp duruyordu. Nefes nefese,
“Ula ne uğraşırsın? Kızmış da, bakireymiş de… Koy amına gitsin orospunun…” dedi. “Bak, benimki zevke geldi yarrağı soka çıkara…”
Gerçekten adam gidip gelirken yengem de inlemeye, çığlık atmaya başlamıştı. O kurtulma telaşımın içinde bile benim de dikkatimi çekmişti. Belki adamın bir yandan amına koyarken, bir yandan memelerini mıncıklaması, uçlarını emmesi zevke getirmişti kızcağızı… Sonunda istediği şeye kavuşmuştu, zorla da olsa…
Ben onlara bakarken arkamdaki herif iyice kalkmış yarağını hiç beklemediğim bir anda arkadan amıma sokuverdi. Canımın acısından kendimi yerlere atmaya çalıştım. Ama nafile… Pençeleriyle belimi sımsıkı tutmuş, kaçmama izin vermemişti. Kızlığımı bozmuştu bir anda… Gidip geliyordu arkamda…
“Bırak çırpınmayı…” diye hırladı. “Bak nasıl zevk alıyor yengen… Amcığına yarrağı yedikçe yılan gibi kıvranıyo zevkten kahpe… Sen de sikilmekten, yarak yemekten zevk alacaksın. Bırak kendini şöyle…”
Adam bu sefer beni sırtüstü yatırdı. İçimden çıkardığı siki benim kızlık kanıma bulanmış, kanlı bir hançer gibiydi. Aynı onun gibi dudakları al kan içindeki amıma birden tekrar yüklendi. Zorlanarak sikini soktu içime… Dakikalar boyu amımda gidip geldi. Az önce kızlığımı kaybetmiş olmama aldırmadan, acımasızca sikti beni… Sonunda içime boşaldı.
Tam benim can acımın geçmeye başladığı anda, içimi dölleriyle doldura doldura, kaygan kaygan amımda gidip gelen haşin sertliğin içimde bir şeyler uyandırmaya, kıvılcımlar çaktırmaya başladığı anda çıktı içimden… Bir anda boşlukta kalıverdim öylece, oyuncağı elinden alınmış öksüzler gibi… Elimi apış arama kapatıp solucan gibi kıvrıldım kaldım yerde…
Bu arada yengemi siken adam da böğüre böğüre yengemin amına boşaldı. Hem de yengemle aynı anda… Kendisine tecavüz eden adamın boynuna sarılmış, bacaklarını beline dolamış bağıra bağıra onunla beraber boşaldı yengem de… Sonunda muratlarına eren herifler kalktılar.
“Abi bi posta daha atsaydık.” dedi beni siken… “Bi değişseydik bari, ben şu ateşli yengeyi sikseydim. Sen de bu taze bakirenin tadına bakardın.”
“Ulan boş ver oğlum… İkisi de amcık işte… Biri gelir eder şimdi, yakalanmayalım iş üstünde… Hadi kalk gidek…” dedi diğeri… “Ulan orospular, sakın kimseye söylemeyin, köye gelir gebertirim ikinizi de…” diye tehdit etti bir de…
Biz yengemle neye uğradığımızı şaşırmış, bitkin, birbirimize sarılıp titrerken, adamlar pantolonlarını çekip hızla yanımızdan uzaklaştılar. Yengemin sik sevdası ve eşeğin kalkan siki bizi ateşlemiş, yengem namusundan, bense kızlığımdan olmuştum.
Neden sonra kendimizi biraz toparladık. Testide kalan suyla amımızı götümüzü temizlemeye çalıştık. Yengem yüzümdeki yaşları temizledi, beni teselli etmeye çalıştı.
“Tamam canım, ağlama artık…” diyordu bana sarılarak…
“Senin için kolay tabi… Açık kapısın sen… Zevk bile aldın adam sikerken… Benim kızlığım gitti yenge… Canımı yaktı pis hayvan…”
“Kızlığın gittiyse dünyanın sonu değil ya… Bir çaresini buluruz, merak etme sen… Dua et de bu kadarla bıraktılar bizi… Hem zevk almayıp da ne yapıcam kızım? Adam kol gibi soktu içime sikini… Yara yara sikti amcığımı… Aslında ikinciye yapsalar sen de zevk alırdın o koca yaraktan, bakma sen…”
Oturup konuştuk, bu olaydan kimseye bahsetmeme kararı aldık. Nasıl anlatırız ki tecavüze uğradığımızı? Köy yerinde büyük rezalet… Bilerek gittiniz, oynaşınıza kendinizi siktirdiniz derler, iftira ederler. En başta babam çeker vurur bizi namus belasına…
Akşama kadar zorlanarak da olsa annemin toplamamızı istediği sebzeleri topladık, eve döndük. Eve gidince geç kalmamıza  kızıp söylenen anneme aldırmadan, çok terledik diyerek sırayla banyoya girdik. Adamların içimize akıttığı dölleri iyice temizlemeye çalıştık.
Uzun bir zaman ikimizi de hamile kalma korkusu sardı. Adet görecek miyiz, çocuk olur mu, olursa ne yaparız? Ama şeytan kulağına kurşun, günümüz mü denk gelmedi ne, ikimiz de hamile kalmadık.
Aradan yıllar geçti, şu an evliyim. Kocamla evlendiğim gün, aybaşı halindeyken gerdeğe girdiğimden, bakireyim diye yutturdum. Benim regl kanımı bekaret kanı zannetti zavallım…
İyi kötü bir cinsel hayatım var. Abimle yengem de öyle…  Zavallılar, karılarının nasıl acımasızca sikildiğini, nasıl tecavüze uğradığımızı bilmiyorlar. Yengemin de pek şikayeti yok, güle oynaya, abimle koklaşa koklaşa geçinip gidiyorlar.
Fakat ben tecavüz edilirken yengemin yaşadığı orgazmı tadamıyorum. Başka kadınların anlattığı o zevkli ateşli sevişmeleri kocamla yaşayamıyorum bir türlü…
Kocam beni sikerken nedense orgazm olamıyorum. O boşaldıktan sonra arkasını dönüp horlamaya başlayınca, parmaklarımla uğraşa uğraşa sessizce, gizlice ben de boşalıyorum. Kızlığımı zorla sikilerek kaybetmemden, tecavüzün etkisinden sanırım.
Ama hayır… İtiraf etmesi zor ama… Aslında ben o orman işçisinin sertliğini, göğüslerimi avuçlayan nasırlı kocaman ellerini, acımasızlığını, sikişindeki hoyratlığı ve en önemlisi, içimi dolduran kalınlığı, o muhteşem erkekliğini arıyorum kocamın yatağında…
Kocamda bunlar olmayınca, ne orgazm oluyor, ne de cinsel mutluluk… Yaşayıp gidiyorum işte… Canıma tak diyene kadar böyle gidecek…
25 notes · View notes
firari77 · 2 years
Text
Metin Abinin Karısı
💕   Artık çırpınmayı bırakmış, kendini bana teslim etmeye hazır hale gelmişti. Bana karşılık veriyordu artık… Dudaklarını öperken ellerimle iri memelerini avuçluyor, sıkarak canını yakıyor, inletiyordum. . 💕  
Tumblr media
Bizim sokaktaki kahvehanede okey masasında takılıyordum bir akşam… Arkadaşlar kıran kırana oynuyor, biz yanlarında yancı, çaylar kahveler, sohbet muhabbet… Kapıdan Metin abi girdi, yanıma gelip oturdu,
“Kaan, bizim televizyon bozulmuş. Bir bakabilir misin yarın?” dedi.
“Olur tabi abi, ne demek…” dedim. Elektrik elektronik üzerine, cihaz tamir ederek geçinen, 25 yaşında, bekar, yakışıklı bir gençtim. Çevremde sevilen, hoş sohbet, girişken, biraz da çapkın biriyim.
Metin abi de, akşamları gittiğimiz kahvehanenin demirbaşlarından, sert görünümlü, fakat kendisi çok iyi, kafa dengi, sevdiğim, ellili yaşlarda bir abimizdi. Evin adresini tarif etti, televizyonun arızasını söyledi, anlaştık, gitti.
Ertesi sabah saat onbire doğru çalışırken aklıma geldi birden… Akşam söz vermiştim, mutlaka gitmem lazımdı. Elimdeki işi bıraktım, alet çantamı alıp Metin abinin akşam tarif ettiği evinin yolunu tuttum. Üç katlı bir evdi, zili çaldım, kapı açıldı, yukarıya ikinci kata çıktım.
Kapı açıldığında benden biraz kısa, balık etli, üzerinde ince bol bir penye, altında basma bir etek olan bir kadın açtı kapıyı… Metin abinin ellili yaşına göre biraz genç görünüyordu. Acaba eşi olabilir mi, yanlışlık olmasın diye tereddüt ettim ilk anda,
“Yenge ben televizyon tamiri için geldim. Kaan ben… Metin abi televizyon bozuldu dedi akşam, onun için geldim.” dedim. Yanılmamışım, eşiymiş,
“Tamam canım… Metin abin bahsetti. Hoş geldin, buyur gir içeri…” dedi.
Ayakkabılarımı kapının önünde çıkarıp malzeme çantamla içeri girdim. Televizyonun bulunduğu salona götürdü beni… O önden giderken ister istemez dikkatimi kalçaları çekti. Basma eteğin altında dipdiri görünüyor, yürürken bıngıl bıngıl oynuyor, iki yana gidip geliyordu kalçaları…
Tövbe diyerek arkasından gittim, geçtim odaya… Metin abinin karısı o, yengemiz, neler düşünüyordum böyle… Fakat, kör şeytan dürtüyor, gel de bakma o yuvarlaklara, elimde değil ki…
“Hele soluklan biraz, sonra başlarsın. Nasıl olsa acelesi yok.” dedi. Tekrar koydum yere çantamı, koltuğa oturdum. Karşımdaki koltuğa oturdu o da… Bembeyaz, pespembe ayakları vardı, çorapsızdı. Ayak tırnaklarına sürdüğü kırmızı ojeler ilk anda gözümü, sonra da beni benden alıyordu.
Sanırım ev hali diyerek, üzerindeki bol penyeye güvenerek sütyen giymemişti içine… Sütyen desteğinden yoksun kaldığından hafif aşağı sarkan memeleri ince penyesini geriyor, ince kumaş o kavun iriliğindeki memeleri pek gizleyemiyordu. Gözlerimi kaçırdım yine… Yapma oğlum… Metin abinin karısı o… Hem çok ayıp, hem de adamı siker…
Sohbete başladı benimle… Nerelisin, aile, kütük, falan derken sohbet gelişti, gülüşmeye başladık. Adının İpek olduğunu ve laf arasında da yaşının 35 olduğunu öğrendim. Metin abinin yanında neredeyse kızı gibi görünüyordu aslında… Ona da söyledim bunu, kadınlar hoşlanır böyle şeylerden, bilirim,
“Valla, ne yalan söyleyeyim, ilk gördüğümde Metin abinin kızı zannettim yenge… Çok genç gösteriyorsun yeminle…” Şuh bir kahkaha patlattı,
“Ayyy… Çok mersi Kaan…” dedi ardından vidaları gevşemiş, şen şakrak… “Tamam onbeş yaş farkımız var ama, o kadar da değil… Her kadına aynı şeyi söylüyorsundur sen…” Hedefi onikiden vurmuştum yine…  
“Her kadına söylemem yenge… Gerçek neyse onu söylerim ben, delikanlıyız biz…” dedim. Saate baktım, epey vakit geçmişti, dükkan kapalı duruyordu ben burada sohbet ederken… Nasıl olsa bundan bize iş çıkmaz, yenge diyorum kadına diye düşündüm,
“Neyse, yenge muhabbetin çok güzel, tam kafa dengisin ama, artık ben başlıyayım iznin olursa…” Malzeme çantasını açtım, alet edavatı dizdim önüme… İpek yenge de,
“Kaancım ben de bulaşığı yıkayıp gelirim. Bir şey lazım olduğunda seslen, yeter.” diyerek mutfağa geçti. Cıvıl cıvıl sesi çok hoştu, insanın içini gıdıklıyordu.
Ben televizyonu kurcalayıp arızayı ararken geldi yanıma biraz sonra… Şöyle bir göz ucuyla baktığımda, sıcak suyun içinde pembeleşmiş ellerinin ıslak olduğunu gördüm, eteğine sildi,
“Nesi varmış Kaancım? Yapabildin mi?” dedi. O pembeleşmiş elleri yumuşacıktır şimdi, o yumuşacık elleriyle okşasa oralarımı, buralarımı… Ne güzel olur, hoşuma gider sanırım. Bir de Kaancım demesi var ki… Ürperdim,
“Yok yenge, biraz daha işi var.” deyince gülümsedi,
“Çay koydum, kek filan var… Mola ver biraz, yer içeriz. Bu kadar acele etme…” dedi
“Yok yenge, ne acelesi… Fakat çay iyi olur valla…” diyerek samimi bir havada konuşurken telefonu çaldı, açtı. Arayan kocasıydı, Metin abi… Ben televizyonla uğraşırken o da kocasıyla konuştu biraz soğuk soğuk… Telefonu kapadığında bir şey sormadım karı koca özeline girilmez diye… Ama İpek özelini anlatıverdi,
“Metin abin, babasının yanına gitmiş, yarın dönecekmiş” dedi. Ben de ilgisiz görünmemek adına merak edercesine,
“Hayırdır yenge?” falan dedim. En çok Metin abinin evde olmamasına sevinmiştim doğrusu… Daha rahat edebilecektim yengeye bakarken, muhabbet kurabilecektim.
“İşi çıkmış canım…” deyip geçiştirdi. “İşleri bitmez ki kocamın… Hep iş, hep iş… Karısı evde yalnızmış, canı sıkılırmış, hiç düşünmez… Bak şimdi… Sen yabancı değilsin, yanlış anlama ama, yine de elin adamısın. Başka koca olsa hayatta bizi yalnız bırakmaz evde… Öyle değil mi?”
“Yani…” dedim ne söyleyeceğimi şaşırarak… “Ama Metin abi bizi bilir yenge… Başkası olsa doğrusun yani…”
Yine de doğru söylüyordu. İkimiz evde yalnızdık neticede… Bu akça pakça, genç, güzel, seksi kadınla yalnız… Memeler o biçim, kalçalar felaket… Daha genç olsam otuzbir çekicem nerdeyse… Sikeyim Metin abiyi…
O gün cumartesi olduğu için hiç de çalışmak istemiyordum açıkçası… Sırf Metin abinin hatırı için yapıyordum bu işi… Gerçi iş dediğim artık karısını biraz daha seyretme çabasına dönmüştü ya, orası başka… İpek yenge çayları kekleri getirdi, yine sohbet ederek yedik, içtik.
Sonunda çaylar bitti, benim içimde bir sıcaklık başladı, karnımın altına doğru yayılan… İpek yengenin kıpırdandıkça oynayan göğüslerine, çay koymak için kalkıp oturdukça bıngıldayan kalçalarına baktıkça sertleşmeye başlayan aletim, üstüme giydiğim iş tulumunu zorluyordu otururken…
Ben ne kadar saklamaya çalışsam da önümdeki kabarıklık göze batar hale gelmişti.  İpek yengenin de gözleri arada benim önüme kayıyordu farkındaydım… Ama ben bakınca hemen bakışlarını kaçırıyor, halıya bakıyordu.  
Çay boşlarını götürdü mutfağa, ben işime devam ettim.  Yarım saat sonra işimi bitirdim, parçaları yerine takıp televizyonu çalıştırdım. Sesi duyan İpek yenge de yanıma geldi. Televizyonun ayarlarıyla oynuyor, rengine, uydu alıcının kanal listesine filan bakıyordum.
“Nasıl yenge? İyi mi bu şekilde?” falan diye sorular soruyor, kanalları onun istediği gibi ayarlıyordum. Aslında yapılacak iş değil ama, sırf biraz daha yanımda kalsın istiyordum. Ben uğraşırken o da yanıma çöktü, yan yana, omuz omuza… Burnuma süründüğü parfümün kokusu doldu.
Bir anda delirtti beni o koku… Kışkırtıcı, tahrik edici bir kokuydu. Evde ikimiz yalnızdık, kocası ertesi gün gelecekti. Ve ben bu seksi kadının kokusunu içime çekerek, yan gözle iri memelerini dikizleyerek, kalkmış sikimi zaptetmeye, kendimi tutmaya çalışıyordum.
Ben ne kadar gizlemeye çalışsam da görüyordu o da sikimin kalktığını… Sikimin onun için sertleştiğini biliyordu. Yanakları elma gibi kızarmış, yan yan bana bakıyordu. Bir yandan da televizyonun çalışmasına, işimin bitmesine üzülüyordum. Keşke biraz daha sürseydi diye geçirdim içimden… Bir tornavida atıp tekrar bozsam mı acaba diye düşünmedim değil…
“Çok iyi oldu, eline sağlık Kaan…” dedi. Ben alet çantasını toplarken yanımda diz çökmüş vaziyetteydi. Elimi tutup teşekkür edercesine sıktı bir an… Ateş gibi yanıyordu eli… Başımı çevirdim, o da bana bakıyordu, göz göze geldik bir an, öylece kaldık. Sonra toparlandı, ayağa kalkarken,
“Aa, aklıma geldi Kaan… Bizim şofben de bozuk, gelmişken ona da bakıversen?” dedi kısık bir sesle… Tekrar iş çıktığı için çocuk gibi sevinmiştim neredeyse,
“Tabi, bakayım yenge… Nerde şofben?” diyerek atıldım.
Yine o önde, ben arkada, geniş kalçalarını kıvıra kıvıra koridorda ilerleyip banyoya geldik. İçeriye girdik ikimiz… Kapının arkasında siyah dantel sütyeni asılı… Kenarda kirli sepeti, üzerinde bir iki tanga külot atılmış, kirli… Gözümün ucuyla baktım, dantelli, incecik minicik köpük köpük şeyler… Sik kaldıran…
Ya sabır… Ben yine gözümü kaçırdım, çantayı açtım, yıldız tornavidayı çıkarıp vidalarını açmaya giriştim. Elektrik aksamını açtım, baktım her şey yerli yerinde, ışığı yanıyor, çalışıyor.
“Bunda bir sorun yok yenge? Arıza neydi ki?” dedim.
“Ay ne bileyim, sıcak su gelmiyordu. Dün gece soğuk suyla banyo yaptık Metin abinle…”
İkisi birden banyo yapmışlar dün gece diye düşündüm bir an… Seviştiniz tabi gece… Metin abi bir güzel sikti seni… Beraber banyo yaptınız öyle mi? Bir güzel de söylüyor banyo yaptıklarını… Olan var, olmayan var yenge… Offf…
Hayalimde ince penye tişörtünü, altındaki basma eteği soydum o anda… Suyun altında sallanan iri memelerinin, yuvarlak kalçalarının ıslak ıslak, köpüklerin içinde nasıl göründüğünü hayal ettim, sikim yine taş kesildi. Yutkunarak,
“Sıcak su gelmedi mi? O zaman ben musluğa bakayım bir…” dedim.
Daracık banyoda bu seksi kadınla beraber, yalnızdık. Yine de delikanlılığı bozmadım. Kapağı kapatıp ingiliz anahtarını aldım, banyo musluğuna yöneldim. İki çevirişte musluğu çıkarıp açtım. Bir anda su fışkırmaya başlamaz mı?
Tabi, benim aklım fikrim İpek yengenin götünde memelerinde olunca, suyu kesmeyi unutuvermiş, musluğu sökmüştüm. İşler karışıverdi, borudan fışkıran sular ikimizi de sırılsıklam yaptı bir anda…  Bağrış çağrış, ben vanaya uzanıp suyu kesene kadar üstüm başım, iş tulumum su oldu, donuma kadar ıslandım.
Su kesildiğinde baktım, İpek yenge de benden farksızdı. O da ıslanmıştı. Penyesi ıslak tenine, sütyensiz memelerine yapışmış, soğuk suyun etkisiyle parmak gibi kabarmış meme uçları olanca güzelliğiyle meydana çıkmıştı. Altındaki etek de öyle, dolgun bacaklarına, kalçalarına yapışmıştı… Bana bakarak bir kahkaha patlattı yine… Öyle şuh, öyle seksi gülüyordu ki kadın…
“Ne yaptın Kaan? Sırılsıklam oldun. Hah hah hah…” Ben gülemedim, gülmeye çalıştım,
“Sen de öylesin yenge… Baksana haline… Sen de sırılsıklamsın.” dedim.
Ne kabarmış meme uçlarını örtmeye çalışıyordu, ne kasıklarına yapışan eteğini düzeltiyordu. Gülmesi bitti. Ciddileşti. Islanan saçlarını gözünün önünden çekerek baktı bana… Yine bir an bakıştık. Alabildiğine ıslak, olabildiğince tahrik olmuş vaziyette… Sonra kendine gelmek istercesine omuzlarını silkti,
“Sen üstündekileri çıkar Kaan… Ben Metin abininkilerden bir şeyler getireyim sana… Seninkiler kuruyana kadar giyersin.” dedi çatallaşan sesiyle…
“Yok yenge, önemli değil…” falan diye bir şeyler gevelerken o hemen gidip bir eşofman, bir tişört getirdi kocasının eşyalarından… Hazırdı herhalde…
“Al bunları giy Kaan… Ben de üstümü değiştireyim. Baksana, sıçan gibi ıslandık ikimiz de…”
Ve hayatımda gördüğüm en seksi, en ıslak sıçan üstünü değiştirmek için arkasını döndü, çıktı. Çıkarken bakakaldım ardından… Islanmış etek o yuvarlak, koca kalçalara öyle bir yapışmış ki, meydana çıkan bütün hatlarıyla öyle kışkırtıcı görünüyordu ki…
Bir çırpıda üstümdeki ıslak giysileri çıkardım, getirdiği giysileri üstüme geçiriverdim çabucak… Çamaşır yoktu içimde, sertleşmiş sikim eşofmanın üstünden belli oluyordu.
Banyodan çıktım. Salona giderken baktım, yatak odasının kapısı aralık duruyor. Sessizce yaklaşıp içeri baktım. İpek yenge de arkası kapıya dönük soyunuyor, üstündeki ıslak giysileri çıkarıyordu.
Başındaki örtüyü çıkarmış, siyah, uzun, ıslak saçları beline kadar uzanmıştı. Penyesini çıkarmış vaziyetteydi, tahmin ettiğim gibi sütyensizdi. Sırtının bembeyaz çıplak teni harika görünüyordu. Gardrobun aynasında ön tarafı da görünüyordu. O iri ve diri memeler… Bittim ben, kapının önünde oracıkta erimekten korktum.
Elini eteğinin beline götürüp indirdi, eteğini de çıkardı altından… Dantelli siyah tanga külodunu gördüm o anda… Bembeyaz pürüzsüz kalçalarının arasında kaybolmuştu külodun ağı… Aynadaki aksini görüyordum, yumruk gibi kabarmış amını zor kapatıyordu minik külot…
Dayanamaz hale gelmiştim manzara karşısında… Taş olsa dayanmazdı zaten, sikim taş kesilmişti. Elimi önüme atıp okşamaya, yatıştırmaya çalıştım.
Sanki yeteri kadar tahrik etmemiş gibi elini beline attı, altındaki dantel külodu da sıyırıverdi kalçalarını sağa sola çalkalayarak… Manzara karşısında nefesim kesildi adeta bir anda… Oh, çırılçıplak karşımda duruyordu İpek yengem… Parmaklarımın arasında ufaklığın son sınırına geldiğini, zonkladığını hissettim.
Ben kapının önünde ses çıkarmamaya çalışarak kıvranır dururken İpek kalçalarını okşadı biraz… Elini önüne götürdü, üçgenini avuçladı, sıktı. Eğilip yatağın üstündeki bir havluyu alıp ıslak saçlarını kurulamaya çalıştı. Sonra da dolaptan bir tayt beğendi, az önce ıslanmış nemli bacaklarına zorla geçirip çekiştirdi.
Külot giymemişti bu kez… Eğilip ince beyaz bir penye buldu, kırmızı pullu, çiçek desenli, onu geçirdi sırtına… Memelerini hem aynadan görüyordum önden, hem de yandan… Kavun iriliğinde, kocaman, uçları kabarmış, gel beni ısır diyen memelerini…
Başına bir tülbent geçirip bağladı. Offf… Seksi kadın yılan gibi çıplaktı giysilerinin içinde, çamaşırsız… Tam geriye dönerken ben toparlanıp kapının önünden geriye zıpladım. Sanki banyodan yeni çıkmış gibi yaparak kapıda karşılaştık güya… Ellerim önümde, sikimin kabarıklığını saklamaya çalışıyordum.
“Aaa… Sen de giyindin mi Kaancım? Hadi sen salona geç, ben giysilerini asayım. Onlar kuruyana kadar çay demler, muhabbet ederiz.” dedi gülümseyerek…
“İyi olur yenge, bu eşofmanla çıkamam zaten dışarıya, Şarlo gibiyim…” dedim ben de… Metin abi benden elli santim kısaydı, eşofmanın paçaları dizimin biraz altında kalıyordu.
Mutfağa gittim, sandalyeye oturdum, biraz sonra o da geldi, çay demlemeye girişti. Bir yandan cıvıl cıvıl konuşuyor, bir yandan gidip geliyordu daracık mutfağın bankosunda…
O çayla ilgilenirken ben gözlerimle İpek yengeyi soyuyordum oturduğum yerde… Ah, biliyordum o dar taytın içinde külot,penyenin içinde sütyen yoktu. O geniş kalçalarının güzelliğini ortaya seren daracık taytı sıyırıp indirmek için neler vermezdim ki…
Sikim kalktı yine baka baka… Nereye gidiyordu bu işin sonu bilmiyordum. Kocası evde olmadığı için ikimiz de rahattık aslında… Ama artık dayanamaz hale gelmiştim. Tuvalete gidip rahatlamam lazımdı. Yoksa kadına saldırmak üzereydim.
���Tuvalete gideyim ben yenge…” diyerek kalktım. Dar mutfakta onun yanından geçmem gerekiyordu. Bankoya eğilmiş çayla uğraşan İpek yengenin arkasından kalçalarına taş kesilmiş, kabarmış önümü sürterek geçmek zorunda kaldım. Çıkarken arkama baktım başımı çevirip, keki dilimlerken yüzünde şeytani bir gülümseme gördüğüme yemin edebilirdim.
Tuvalete zor attım kendimi… Eşofmanı sıyırıp sikimi okşamaya başladım. Tükürüğümle ıslatıp sıvazlıyordum iki elimle… Gözlerim kapalı, İpek yengenin çırılçıplak hali gözümün önünde, kendimi onu sikerken hayal ederek otuzbir çekiyordum.
Tam inlemelerimi zor tutarak boşalmak üzereydim ki, kapının önünde bir tıkırtı duydum. İşimi yarıda bırakıp kulak kabarttım, kapının önündeydi evet… Beni mi dikizliyordu yoksa anahtar deliğinden? Aslında o izlerken boşalıp attırmam lazımdı ama yapamadım. Eşofmanı çekip düzelttim, kapıyı açıverdim. Kapının önünde, yanakları kıpkırmızı,
“Kaan, nerdesin yahu?” dedi gülerek… “Ben de sıkıştım, işemem lazım…”
“Pardon yenge, buyur gir…” diyerek yana çekildim girmesi için… İşveli işveli yanımdan geçerken yine önüme, kalkık aletime sürtündü kalçaları… Ben mutfağa gider gibi yaparken o girip kapıyı kapattı. Hemen geri dönüp kapının önünde mevzilendim. Anahtar deliğinden dikizlemeye başladım.
İpek yenge taytını indirdi, külotsuz amı tertemiz, kaymak gibiydi, elini atıp okşadı biraz… Sonra oturup işemeye başladı. Zevkle, bir cinsi sapık gibi, işerken izliyordum kadını… Ateş gibi yanıyordum izlerken… Sikim inmek bilmiyordu. Bu evde geçen her anım kalkmış sikimi bastırmakla geçecekti anlaşılan…
Biraz sonra işini bitirip yıkamaya başladığında ayrıldım kapının önünden, mutfağa gittim oturdum. Çay demlenmiş, taze çay kokusu yayılmıştı evin içine… Geldi, çayları koydu, mutfak masasına oturup sohbet etmeye başladık.
Konuşuyor, gülüşüyor, güldükçe ışıldayan yüzü, güldükçe parlayan beyaz, düzgün dişleri, sallanıp duran sütyensiz memeleri, içinde külot olmadığını bildiğim daracık taytı baştan çıkarıyordu beni…
En son çay koymak için kalktığında dayanamadım. Mutfak bankosuna dayanan İpek yengenin arkasına geçtim. Benim arkasından sürtünerek geçeceğimi zanneden İpek yenge kikirdeyerek bir şeyler anlatıyor,  geçmemi bekliyordu.
Lanet olsun. Dayanacak halim kalmadı artık… Gözlerim karardı, her şeyi göze aldım. Geçip gitmedim. Sertleşmiş sikimi bir anda kalçalarına olduğu gibi dayayıp bir elimle ağzını kapattım. Bir elimi de göğüslerine atıp yoğurmaya başladım.
Biraz direndi. Çırpınmaya, kendini kurtarmaya çalıştı. Bırakmadım. Onun da istediğini biliyordum. İstemese sürtünmelerime baştan itiraz eder, terslerdi. Bence kolay kadın gibi görünmek istemediği için kollarımda çırpınıyordu.
“Ne yapıyorsun Kaan? Bırak beni… Bırak diyorum…” diye  kısık sesle güya kurtulmaya çalışıyordu. Ahtapot gibi bütün vücudumla sarılmış, önümü kalçalarına sürterken memelerini avuçluyor, sıkıştırıp okşuyordum. Benden kaçamazdı, sımsıkı sarılmıştım.
Baktım, yorulmaya başladı. Hareketleri biraz yumuşar gibi olunca, tutup kendime çevirdim. Bu kez kalkmış sikimle önüne sürtünürken dudaklarına yapıştım. Hayvan gibi somura somura dudaklarını kemiriyordum adeta… Uzun uzun öptüm. Bir beş dakika dudaklarını yedim kadının…
Artık çırpınmayı bırakmış, kendini bana teslim etmeye hazır hale gelmişti. Dudaklarımdan kaçmadığı gibi sanki karşılık veriyordu artık… Dudaklarını öperken ellerimle iri memelerini avuçluyor, sıkarak canını yakıyor, inletiyordum.
“Yapma Kaan… Lütfen…” dedi bir ara dudaklarını benden kurtarıp…
“Geç kaldın İpek yenge…” dedim soluyarak… “Sabahtan beri beni azdırıp durdun vicdansız… Delirttin beni… Artık sonuçlarına katlanacaksın. Bırak numara yapmayı işte… Sen de sevişmek istiyorsun.” Durdu… Titreyen dudaklarla bana baktı, gözlerime… İtiraf etti sonunda,
“Evet…” dedi. “Evet. Sevişmek istiyorum. Biri beni sevsin, kollarına alsın, okşasın, öpsün istiyorum. Seni istiyorum Kaan… Hadi öp beni… Sev beni…”
Hırsla boynuma sarıldı, dudaklarımı emmeye, dilini ağzıma sokmaya başladı. Haklıydım, fırın gibi yanıyor, o da sevişmek istiyordu. Kucağıma aldığım gibi kaldırdım, tezgahın üzerine oturttum. İnce penyeyi tutup çıkarıverdim.
İkimiz de soluk soluğa kalmıştık. Koca memeler soluk alıp verdikçe inip kalkıyordu. Birden sağ memesine yumuldum dudaklarımla, eme eme, yalaya yalaya tadına bakarken diğer elimle sol memesini yoğuruyordum parmaklarımın arasında…
“Ohhh… Kaan…” diyerek inlemeye, saçlarımı tutup çekiştirmeye başladı. İki memesinin de hakkını verdim bir zaman… İki elimle tutup mıncıklarken bir birini emip ısırıyordum, bir diğerini… Zevkten inletiyordum kadını…
Sonunda memelerini bıraktım, öpe yalaya ayva göbeğine indim, taytına dişlerimi geçirdim. Çekiştiriyordum. Ellerini tezgaha dayayıp kalçasını kaldırdı rahat çıkarmam için… Bir hamlede aşağıya çektim taytı, bir an aç bir kurt gibi etli amına gözlerimi diktim.
Sonra da tüm açlığımla yemeğime saldırdım. Dilimle yaladım, dişlerimle dış dudakları ısırdım, bağırttım, bacak içlerini morartana dek emdim, yaladım… Dakikalarca… Kurt gibi saldırarak… Kadınlığını boydan boya dilimle yalayarak emerek aşağılara indim, minik deliğine dokundum. Dilimin ıslak sıcaklığını ilk hissedişinde ürperdi, sarsıldı.
“Ne yapıyorsun Kaan? Delisin sen…” diyerek inledi, kalçalarını oynatıp dilimden kaçmaya çalıştı. Ona aldırmadan büzüğünü yalamaya, dudaklarımın arasına alıp çekiştire çekiştire emmeye, dilimin ucuyla girişini zorlamaya devam ettim.
“Gel artık… Dayanamıyorum… Ohhh…” demeye başladı. Tezgahtan indirdim yavaşça, önümde diz çöktürdüm. Külotsuz giydiğim eşofmanın önü yatay bir piramit gibi üçgen şeklini almıştı içindeki sertleşmiş aletim nedeniyle…
Sabırsızca eşofmanın belinden tutup aşağıya çekiştirdi. Dizlerime indiğinde serbest kalan erkekliğim zıpkın gibi dikildi, burnuna çarpıverdi. Eğildim, saçlarından tutup kendime çektim kadını,
“Yala hadi…” dedim tıslayarak… “Eline al sikimi, ağzına sok… Yala… Em…”
Bir an durdu, gözlerimin içine baktı. Sonra elini uzatıp sikimi tuttu. Sıcak parmaklarının temasıyla daha bir sertleşti, zonkladı sikim… Dudaklarını uzatıp kafasına bir öpücük kondurdu önce… Sonra dili yuvasından çıkan bir pembe yılan gibi çıktı ağzından, sikimin başını diliyle okşamaya başladı ıslak ıslak…
Gözlerini yumdu, yavaş yavaş sikimin ortalarına kadar ağzına aldı. Aynı yavaşlıkla çıkardı, tekrar soktu. Ağzından akan tükürüklerle sikim boydan boya ıslanmıştı. Sürekli sokup çıkarmaya, başını ileri geri hareket ettirmeye başladı.
Arada nefes alabilmek için tamamen çıkarıyor, dilinin ucuyla sikimin kafası arasında tükürükten köprüler kuruluyordu. İşini iyi bilen bir orospudan farksızdı o anda… Zevk vermek ve zevk almaktan başka işlevi olmayan bir seks oyuncağı gibiydi.
Saçlarından tutup kendime çektim. Yarıya kadar ağzına girmesi yetmiyordu bana… Sertçe dibine kadar soktum sikimi… Boğazına, bademciklerine dayandı sikimin kafası… Nefessiz kaldı, midesi bulanır gibi öğürmeye, boğulur gibi hareketler yapmaya başladı. Çıkardım, rahatlamasını sağladım.
“Off… Bu ne ya?” dedi şikayet ederek, öksürdü… “Boğulacaktım nerdeyse…”
Ona aldırmadan tekrar saçlarından tutup ileri geri yapmaya, adeta ağzını sikmeye başladım. Başını sabit tutuyor, belimi ileri geri yapıp boğazına kadar sokuyordum sikimi… En son dayanamadım, bademciklerine bastırıp öylece kaldım. Belki bir dakika boyunca hareketsiz bekleyip boğaz kaslarının baskısıyla sikimin başını ezmesinin hazzını yaşadım. Çırpınmaya başlayınca çıkardım,
Nefes nefese kalmış, zorlukla soluk almaya çalışıyordu. Gözlerinden yaş gelmiş, dudaklarının kenarından sıvıları akıyordu. Öyle seksi görünüyordu ki o haliyle… Kendine gelince işine devam etti. Bu kez başına yanaşmadı, taşaklarımı yalıyordu diliyle, yumurtalarımı tek tek ağzının içine alıp emmeye çalışıyordu.
“Yeter artık, ağzına al şunu…” diye inledim. Azgın orospu öyle iyi yapıyordu ki işini… Beni zevkten dört köşe ediyor, ayakta duramayacak şekilde kıvrandırıyordu kaltak… Artık kendisi alabildiği kadar ağzına almaya çalışıyor, içine çekme çeke sikimi somuruyordu.
“Ahhh… Geliyorumm… Başını em orospu… Yarrağımın başını em, vantuzla…” diye inledim saçlarını çekiştirerek… Gözlerini gözlerime dikmiş, bende yarattığı etkiden memnun, sikimin başını ağzının içinde damaklarında ezerek emerken, elleriyle de gövdesini sıvazlıyor, bana otuzbir çektiriyordu.
Sonunda boşalmaya başladım. Büyük bir zevkle, hiç iğrenip kaçınmaya çalışmadan sikimden fışkıran döllerin hemen hepsini yutuyordu. Yutamayıp ağzının kenarından akan spermleri de elinin tersiyle toplayıp tekrar ağzına soktu, diliyle gövdesini yalayıp temizledi.
Ellerinden tutup kaldırdım. Sımsıkı sarılıp öpüşmeye başladık. İri memeleri göğsümde eziliyor, kalçalarını kendime bastırarak avuçlarımla kendime çekip sikime bastırıyordum. Az önce iliğime kadar somurup yumuşattığı sikim, beş dakika sonra tekrar kabarmaya, bacaklarının arasına baskı yapmaya başlamıştı bile…
“Yatak odasına gidelim Kaan…” diye inledi İpek yenge… “Ayakta duracak halim kalmadı, yoruldum. Götür beni…” diyerek boynuma sarıldı.
Dediğini yaptım, kaldırıp kucakladım, öpüşe öpüşe yatak odasına gittik. Yatağın üstüne atıverdim. Kendini yatağa bırakmak üzereyken engel oldum. Belinden tutup yatağın üzerinde domalttım. Arkasına eğilip dilimle amını götünü yalamaya başladım. Başını yana çevirmiş ne yaptığımı görmeye çalışıyordu,
“Hemen mi yapacaksın? Daha yeni boşaldın sen…” dedi inleyerek…
“Beni ihtiyar kocan zannettin galiba…” dedim yalamaya ara vererek… “Nefes aldırmadan sikicem seni… Gerçek yarak yemek neymiş göreceksin.”
“Göster öyleyse…” diyerek başını yatağa gömdü, dilimden aldığı zevke bıraktı kendini… Bir süre yaladıktan sonra doğruldum. Sikimi tutup arkadan etli amcığına sürttürdüm. Dilimle ıslattığım amı içinden akan zevk sularıyla köpürmüş gibi görünüyordu.
Sikimin başını soktum biraz… Biraz daha… İstekle açılan amcığı benim yarrağı içine almaya başladı. Başına kadar çıkarıp yukarıdan koca bir tükrük bıraktım üstüne… Kayganlaşan sikimi tekrar amına gömdüm. Yavaş yavaş kaybolan sikimle beraber ağzımda ıslattığım orta parmağımı İpek’in göt deliğine sokmaya çalıştım.
“Uuuh…” diye inledi. “Ne yapıyorsun Kaan? Delirtiyorsun beni…”
Amına gömülen sikim ortalarına kadar dayanmıştı. Fazla zorlamıyor, tadını çıkara çıkara giriyordum kayganlaşmaya başlayan amcığa… Kalınlığına dayanamıyor gibi inliyor,
“Aahh… Yavaş Kaan’ım… Ohhh…” diye sesler çıkarıyordu. Bu da beni mest ediyordu elbette… Uzanıp gece siyahı saçlarını kavradım, kendime çektim, git gel yapmaya başladım amcığında…  Ben amına kökledikçe kavunsu memeler alttan sallanıyordu. Yatağın yanındaki gardrobun kapağındaki kocaman aynada kendimizi seyrediyordum İpek yengeyi sikerken… Güzel bir porno sahnesiydi doğrusu…
Bir on dakika bu şekilde domaltarak siktikten sonra içinden çıktım. Belinden tutup yatağa devirdim, sırtüstü yatırdım. Büyük bir memnuniyetle bacaklarını araladı hemen… Arasına girdim, üzerine uzanırken sikimi tekrar am dudaklarına dayadım. Tekrar içine aldı beni… Gidip gelmeye başladım.
Koca memeler sırtüstü vaziyette yayılmış, fakat büyüklüğünden hala kavun gibi görünüyordu kocaman kocaman… Ben kökledikçe pelte gibi ileri geri gidip geliyordu. Arada eğilip onları yalamayı, uçlarını somurmayı da ihmal etmiyordum. Bacaklarını kaldırıp omuzlarıma aldım, amcığı iyice meydana çıktı, arkasındaki deliği de tabi… Amından sızan zevk suları orayı da sırılsıklam yapmıştı. Amından çıkıp sikimin başını o ıslak deliğe dayadım.
“Aç bacaklarını yavrum…” dedim sertçe… “İyice aç, götüne rahat gireyim… Götünden siktiğim, fahişem…”
“Yapmaa… Sakın… Aaahhh…” diye mırın kırın itiraz edecek oldu, dinlemedim, eğilip dudaklarına yumuldum, susturdum onu… Zaten amdan çıkmış kaygan sikim biraz zorlanarak da olsa ıslak göt deliğine gömüldü bu kez…
Doğrulup dizlerini tuttum, götünün yakıcı deliğinde gidip gelmeye başladım. Ara ara elimi amına atıyor, klitorisini parmaklarımın arasında ezdikçe zevkten kendinden geçiyordu.
“Kaann… Kaan… Çok güzel… Oohhhh…” diye feryatlar koparıyordu kadın… Bir yandan götünden sikilmek, bir yandan klitorisinin okşanması kendinden geçiriyordu. O inledikçe ben de yükseliyordum onunla beraber…
Metin abimin karısı İpek artık benim tombul orospum olmuştu. Azgın karı orgazma yaklaştığında kasılmaya başladı. Daracık göt deliğinin kasıldıkça daralması beni de mahvetti. O boşalmaya başladıktan sonra ben de götünün derinliklerine boşalttım yükümü…
İliklerime kadar boşaldıktan sonra sikimi çıkarıp yana devrildim. Bir süre yan yana, nefes nefese yatakta serilip kaldık.
Biraz dinlenip kendimize gelince ilk harekete geçen İpek oldu. Dudaklarıma yumuldu, çenemi, gıdımı, boynumu öpücüklere boğdu. Öpe öpe göğüs uçlarımı, karnımı, göbek deliğimi gezindi. Eliyle yarı sert sikimi okşuyordu bir yandan… Sertleşmeye başlamıştı yine benim yorgun savaşçım…
“Harikasın Kaan…” diyordu. “Hiç inmek bilmiyor sanki seninki… Çok güçlüsün. Metin abin senin yarın kadar sikebilse beni… Ne mutlu olurdum bilsen…”
“Sen müşterimsin yenge…” dedim ben de keyifle…  “Müşterilerimi memnun etmek benim görevim…”  Ellerimi başımın arkasında kavuşturmuş, keyfime bakıyordum. Benim azgın tombulum gerekeni yapıyordu ben keyif çatarken…
“Yenge deme bana Kaan… Benim kocam sensin artık… Bugün bu koca canavara öyle ihtiyacım vardı ki…” dedi sikimi eliyle kavrayıp… Eğilip başını öptü sikimin, başını ağzına aldı. Biraz emdi. Çıkarıp,
“Biliyor musun? Kapımda seni gördüğümden beri bunun hayalini kurdum hep… İkimiz yalnız koca evde… Metin abin, koca moruk yok… İkimiz… Bunu yapmayı öyle istedim ki… Ohhh… Erkeğim benim… Koca siklim…”
“Öyle azdırdın ki beni yenge… Terslersin diye korktum başlarda… Metin abinin haberi olur, rezil olurum diye korktum. Ama sonunda dayanamadım.”
“Terslemek mi? Deli çocuk… Tersleyecek olsam sütyensiz çamaşırsız durur muydum senin yanında? Bu odada, sen kapıdan seyrederken çırılçıplak soyunur muydum sanıyorsun?” Şaşırıp kaldım,
“Ne yani? Seyrettiğimi biliyor muydun?” Yine kahkaha attı…
“Aynadan görünüyordun aptal… Sikecek gibi bakıyordun bana… Aslında orda saldırırsın, yatağa atarsın diye bekledim ama… Yapmadın.”
Konuşmayı bıraktı, sikimi ağzına aldı, emmeye, yalamaya başladı. Bacağını tutup üstümden aşırtmaya çalıştım, ne yapmak istediğimi anladı. Kalkıp dizlerini başımın iki yanına koydu, sikimi yalamaya devam etti. 69 pozisyonundaydık. O beni yalarken, ben de tepemde, yüzüme dayanmış etli amını yalıyordum.
Aldığı zevke dayanamıyor, kendini bırakıp ağzımın üstüne oturuyordu o etli amcığıyla, beni nefessiz bırakıyordu. Ellerimle kalçalarını tutup kaldırmaya, nefes almaya çalışıyordum. Biraz kalkınca dilimi iyice suları akmaya başlayan amının içine içine sokup suyunu içiyordum.
İki elimle kalçalarına yapışmış yoğuruyor, çekiştiriyor, dilimle boydan boya yaladığım amını geçip götünün deliğini yalamaya çalışıyordum. Az önce siktiğim götünü yalıyordum çekinmeksizin…
İpek aldığı zevkle daha bir iştahlı yalıyordu sikimi… Islak, sıcacık ağzının içinde emilirken zevkten kendimden geçiyordum ben de… İyice sertleşmiştim,
“Tamam artık canım… Hadi üstüne otur şunun… Sen sik beni biraz da…”
Kalktı, sırtı bana dönük üstümde ilerledi. Sikimin üzerine gelince tutup hizaladı deliğine ve oturmaya başladı. Anında etli amına gömüldü sikim,
“Ohhh… Dünya varmış” diyerek bir kaç saniye hareketsiz durdu, tadını çıkardı.
Benim de sikim bayram ediyordu. Etli amcığın içine gömülmüş sikim, kaygan duvarlar tarafından sımsıkı sarılmış vaziyette, zevk suları taşaklarıma kadar akıyordu, hissediyordum.
Ellerini arkaya atıp göğsümden destek alarak biraz kaykıldı sikimin üstünde… Ben ellerimi uzatıp memelerini avuçlamaya, zevk vermeye çalışırken o da minik minik sikimin üstünde inip kalkıyordu keyifle…
“Bırak kendini arkaya… Üstüme yat…” dedim. Kendini bıraktı. Sikimi sonuna kadar içine almış vaziyette, başını yana çevirmiş öpüşüyorduk. Yorulunca doğruldu, öne eğildi, bacaklarıma tutunup sikimin üstünde inip kalkmaya başladı.
Yine ellerimi başımın altına kavuşturmuş, müşterimin karısının sikimin üstünde dans etmesini izliyordum. O zıpladıkça kalçaları kasıklarımda şaplıyor, minik göt deliği bir görünüp bir kayboluyordu.
Birden başucundaki etajerin üzerinde duran telefonu çalmaya başladı. Zevkimin yarıda kesilmesine öfkelenmiş küfürler ederek uzanıp telefonu aldım, İpek’e verdim telefonu… Arayan kocasıydı. Açmadan önce sikimi çıkardı içinden, bana doğru dönüp tekrar üstüne oturdu dudaklarını ısıra ısıra…
“Efendim Metin?” diyerek açtı telefonu… Metin abinin sesi duyuluyordu,
“Karıcım, işimiz erken bitti, dönüyorum. Akşama evdeyim, benim için hazırlan. Canım seni çekmeye başladı. Buradaki karılara baka baka yarak kalktı, inmiyor. Bu gece seni sikicem.” diyordu.
“Ay, terbiyesiz kocam benim… Çok yoruldum ben… Belki bu akşam yapamayız” dedi sevgili karıcığı… Gözleri yarı kapalı, zevkten bayılmak üzereyken sikimin üstünde minik minik yaylanıyordu bunu söylerken…
“Yaparız yaparız… Hele ben geleyim, yorgunluğunu alırım senin… Masaj yaparım sana… Sabaha kadar sikmek istiyorum seni…” diyordu Metin abi…
“Sabaha kadar mı? Gerçekten mi? Oh, kocacığım benim… Sabaha kadar sikeceksin beni öyle mi?”
“Amına koyucam senin aşkım…” dedi Metin abi… Sonra da aklına geldi herhalde, “Şu televizyon işi ne oldu? Kaan geldi mi?” diye sordu.
“Geldi geldi, merak etme… Ama dediğin kadar varmış. İşini çok iyi yapıyor gerçekten… Çok iyi yaptı, çok güzel yaptı hem de… Her işten anlıyor çocuk… Eskisinden daha iyi şu anda…” dedi.
O konuşurken ben alttan alttan inip kalkıyor, minik minik amını pompalıyordum İpek yengemin… Ses çıkarmamaya çalışıyordum ama İpek dayanamıyor, ara ara “Ahhh… Uhhh…” diye iniltiler kaçırıyordu ağzından…
“Hayrola karıcığım? Niye inliyorsun, hasta mısın?”
“Yok aşkım… Hem konuşuyorum, hem evi temizliyorum. Sabahtan beri kıçımı bir yere koyamadım, çok yordu beni…” derken belini kaldırmış, kıçını sikimin üstüne koymaya çalışıyordu orospu…
Ağzını telefondan çekip diliyle elini kocaman yaladı ıslattı. Sonra da tükürüklü eliyle sikimi kavrayıp kayganlaştırdı, götüne almaya çalıştı. Dudaklarını ısıra ısıra alçaldı yavaşça… Az sonra sikimin başı götünün deliğini fethetmiş vaziyetteydi. Telefonun ahizesini kapatıp işveli işveli güldü bana,
“Sonunda kıçımı koyacak bir yer buldum Kaan…” dedi. Sıcacık büzüğü sikimi sımsıkı sarmış, zevkten ölüyordum  o anda,
“Terbiyesiz karı… Otur bari dibine kadar da, ben de sikimi koyacak yer bulayım.” dedim dişlerimin arasından fısıldayarak…
Kocası telefonda gittiği yerleri, yaptığı işleri anlatırken abuk abuk, İpek dediğimi yaptı, sikimin tamamını götüne aldı. Oturup kalkmaya başladı. Arada çıkarıyor, elini tükürükleyip sikimin başına sürüyor, tekrar içine sokuyordu kaygan kaygan…
“Çok iyi çocuk şu Kaan ya...” diyordu kocası… Telefonun hoparlörünü açmıştı azgın karısı… İyi çocuk Kaan’ın sikinin üstünde yaylanırken kocasının sesini bana dinletiyordu. Telefonu da benim göğsüme bırakmıştı bu arada,
“Bak bir kere söyledim, hemen gelip yapmış televizyonu, bizi televizyonsuz bırakmadı sağ olsun… Aferin çocuğa… Karıcığım, aman iyi davransaydın bari, ikramda falan bulunsaydın Kaan’a…”
Karıcığı gözleri zevkten yarı kapalı, dudaklarını ısırarak sikimin üstünde oturup kalkıyordu,
“Merak etme kocacığım… Çok iyi ikramda bulundum senin Kaan’a… Çok memnun kaldı. Merak etme sen… Çok iyi ağırladım ben onu…” Gerçekten çok iyi ağırlamıştı beni, yalan değildi.
“Hadi karıcım, akşama görüşürüz. Unutma dediklerimi… Sabaha kadar seni sikicem bu gece…”
“Yorulmazsam sikersin. Hadi iyi yolculuklar…” diyerek kapattı telefonu İpek… Karı koca arasındaki bütün mahrem konuşmalarına şahit olmuştum. Bakıştık, sırıttı bana,
“Sabaha kadar sikicekmiş beni yarım porsiyon…” dedi. Götünden çıkardı bu arada sikimi, amına aldı yavaşça kaydırdı içine…
“Biraz zor siker kocan…” dedim alttan amını tokmaklarken… “Sikişecek hal bırakmam sende… Ben de akşama kadar sikicem seni…”
“Sik…” diye inledi… “Akşama kadar sik… Ohhh… Kocam gelsin, onun yanında sik beni… Sünepenin yanında… Sabaha kadar sik aşkım… Erkeğimm…”
Ellerini göğsüme dayamış, oturup kalkmaları hızlanmıştı bunları söylerken… Dudaklarını ısırıyor, uzun siyah saçlarını sağa sola sallayarak üstümde zıplıyordu. Ara ara boşaldığını, orgazm olduğunu sikimdeki kasılmalarından anlıyordum.
“Boşalmak üzereyim İpek…” dedim. Korkunç zevk alıyordum. Tombul orospum beni zevkten delirtiyordu her seferinde…
En zirveye ulaşırken kalktı üstümden, yatağın kenarına geldi. Beni de elimden tutup kenarda oturur vaziyete getirdi. Ne yapmak istediğini anladım. Ellerimi arkaya dayayıp kendimi onun becerikli dudaklarına, ellerine bıraktım.
Koca memelerinin arasına soktu ıslak sikimi, iki yandan sıkıştırdı, oturup kalkmaya başladı. Sanki amcığının içindeymiş gibi iki tombul meme arasında kaygan kaygan gidip gelmeye başladı sikim… Bu arada başını eğmiş, sikimin kafasını dudaklarının arasına kıstırmış, ağzının içinde vakumluyordu bir yandan da…
“Ahhh…. Orospum benim… İpek yengem… Fahişem…” diye böğürerek boşalmaya başladım.
Büyük patlama bu olmalıydı. Sanki o gün hiç boşalmamışım gibi döllerim fışkırıyordu. Gözleri, yüzü, ağzı bembeyaz döl içinde kaldı. Sona doğru başını ağzına aldı, son kalanları da eme eme bitirdi, yuttu hepsini… Resmen bitirdi beni fahişe…
Kendimi yatağa attım, biraz dinlendim. O da geldi, yanıma uzandı. Yorgun argın birbirimizi okşuyor, öpüşüyorduk yattığımız yerde… Saat beş olmuş, artık toparlanma vakti gelmişti. Kalktık, banyoya gittik. Yerinden çıkardığım musluk hala bıraktığımız yerdeydi, sular vanadan kesik…
Alelacele musluğu yerine takıp suyu açtım. Yıkanmaya başladı. Duşakabinin yanında onu izliyordum. Köpüklerle kaplanan balık eti bedeni yuvarlacık hatlarıyla öyle çekici, öyle seksi görünüyordu ki…
Köpükleri bütün vücuduna yayan, köpüklü amcığını okşayan tombul ellerinin görüntüsüne dayanamadım, ben de yanına girdim. İki çıplak, birbirimizi köpüklemeye, okşamaya başladık. İpek benim tekrar sertleşen sikimi okşadı, ben onun tombul etli amcığını sevdim…
Kaygan bedenlerimizin verdiği şehvet duygusu tekrar yükseldi ikimizde de… Bataryaya doğru domaltıp tutunmasını sağladım. Elini arkaya atıp köpüklü elleriyle sikimi iyice köpürttü. Yağ gibi kayan sikim bir anda arka deliğini yardı geçti, dibine kadar gömüldü.
Kayganlığın verdiği özgürlükle rahatça gidip geliyordum arkasında… Belinden tutmuş, şaplata şaplata sikiyordum azgın orospumu… Öyle azgındı ki, kocasının dediği gibi, sabaha kadar ikimiz birden siksek hayır demeyecekti kaltak…
“Ohh… Kaan… Sik beni aşkımm… Sookkk… Daha hızlı… Kocam benim… Erkeğimm… Ohhh…”
İnlemeleri banyonun fayanslarında yankılanıyor, bana daha çok gaz veriyordu. Beş on dakika siktim götünü bu şekilde ve sonunda yine götüne boşaldım. Biraz yumuşayan sikimi çıkardığımda götünün deliğinden akan spermlerim köpüklere karışarak bacaklarından aşağıya süzülüyordu.
“Teşekkür ederim İpek…” dedim arkasından sarılarak, memelerini okşayarak… “Her şey için… Bana yaşattığın zevkler için… İkramların için…”
Ben banyodan çıkıp giyinmeye giderken o da köpükleri durulamaya çalışıyordu bedeninden… Durmaksızın seviştiğimiz zaman içinde artık kuruyan giysilerimi alıp giyindim. Gitmek üzereyken banyodan geldi, üzerinde kısacık banyo havlusunu sarınmış olarak…
Boynuma sarıldı, vedalaştık, öpüştük. Hala ateşli, hala istekliydi. Kollarını sımsıkı sarmış, dilini ağzımın içine sokuyor, dilimi okşuyordu öpüşürken… Elini havluya atıp çözdü, çırılçıplak kaldı kollarımın arasında…
“Gitme Kaan…” diye inledi yalvarırcasına… “Benimle kal ne olur… Seviş benimle…”
Kollarını zorla boynumdan çözdüm, kendimi kurtardım. Tulumun cebinden kartımı çıkardım.
“Telefon numaram burada İpek…” dedim. “Canın ne zaman isterse ara beni, koşa koşa gelirim. Bundan sonra benim de karımsın sen…”
“Tamam kocacığım…” diyerek öptü beni tekrar, vedalaştık, çıktım.
Bir kaç ay her fırsat bulduğumuzda gizli gizli buluştuk İpek’le… Bol bol seviştik. Ne o doyuyordu sevişmeye, ne ben… Hiç bir isteğime hayır demeyen, neredeyse nemfomanyak bir kadındı o… Her erkeğin rüyası…
Ve sonunda Metin abi öğrendi yediğimiz naneleri… Seviştiğimiz günlerde farkında olmadan çıkardığımız sesler alt üst komşuları rahatsız etmiş ki, Metin abiye söylemişler. Televizyon arızası var diyerek eve çağırdı beni…  İkimizi karşısına alıp bombayı patlattı,
“Ne yaptığınızı biliyorum çocuklar…”  İpek’le birbirimize baktık, iki suç ortağı… “Daha o ilk gün, İpek benimle telefonda konuşurken çıkan seslerden anladım ne yaptığınızı…” Söyleyecek hiçbir şeyimiz yoktu. Başımız öne eğik bekledik.
“Merak etmeyin.” dedi gülümseyerek… “İpek’le evlenirken aramızdaki onbeş yaş farkı gözüme almıştım ben… Bir gün bunun olacağını biliyordum zaten… Gün gelecek, genç, istekli karımı doyuramayacaktım. Benim şeker hastalığı da o günü çabuklaştırdı biraz…” Hayretler içindeydim, kulaklarıma inanamıyordum. Nasıl bir adamdı bu Metin abi?
“Sen iyi bir delikanlısın Kaan… Seni özellikle seçtim. Karıma uygun, onu cinsel yönden doyuracak güçlü bir erkeksin sen… Dürüst, delikanlı, sır saklayan, sırrımızı ele vermeyecek birisin. Televizyon kendisi bozulmadı aslında, ben bozdum. Karımla ikinizin, ateşle barutun bir araya gelmesi için… İyi ki yapmışım. Sayende karım çok mutlu…”
“Metin abi…” diyecek oldum, susturdu beni…
“Yalnız, komşular huylanmaya başladı. Öyle bir sevişiyorsunuz ki, ortalık yıkılıyormuş. Zor ikna ettim, yanlış duymuşsunuz, karım film seyrediyor filan dedim. Ne kadar inandılarsa… Bana kalırsa artık gündüzleri buluşmayın. Sen akşamları gel Kaan… Ben evdeyken… Hem yemek yeriz güle oynaya, hem İpek’le istediğinizi yaparsınız.”
Şaşkınlığı atlatan İpek elimi tuttu. Dudaklarına götürüp parmaklarımı öptü. Kocasına döndü sonra,
“Teşekkür ederim aşkım… Senin gibi koca zor bulunur.” dedi.
“Görevim canım… Bir koca olarak seni mutlu etmek benim görevim… Belki… Bazen… Arada bir beni de yanın��za alırsınız, olmaz mı? Üçümüz beraber… Size ayak uyduramam ama, çalışırım yine de…”
Öyle yaptık biz de… Üç kişilik bir aile olduk. İpek iki kocalı bir kadın artık… Genelde ikimiz sevişiyoruz kıyasıya, bazen kocası da katılıyor bize… İki erkek bir yatakta kadınımızı mutlu etmek, sike doyurmak için çalışıyoruz.
Tumblr media
40 notes · View notes
firari77 · 2 years
Text
Komşumun Oğlu Emre
💕   “Nasıl? Güzel mi aşkım?” diye sordum nefes nefese…  “Ohhh… Evet Banu abla… Çok güzel… Otuzbir çekmekten daha güzelmiş… Çok zevk alıyorum. Ahhh…” 💕  
Tumblr media
Apartmandaki komşulara oturmaya gitmiştim. Altımda bir etek, üstümde de bir gömlek vardı. Kadınlarla oturmuş havadan sudan konuşurken, tam karşımdaki odaya gözüm takıldı.
Odanın kapısı yarı açık, içeride komşumun oğlu Emre gözlerini bana dikmiş bakıyordu. Bu arada, Emre 17 yaşında, pek dışarı çıkmayan, içine kapanık bir çocuktu. Annesi pek sosyal olmadığından şikayet eder dururdu.
Önce kızdım biraz, sapık çocuk bacaklarımı dikizliyor diye… Sonra benim o yaşta cinsellik konusunda yaşadıklarım aklıma gelince yumuşadım. Tam hormonların başa vurduğu, masturbasyon yaparak, kendimi okşayarak geceleri uyku uyumadığım ergenlik dönemi…
Aslında ben de ondan farksız sayılmazdım ya… On yıllık evliyim ama toplasam kocamla beraber olduğum süreç beş yılı geçmez.  Kocam yabancı bir firmanın Türkiye temsilciliğinde müdür olarak çalışıyor. İşi gereği sık sık yurt dışına gidip gelir.
Yine yurt dışına gittiği ve iki haftadır ayrı kaldığımız bir dönemdeydim. Otuz yaşımda evli bir kadındım ama hala geceleri masturbasyon yapmaktan, içime soktuğum vibratörlerle evli olduğum bir yaşam sürüyordum.
O gün de Emre’nin kaçamak bakışlarını üzerimde hissettikçe benim de içimde bir kıpırtı başladı. O yeni yetme bir oğlan çocuğuydu, ben de yeniden ergenlik dönemi yaşayan evli fakat cinselliğe aç bir kadın…
Ve o açlık beni şeytana uydurdu. Şu azgın kopile biraz göz ziyafeti sunayım diye düşündüm. Oturduğum koltukta bacak bacak üstüne atarak, sağa sola kıvrılarak  yavaş yavaş, santim santim eteğimi yukarıya sıyırmaya başladım.
Biraz sonra benim diz hizasındaki eteğim baldırlarımın yarısına çekilmiş, süper mini halini almıştı. Kocamın pek beğendiği, her sevişmemizde yalaya yalaya tavaf ettiği uzun, ince siyah çoraplı bacaklarımı açıp kapatıyor, her ağır çekim hareketimle küçük sapığıma yeni bir frikik manzarası sunuyordum.  
Emre’nin annesi ve diğer kadınlar öyle hararetli bir dedikodu fırtınasına kaptırmışlardı kendilerini ki, hiç bir şeyin farkında değillerdi. Zaten farkında olsalar ne olacak, kadın kadına oturuyorduk şurada…
Fakat benim karşımdaki kapısı yarı aralık odasında pc başında oturan sapığım zevkten dört köşe olmuş durumdaydı. Uzun kirpiklerimin altından ben de ona çaktırmadan ne yaptığını izleyip teşhirin zevkini çıkartıyordum.
Oturduğu yerde avını gözleyen savana aslanı gibi hareketsiz duran Emre, gözlerini dört açmış, hedefine, karşıdan küloduma kadar görebildiği bacak arama bakıyordu sürekli… Ben küçük oğlanı baştan çıkarmanın, teşhirciliğin verdiği sapık zevklerle içim kaynarken, bir yandan da evdeki kadınlar anlamasın diyerek onlara da laf yetiştiriyordum.
Neredeyse bir saat kadar Emre’ye göz ziyafeti sundum. Zavallı Emre sonunda dayanamadı, yerinden kalktı, odasından çıktı. Önündeki çadırı gizlemeye çalışarak banyoya gitti. Ne yapsın çocuk, kesin tuvalette beni hayal ederek masturbasyon yapacaktı mutlaka…
Ama o arada ben de iyiden iyiye azmıştım. İçimde kaynayan kazan ateşimi yükseltmiş, amım sulanmaya başlamıştı. Bacaklarımı birleştirip sıktım. Apış aramda bir ıslaklık duygusu… Zevk sularımdan külodumun ıslandığını hissediyordum.
O arada Emre’nin aramızdan geçip banyoya gitmesiyle dedikoduya ara veren kadınlar vaktin geç olduğuna karar verdiler, kalkmaya başladılar. Herkes kalkarken ben de kalktım. Tam vedalaşıp evden çıkacakken işini bitiren Emre de banyodan çıkmış, bana bakıyordu. Sesimi şurup gibi tatlılaştırıp sordum,
“Emrecim, sen bilgisayardan anlarsın. Benim bilgisayara virüs mü girdi ne oldu, çok kasıyor. Bir ara gelip bakar mısın canım?” dedim.
“Tabi Banu abla… Ne demek, birazdan gelirim!” dedi, ama sesi titriyordu. Gülümseyerek,
“Hadi görüşürüz canım, öptüm!” dedim. Emre öylece bakıp kalmıştı. Annesine teşekkür ederek evime çıktım.
Eve girdiğimde biraz pişman olmuş gibiydim. Tamam, kendi çapında güzel, seksi, biraz erkeklerle flörtöz bir kadındım. Cinsel yönden yeteri kadar doyurulmadığıma inanıyordum, azgnlığım başıma vurmuştu. Fakat o güne kadar kocamı hiç aldatmamıştım.
Kendi kendime “Kızım Banu, sen manyaksın! Ne yapıyorsun? Kocanı boynuzlayacak mısın yoksa?” falan diyordum. Evin içinde oraya buraya gidip geliyor, kafamda deli sorular, bir vicdan muhasebesi, içimdeki orospuyla rahibenin çatışmaları…
Sonunda büyük bir ikilemde kalmış vaziyette, kararımı gelişmelere göre vermeyi düşündüm. Sapığım geldiğinde ya bilgisayarı tamir ettirip karşılığında ona biraz daha masturbasyon malzemesi vermekle yetinecektim, ya da altına yatıp hem onu, hem de kendimi tatmin edecek, sekse doyacaktım.
Her ihtimale karşı hazırlık yapmalıydım. Telaşla banyoya girdim ve kocam evden gittiğinden beri bakımını yapmadığım kasık bölgemi güzelce temizledim. Kısa sürede bir tane kıl tüy kalmamış, önüm arkam kaymak gibi olmuştu.
Bacaklarım zaten epilasyondan sonra pürüzsüz olduğundan işim uzun sürmedi. Ilık basınçlı suyu klitorisime, dudaklara tutup köpükleri akıtırken içim bir hoş oldu. Kendimi okşayıp parmaklamamak, sertleşen klitorisimi rahatlatmamak için duygularımı bastırmak zorunda kaldım.
Banyodan çıktıktan sonra üzerime askılı bir badi, altıma da bir şort giydim. Şort tam kalçalarımın altında bitiyordu. İçime külot giymedim. Sütyen de takmadım, iri ve yuvarlak göğüslerim incecik penyemden dışarı çıkacakmış gibi duruyordu. Hala genç kızdan farkım yoktu, çünkü kocam fazla elleyip kullanmamıştı ki zavallıları…
Sonra da biraz abartı, şuh bir makyaj, egzotik kokulu bir parfüm bulutundan sonra oturup küçük sapığımı beklemeye başladım. Sabırsızlanmaya başlamıştım ki, yarım saat sonra kapım çaldı.
Sabırsızlıkla, sevgilisiyle buluşacak genç bir kız gibi yerimden fırlayıp kapıyı açtım. Gelen Emreydi. Beni o halde, minicik şort ve kabarmış uçları dekolte tişörtümün kumaşını zorlayan memelerimle görünce kızardı, bozardı, şöyle bir yutkundu. Ben de yarattığım etkiden memnun, şuh bir kahkaha atarak kapının önünde donup kalan çocuğu kolundan tuttum,
“Gelsene Emreciğim, ne duruyorsun orada?” diyerek içeri çağırdım, bilgisayarın başına götürdüm…
Emre bilgisayarı açtı, bir süre ayarlarına, dosyalarına falan baktı. O pc ile uğraşırken, ben yanında yörüngesinde dolaşıyor, göğüslerimin dekoltesini, bacaklarımın güzelliklerini dikkatine sunuyordum.
Kararımı vermiştim. Salaklığın alemi yok diyordum kendi kendime… Tamam yeni yetme bir çocuk vardı karşımda ama, iri yapılı, kemikli, sporla basketle uğraşan oğlanın aşırı gelişmiş kasları dikkat çekiciydi.
Şortunun önündeki kabarıklık da öyle… Mutlaka o kabarıklığın altında ne olduğunu görmeliydim. Tadına bakmalı, içime almalıydım. İşi iyice azıttım, arkasından ekrana eğilip göğüslerimi sırtına yasladım. Omuzlarını tutup dikkatle yaptıklarını izledim. Sonunda kan ter içinde kalan ve dikkati iyice dağılan oğlan bir süre sonra,
“Banu abla, haklısın, virüs girmiş bilgisayara… Kurtulmak için format atmak lazım, ama uzun sürer. En iyisi ben kasayı götüreyim, evde hallederim.” dedi.
Elimi omuzuna koydum, parmaklarımın altında ateş gibi yanan tenini hissettim. Benim azgın sapığım eve kaçacak, banyoya kapanıp yine masturbasyon yapacaktı mutlaka… İşe el koymam gerekiyordu. Ağdalı, içine şehvet kattığım sesimle mırıldandım,
“Tamam Emre… Ama sen önce benim kasayı hallet!” dedim. Emre başını bana çevirip şapşal şapşal baktı yüzüme. Ben de,
“Sizin evde beni sikecek gibi bakıyordun bugün! Sonra da tuvalete gidip beni düşünerek masturbasyon yaptın, değil mi?” Kızardı, bozardı, ne diyeceğini bilemedi bir an…
“Şeyy… Ben… Banu abla, gerçekten…”
Elimi omuzlarından aşağıya kaydırdım. Kaslı karnında dolaştırdım. Şortun önündeki kabarıklığı avuçladım. İnleyerek öne eğildi.
“Merak etme canım… Kızmadım sana… Hoşuma gitti tam aksine… Diğer kadınlara bakmıyordun. Bana bakıyordun. Beni beğeniyor gibi bakıyordun. Öyle mi? Beğeniyor musun beni?”
“Ben… Evet Banu abla… Çok güzelsin… Çok beğeniyorum seni…”
“Ne yaptın banyoda Emre?” Kabarıklığını tutup sıktım biraz… Yine inledi…”Sikini mi okşadın canım? Beni mi hayal ettin sikini okşarken? Benimle seviştiğini mi hayal ettin? Beni siktiğini? Bu koca sikini içime soktuğunu?”
“Ohhh… Banu abla…” Eğilip boynunu öptüm, dudaklarımla dolaştım, dilimin ucuyla kulak memesini okşadım. Tam kulağının içine sıcak nefesimle
“Peki… Beni gerçekten sikmek istemez misin?” diye mırıldandım.
Emre kızarmış bir şekilde sandalyede oturmuş, ne yapacağını bilemez bir şekilde inleyip duruyordu sadece… Bilgisayar koltuğunu döndürerek kendime doğru çevirdim. Gözlerinin içine bakarak penyemi çıkardım. Sütyensiz göğüslerim gözlerinin önüne serilmişti. Emre kekeleyerek,
“Banu abla napıyorsun?” dedi. Hemen dudağına parmağımı götürüp,
“Sus!” dedim ve eğilerek dudaklarına yapıştım. Emre acemi bir şekilde öpüşmeye çalışıyordu.
Emrenin tişörtünün eteklerine yapıştım. Vücuduna yapışan dar tişörtü kaslı kollarını havaya kaldırarak çıkardım, kenara fırlattım. Benim çıplak göğüslerimi onun tenine sürtünerek, yılan gibi önünde kıvrana kıvrana,  boynunu, boğazını, tüylenmeye başlamış göğsünü, vücudunu öpmeye başladım.
Öperek aşağılara indim ve şortunun üzerinden erkekliğini kavradım tekrar… Oldukça büyük bir aleti vardı oğlanın… Kendi yapısı mı böyleydi, yoksa gece gündüz masturbasyonlar yapa yapa büyüttü mü bilemedim.
Biraz şortun üzerinden penisini okşadım, dudaklarımın arasına alıp sıcaklığını hissettim, ısırır gibi yapıp inlettim. Yeteri kadar işkence yaptığımı düşündüm sonra…
“Biraz kalçanı kaldır canım…” diyerek şortun iki yanından tuttum, daracık kalçalarından aşağıya sıyırıp şortunu küloduyla beraber çıkardım. Havaya dikilmiş taş gibi erkekliğini çıplak gördüğümde yutkunarak,
“Vay be!” diyebildim.
Kocaman kütük gibi bir erkekliği vardı genç hayvanın… Kolum kadar uzun, bileğim kadar kalın, cildi klitorisim kadar beyaz ve pembe, şapkası yumruğum kadar iri, şişmiş kan damarlarıyla harika, yenilesi, öpülesi, yalanılası bir erkeklik… Altında sarkan hafif tüylü koç yumurtası taşaklarıyla nefis bir şey…
Az tüylü kasıklarının ortasında, havaya dikilmiş öylece duruyordu. Hayranlık ve saygıyla elime alarak biraz yukarı aşağı sıvazladıktan sonra yavaşça öptüm. Dudaklarımı aralayıp ağzıma aldım. Ben penisini yaladıkça Emre de saçlarımı okşuyordu.
“Çok güzel tadı var Emre… Hemen boşalmazsın değil mi canım?” dedim yukarıya, zevkten kısılmış gözlerinin içine baka baka yalarken… İnleyerek saçımı çekiştirdi,
“Ohhh… Hayır Banu abla… Sen yukardayken otuzbir çektim. Kolay boşalmaz.”
Yine de yeteri kadar yaladıktan sonra kalkıp onu da kaldırdım pc koltuğundan… Masanın yanına gittik. Emre öylece bakıyordu.
“Ne bakıp duruyorsun Emre? Sen de sevsene beni… Öp, yala… Bir şeyler yapsana canım!” dedim.
“Banu abla… Şeyy… Ben daha hiç kimseyle beraber olmadım ki, bilmiyorum…” dedi.
“Porno, seks filmi filan da seyretmedin mi hiç?” Başını iki yana salladı hayır anlamında… Off… Tam anlamıyla bir bakire… El değmemiş. Sadece içgüdüleriyle kulaktan duyduklarıyla hormonlarının kışkırtmasıyla kendini tatmin etmiş hep… Ben onun ilk kadını olacaktım. Seks yapmayı öğretecektim çocuğa…
“Tamam canım, sorun değil… Ben sana öğretirim her şeyi!” diyerek boynuna sarıldım, dudaklarına yapıştım. Sonra Emreyi göğüslerime indirdim. Göğüslerimi bir müddet yalattıktan sonra,
“Şimdi de sen benim şortumu çıkar!” dedim. Emre elleri titreyerek şortumu çıkardı… Masanın üzerine sırt üstü uzanıp, bacaklarımı araladım. Emre kaymak gibi amımı görünce durup bakmaya başladı. Hayatında ilk defa gerçek bir am görüyordu. Ellerimle tutup dudaklarını ikiye ayırdım. Ne kadar ıslak, ne kadar uyarılmış olduğunu gösterdim ona…
“Hadi Emre… Yaklaş bana… Erkeğim benim… Am bu… Bir kadının amı… Zevk aldığı yer… Amcık… Hadi, yala amımı!” dedim.
Emre bacaklarımın arasına eğildi. Kafasını bacaklarımın arasına gömüp amımı yalamaya başladığında, ben zevkten dört köşeydim. Uzun saçlarını tutup erkeğimi yönlendiriyor,
“Ohh… Orasını yala… Dudaklarını em… Bak bu klitorisim… Zevk alıyor… Kabardı… Onu em şimdi… Ohhh… Bak nasıl ıslandı içim… Suyu akıyor. Parmağını sok oraya…” diye talimatlar yağdırıyordum. Bir müddet sonra,
“Hadi Emre… Bu kadar yalama yeter… Şimdi beni sik aşkım!” dedim.
Emre doğruldu, ben de masanın kenarına oturur duruma geldim. Acemi ve sarsak hareketlerle bacak arama girip yerleşti. Elimi uzatıp belinden tuttuğum güzel erkekliğini ıslak dudaklara dayamasını sağladım.
“Ohhh… Hadi artık… Yolunu kendi bulur o… Dayan şimdi… Ahhh… Çok büyük sikin aşkım… Çok güzel… Mmmm…”
Kalçalarından tutup kendime çektim oğlanı, damarları kabarmış yarrağını bir iki sürttürdü ıslaklığıma, sonra kapıma dayadı ve ittirdi. Amım zaten sırılsıklam olduğu için yarrağını bir seferde köküne kadar soktu ve gidip gelmeye başladı.
O kalın aleti içimde gidip gelirken, ben de bacaklarımı beline dolayıp daha derinlere girmesini sağladım. Bir yandan da çıldırmış gibi oğlanın dudaklarını somuruyor, saçlarını çekiştirip deli gibi öpüyordum.
“Nasıl? Güzel mi? Zevk alıyor musun aşkım?” diye sordum nefes nefese…
“Ohhh… Evet Banu abla… Çok güzel… Otuzbir çekmekten daha güzelmiş… Çok zevk alıyorum. Ahhh…”
“Sen de bana zevk veriyorsun aşkım… Mmm… Sok… Daha derine sok… Başını içime daya, derinlerime… Ohhh… Ateş gibi mızrağın… Sapla bana… Sik beni Emre… Sik… Daha hızlı aşkım… Daha çok… Kökle amcığımı… Sik…”
Bir müddet sonra içimden çıkartıp masadan indim ve ellerimi masaya dayayıp önünde domaldım. Kızışmış bir dişi köpek gibi kalçalarımı salladım. Emre ne yapacağını kavramıştı hemen… Arkama geçip erkekliğini içime soktu ve yavaş yavaş beni sikmeye başladı.
“Emre hızlan canım… Daha hızlı… Biraz sert yap… Sik beni aşkım…!” diye inledim. Emre giderek hızlanıyordu, taşakları amıma çarptıkça ‘Şak, şak!’ sesleri geliyor, ben de zevkten deliriyordum.
Elini tutup alttan klitorisime götürdüm. Parmaklarının altında kabarıklığı hissedince bastırıp ovalamaya başladı. Harika… İçimde kalın alet, klitorisimde ıslak parmakları… Zevkten deliye döndürdü beni… Ve çok geçmedi kasılmaya, feryatlarla boşalmaya başladım.
Kasılmalarım bitti bir süre sonra… Doğrulup Emre’nin önünde ona döndüm ve minnetle dudaklarına yapıştım. Sonra eğilip sikini biraz yaladım. Az önce içimden çıkan ve zevk sularımla taşakları ıslanmış sikinden kendi tadımı alıyordum.
Onun erkek kokusuyla birleşen kendi kokum kışkırtıcı, delicesine tahrik edici bir afrodizyak bileşimiydi adeta… Onu içime almalıydım. Yine… Doyamıyordum sikini yemeye… Elinden tutup aşağıya çektim, halının üzerine yatırıp, üzerine çıktım. Dimdik erkekliğini amıma hizalayıp oturdum.
Köküne kadar oturup kalkıyordum. Şapkasına kadar çıkarıyor, sonra da aniden dibime kadar alıyor, bunu sürekli tekrarlıyordum. Arada duruyor, tüm kalınlığını içimde hissederken elimi arkaya atıp koç yumurtası büyüklüğündeki taşaklarını okşuyordum parmaklarımın arasında…
Giderek hızlandım. Artık kendimi kaybetmiştim ki, Emre’nin inleyerek içime boşaldığını fark ettim. Umursamayıp oturup kalmaya devam ettim ve ben de onunla beraber, bir kez daha orgazm oldum.
Nefes nefese kalmıştık ikimiz de… Az tüylü geniş göğsü nefes alıp verdikçe inip kalkıyor, çok güzel görünüyordu. Üstünden kalkıp içimden çıkardığım erkekliğini ağzıma aldım. Öperek yalayarak güzelce temizledim.
Kocamla bir kere seviştikten sonra  yataktan kalkar, inmiş aletiyle banyoya koşardı temizlenmek için… Ama Emre’nin erkekliği sanki hiç boşalmamış gibi dimdik olmuştu hemen… Bir kütük gibiydi parmaklarımın arasında…
“Bekle beni!” diyerek banyoya gittim, içimden akan erkeğimin döllerini temizleyip geri döndüm. Emre aynı şekilde, yattığı yerde organını sıvazlayarak yatıyordu. Emreye kalkmasını söyleyip, masaya dayanıp domaldım.
Ondan istediğim şeyi anlamıştı yine… Yine arkama geçip içime o muhteşem aletini soktu ve beni tekrar sikmeye başladı.  Bir müddet bu şekilde amımı siktikten sonra
“Götümü sikmek ister misin canım?” dedim. Emre hemen,
“Sen nasıl istersen Banu abla!” dedi. “Ne istersen yaparım. Yeter ki iste…
“Eğil o zaman… Beni yala… Her yerimi… Önümü, arkamı… Deliğimi parmaklarınla alıştır!”
Emre dediğim gibi yaptı. Islak ve sıcak diliyle bir köpek yavrusu gibi yaladı her yerimi… Tükürükleriyle, benim zevk sularıyla ıslanan kadınlığım, minik deliğim sırılsıklam olmuştu. Yalarken önce bir parmağını, sonra iki parmağını deliklerime, özellikle arkama soktu, göt deliğimi biraz alıştırdı.
“Hadi Emre canım… Sen de ben de hazırız artık… Şimdi bolca tükürükle ve arkama geçir sikini…” dedim.
Ben masaya kasığıma kadar dayanmıştım, kaçacak yerim yoktu. Emre dediklerimi yaptı, yarrağını tükürükleyip götüme dayadı ve yavaş yavaş yüklenmeye başladı. Yarısını soktuktan sonra geri çekti ve birden yüklendi. Dibine kadar köklediğinde ben bir ‘Ahhh!’ çektim.
Emre hiç beklemeden götümde gidip gelmeye başladı. Götümü am siker gibi sikiyordu. Bir süre sonra artık götüm de iyice alışmıştı koca yarrağa ve Emre de hızlanmıştı. Kasıkları kalçama çarptıkça zevkten deliriyordum…
Masanın kenarı kasıklarımı ağrıtmıştı, Emreyi geriye itip, arkamdan çıkardım sikini… Yere çöküp halının üzerinde domaldım. Başım halıda, kalçalarım havaya dikilmiş vaziyette erkeği bekledim.
Emre hiç konuşmadan çağrıma uydu, arkama diz çöküp tekrar geçirdi götüme. Bu sefer çok daha rahat sikmeye başladı götümü. Ama öyle yükleniyordu ki, dizlerim ve kollarım dayanamadı, yüzü koyun yere yapıştım. Tam doğrulayım derken Emre bacaklarımın üzerine oturdu.
Ne yapmak istediğini anlamıştım, çıkardığımız elbiselerimizi toplayıp altıma soktum. Böylece götüm biraz yukarı kalkmıştı. Emre yine götüme soktu ve sikmeye başladı. Emreye,
“Bir elinle de amımı okşa!” dedim. Emre götümü sikerken amımı da okşayınca, ben zevkten yerleri yumrukluyordum. Daha sonra da orgazm olup boşalmaya başladım.
Emre hala arkama girip çıkıyordu. Ben bitmiş şekilde altında sikiliyordum. Hareketleri yavaşlayınca onun da boşalmak üzere olduğunu anladım,
“İçime boşalma, ağzıma ver!” diyebildim. Emre götümden çıkarak önüme geçti dikildi. Ben de hemen önünde çömelip yarrağını yalamaya başladım. Emre kasılıp titreyerek ve inleyerek boşaldı. Ağzıma yüzüme fışkıran döllerinin hepsini güzelce yalayıp yuttum.
Emre nefes nefese sandalyeye oturdu, zevkten mayışmış bir şekilde bana bakıyordu. Ben yerde oturuyordum. Külotumu alıp ağzımı yüzümü sildikten sonra
“İlk seferin olmasına rağmen harika siktin beni canım!” dedim.
“Sen harika bir kadınsın ondan Banu abla!” dedi. “Çok iyi öğretiyorsun. Senin sayende…”
Yerden kalkıp banyoya gittim. Öylesine suyun altına girip küçük erkeğimin sperm kalıntılarını attım üzerimden,  iyice temizlendim. Rahatlamış, kendime gelmiştim. Sevişmeye sikişmeye doymuştum. Kurulanıp içeri gittiğimde Emre giyinmiş gitmeye hazırlanıyordu.
“Nereye gidiyorsun canım, daha işimiz bitmedi ki?” dedim.
“Banu abla geç oldu, annem merak eder şimdi!” dedi.
Saate baktığımda vaktin bir hayli geçmiş olduğunu gördüm. Seks yaparken zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştık. Havluyu yere bırakıp yanına gittim, boynuna sarıldım çırılçıplak… Körpe dudaklarını öptüm,
“Tamam, ama yarın gel gene canım!” dedim.
“Gelirim Banu abla!” diyerek öpücüklerime karşılık verdi ve gitti.
Sapığımı uğurladıktan sonra ben de tekrar  banyoya girdim. Küvete ılık suyu doldurdum, banyo köpüğünü boca ettim. Huzur içinde rahatlamış bir vaziyette suyun içinde uzanıp gözlerimi kapattım.
İyi ki seviştim şu çocukla diye düşündüm. İliklerime kadar boşalmış, seks açlığımı gidermiştim. Emre’ye de yaramıştı tabi, o da masturbasyon yapmaktan kurtulmuştu.
Köpüklerle iyice rahatlayıp temizlendikten sonra o tatlı yorgunlukla kendimi olduğum gibi yatağa attım. Yatakta çırılçıplak vaziyette uyuyup kaldım.
O günden sonra Emre benim ikinci kocam oldu. Kocam ne zaman seyahate gitse, Emreyi çağırıyorum. İkimiz de mutlu oluyoruz.
16 notes · View notes
firari77 · 2 years
Text
Karım Ebru
❤Ebru sabahtan akşama kadar güzelliklerini teşhir ediyor, çevredeki tüm erkeklerin aletlerini kaldırıyor ve bu arada da beni delirtiyordu. Ve sonunda da birlikte kendimizi odaya atıyorduk. Günden güne değişen tek şey, karımın giderek daha cüretleniyor olmasıydı.❤
Tumblr media
Size her şeyi anlatabilmem için önce Ebru'dan, yani karımdan söz etmem gerekiyor. Çünkü, geçirdiğim değişimin temelinde karım var. Yani aslında ne olduğumu anlayıp bundan son derece hoşlanmama ve kendimi kaptırıp, tüm hızıyla bu yeni kişiliğimi yaşamama neden olan Ebru… Aslında karımı anlatabilmek için tek bir kelime bile yeterli. Tam bir “am” Ebru. İlk başka onunla evlenmeye kalkışmamın ardında da onun bu “am” olma özelliği vardı, değişimimin temelinde de. Ama size onunla ilgili biraz daha bilgi vermem gerektiğini de biliyorum bu arada. Açık kumral saçlar, bembeyaz ve pürüzsüz bir ten, kuğu kadar zarif bir boyun, küçük birer portakal iriliğinde, kütür kütür ve yusyuvarlak memeler, incecik bir bel, birden genişleyen baştan çıkarıcı dolgun kalçalar, uzun ve gerçekten kusursuz bir çift bacak, yumuşacık ve resim kadar güzel ayaklar.
Bütün bunların üstüne de, insanın bakmaya doyamayacağı kadar güzel ve şehvetli bir yüzü ve insanın aklına yalnızca bir tek şeyi, onu biran önce sikmeyi getiren yemyeşil bakışları koymak gerekiyor tabii. Onunla, yaklaşık 2 yıl önce; o 21, ben 36 yaşındayken tanıştık. Bir arkadaşımın karısının akrabasıydı. Beni akşam yemeğine davet etmişler ve oraya gittiğim andan itibaren kendimi tümüyle Ebru'ya kaptırmıştım.
Tabii ilk isteğim, onu biran önce sikmekti. Aslında; sonrasıyla karşılaştırıldığında, öyle abartılı ve tahrik edici de giyinmemişti Ebru ama, söyledim ya, kelimenin tam anlamıyla bir “am” olarak görünmüştü gözüme. Yemek bittiğinde onu evine bırakma işini ustaca üstlenmiş, sonra da kendi evime atmıştım tabii. O andan itibaren de Ebru'nun esiri olmuştum zaten. Doymak bilmez bir sikiş makinesi gibiydi. Elimi neresine değsem tepki veriyordu.
O ilk gece; Ebru'nun sikişmekten ne kadar çok zevk aldığını ve karşısındakine de ne kadar çok zevk verdiğini keşfederek, resmen yamulmuştum. Sabaha kadar iliklerimi boşaltmıştı adeta.
İki ay içinde evlendik.
Çevremizdeki herkes birbirimize çok yakıştığımızı düşünüyordu. Laf aramızda hala da öyle düşündüklerini biliyorum. Bunun nedeni ise hiç bir şeyin farkında olmamaları.
Neyse lafı uzatmayayım. Haziran'ın son günlerindeydi. Nikah dairesinden çıkar çıkmaz kendimizi havaalanına atmış ve uçağa bindiğimiz gibi Bodrum'a gitmiştik. Ve değişim de orada başladı işte. Bir hafta boyunca kalacağımız 5 yıldızlı otele vardığımızda akşam olmuştu. Dışarı çıkıp yemek yemeyi ve sonra da Bodrum'un barlarında eğlenmeyi kararlaştırmıştık. İlk şoku, karım giyinmesini tamamlayıp banyodan çıktığında yaşadım. Karşımda duran benim alaştığım Ebru'ya hiç benzemiyordu çünkü.
Uçuk eflatun, incecik bir giysi geçirmişti üstüne. Sicim kadar ince iki askı omuzlarından geçerik giysiyi tutuyordu. Kolları, omuzları ve boynu, ortasına kadar sırtı ve memelerinin üstü meydandaydı. İncecik streç kumaş, memelerini, karnını ve kalçalarını sarıyordu.
Eteği kasıklarının yarım karış kadar altındaydı. O güzelim, bembeyaz bacakları çıplaktı. Ayaklarına ise yalnızca bir kaç ince deri battan oluşan, iyice yüksek topuklu ve altları incecik kösele, siyah bir çift ayakkabı giymişti. Sikim biranda kalkmıştı onu böyle görünce. İçimden geçen, dışarı çıkmak yerine onu yatağa atıp doyasıya sikmekti. Yürüyüp ona sarıldım. Aynı anda da, giysinin altına hiç bir şey giymemiş olduğunu anladım.
Gerçi bu giysinin altına sutyen takması olanaksızdı zaten ama, kilotu da yoktu. Bunun farkına varmak ise sanki mümkünmüş gibi sikimin biraz kalkmasına neden olmuştu yalnızca. Ebru niyetimi anlamıştı tabii. Bir adam geri çekilip gözlerimin içine bakarak; -“Acele etme sevgilim…” dedi, “Nasıl olsa geri geleceğiz… Hem inan bana, o zaman daha güzel olacak…” Sesimi çıkarmadım. Yalnızca bir kaç saat önce evlenmiştik ve bu akşamı eğlenerek geçirmek istemesini anlıyordum. Ondan uzaklaştım. Ama üstümdeki incecik patolonun önü çadır gibi olmuştu. Karımın gözleri bunu hemen yakaladı tabii: -“Uffff çok güzel olmuş…” dedi kıkırdıyarak, “Ama bence eline bir şey al da, sokaklarda böyle dolaşmak yerine önünde tutup durumu gizle istersen…” Doğru söylüyordu. Dolaptan spor bir gömlek aldım elime. Sonra dışarı çıkmak için aşağıya indik. Lobiden geçerken Ebru önümde yürüyordu ve ben de gömleği almakla ne kadar isabetli bir iş yapmış olduğumu anlıyordum.
O başdöndücü kalçaların incecik kumaşın altından olduğu gibi belli olmaları bile yeterdi aslında. Ama sanki inadına yapıyormuş gibi iyice de çalkalaya çalkalaya yürüyordu karım. Manzara, insanın aklını başından alacak gibiydi.
Takside ise oldukça ilginç bir durum çıktı ortaya. Ben şoförün arkasında oturmuştum, Ebru ise sağ taraftaydı. Önce şoförün ön camın sol tarafına taktığı panoramik aynayla oynadığını fark ettim, sonra da Ebru'ya baktım. Öyle bir oturmuştu ki, neredeyse amı görünecekti. Şoförün, bu akıl almaz manzarayı seyredebilmek için aynasına ayar yapmaya çalıştığı belliydi.
Sesimi çıkarmadan bekledim. Son derece heyecanlanmıştım ve ne olacağını merak ediyordum doğrusu. Karım ise kıpır kıpırdı. En çok hareket eden yeri ise bacaklarıydı bu arada. Birden onun da durumun farkında olduğunu kavradım. Şoförün bacaklarını seyrettiğini biliyordu ve sürekli hareket ederek ona daha da çok göstermeye çalışıyordu. Bodrum'un içinde, Neyzen Tevfik heykelinin önünde taksiden inerken, dikkatimi şoförün yüzündeki üzüntülü ifade çekti. Yolculuğun çok kısa sürmüş olduğunu düşünüyordu herhalde. Ama Ebru inerken ona son bir iyilik daha yaptı. Bacakları öyle bir aralandılar ki, eminim adam bu sefer amını bile görmüştü.
Yanyana, sahil boyunca yürüyerek Karada Marina'ya kadar gittik. Yanımızdan geçen tüm erkeklerin gözü karımın üstündeydi ve ben gömleğimi yanıma aldığım için kendimi çok mutlu hissediyordum. Sikim, bir an için bile yumuşamıyordu. Marina'da, bir restoranın terasına oturup yemeğimizi yedik. Başta; yemek boyunca biraz kendime geleceğimi sanmıştım ama, yanıldığımı hemen anladım.
Gerçi ben oturduğum yerden göremiyordum ama, çevremizdekilerin gözleri önünde müthiş bir manzara olmalıydı. Karımın bacakları, örtüsü olmayan masanın altından olduğu gibi görünüyor olmalıydı. Tüm erkeklerin gözü onun üstündeydi.
Şarap içiyorduk ve alkolün etkisiyle olmalı, Ebru iyice kıpır kıpır bir hale gelmişti artık. Bu yetmiyormuş gibi, yakın çevremizdeki tüm erkeklerin gözü de, giysinin altından bütün güzelliğiyle belli olan baştan çıkarıcı memelerindeydi.
Bize servis yapan garsonun ikide bir yanımıza gelmesinin nedeninin de karımın memeleri olduğundan hiç kuşkum yoktu. Sikim pantolonumu yırtacak bir hale gelmiş, inmek bilmiyordu. Yemekten sonra yine yürüyerek geriye, Barlar Sokağı'na döndük ve ilk bulduğumuz bara daldık. Ebru elimi tutup ısrarla beni bana doğru götürdü ve yüksek bar taburelerinden birine çıkıp oturdu.
Yine müthiş bir manzara çıkmıştı ortaya. Bacakları, neredeyse kalçalarına kadar meydandaydılar. Orada ikişer viski içip bir kaç saat oturduk. Doğaldır ki, yakın çevremiz gözlerini karımdan ayırmayan sürüyle erkekle dolmuştu yine. Bir taraftan da, Ebru'nun yüzünde meydana gelen ifade değişikliği dikkatimi çekiyordu. Gözleri hafifçe buğulanmış, dudakları ıslak ve aralıktı. Her halinden onun da çok tahrik olduğunu anlayabiliyordum. Anlamadığım tek şey, bu durumun beni neden bu kadar çok etkilediğiydi.
Tumblr media
Sonra çıkıp yeniden bir taksiye bindik ve otele doğru yola çıktık. Ebru, tıpkı önceki takside yaptığı gibi, şoförü yol boyu deli etmeyi sürdürdü bu arada. Eteği artık neredeyse beline kadar sıyrılmıştı. Onun kendini gösterdikçe tahrik olduğunu, tahrik oldukça da kendini daha çok gösterdiğini farkedebiliyordum. Otele girdiğimizde tek isteğim karımı biran önce odaya götürmek ve deli gibi sikmekti. Ama bunu başaramadım. Ebru, otelin havuz başı barında da biraz oturmak için ısrarlıydı. Çaresiz kabullendim ve bir saatten fazla bir süreyle, yeni bir teşhircilik örneğine tanıklık etmek ve daha da çok tahrik olmak durumunda kaldım. Sonra birden bana bakmaya başladı karım: -“Ohhh sevgilim…"dedi, “Canınm sikilmek istiyor…. Ohhh sikilmek istiyorum sevgilim… Hadi beni odamıza götür…” Asansöre bindiğimizde ikimizden başka kimse yoktu. Elimi eteğinin altına sokup amını avuçladım karımın. Tanrım, ateş gibi yanıyordu Ebru'nun amı ve akıl almayacak kadar ıslanmış, vıcık vıcık olmuştu. Birden beli gelmeye başladı. Başını omuzuma yaslamıştı ve tüm vücudu sarsılıyordu. Odaya girer girmez, önce ayakkabılarını sonra da giysisini çıkarıp attı. İnanılmaz güzel, inanılmaz tahrik edici ve inanılmaz derecede tahrik olmuş görünüyordu. Ben hızla soyunmaya çalışırken gelip önümde çömeldi. Uzun parmakları çatlama noktasına gelmiş sikimi kavradılar.
Sonra ağzının açılışını ve o güzelim dudaklarının sikimin mosmor olmuş başına kapanışını, zevkten kısılmış gözlerle izledim.
Bir anda içimde bir top patlamış gibi oldu. Belim fışkırmaya, Ebru'nun ağzına dolmaya başladı. Bu onun da bir kez daha belinin gelmesi için yeterli olmuştu. Yine tüm vücudu sarsılıyordu. Gözleri kapalıydı. Ama inanılmaz bir hırsla emmeyi sürdürüyordu. İçimi boşaltana kadar da emmeyi sürdürdü.
İşin ilginç tarafı, sikimin hiç bir inme belirtisi göstermemesiydi bu arada. Karım bütün tohumlarını, damla bile israf etmeden midesine indirdikten sonra da emmeyi bir süre sürdürdü. Sonra da sikimi ağzından çıkarıp yalamaya başladı. Bir eliyle taşaklarımı mıncıklıyordu.
Birden ayağa kalkıp beni yatağa doğru itti. Sırtüstü uzandım yatağa, Ebru da hızla üstüme çıkıp sikimin üstüne çömeldi. Bir eliyle sikimi dibinden kavramıştı. Sonra birden oturdu sikimin üstüne. Bir anda, dibine kadar içine almıştı beni. Amı alev alev yanıyordu. İçinden sızan am sularının taşaklarıma aktığını hissediyordum. Müthiş bir sikişe başladık sonra da. Neredeyse sabaha kadar sikiştik o gece. Karım çıldırmış gibiydi. Sikimin üstünde bir dansöz gibi dansediyordu sanki. Zaman zaman biraz doğrulup sikimi amından çıkarıyor, sonra da götüne dayayıp yeniden oturuyordu üstüne.
Peşpeşe beli geliyordu. Benim belim geldikçe de büyük bir telaş içinde sikimi ağzına alıyor, emerek, yalayarak yeniden kaldırıyor ve tekrar o başdöndürücü deliklerinden birinin içine alıyordu. Sonunda ikimiz de bitap düşüp kendimizden geçtik.
Tumblr media
Sabah uyandığımda, Ebru yanımda uyuyordu. Hala çırılçıplaktı. Saçları karışmış bir halde darmadağındı. Bacaklarını dizlerinden kıvırıp karnına çekmiş, sağ yanına yatmıştı. Dirseğime dayanıp onu seyretmeye başladım.
Pırıl pırıl kılsız amı ve götünün pembe küçük deliği perişan bir halde görünüyordu. Her tarafta kurumuş bellerim vardı. Üstelik her iki deliğinden de hala bel sızdığını görebiliyordum.
Gördüklerim, sikimin bir anda kalkıp kazık gibi olmasına neden olmuştu. Sabaha kadar sikiştikten sonra bunun nasıl olabildiğini anlamakta güçlük çekiyordum ama, gerçek buydu. Ben de yan yatıp arkasına geçtim ve sikimi götünün hala biraz açık duran deliğine dayayıp bastırdım. İçi hala bellerimle o kadar kaygandı ki, bir anda dibine kadar girdi sikim. Bu da karımın uyanmasına neden oldu tabii. -“Ohhhh sik beni sevgilim…"diye inledi sonra da, "Ohhhh sik hadi götümü…” Zaten başka bir istediğim yoktu ki. Yavaş hareketlerle sikmeye başladım onu. Gerçekten de çok büyük zevk alıyordu Ebru. Vücudu dalga dalgaydı. Kısa bir süre sonra beli gelmeye başladı. Götü sikimi bir mengene gibi sıkmış, bir kasılıp bir gevşeyerek adeta beni sağıyordu.
Belimin hemen gelmemesi için dişimi sıktım. Ebru durulduktan sonra da, sikmeye devam ettim. Ama karımın beli ikinci defa geldiğinde yapabileceğim bir şey yoktu. Beni sağmasına istemesem de izin vermek zorundaydım. Tohumlarım götünün dibine fışkırmaya başladı. Yeniden yarı baygın, uyuyup kaldık.
İlk uyanan yine ben oldum. Ama bu sefer yeniden başlamak istemiyordum. Aksi halde tüm gün boyunca yataktan çıkamayacağımızın farkındaydım. Zaten saat öğlenden sonra iki olmuştu bile. Kalkıp duşa girdim. Yine de, odadan çıkabilmemiz iki saati buldu. Ebru da duş yapmıştı kalkınca. Sonra da havuza gitmeye karar vermiştik. Gerçi otelin aşağıda, deniz kenarında bir plajı da vardı ama, biraz geç olmuştu oraya gitmek için. O hazırlanırken, ben de oturmuş kapıdan aldığım gazeteyi okuyordum. -“Hadi sevgilim, gitmiyor muyuz…?” diye sordu birden Ebru. Başımı kaldırıp ona baktığım anda, sikim bir anda kalktı yine. Siyah, çiçekli bir bikini vardı üzerinde. Tabii eğer buna bikini denilebilirse. O kadar küçüktü ki, adeta yok gibiydi. İki küçük üçgen kumaş memelerinin yarısını ancak örtüyordu. Alt kısmı da, önden yalnızca kasıklarını örten üçüncü bir üçgen kumaş parçasıydı.
Yüzünde hırzırca bir gülümseme vardı. Ona nasıl baktığımı görünce, olduğu yerde dönüp, bana arkadan görünüşünü de gösterdi. Tanrım, o baş döndürücü yuvarlak kalçaları, neredeyse olduğu gibi meydandaydı. İncecik bir bant halindeki kumaş, hiç bir ��eyi örtmüyor, yalnızca bikininin ön kısmını tutmaya yarıyordu. Yerimden kalkıp ikinci bir plaj havlusu daha aldım dolaptan. Buna gerçekten de ihtiyacım olacağını biliyordum. Mayomun önündeki çadırı, ancak onunla saklayabilecektim. Sonra odadan çıkıp havuza yöneldik.
Ebru, yaklaşık iki metre kadar önümden yürüyordu ve gözlerimi onun inanılmaz bir baştan çıkarıcılıkla çalkalanan çıplak kalçalarından alamıyordum. Bir taraftan da, kafamın içinden binbir düşünce geçiyordu.
Artık karımın gerçek bir teşhirci olduğunu, güzelliklerini herkese gösterip onları tahrik etmekten son derece zevk aldığını kavramıştım. Şimdi de, onun özellikle kıçını göstermeye bayıldığını fark ediyordum.
Tumblr media
Aslında bunun anlaşılır bir yanı da vardı elbette ki. Ebru götünden sikilmekten inanılmaz, hatta şaşılacak kadar büyük zevk alıyordu. Böyle olunca da kıçını göstermek onu gerçekten de tahrik ediyor olmalıydı. Havuzun başı kalabalıktı ama, yine de kendimize iki şezlong bulmayı başardık. Tam Ebru'nun istediği gibi şemsiye altındaydı bunlar üstelik. Onun yanmayı pek istemediğini, vücudunun beyazlığını korumaya özen gösterdiğini biliyordum. Anladığım kadarıyla bunun nedeni de, yine onun teşhircilik tarafıyla bağlantılıydı. Yaklaşık dört saat kaldık havuz başında. Çevremizdeki tüm erkeklerin karımdan gözünü bir an için bile ayırmadığı bir dört saat. Ya da, sikimin hiç inmediği, durumu meraklı gözlerden saklayabilmek için büyük plaj havlusunu kucağımdan kaldıramadığım dört saat. Doğruyu söylemek gerekirse; bu sürenin en ilginç tarafı, karımın da ilgi odağı olabilmek için elinden geleni yapmaktan kaçınmamış olmasıydı tabii. Sırtüstü yattığında bacaklarını dizlerinden büküp ayaklarını şezlongun alt iki köşesine koyuyordu. Sırf merak ettiğim için bir kere yerimden kalkıp o böyle yatarken çevredekilerin neler görebildiğini anlamaya çalışmıştım.
Görünmeyen tek yeri amıydı. Ama o da mayonun incecik kumaşı altından tüm hatlarıyla belli oluyordu. Yüzüstü döndüğünde ise, kıçının yuvarlakları ortaya bütün çıldırtıcılığıyla çıkıyordu tabii.
Sonra bir ara kalkıp havuz girmişti. Geri döndüğünde ise ıslanan mayosu nedeniyle daha da müthiş bir manzara yaratmıştı doğal olarak. Amı artık daha da belirgindi, ıslanınca incelmiş gibi görünen kumaşın altından. Sonunda kalkıp odaya gittiğimizde, tek isteğim onu biran önce sikmekti tabii. Ama bunu yapamadım.
-“Acele etme sevgilim…” dedi karım, “Daha dışarı çıkıp yemek yiyeceğiz, sonra da biraz eğleneceğiz… İştahını geceye sakla…” Daha da çok tahrik olmak ve bu arada beni de iyice çıldırtmak istediğini anladım. Sesimi çıkarmadım. Bir gün öncesine oranla daha erken çıktık bu sefer otelden. Ve sanki mümkünmüş gibi, Ebru bu sefer daha da tahrik edici giyinmişti. Üstünde, eteği memelerinin hemen altından kesilmiş, biraz bolca ve ince askılı beyaz bir bluz vardı.
Memelerinin alt kısımları neredeyse görülecek durumdaydılar. Yan taraflardan da, yarı yarıya görebiliyordum o yusyuvarlak, dimdik memeleri.
Altına ise yine beyaz iyice düşük belli, pileli ve kısacık bir etek giymişti. Yürürken eteği savruluyor ve kalçalarının alt kısımları görünüyordu. Beline ince bir altın zincir bağlamış, sağ ayak bileğine de, aynı zincirin daha küçüğünü takmıştı.
Özellikle belindeki zincir, çıplak karnını daha belirgin bir hale getiriyordu sanki. Tümüyle meydanda olan göbek deliği, inanılmaz tahrik ediciydi.
Ayaklarına ise, yine yalnızca bir kaç incecik banttan oluşan alabildiğini yüksek topuklu bir çift ayakkabı geçirmişti. Uzun, bembeyaz bacaklarının güzelliğini, ayakkabıların içinden olduğu gibi görünen güzelim ayakları tamamlıyor ve Ebru'yu dayanılmaz sik kaldırıcı bir hale getiriyordu.
Tumblr media
Bu sefer önce çarşı içinde dolaştık. Sonra yine bir restorana, peşinden bir bara ve en sonunda da otelin barına gittik. Bir öncekinden daha cüretliydi bu akşam Ebru. Daha çok gösteriyordu güzelliklerini. -“Ahhhh canım sikilmek istiyor sevgilim… Hadi beni odamıza götür ve inlete inlete sik… Hadi n'olur…” dediğinde, bir saniye bile durmadım tabii. Sikim çatlayacak bir haldeydi. Çevremizdeki tüm erkeklerin karımın üzerinde dolaşan aç bakışları, gözlerinden fışkıran sikme isteği beni delirtmişti adeta.
Daha odaya girdiğimiz anda karımı yatağın üstüne devirdim ve bacaklarının arasına başımı gömdüm. Güzelim amı vıcık vıcık ıslaktı. Dudakları şişip, tıpkı susamış bir ağız gibi açılmıştı. Yine güneş doğana kadar sikiştik. Ondan sonraki tüm günlerimiz de aynı geçti. Ebru sabahtan akşama kadar güzelliklerini teşhir ediyor, çevredeki tüm erkeklerin siklerini kaldırıyor ve bu arada da beni delirtiyordu.
Ve sonunda da bana sikilmek istediğini söylemesiyle birlikte kendimizi odaya atıyorduk. Günden güne değişen tek şey, karımın giderek daha cüretleniyor olmasıydı. Sonunda bir haftalık balayımız bitti.
Tumblr media
İstanbul'a döneceğimiz günün sabahında karım giyindiğinde, ne yalan söyleyeyim biraz şaşırdım. Buraya geldiğimizde olduğu gibi, masum ve edepli bir şeyler geçirmişti üstüne. Şaşkınlığımı görünce hafifçe gülümsedi. -“İstanbul'a dönüyoruz sevgilim…” dedi, “Orası başka…”
Bodrum'un anıları, döndükten sonra günlerce aklımdan çıkmadı tabii. Her gece, orada olup bitenleri tekrar aklıma getiriyor ve acayip tahrik olarak Ebru'ya saldırıyordum.
Sonra, olanları tekrar yaşamak fikri kafama gelip yerleşti. Aynı şeylerin tekrar tekrar olmasını, dayanılmaz bir şekilde istiyordum. Sonunda Ebru'ya, “hafta sonu için Antalya'ya gitmeyi” önerdim.
Gözlerinin içi parladı karımın. -“Ohhhh… Sen de istiyorsun değil mi sevgilim…?” dedi yalnızca. Sesimi çıkarmadım. Üzerinde konuşmadan bu konuda anlaşıyor gibiydik karımla. İkimiz de, Antalya'ya gerçek gidiş nedenimizi biliyorduk. Bu sefer, turistlerin de bol olduğu, şehir dışındaki bir tesiste yer ayırtmıştım. Cuma akşamı uçağa binmek için hazırlanırken, karım elinde orta boy valizle geldi. Keyfi yerindeydi. Uçaktan inip otele gider gitmez de, valizini alıp banyoya girdi. Ben de üstümü değiştiriyordum bu arada. Hava gerçekten de çok sıcaktı. Terlemeden durabilmek için, mümkün olduğu kadar ince giysiler seçmem gerekiyordu. Kısa bir süre sonra, karımın sesiyle kendime geldim. -“Nasıl olmuşum..?” diyordu. Dönüp ona baktım. Banyonun kapısında, bacakları aralık duruyordu. Üstüne beyaz, incecik ve daracık bir giysi geçirmişti. Eteği ancak kalçalarının biraz altına kadar örtebiliyordu. Memelerinin de yarısı meydandaydı.
Ama giysinin en müthiş tarafı, kumaşının inceliğiydi. Böyle dururken banyodan gelen ışık arkasında kalmıştı ve bacaklarının kasıklarıyla birleştiği yerin siluetini olduğu gibi görebiliyordum. Manzara, sikimin bir anda kalkıp taş gibi olmasına yetmiş de artmıştı tabii. Ebru'nun yüzünde muzip bir ifade belirmişti. Üstümde yarattığı etkinin farkındaydı ve zaten amacının bu olduğunu ikimiz de biliyorduk. Heyecanım tepe noktaya çıkmıştı. Bodrum'dan döndüğümüzden beri aklımdan çıkmayan şeyleri yeniden yaşamaya hazırdık. Karımın elini tuttum ve birlikte odadan çıkıp aşağıya, otelin açık hava barına doğru yürümeye başladık. Cuma akşamı ve gecesiyle tüm cumartesiyi müthiş geçirdik. Öyle ki, pazar sabahı gidip rezervasyonumuzu bir gün daha uzattım ve dönüş biletlerimizi de pazartesi sabahı için değiştirdim. Bir gece daha geçirmek istiyordum orada. Doğruyu söylemek gerekirse, bu Antalya gezisi Bodrum'dan da güzel olmuştu. Bunun nedeni ise kaldığımız otelden neredeyse hiç ayrılmamış olmamızdı ilk başta. Otel doğal olarak turistlerle, yani yabancılarla doluydu. Bu da; Ebru'nun, sanki mümkünmüş gibi, daha da rahat hareket etmesine olanak vermişti.
Her anı tepeden tırnağa sik kesilmiş bir halde yaşamıştım. Sonunda geceleri odamıza çıktığımızda da, neredeyse yatağa tutuşturacak bir hırsla sikişmiştik. Doymak bilmiyorduk ikimiz de.
Antalya'dan ayrılmadan önce, bir sonraki hafta sonu için yeni bir rezervasyon yaptırmayı da ihmal etmemiştim bu arada. Ama bu sefer başka bir yerde. Bu seferki otel değil Belek'deki bir tatil köyüydü ve rezervasyon yaptırırken, orada geçireceğimiz bir kaç gecenin Ebru'yla benim açımdan bir devrim niteliğinde olacağını elbette ki bilmiyordum. Ama buranın ötekilerden farklı bir yer olduğunu daha check-in yaptırırken farkına varmıştım. Çoğu İsrailli'lerden oluşan kalabalık bir turist topluluğu lobiyi doldurmuştu ve işin ilginç yanı bunların çok büyük bir bölümü genç erkeklerdi. Resepsiyon memurundan bunların izin yapan İsrailli askerler olduğunu öğrendim. Sonra da, hazırlanmak için odamıza çıktık Ebru'yla. Yaklaşık bir saat sonra otelin bahçesindeki restorana girdiğimizde, tüm erkeklerin gözlerinin üzerimizde olduğunu fark ettim. Tabii bunda şaşacak hiç bir taraf yoktu. Karım, yine kelimenin tam anlamıyla bir afet gibiydi. Üstelik bu sefer biraz daha da cüretliydi sanki.
Siyah bir saten giysi seçmişti kendine. İncecik askıların tuttuğu giysi; kolları, omuzları ve sırtının önemli bir kısmıyla birlikte memelerinin yarısından fazlasını ortada bırakıyor, karnını ve kalçalarını sımsıkı sarıyor, eteği de yine kalçalarının hemen altında bitiyordu.
Giysinin kumaşı o kadar inceydi ki; tüm hatlarıyla memeleri, birer düğme gibi kabarmış meme uçları ve hatta göbeğinin çukuru bile belli oluyordu. Ayaklarına geçirdiği yüksek topuklu, siyah dekolte ayakkabılar, bacaklarını daha da baş döndürücü bir hale getirmişti. Sadece bir kaç incecik banttan ibaret olan ayakkabılar, ayaklarını inanılmaz bir iç gıcıklayıcılıkla sergiliyordu. Tam ortalarda bir masaya oturduk ve tüm İsrailli askerlerin gözü üstümüzde yemeğimizi yedik. Askerler ise yemeklerine ek olarak gözleriyle karımı yemişlerdi bu arada.
Yemekten sonra, animasyonların yapıldığı kafe bara geçtik. Hemen yakınımızdaki masalar da, bir anda yalnızca genç İsrailli askerlerden oluşan bir kalabalık tarafından dolduruldu tabii. Ebru öyle bir oturmuştu ki, neredeyse kıçı görünüyordu. Yaklaşık bir saat sonra da, yeni yeni dolmaya başlamış olan gece kulübüne geçtik. Karım, ısrarla barda, yüksek taburelerde oturmayı seçmişti. Böylece bacaklarını daha çok gösterme fırsatını bulduğunu biliyordum. Üstelik şimdi peş peşe yuvarladığı içkiler nedeniyle kafası da epeyce iyi olmuş ve daha da çok göstermeye başlamıştı. Durmadan bacak değiştiriyor ve bunu her yaptığında da, eteğinin biraz daha sıyrılmasına neden oluyordu.
Tumblr media
Arada bir de, dizleri hafif aralık oturuyordu ve o zaman da, dikkatli bir göz pırıl pırıl kılsız amını bile görebiliyordu. Özellikle de, hemen yanımızdaki masada oturan beş İsrailli asker avantajlı durumdaydı. Hem çok yakınımızdaydılar, hem de Ebru'nun aralanıp duran dizleri, onların tam baş hizasındaydı. Böylece doğrudan hedefe bakabiliyorlardı. Askerlerin aralarındaki hararetli konuşma konusunun da karım olduğuna emindim. Çünkü hem İbranice birşeyler konuşuyor, hem de gözlerini hemen önlerindeki acayip manzaradan ayırmıyordular. Yaklaşık bir saat kadar oturmuştuk ki, birden müthiş bir şey oldu. Hemen yanımızdaki masada oturan İsrailli askerlerden biri yerinden kalkarak bize doğru geldi ve karıma onunla dans edip etmeyeceğini sordu. Doğrusu ben böyle bir şey beklemiyordum. Ama anlaşıldığı kadarıyla Ebru hazırdı buna.
Bana sormaya, hatta bakmaya bile gerek görmeden tabureden aşağı kaydı. Bunu yaparken eteği neredeyse beline kadar sıyrılmıştı tabii. Sonra da askerin önüne düşüp, kalçalarını çalkalaya çalkalaya piste doğru yürümeye başladı. O kadar heyecanlanmıştım ki, boğazım acıma derecesinde kurumuştu birden bire. Onların piste çıkıp karşılıklı dans etmeye başladıklarını gördükten sonra barmene seslenip, kendime yeni bir içki istedim. Sonra dönüp seyretmeye başladım.
Müzik hızlıydı ve karşılıklı dans ediyorlardı. Bu arada, pistin çevresinde oturan tüm erkekler de bayram ediyordu tabii. Tam bir afet gibiydi Ebru. Müziğin ritmiyle kıvrım kıvrım bükülüyordu vücudu. İnanılmaz sik kaldırıcıydı. Sonra parça bitti ve birden inanılmaz yavaş bir müzik çalmaya başladı. İsrailli de, dünyanın en doğal işini yapıyormuşcasına, karımın beline sarılıp onu kendine doğru çekti ve hafif hafif sallanmaya başladılar. Vücutları birbirine iyice yapışmıştı. Gözlerimi onlardan ayırıp, başka bir tarafa bakamıyordum. Ebru'nun kendini iyice bırakmış olduğunu görüyordum. Böylesine yakın bir temastan rahatsız olmuş gibi görünmüyordu doğrusu. Nedenini tam anlayamadığım bir biçimde heyecanlandığımı hissediyordum. Daha da açık söylemek gerekirse, sikim bir anda kazık gibi olmuştu. Vücutları böyle aradan hava bile geçemeyecek biçimde yapıştığına göre, İsrailli Ebru'nun giysisinin altında hiç bir şey olmadığını çoktan anlamış olmalıydı. Onun da sikinin kalktığına ve karımın karnına dayandığına, adım gibi emindim. Ve bu beni çok heyecanlandırıyordu işte…
Tumblr media
İkinci slow parça çalarken, işi biraz daha ilerletmişlerdi. Artık adeta birbirlerine kenetlenmiş gibiydiler. Karımın iki eli birden İsrailli'nin boynundaydı. O da iki koluyla Ebru'nun beline sarılıp, alabildiğine kendine çekmişti. Karım başını hafifçe arkaya atmış, adamın gözlerinin içine bakıyordu. Ama dananın kuyruğu üçüncü parçada koptu. Çünkü artık yaptıkları dans olmaktan çıkmış gibiydi. Herif sanki karımı ayakta sikiyordu orada. Pistin ortasında ve herkesin gözünün önünde hem de… İşin ilginci, Ebru'nun halinden hiç şikayeti olmamasıydı bu arada.
Şimdi daha da çok bırakmıştı kendini adamın kollarına. Yüzünü onun boynuna gömmüştü. Pist çok kalabalık olduğu için zorlukla görebiliyordum ama, kalçalarının hafif hafif büküldüğünü, hem sağa sola, hem öne arkaya kımıldadığını yine de fark edebiliyordum.
İsrailli'nin elleri de hareketlenmişti artık. Sağ eli karımın vücudunun yan tarafında yukarı aşağı okşar gibi dolaşıyordu. Sol eli ise belinden aşağıya kaymış ve giysinin incecik kaygan kumaşı üstünden o baş döndürücü kalçaları okşamaya başlamıştı. Tanrım o kadar çok tahrik olmuştum ki, durumumu kendi kendime anlatabilecek sözcükler bile bulamıyordum. Tepeden tırnağa sik olmuştum. Gözlerimi bir saniye bile ayıramıyordum onlardan. Bu arada üçüncü parçanın da sonu yaklaşıyordu. Acaba disk-jockey bir tane daha slow çalar mıydı? Bunu hem delice istiyordum, hem de istemiyordum. Kararsızdım yani. Ve o sırada müthiş bir şey oldu. Gözlerim karımın vücudunun hafif hafif sarsılmakta olduğunu yakaladı. Belki başkaları anlamazdı ne olduğunu ama, ben çok iyi biliyordum bunun nedenini. Belini getiriyordu Ebru. İnanılmaz bir şeydi bu. Hiç tanımadığı bir İsrailli ile dans ederken belini getiriyordu. Tam duruluyordu ki, parça da bitti ve disk-jockey yaniden hızlıya döndü. Adeta istemeyerek birbirlerinden ayrıldıklarını gördüm. Pistten çıkarlarken İsrailli Ebru'yu kendi masanına götürmek istedi. Bunu hareketlerinden anlıyordum. Ama buna uymadı karım. Adamdan ayrılıp bana doğru yürümeye başladı. Tanrım müthiş bir ifade vardı yüzünde. Gelip tam karşımda durdu. Gözlerimin içine bakıyordu. Uzanıp elimi tuttu. “Hadi sevgilim…” dedi sonra da, “Hemen odamıza çıkalım… Canım çok sikilmek istiyor şu anda…” Ben de ondan farklı bir durumda değildim Hemen hesabı ödedim ve kalktık. Elemi sıkı sıkı tutmuş neredeyse beni çekiyordu karım. Asansöre biner binmez sikime yapıştı. “Ohhh ne güzel kalkmış sikin sevgilim…” dedi “Çok sikilmek istiyorum şu anda… Biliyorsun değil mi?” Sesimi bile çıkarmadım. O anda benim en çok istediğim de karımı bir an önce sikmekti. Odaya zor attık kendimizi…
Ebru beni yatağın üstüne itti. İtiraz etmedim. O kadar azmıştı ki her şeyi ona bırakmak çok daha iyi olacak gibi görünüyordu. Ayaklarım yerde vücudumun geri kalan kısmı yatağın üstünde onu seyretmeye başladım.
Giysisini bile çıkarmamıştı. Telaşlı parmaklarla pantolonumun fermuarını indirip sikimi dışarı çekti. Sonra da adeta bir kaplan gibi üstüme atlayıp ata biner gibi oturdu sikimin üstüne.
Öylesine vıcık vıcıktı ki amı, bir anda köküne kadar girdi sikim. Ebru başını arkaya attı ve sarsıla sarsıla belini getiirmeye başladı. Yalnızca sikimin içine girmesi bile yetmişti karıma. Sonra göğsüme devrildi. Derin derin soluklanıyordu. Büyük bir güç harcayarak kendimi tutuyordum ben de bu arada. Karımın halinden sabaha kadar sürecek bir sikiş maratonu yaşıyacağımızı anlamıştım ve mümkün olduğu kadar geç getirmek istiyordum belimi. Nitekim biraz sonra doğruldu Ebru. Tekrar ata biner gibiydi şimdi üstümde. Gözlerimin tam içine bakıyordu. “Dans pistinde olanları gördün değil mi sevgilim?” diye sordu birden. Başımı sallayarak yanıtladım onu. Hala kendimi tutmaya uğraşıyordum çünkü. Her an fışkırtabilirdim karımın amına. “Ohhhh gördün değil mi?” diye devam etti Ebru. “Gördün değil mi neler yaptı bana o İsrailli? Gördün değil mi karına neler yaptı?” Daha fazla tutamadım kendimi. Bir top gibi patladım adeta. Gözlerim kararıyordu. Ve bu Ebru'nun da bir kez daha belini getirmesi için yeterli olmuştu bile. Yine göğsüme devrildi. Ama bu sefer ikimiz de soluklanıyorduk. Ama çok sürmedi bu. Karım bir kere daha doğruldu. Sikim hiç inmemişti zaten. Tekrar dansetmeye başladı üstümde. Gözleri yarı kapayıldı. Kendini müthiş bir zevk seline kaptırmış olduğunu görebiliyordum. “Anlatsana…” dedim alçak bir sesle. “Neyi anlatmamı istiyorsun sevgilim?” “Sana neler yaptığını anlat… Ben yalnızca uzaktan gördüm biliyorsun…” “Ohhhhhhhhh…” “Hadi anlat… Ne yaptı da seni böyle azdırdı..?” “Ahhhh sevgilim…” Hafif bir kararsızlık sezinliyordum Karımda. Sanki herşeyi anlatarak beni incitmekten korkuyor gibiydi. “Bebeğim…” dedim, “Benim halimi görmüyor musun? Olanların beni ne hale getirdiğini görmüyor musun?” “Ohhhh evet sevgilim…” “O zaman anlat hadi….” “Önce normal dansediyorduk, farkındasın değil mi sevgilim? Herkesin yaptığı gibi gözleriyle her yerimi didik didik ediyordu yalnızca…” “Evet bebeğim… Ama sonra müzik yavaşladı…” “Ohhh evet sevgilim… O zaman sarıldı bana… Sımsıkı… Sikini dayadı karnıma… Offffff öyle bir kalkmıştı ki sevgilim… Bir bilsen… Taş gibiydi… Kocamandı… Alev alev yanıyordu sanki… Bir anda koptum…” Anlattıklarından çok etkileniyordum ama, kendi benden de çok etkileniyor gibiydi. Birden anlatmanın onu müthiş tahrik etmekte olduğunu anlayarak, mümkünmüş gibi daha da çok tahrik oldum ben de. “Bıraktım kendimi sevgilim… İtiraf etmeliyim ki kanım tutuşmuştu sanki… Ben de ona sarıldım… Orada öylece sanki ayakta sikişiyormuşum gibiydi… Ahhhh sevgilim…” Yine kıvranıyordu üstümde. Tanrım müthiş bir kadındı karım. Bir İsrailli'nin onu pistte nasıl kasnağa aldığını anlatmaktan acayip tahrik oluyordu. Boğuklaşmış bir sesle anlatmaya devam etti sonra. “Giderek daha saldırgan oluyordu sevgilim… Belime yapışıp beni öyle bir çekmişti ki kendine, neredeyse siki karnıma girecekti… Arasıra sana bakıyordum bu arada… Öyle gözlerini dikmiştin üstümüze… Bu da bana çok zevk veriyordu biliyor musun sevgilim..? Bir İsrailli karını herkesin ortasında ayakta sikiyordu adeta ve sen hiç bir şeyi kaçırmamaya çalışarak izliyordun…. Yüzündeki ifade müthişti…
Sonra tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de beni okşamaya başladı adam… Elleri her yerimde dolaşıyordu… Kalçalarımı avuçluyordu…  O zaman başımı onun boynuna gömdüm…
Beni istediği gibi ellemesine izin veriyordum artık…. Üstelik bir de konuşmaya başlamıştı, biliyor musun..? Offff neler söylüyordu bana bir bilsen sevgilim… Ne kadar sik kaldırıcı olduğumu söylüyordu… Beni nasıl sikmek istediğini söylüyordu…” Hareketleri giderek hızlanıyordu karımın. Kalçaları yukarı aşağı, öne arkaya, sağa sola çalkalanıyordu. Sikim içinde mahvoluyordu tabii. Giderek o kritik noktaya bir kez daha yaklaştığımı hissediyordum. “Çok kötü kaptırmıştım kendimi sevgilim… Ne olacağını bilmiyordum… Aldırmıyordum da buna… Çevremizdekilerin dikkati üstümüzdeydi… Nelere yaptığımızın farkındaydılar… Ohhhh bu da bana müthiş bir zevk veriyordu biliyor musun..? Öyle ayakta sikildiğimi seyretmelerinden inanılmaz büyük zevk alıyordum… Ohhhh çok güzeldi sevgilim…” Birden doğruldu üstümde. Sikim çıkmıştı amından. Uzanıp sağ eliyle sikimi dibinden kavradı ve götüne dayayıp tekrar oturdu ondan sonra da… Hiç zorlanmadan, yağ gibi almıştı beni içine. Ve gözlerimin tam içine bakarak anlatmaya devam etti.
“Adam konuşmayı kesmemişti bu arada sevgilim… Konuştukça daha da azdırıyordu beni… Kıçımın ne kadar tahrik edici olduğunu anlatıyordu bana… Onu götümü verip vermeyeceğimi soruyordu bana… Ahhhh beynime giriyordu sanki sözleri… Sonra öyle bir şey yaptı ki, kopardı beni sevgilim…
Kalçalarımı mıncıklayan ellerinden birini aşağı indirdi ve eteğimin altına soktu… Orta parmağı kalçalarımın arasına girmişti sevgilim… Uçuyordum… Ve birden götümü buldu parmağı… Hafif hafif bastırıyor, okşuyordu…
İşte o zaman tam bittim…. Ohhhh belimi getirdim o zaman…. Tanrım herkesin içinde belimi getirdim… Gözlerim karardı sevgilim… Ahhhh belimi getirdim… Mmmmmnhhhhhh…” Şimdi de geliyordu beli yine… Götü açılıp kapanıyor, sikimi adeta sağıyordu. Bir top gibi patladım yine. İkimiz de sarsılıyorduk. Bir zevk girdabının içinde kaybolmuş gibiydik. Bir süre ne kımıldayabildik ne de konuşabildik. Ama ben kendimi karımdan önce toplamayı başardım. “Sonra seni kendi masasına götürmek istedi ama sen gitmedin…” dedim Ebru'ya, “Neden..?” “Gidemezdim sevgilim… Korktum açıkçası…” “Neden korktun..?” “Gidersem ne olacağını bilemiyordum…” “Ne olabilirdi ki, orada herkesin içinde..?” “Ohhhh sevgilim bilmiyorum… Pistte yaptıklarını da herkesin içinde yapmıştı, unutuyor musun..? Hem o masada başkaları da vardı… Arkadaşları…” “Belki de hepsi mıncıklardı seni…” Bu son söylediğim karımın vücudunun birden yeniden hareketlenmesine yolaçtı. Kalçaları hafif hafif kımıldanmaya, çalkalanmaya başladılar yine. “Ohhhhhhhh…” diye inledi, “Mutlaka öyle olurdu sevgilim… Ohhhh mutlaka…” “Görüyorum ki bunun fikri bile tahrik ediyor seni… O zaman neden korktuğunu anlayamıyorum sevgilim…” Kendini yeniden sikişmeye kaptırmıştı karım. Gözleri yarı kapalı, sikimin üstünde yeni bir dansa girişmişti. Hala götündeydi sikim. O küçük delik kapanıp açılıyor, sikimi eziyordu. İki eliyle omuzlarımı tutmuş, ayak parmaklarının ucunda yükselmiş, yine dansediyordu üstümde. “Neyse…” dedim soluk soluğa, “Bir şeyi kaçırmış sayılmayız hala… Yarın akşam var önümüzde…” Sözlerim, Ebru'nun üstünde müthiş bir etki yarattı. Tüm vücudu sarsıla sarsıla beli gelmeye başladı yeniden. Götü sikimi öyle bir sıkmıştı ki, ben de tutamadım kendimi. Tohumlarım karımın karnının derinliklerine bir kere daha fışkırmaya başladı. Öylece yığılıp kaldık.
Tumblr media
Pazar günü hem ben hem de Ebru, biraz gerilimliydik. Ama galiba benim gerilimim karımınkinden bir hayli fazlaydı. Gece kulübünde yaşadıklarımız gözümün önünden, sonra Ebru'yla odamızda yaptıklarımız ve konuştuklarımız kafamın içinden gitmiyordu bir türlü.
Sabaha kadar defalarca belimi getirmiş olmama rağmen, bunlar her aklıma geldiğinde sikim yeniden kazık gibi kesiliyordu aniden. Kısacası, durumum berbattı.
Ebru da sabah kahvaltıya inerken elimi sıkı sıkı tutmuş ve sanki beni bırakmak istemiyormuş gibiydi. Üstünde, beyaz bir t-shirt vardı yalnızca. Penye kumaş ancak kalçalarını örtebilecek uzunluktaydı ve altına hiç bir şey giymemiş olduğunu anlamak için şöyle bir bakmak bile yetiyordu.
Deniz kenarındaki masalardan birine oturduğumuz anda, geceki İsrailli asker grubunun, yalnızca bir kaç masa ilerimizde oturduğunu farkettik ikimiz de. Ama asıl onlar bizi farketmişti tabii. Koyu renkli aç gözler, siker gibi dikilmişti karımın üstüne. “Sevgilim,” dedi karım, “Buradalar işte… Nasıl bakıyorlar bana görüyor musun?” Yalnızca başımı salladım yanıt olarak. Sikim yeniden kazık gibi olmuştu ve en azından etraftakilere bunu çaktırmamaya çalışıyordum. Ebru ise neredeyse tam tersine bir tutum içindeydi. Hafifçe onların tarafına dönerek bacak bacak üstüne attı.
Beyaz, yüksek topuklu ve dekolte terliklerinin olduğu gibi ortada bıraktığı ayağını, hafif hafif oynatmaya başladı. Aramızdaki masa nedeniyle göremiyordum ama, eteğinin alabildiğine sıyrıldığından ve İsrailliler'in gözlerinin önünde müthiş sik kaldırıcı bir manzara bulunduğundan emindim. Kısacası o sabah kahvaltı, benim için bir keyif değil azap oluyordu. Bunun tek nedeni de, o anda en çok istediğim şeyi yapamıyor olmamdı yalnızca. O da, karımı yatırıp hemen sikmekti tabii.
Ebru, sanki bunu anlamış gibi bakıyordu yüzüme. Onun yüzünde de, içindeki sikilme isteğini açıkça belli eden o müthiş ifade vardı. Çabuk yedik kahvaltımızı. Benim için gerçekten de dayanması zor bir durumdu zaten. Aslında dönüp İsrailliler'e bakmak, onların karımın üstünde dolaşan o siker gibi bakışlarını görmek istiyordum ama, bunu açık açık yapmanın pek de şık olmayacağını düşünerek kendimi kontrol altında tutmaya çalışıyordum. Bereket Ebru imdadıma yetişti çok geçmeden. “Sevgilim…” dedi buram buram şehvet kokan bir sesle, “Odamıza çıkalım mı?” Ama ben ona kolaylık göstermek istemiyordum açıkçası. “Neden bebeğim?” diye sordum, “Rahatsız mı oldun?” “Hayır sevgilim rahatsız olmadım. Ama canım çok sikilmek istiyor yine.” “Ben onların sana nasıl baktığını göremiyorum bebeğim. Bu yüzden merak da ediyorum biraz. Ne yapıyorlar ki seni bu hale getirdiler? Bak şimdi daha da meraklandım.” “Gözleriyle sikiyorlar beni sevgilim… Karını gözleriyle sikiyorlar… Nasıl ıslandığımı anlamışsındır. "Bana mı vermek istiyorsun, yoksa onlardan birine mi?” “Bana böyle gereksiz şeyler soracağına hadi odamıza çıkalım da, kime vermek istediğimi kendin gör o zaman sevgilim,” dedi karım, “Lütfen hadi, hemen çıkalım olur mu?” Zaten dayanacak halim yoktu benim de. Ama onun dediği gibi hemen kalkabilecek durumda da değildim bu arada. Sikim üzerimdeki şortu yırtmak üzereydi çünkü. Üstelik yanımda önüme tutup durumu maskeleyebileceğim hiç bir şey de yoktu bu sefer.
Dikkatimi dağıtmaya çalıştım ve yanımızdan geçmekte olan garsonla konuşmaya başladım. Beş dakika sonra ayağa kalkabilecek duruma gelmiştim biraz. Ebru önümden yürüyordu ve içeriye girebilmek için İsrailli askerlerin masasının yanından geçmemiz gerekiyordu. Onların hala karımın üstünde dolaşan aç bakışları bile zaten sikimi tekrar kaldırmak için yeterliydi ama, şimdi bir de böyle arkadan baktığımda Ebru'nun çalkalanan kalçaları vardı.
T-shirt zaten doğru dürüst gizlemiyordu bir şeyi. Kendimi asansöre zor attım kısacası. Bereket başkaları da vardı ve böylece katımıza çıkana kadar soluklanma fırsatı buldum. Odamıza girer girmez bir kaplan gibi saldırdı bana karım. Kolları boynuma dolanmış, vücudu vücuduma yapışmıştı adeta. Ateş gibi yanıyordu. Sonra bir adım geri atıp adeta telaşla üstümdekileri çıkarmaya başladı.
Şortum ve gömleğim çıkınca da, ben ayakkabılarımı çıkararak ona yardımcı oldum. Peşinden göğsümden itip yatağa düşürdü beni. Yüzünde öylesine müthiş ve şehvet dolu bir ifade vardı ki, yalnızca seyrederek kafayı yiyebilirdim.
Ama buna fazla izin vermedi Ebru. Üstüme adeta atladı ve bir anda artık çatlama noktasına gelmiş durumdaki sikimin üstüne oturuverdi. Öylesine ıslaktı ki, bir anda taşaklarıma kadar yutuverdi sikimi. Ve aynı anda da, tüm vücudu dalga dalga sarsılıp, kıvranmaya başladı. Boşaldığını hissediyordum. Gözleri yarı kapalı, başı yana devrik, inliyordu. Elimden geldiğince kendime hakim olmaya çalışıyordum ben de. Gerçekten de çok tahrik olmuştu karım.  Yine de kendimi tutmayı başardım. Ebru durulup üstüme yığıldıktan sonra da, yavaş hareketlerle onu sikmeye başladım. Bu, onun yeniden tutuşmasına yetip de arttı bile. Tekrar sikimin üstünde dans etmeye başlamıştı işte. “Aşkım, sikin çok güzel…” diye inledi birden, “Çok güzel…” “Ama aklın hala kaldırdığın öbür siklerde değil mi bebeğim?” O zaman tüm vücudu bir kez daha titremeye, kasılmaya başladı Ebru'nun. İnanılmayacak şekilde yine orgazm oluyordu. İsrailliler'in siklerini hatırlatmam yetmişti bunun için. Bir kez daha yığıldı üstüme. Kımıldamadan öylece durup onun biraz kendini toplamasını beklemeye başladım. Derin derin soluklanıyordu. “Senin askerlerin kahvaltıda neler yaptığını göremedim ben biliyorsun,” dedim sonra da, “Sırtım dönüktü onlara. Anlatsana biraz bebeğim.” “Beni tahrik ettiler.” “Bence asıl sen onları tahrik ettin galiba bebeğim. Yanılıyor muyum?” “Evet sevgilim,” dedi karım, “Siklerini kaldırdım. Ama onlar da öyle bir bakıyordu ki, ben daha çok tahrik oldum sonunda. Siker gibi bakıyorlardı sevgilim. Hele bir tanesi, gözümün içine baka baka şortunun üstünden sikini sıvazlamaya başlayınca, iyice koptum ben de.” “Seni sikmek istediklerini açıkça belli ettiler yani…” Yine heyecanlanıyordu Ebru. Vücudu yavaş yavaş hareketlenmeye başlamıştı. Kalçaları, belli belirsiz oynuyordu ve hala amına gömülü duran sikim bu hareketlerden nasibini alıyordu tabii. “Hoşuna gidiyor değil mi bebeğim?” diye bastırdım biraz daha. Ama alabildiğim tek yanıt hafif bir inilti oldu. Bu arada kalçaları daha çok oynamaya başlamıştı. Aslında yanıtı bildiğim bir soru sorduğumun farkındaydım tabii. Elbette ki tüm bu olup bitenler son derece hoşuna gidiyordu karımın. Bu o kadar belliydi ki. Ama benim de işin peşini bırakmaya niyetim yoktu bu arada. “Peki sen de istiyor musun..?” diye sordum bu sefer de. Yanıt yalnızca derin bir inilti oldu. Kalçaları da daha çok hareketlendiler. “Söylesene bebeğim,” diye ısrar ettim, “İstiyor musun sen de?” “Hadi söyle bebeğim… İstiyor musun onların seni sikmesini?” Ebru'nun bu seferki yanıtı, göğsümden kalkıp yeniden sikimin üstünde oturmaya başlamak oldu. Gözlerini gözlerimin içine dikmişti. “Çok korkuyorum sevgilim…” dedi sonra da. “Neden korkuyorsun bebeğim? Sikilmekten ki korkuyorsun?” “Hayır sevgilim. Seni incitmekten korkuyorum. Sen benim kocamsın, sevgilimsin. İncinmeni istemem.” “Ve aynı zamanda da, sikilmek istiyorsun bebeğim, öyle mi?” “Ama beni incitmekten korkmana gerek yok ki bebeğim. Birilerinin seni sikmek istemesi beni ne hale getiriyor, farkında değil misin? Hissetmiyor musun içindeki sikimin ne kadar kalkmış olduğunu?” “Evet sevgilim. Hissetmez olur muyum? ” Şimdi iyice hareketlenmişti karımın kalçaları. Sikimin üstünde yeni bir dansa başlamıştı sanki. Ağzından küçük çığlıklar kaçırarak kalçalarını yukarı aşağı oynatıyor, sikimi içine alıp çıkarıyordu yeniden.  
Tanrım, konuşmam bile müthiş tahrik ediyordu Ebru'yu. Gözlerini kapamış, başı göğsüne düşmüş, büyük bir hırsla sikiyordu. Son darbeyi indirmenin zamanı gelmişti yani. “İçindekinin benim değil de o İsrailliler'der birinin siki olduğunu hayal etmiyor musun şimdi bebeğim?” diye sordum birden. “Evet…” diye bağırdı karım, “Immmmmhhhhh evet, evet, evet…” Tüm vücudu dalgalanmaya başlamıştı. Artık ben de tutamazdım kendimi. Tohumlarımı, sikimi bir mengene gibi sıkıştıran amının en dibine fışkırtmaya başladım. Bunu hissetmek Ebru'yu da kopardı. Sarsıla sarsıla oda boşalmaya başladı. Sonra kelimenin tam anlamıyla bitkin düştük ikimiz de. Kendime geldiğimde karımla sarmaş dolaş yatıyorduk. Başını göğsüme gömmüştü. Ben hareketlenince yüzünü kaldırıp gözlerimin içine baktı. Sanki bir suçlu çocuk ifadesi vardı o güzelim yüzün. Dudaklarımı dudaklarına yapıştırıp onu öpmeye başladım. Bana sımsıkı sarılmış, öpüşlerime büyük bir ateşle karşılık veriyordu. Yeniden şehvetten alev alev bir hale gelmesi için yalnızca küçücük bir kıvılcımın yetebileceğini görüyordum.
Ama bir taraftan da dikkatli olmam gerektiğinin farkındaydım. Daha öğlen bile olmamıştı ve Ebru bu gidişle iliklerimi boşaltacağa benziyordu. Biraz geri çekilip gözlerinin içine baktım. “Ohhhh sevgilim,” dedi kısık bir sesle, “Seni o kadar çok seviyorum ki…”
27 notes · View notes
firari77 · 2 years
Text
Tamirci
💕 Evli iki çocuk annesi ben, eski sevgilimin önünde masaya domalmıştım. Fermuarının açılma sesini duydum. Eteğim sıyrıldı ve kalçalarımı önce yavaşça, sonra sertçe okşamaya başladı. Attığı bir iki tokat ile ince çığlıklar çıktı dudaklarımın arasından… Artık dayanamaz olmuştum bir an önce girsin istiyordum. 💕
Tumblr media
Her şey kocamı kıskanmamla başladı. Tartıştık, kavga ettik, bozuştuk, arabasıyla kaza yaptım, o seyahattayken araba tamircisi aradım, eski sevgilim tamirciymiş, arabayı yaptı önce, sonra da beni…
Sonuç : Bugün kıskandığım kocamın yanı sıra bir de onu boynuzladığım harika bir sevgilim var. İki kocalı Hürmüz…
En iyisi baştan başlamak…
Adım Deniz. 35 yaşında evli iki çocuk annesi bir kadınım. Eşim Mert ile severek evlendik. Evlendiğimizde bakire değildim ama bu Mert için de sorun değildi. Onunla evlendiğimde 5-6 farklı erkek ile tecrübem olmuştu ama Mert ile tanıştıktan sonra hepsi geride kalmış artık yeni bir hayata başlamıştım.
Başlarda cinsel hayatımız o kadar dolu ve renkliydi ki bana fazla bile geliyordu. Ancak üzerinden seneler geçtikçe biz mi monotonlaştık, yoksa birbirimize fazla mı alıştık, bilemiyorum. İşler sıkıcılaşmaya ve öngörülebilir olmaya başladı. Artık eskisi gibi tatmin olmuyordum.
Bugüne kadar birlikte olduğum erkekler içerisinde de en “şanslısı” kesinlikle Mert değildi, hem boy hem kalınlık olarak çok daha iyileriyle birlikte olmuştum. Mert gündüzleri çalışır akşamları geldiğinde ise çocuklar ile ilgilenir sonrasında ise uyumadan önce kalan kısa vaktini bana ayırırdı. Çok kazanmıyordu ama benim de gözüm fazlasında değildi.
Bir perşembe akşamı iş için o hafta sonu İzmir’e gitmesi gerektiğini, Cuma akşamı çıkıp Pazar akşamı döneceğini anlatmıştı ama nasıl bir salaklık ise kıskançlık krizim tutmuştu. Altıncı his mi dersiniz, içgüdü mü dersiniz, siz bilirsiniz ama içim eşimin gitmesi konusunda hiç rahat değildi ve kısa sürede kavgaya tutuştuk. Beni rahatlatacağına sürekli,
“Lütfen saçma saçma konuşma Deniz” diye diye beni daha da yükseltti ve sonunda bir hışımla elimdeki bardağı duvara fırlattım ve kapıyı vurup çıktım.
Öyle sinirliydim ki çocukları bile düşünmeden çıkmıştım. İkisini de Mert’e bırakmıştım artık. Arabaya atladım ve sürmeye başladım. Çok hızlı sürmüyordum ama dikkatli de sürmüyordum ve beklenen gerçekleşti.
Büyük bir fren sesi sonrası kavşağın birinde sağımdan gelen arabayı görmedim ve sağ yolcu kapısından aracıma çarptı. Çok sert bir çarpışma değildi, hatta baya yavaştı bile diyebilirim. Kimse yaralanmamıştı. Sadece benim arabamın sağ kapısı içeri göçmüştü. Benim suçumdu ve diğer arabada hasar yoktu. Sonuçta herkes kendi yoluna devam etti.
Artık sakinleşmiştim ve yaptığım salaklığın farkına varmıştım. Hiçbir sebep yokken evde kavga çıkartıp yetmezmiş gibi bir de arabayı vurmuştum. Ne yapacağımı bilemiyordum. Arabayı otoparka kazalı tarafı duvara gelecek şekilde park ettim ki Mert sabah işe giderken arabanın göçmüş kapısını görmesin. Eve çıktığımda herkes uyuyordu.
Sabah Mert erkenden kalkıp duşa girdi. Hemen kalkıp ona kahvaltı hazırladım, özür dileyecektim ancak duştan sonra hemen giyinip çıktı. Kendimi çok kötü hissetmiştim. Hatalıydım, kıskanmamı gerektirecek hiçbir şey yoktu ama yine de kıskanıp işi kavgaya götürmüştüm.
Mert iş yerinden direk İzmir’e geçecekti. Tam üç günüm vardı arabayı yaptırmak için ama ne yapacağımı kesinlikle bilmiyordum. Ne bir tanıdığım vardı ne de arabayı yaptıracak param… Eğer Mert bu kavganın üzerine bir de çok sevdiği arabasını vurduğumu öğrenirse çok kızacaktı.
Hemen internetin başına geçip araştırmaya başladım. Bu esnada firmalardan birisinin facebook sayfasını incelerken resimlerde eski sevgilim Ahmet’i gördüm. Dikkatlice tüm resimleri inceledim ve şirketi iyice araştırdım.
Ahmet kendine otomobil tamiri üzerine bir dükkan açmıştı. Yaptıkları işler de çok kaliteli duruyordu. Evet sonunda tanıdık birisini bulmuştum ama hem eski sevgilimdi hem de hala param yoktu. Elimde sadece düğünden kalan son bir yarım altın vardı. Onu da zor bir gün için saklıyordum.
İşte zor gün geldi diye düşündüm ama bir sorun daha vardı. Ahmet’ten Mert için ayrılmıştım. Acaba benden intikam almak için kasten kötü bir iş yapar mı yoksa beni görünce dükkanından kovar mı düşünceleri içindeyken mesaj atmaya karar verdim.
Facebooktan yazdığım selam mesajına beş dakika içerisinde Ahmet’in şahsi hesabından cevap geldi. Konuşmaya başladık. Önceleri havadan sudan konuşurken birden
“Hayırdır bunca yıldan sonra neden şimdi mesaj attın?” diye sordu.
Ona durumu anlattım ve çok çaresiz olduğumu elimde sadece bir yarım altın olduğunu, arabayı tamir ettirmem gerektiğini anlattım. Verdiği tek cevap
“Arabayı ne zaman getirebilirsin? Ne kadar çabuk getirirsen o kadar çabuk hallederim.” oldu.
Hemen annemi aradım çocukları ona bırakacağımı söyledim. Çocukların çantasını hazırladım, giydirdikten sonra kendim hazırlanmaya başladım. Bir türlü ne giyeceğime karar veremedim. Beğendiklerim çok iddialı kalıyordu. Sonunda klasik bir tayt ve üzerinde uzun salaş bir tshirt ile çıktım evden.
Çocukları anneme bırakıp yola koyuldum. Ahmet’in dükkanı eve çok yakındı. Dükkana vardığımda içeride bir müşteri ile konuşuyordu. Beni görene kadar onu izledim.
Spor yaptığı her halinden belli oluyordu. Dar tshirt tam vücudunun şeklini almıştı. Omuzları genişlemiş, kolları kastan şişmişti. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Beni fark etmesi uzun sürmedi, yanıma gelirken şapşal şapşal onu izledim. O kadar iyi duruyordu ki yanında Kezban gibi kalmıştım.
Yanıma geldiğinde kollarını açtı ve sarıldı bana… Ama gayet ağır başlı, düzgün ve usturupluydu. Herhangi ters bir şey hissettirmedi. Beni hemen kendi odasına davet etti. Kahve eşliğinde sohbet ettik. Eski günler, şu an derken vaktin nasıl geçtiğini anlamadık.
Derken ustalardan birisi odaya girdi. Saate bakınca vaktin nasıl geçtiğini gördüm, tam bir saattir konuşuyorduk ama bana bir dakika gibi gelmişti. Telaşla
“Ahmet, arabaya baksak da ne kadar tutacağını bana söyleyebilir misin?” dedim.
Ustaya hemen arabaya bakmasını ve durumu bildirmesini söyledi. Anahtarları alan usta odadan çıktı ve beş dakika sonra geri geldi. Bir tam gün süreceğini ama iz kalmadan halledebileceğini söyleyip odadan çıktı. Artık heyecanla Ahmet’in ne diyeceğine bakıyordum.
“Arabayı bırak, bu akşam kalsın. Yarın sabahtan başlar, gün içinde bitirirler. Akşam da gelip alabilirsin” dedi. Ne kadar tutacağını sordum, sonuçta elimde ne olduğunu biliyordu.
“Elindeki yeter sen merak etme…” dediğinde ne kadar sevindiğimi anlatamam. Her şey bir günde bitecekti ve Mert hiçbir şey anlamayacaktı. Beni bırakmayı teklif etti ancak çocukları alacağımı söyledim ve ısrar etmedi.
Ayrılırken tekrar sarıldık. Kaslı kolları arasında kayboldum. İçim bir garip oldu o anda. Kokusu beni geçmişe götürdü. Omuzundan ayrılasım gelmedi ama durum daha da garipleşmeden kendimi toparladım ve hemen bir taksiye atlayıp oradan uzaklaştım.
Akşam çocukları yatırıp salonda televizyon karşısında uzanırken Ahmet geldi tekrar aklıma… Kimi kandırıyorum? O bütün gün boyunca hiç çıkmadı ki aklımdan… İçim kıpır kıpırdı tüm gün. Amım sulanmıştı. Elimi attım ve kendimi okşamaya başladım.
Kendimi onun kollarında hayal ediyordum ve çok uzun zamandır olmayan bir şey oldu. Orgazm olmam yaklaşık on saniye sürdü. Şiddetiyse anlatılmaz düzeydeydi. Dizlerim tutmuyor, ellerim titriyordu orgazmın şiddetinden… Çok çok ama çok güzeldi.
Ama yetmemişti. Bir daha kendimle oynamaya başladım. Bu sefer daha uzun sürdü ama hiç yaşamadığım gibi boşalmıştım. O gece hayatımda bir ilki yaşadım. Bir günde iki defadan daha fazla hiç orgazm olamamış ben tam beş defa boşalmıştım. Artık elim ayağım tutmuyordu. Salonda koltuk üzerinde uyuya kalmışım.
Tumblr media
Sabah olduğunda belim ve boynum tutulmuştu ancak içimdeki rahatlık ve mutluluk paha biçilemezdi. Birden aklıma Mert geldi. Büyük bir vicdan azabıyla elime telefonu aldım ve aradım. Dün evden çıktığından beri sesini duymamıştım.
“Ne var?” diye sert bir şekilde açtı telefonu…
“Şey… Seni merak etmiştim.” dedim.
“Vaktim yok. Konuşamam, erkenden çalışmaya başladık. Acil bir şey yoksa gelince konuşuruz.” dedi ve kapadık.
Çok sinirlenmiştim. Ben vicdan azabıyla özür dilemek için aramıştım oysa “ne var” diye küstahça terslemişti beni. Geldiğinde görürsün sen dedim içimden ve çocuklar ile ilgilenmeye başladım. Birlikte güzel bir kahvaltı yapıp parka gittik. Üçe kadar parklarda oynadık vakit geçirdik.
Parktan sonra çocukları anneme bırakıp eve geçtim, bu sefer Ahmet’in karşısına paspal çıkmayacaktım. Eve geldiğimde Ahmet’e mesaj attım.
“Saat kaçta geleyim?” diye sordum. Ancak gelen cevap
“Henüz aracın hazır değil Deniz. Düzgün olması için usta yavaş çalışıyor ama araba bu akşam geç saatte de olsa bitecek” dedi.
Mert yarın akşam gelecekti, o yüzden geç bitmesi çok da sorun değildi. Biraz sohbet ettikten sonra akşam kaç olursa olsun almaya geleceğimi söyledim.
“Tamam canım, senin için dükkanı açık tutacağım, sen merak etme…” dedi.
Artık hazırlanmak için birkaç saatim vardı. Hemen kuaföre gittim saçımı yaptırıp kırmızı oje sürdürdüm. Eve geldiğimde çok abartı olmayacak ama gözünü benden alamayacağı bir kıyafet aradım kendime….
Sonunda mavi beyaz çizgili bir elbise beğendim. Üzeri düz, dekoltesi fena değildi. Ne çok açık ne de kapalıydı. Hem ben buradayım diyordu hem de ben kaşar değilim. Etek kısmı ise pileli tam diz üzerindeydi. İçime beyaz takım iç çamaşırımı da giydikten sonra altına da uygun renkte bir babet giydim. Makyajımı da yaptıktan sonra saat sekiz olmuştu bile.
Telefonuma Ahmet’ten mesaj gelmişti. Araba hazırdı. Son düzeltmelerimi yapıp sevgilisiyle buluşmaya giden genç kızlar gibi heyecanla evden çıktım. Dükkanın önüne vardığımda dükkanın içerideki bir ışığı hariç hepsi kapanmıştı. Araba kapının önünde duruyordu. O kadar güzel olmuştu ki ilk günkü gibi parlıyordu.  
Kapıyı açtım içeri girdim. Ahmet’in odasının ışığı açıktı. Hafif bir müzik sesi geliyordu. Geldiğimi fark etmemişti. Aralık kapıdan içeriye baktığımda Ahmet bilgisayarının başında bizim eski resimlerimize bakıyordu. Masada dumanı tüten bir sigara ve bir kutu bira vardı.
Belli ki bir önceki akşam geçmişe yolculuk yapan bir tek ben değilmişim. Evdeki öküz için terk ettiğim sevgilim benimle beraber olduğu resimlere bakıp kafa çekiyor.  Kapıdan biraz uzaklaştım ve Ahmet’e geldiğimi belli etmek için
“Kimse yok mu?” diye seslendim. Ahmet’in odasından hareketlilik sesi duyuldu ve hızla kapısını açtı. Yaramazlık yaparken annesine yakalanmış oğlanlar gibiydi. Birbirimize bakıp güldük.  
Yanına gidip beklemeden sarıldım. Sarıldım lafım az kalıyor, resmen göğsüne sığındım. Kokusunu içime çektim. Bu sefer dükkanda ikimizden başka kimse yoktu,  yalnızdık ve rahattık.  Uzun bir sarılma sonrası kulağına
“Seni çok özlemişim Ahmet…” diye fısıldadım. Sanki bunu duymayı bekliyormuş gibi hiç vakit kaybetmeden dudaklarıma yapıştı. Yılların özlemini dudaklarımdan çıkartıyordu. İçim erimişti. Kaslı kolları arasında kaybolmuştum resmen…
Tumblr media
Öpüşmemiz o kadar ateşli bir hal almıştı ki artık içimden akan sular bacaklarımdan süzülecek diye endişe etmeye başladım. Dudaklarımdan ayrılmadan beni içeri odasına çekti.
Odada sadece masa lambası açıktı, loş bir ortam vardı. Öpmeye devam ederken tüm vücudumu okşuyordu. Artık bu iş zevkten işkenceye dönmüştü. Ellerim tişörtünün altına girmiş kaslı göğsünü okşuyordum.
Dayanamadım ve ona arkamı döndüm. Arkamdan sarıldı bana, elleri göğüslerimde, boynumu öpüyordu. Sertliği kocaman olmuş, kalçalarıma yapışmıştı. Aklıma ne kadar kalın olduğu geldi bir anda… Hele ilk tanıştığımızda onu içime alabilmek için ne kadar çaba sarf ettiğimi hatırlayınca yağlarım eridi iyice…
Daha fazla dayanamadı ve beni yavaşça masaya doğru yüz üstü yatırdı. İtiraz edeceğimi zannederek çok yavaş, tedirgin davranıyordu. Ama hiç itiraz etmediğimi görünce rahatladı. Bir eli sırtımda hafifçe beni masaya bastırıyordu. Ellerimi uzattım masanın diğer ucundan tutundum.
Evet, evli iki çocuk annesi ben, eski sevgilimin önünde masaya domalmıştım. Fermuarının açılma sesini duydum. Eteğim sıyrıldı ve kalçalarımı önce yavaşça sonra sertçe okşamaya başladı. Attığı bir iki tokat ile ince çığlıklar çıktı dudaklarımın arasından.
Artık dayanamaz olmuştum bir an önce girsin istiyordum. Amım zevkten sırılsıklamdı. Sanki işkence eder gibi önce külodumu aşağıya sıyırdı sonra da o kalın siki ile amımı fırçalamaya başladı.
Artık istemsizce inliyordum. Kendimi geri ittirdiğimde oda geri kaçıyor kontrolü bana hiç vermiyordu. Şerefsiz oyun oynuyordu benimle…. Kafamı çevirdim,
“Lütfen… Gir hadi…” diye resmen yalvardım.
“Çok mu istiyorsun?” diye sordu.
“Yalvarırım hadi gir, seni içimde istiyorum” dedim. Bir seferde köklemek için abandı ancak kocama alışmış amım için fazla kalındı. İstediğim kadar ıslak olayım o siki bir seferde yememin imkanı yoktu. Canımın acısıyla çığlığı bastım, Ahmet de kahkahayı bastı.  
“Hayırdır? Yoksa unuttun mu benim sikimi? Daralttı mı kocan seni?”
Bu esnada yavaş yavaş pompalıyor her seferinde biraz daha giriyordu. Amımın duvarlarının ayrıldığını hissediyordum artık. Sonunda dibime kadar kökledi. Kasıkları kalçalarıma oturmuştu. Kalçamı iki taraftan tutup hoyratça sikmeye başladı.
Sanki öç alır gibi sikiyordu beni… Benim içinse öyle zevkliydi ki. Seneler sonra böyle esnemek, yeniden bu hazzı yaşamak, kaçamak bir şey yapıyor olmanın verdiği zevk… Hepsinin birleşimi ile uçuşa geçmiştim. Kaç defa boşaldığımı bilmiyorum sayamadım bile…
Kendimden öyle bir geçmişim ki ne kadar sürdü, bu esnada neler oldu, hiç bir şey hatırlamıyorum. Son hatırladığım deri koltukta sırtüstü yatarken Ahmet’in bacaklarımın arasında böğüre böğüre içime boşalmasıydı. Sakinleşince içimden çıktı. Kalkmama izin vermeden önce eğilip külodumu ayaklarımı birer birer kaldırarak çıkarttı ve
“Bu külot artık benim…” dedi. Bir güzel kendi sikini sildi külodumla ve çekmecesine attı. O kadar çok boşalmıştım ki, kolumu bile kaldıracak gücüm yoktu. Dizlerim tutmuyordu resmen…
Ben koltukta çırılçıplak uzanırken o karşımdaki koltuğa geçti ve beni izlemeye başladı. Beni nasıl utandıracak diye düşünürken,
“Araban hazır Deniz, gayet güzel oldu” dedi. Bir anda kafamda şimşekler çaktı. Ben ne için gelmiştim ne yapmıştım. Kıpkırmızı oldum.
Bunu gören Ahmet kahkahayı bastı.Kendimi toparladım. Yerimden doğruldum. Masanın üzerindeki suyu bir seferde diktim kafaya…
“Gitmem lazım, çocuklar bekler.” dedim.
“Gidebilecek misin, emin misin? diye sordu. Çantamı karıştırıp içindeki altını ona uzattım. Elimi geri itti.
“Gerçekten senden para alacağımı mı zannetmiştin Deniz? Sok onu çantana…” dediğinde ne yapacağımı bilemedim. Aptallaşmış gibi kalakaldım.
Yerinden kalktı yanıma geldi. Elimdeki altını aldı çantama attı. Sonra bana öyle bir sarıldı ki dizimin bağları çözüldü. Son bir kez hararetle öpüştük. Arabaya kadar bana eşlik etti, kapımı açtı ve gülen gözlerle
“Umarım tekrar görüşürüz…” diyerek uğurladı beni…
Görüştük de… O günden sonraki hayatım artık kocamın şehir dışı iş seyahatına çıkmasını beklemek ve Ahmet ile kaçamak yapmakla geçiyor. Artık iki kocam var benim…
30 notes · View notes
firari77 · 2 years
Text
Porno oyuncusu oldum
💕 Daha önce kocamla yaşadığım sevişmelerden çok farklıydı bu…  Kaan kocamdan çok daha genç, iri yarı, güçlü kuvvetliydi. İkincisi de penisi kocamınkinden daha büyük ve kalındı. 💕
Tumblr media
“Ben iyiyim kızım, sen git, kocanı çocuklarını ihmal etme!”
Bütün hayatımı, düzenimi, kurulu yuvamı bu cümle yıktı. Annemin sözleri…
Bir haftalığına geldiğim hasta annemin yanında iki gün kalmış, hastalığı boyunca ona bakmıştım. Biraz iyileşip kendi işini kendi görür hale geldiğinde beni zorla evime gönderdi.
Ve bir haftalığına ayrıldığım evime iki gün sonra döndüğümde hayatımın sürprizini yaşadım. Benim ihmal etmemem gereken sevgili kocamı en yakın arkadaşımla, Hale ile yatak odamızda çırılçıplak sevişirlerken yakaladım.
Gözlerime inanamadım önce… Biri iki çocuğumun babası, sevişerek evlendiğim adam, diğeri en yakın arkadaşım… Benim yatağımda çırılçıplak, birbirlerine girmiş vaziyetteler…
Bütün dünyam yıkıldı. Derhal boşanma davası açtım. Kocam yalvaracak diye beklerken tam aksine, üstüne atladı. Kısa sürede çocukların velayetini de üzerine alarak bir celsede boşanıverdik. Annemin yanına taşındım.
Hem yaşadığım şok, hem çocuklardan ayrı kalmanın üzüntüsü, ardından otuzlu yaşlarımda, yapayalnız bir kadın olarak hayat şartlarıyla tanışmak… Kısa sürede suyunu çeken boşanma tazminatı, yetersiz nafaka, emekli aylığıyla yalnız yaşamaya alışmış annemin dırdırı… Benden boşanan kocamın Hale ile tekrar evlenmesi… Umutsuzca, sonuçsuz kalan iş bulma çabalarım…
Annem kızıp duruyordu bana… Bir an önce iş bulup çalışmam konusunda sıkıştırıyordu. O da babamı yakalamış, ama aldatılmanın boşanmak için bir neden olmadığını düşünüp sineye çekmiş. Benim asla yapmayacağım bir şey…
Kız Meslek lisesini birincilikle bitirmiş, ama sonrasında çalışmamıştım hiç… Bu yaşımdan sonra nerede iş bulup da çalışacaktım. Yine de şansımı deneyip birkaç yere başvurdum. Yemek, temizlik gibi işlerdi bunlar. Ama her biri olumsuz sonuçlandı. Yaşımdan ve daha önce hiç iş tecrübem olmadığından kimse beni işe almak istemiyordu.
Depresyona girdim. Sonunda boşandığım için kendime kızar hale geldim. En azından eskiden iyi kötü giden bir evliliğim vardı ve geçim sıkıntısı nedir bilmezdim. Kocam çalışır getirir, ben de yerdim. Ama şimdi durumlar sıkışıktı. 35 yaşında gerçek hayatla karşılaşmıştım.
Bir gün mahalleden çocukluk arkadaşım Müge ziyaret etti, o andan sonra da hayatım değişti. Müge'ye,
“Bana bir iş ayarlasana!” dedim. Müge'nin çevresi genişti. En azından şansımı denemiş olacaktım.
Arkadaşım da olsa Müge sağlam ayakkabı değildi. Evlenmiş, ama boşanmıştı. Kocasını aldatmıştı çünkü. Kocasından boşandıktan sonra da pek çok erkekle ilişkisi olmuştu.
Bir giyim mağazasında çalışıyordu. Giyimi, kuşamı, hal ve hareketleri ile kaşarın önde gideni olduğu hemen belli oluyordu. Böyle bir kadından bana iş bulmasını istemiştim. Ama yapabileceğim başka da bir şey yoktu.
“Tamam, bakarım!” dedi. Birkaç gün sonra da gerçekten bakmış ki, beni aradı, “Sana göre bir iş buldum Funda… Şu adresi yaz… Orada Haldun bey var. Gidip onunla konuş yarın, adresini ismini falan benden aldığını söyle!” diyerek bir adres verdi. Ardından da,
“Haa, bana bak… Öyle kenar mahalle kızı gibi giyinme. Biraz güzel giyin,  biraz süslen püslen. Ekmek aslanın ağzında kızım… !” dedi kahkahayla. Tesettürlü bir kadındım ve süslenip püslenmek, vücut hatlarımı belli eden giysiler giymek gibi adetlerim hiç yoktu. Ama Müge'nin dediği de doğruydu. İnsanlar işe alırken biraz da bunlara bakıyordu.
Ertesi gün siyah uzun bir etekle bordo renkli uzun kollu bluzumu giydim. Başımı siyah beyaz desenli büyükçe bir türbanla bağlarken hafif bir de makyaj yaptım. Siyah, topuklu ayakkabılarımı giydim. Boşanmak yaramamıştı bana. Evliyken 55-60 kilo arasında gider gelirdim, boyum da 1.70 olduğundan her zaman zayıf görünürdüm. Ama boşandıktan sonra yaşadığım stres nedeniyle kendimi yemeğe vermiş ve 75 kiloya çıkmıştım. Bir türlü veremiyordum fazla kilolarımı…
O nedenle giysilerim de dar geliyordu artık. Eteğim popomu oldukça belirgin hale getirirken, bluzum da üzerime yapışık gibiydi. Memelerim epey belli oluyordu. Müge ekmek aslanın ağzında derken haklıydı. Çaresiz katlanacaktım buna. Üzerime pardesümü almadan çıktım dışarı. Bu halimle kendimi teşhir ediyormuşum gibi oldum. Otobüste ve yolda yürürken bazı erkeklerin bakışlarını üzerimde yakaladım. Çok utandım ama bir şey diyemedim, yapamadım.
Bu şekilde sokağa çıktığım için pişman olmuştum. Tesettürlü de olsam dar giysilerimle kışkırtıcı görünen vücut hatlarım iyice belli olduğundan pis erkek nazarlarını her yerimde gezdiriyorlardı. Müge'nin verdiği adres kötü isim yapmış bir semtteydi. Buraya daha önceleri hiç gelmemiştim, hiç tanımadığım yerlerdi. Sokakta gördüklerim alışık olmadığım, pek tekin olmayan tiplerdi. Doğrusu sokaklarda yürürken korkmadım değil. Sonunda sora sora binayı buldum. Müge gideceğim yerin bir casting ajansı olduğunu, filmlere, dizilere ve reklamlara oyuncu seçip gönderdiklerini söylemişti. Binanın girişinde ne bir tabela, ne de isim vardı firma ile ilgili… Zaten bina da oldukça eskiydi ve sanki içinde kimse yaşamıyormuş gibi görünüyordu dışarıdan bakınca. Ajans 6. ve en üst kattaydı. Asansör olmadığından yürüye yürüye çıktım merdivenlerden… Kalbim heyecandan deli gibi çarpıyordu. Eski, tavana kadar yükselen iki kanatlı ahşap kapının yanındaki zile bastım.
İçeriden az sonra topuk sesleri geldi. Boyaları yer yer dökülmüş kapının bir kanadı açıldı gıcırdayarak. 25-26 yaşlarında görünen ve oldukça yoğun makyajlı genç bir kız açtı kapıyı… Bir iki saniye baktı ve
“Buyurun?” dedi küçümser bir halde.
“Şeey, ben Haldun beyle görüşecektim, Müge hanımdan…” derken lafımı kesti,
“Bir dakika!” diyerek kapıyı üzerime kapadı. Şok oldum, ama ses de çıkartamadım. Topuk sesleri geldi yine içeriden, az sonra kapının kanadı gene gıcırdayarak açıldı. Bu kez orta yaşlı bir adam vardı kapıda.
“Buyurun?” deyince,
“Şeey, beni Müge hanım gönderdi.” dedim utangaç şekilde. Adam,
“Müge Hanım?” dedi hatırlamaya çalarak… Ama sonra, “Haa, bizim çatlak Müge, tamam, ha siz şey, yoksa Funda hanım mısınız?” dedi. Müge anlaşılan bahsetmişti benden,
“Evet, benim… Siz de Haldun beysiniz sanırım.” deyince
“Evet, evet, buyurun, buyurun!” dedi bir eliyle içeriyi işaret ederek. Burası bir evdi aslında ama ofis olarak kullanılıyordu. Salon olan kısımda eski ve büyükçe bir masa ve sandalye ile karşıda pencerenin yanında kenarları yırtılmış ve sökülmüş deri kaplı eski iki tane koltuk vardı.
Masanın üzerinde ne bir bilgisayar, ne de telefon vardı. Bütün perdeler gündüz vakti olduğu halde çekiliydi ve içeriyi tavandaki spot ışıklar aydınlatıyordu. Klima içeriyi buz gibi yapmıştı, dışarının sıcağına karşılık içeride kış mevsimi yaşanıyordu sanki. Duvarlardaki boyalar yer yer dökülmüştü. Haldun Bey kırklı yaşlarında, kafasında hiç saçı olmayan, top sakallı bir adamdı. Saçını bu şekilde tıraş etmiş gibiydi. Uzun boylu ve zayıftı.
“Buyurun!” diyerek eski koltuğa oturmamı işaret etti. Kendisi de karşıma geçip oturdu. Kız bu sırada masanın arkasındaki sandalyeye oturdu, ama küçümseyici bakışları üzerimdeydi.
Bu arada kızın kıyafeti de bir garipti. Mini bile olmayan küçücük siyah bir etek giymişti. Kalçaları, bacakları meydandaydı. Bacakları yağ sürülmüş gibi parlıyordu. Götü de çıkıntı yapmıştı iyice…
Üstünde ise beyaz, ip askılı bir atlet vardı ve beyaz atletin altından siyah sutyeni görünüyor, koca memeleri olduğu gibi belli oluyordu. Ayağında ise oldukça yüksek topuklu, kırmızı bir ayakkabı vardı. Uzun sarı saçlarını arkadan atkuyruğu yapmıştı. Haldun Bey,
“Buyurun, sizi dinliyorum!” deyince daha da heyecanlandım.
“Şeey, Müge Hanım verdi adresinizi… Ben iş arıyorum da…” dedim çekinerek.
Haldun Bey bu ara tepeden tırnağa süzüyordu beni… Gözleri daracık bluzumun altından belli olan memelerimdeydi. Bakışlarından rahatsız oldum, ama utandığımdan dolayı bir şey diyemedim. Sözlerime bir süre cevap vermeden uzun uzun baktı bana. Sonra da,
“Hımm… Daha önce nerelerde çalıştınız? Neler yaptınız? Anlatsanıza kendinizi!” deyince, ne anlatacağımı bilemedim. Hayatım oldukça boş geçmişti çünkü. Genç yaşımda evlenmiş, 10 senenin ardından boşanmıştım.
“Evliydim, eşimden boşandım…” derken sözümü kesti ve
“Demek boşandınız!” dedi bir kaşını havaya kaldırarak. Sanki bunu duymak hoşuna gitmiş gibiydi. “Hımmm!” dedi başını aşağı yukarı sallayarak. “Yemek, temizlik falan yaparım. Ne iş olursa yaparım, çok ihtiyacım var çünkü…” dediğimde, Haldun Bey,
“Anlıyorum. Fakat biz burada böyle birini aramıyoruz!” deyince kalbim kırıldı.
“Sağlık olsun!” dedim başımı öne eğerek.
“Biliyorsunuz, burası bir Casting ajansı… Reklamlara, filmlere falan oyuncu seçip yolluyoruz. Bize böyle birileri lazım. Müge Hanım sizden bahsetti, ama ben öyle bir şey olacağını sanmıştım. Kusura bakmayın!” dedi.
“Neyse, sağlık olsun!” dedim yine, bu arada kalkmak için hazırlandım. “Ama… Bakın ne diyeceğim, buraya kadar gelmişsiniz, eğer isterseniz sizi de aday havuzumuza alalım, patronlar da baksınlar. Eğer uygun bir rol çıkarsa haber verelim size, nasıl olur?” dedi.
“Valla, nasıl olur bilmem ki?” dedim utanmış halde. Ben yemek, temizlik işi zannederken, Haldun bey oyunculuktan bahsediyordu. “Olur, olur! Şöyle geçelim dilerseniz, içeride resimlerinizi çekeyim önce. Bizim patronların çoğu Avrupa'da, onlara gönderelim resimlerinizi. Zaten çalışmalarımızın da büyük çoğunluğu Avrupa piyasası için. Onlar baksınlar, olursa beraber çalışırız!“  
"Yani bilmem ki, nasıl olur? Ben… Yani görüyorsunuz, kapalı bir kadınım. Öyle nasıl oynarım ki? Bu şekilde ne yapacağım ben?” dedim utanarak…
“Canım herkes ne yapıyorsa siz de onu yaparsınız. Hem herkesin oynayacağı bir rol vardır bu dünyada, değil mi?” dedi kahkahayla… Aklıma yatmıştı söyledikleri, mantıklı geldi bana…
“İyi, nasıl isterseniz!” dedim ve beraber dediği odaya geçtik. Burası fotoğraf stüdyosu gibi bir yerdi. Kapının karşısındaki duvarda kırmızı bir perde vardı tavandan yere kadar uzanan. Aynı şekilde odanın penceresi de kalın siyah bir perde ile kapatılmıştı.
Haldun Bey duvardaki perdenin önüne geçmemi söyledi. Kendisi de eline bir fotoğraf makinesi aldı, spot ışıklar içeriyi güneş gibi aydınlatıyordu. Aynı zamanda çok sıcaktı içerisi. Haldun Bey bana,
“Şöyle durun, tamam, şöyle dönün, çok iyi, şimdi elinizi belinize koyun, tamam, çok güzel, şimdi de şu elinizi şöyle tutun…” falan gibi şeyler söyleyerek poz verdirdi.
Daha önce hiç böyle bir şey yapmadığımdan çok heyecanlı ve utangaçtım. Bir dakika kadar çekti resimlerimi. “Tamam, şimdi bir de ufak bir video kaydı yapalım!” dedi ve eline küçük bir el kamerası aldı. Bana,
“Evet, Funda hanım, kendinizden bahseder misiniz?” diye sordu beni kameraya çekerken… Utandım,
“Valla ne desem ki?” dedim. Haldun Bey, “Anlatın bir şeyler, işte adım şu, yaşım bu, ne bileyim, evli misiniz? Çocuğunuz var mı? Neler yapmaktan hoşlanırsınız falan, anlatın yani!” dedi.
“Şeey, adım Funda, 35 yaşındayım. Dulum, eşimden boşandım. Yemek yapmayı, televizyon izlemeyi severim…” derken,
“Tamam, bu kadarı yeterli!” dedi Haldun bey kamerayı kenara koyarak. Beklediğimden de kısa bir çekim olmuştu.
“Ben şimdi bu resimleri, videoyu gönderirim patronlara, eğer onlar da okey derlerse bu iş olur, başlarız çalışmaya. Büyük ihtimal okey diyeceklerdir. Hem hiç merak etmeyin. Bu roller için öyle profesyonel olmaya gerek yok. Doğrusu çok fotojeniksiniz, sizinle çalışmayı ben de çok isterim!” dedi gülümseyerek.
Böyle söylemesinden hoşlandım, hatta biraz utandım. Salona geçerken yan odanın aralık kapısından içeri baktım göz ucuyla. Odanın ortasında büyükçe bir yatak vardı, üzeri dağınık haldeydi. Burası bir iş yeriyse yatağın ne işi vardı burada? Doğrusu çok şaşırdım, ama soramadım bu nedir diye. Haldun Bey telefon numaramı alırken, kendi de kartını verdi. Ardından da kıza dönüp,
“Demet, Funda hanımın aday kartını doldurur musun!” dedi.
“Tamam!” dedi kız isteksizce. Haldun Bey içeri geçerken kız eline bir defterle kalem aldı ve sorular sormaya başladı. İsim, adres tarzı soruların ardından bu kez de, “Boyunuz, kilonuz, saç renginiz, ten renginiz, göz renginiz, kalça ve göğüs çevreniz kaç santim?” gibi sorular sordu.
“Bunlar ne için?” dediğimde,
“Çekimler için, bunları da istiyorlar!” dedi kız. “Görüyorsunuz ya, başım kapalı benim, saçımın rengini ne yapacaksınız ki?” dediğimde,
“Valla orasını ben bilmem, herkesten istiyorlar bunları, ister verin ister vermeyin!” dedi beni ciddiye almıyormuş gibi yaparak. Zoruma gitti bu şekilde davranması. “1.70 boyundayım, kilom 75. Saç rengim kumral, ten rengim açık, göz rengim ela. Kalça çevrem 120, göğüs çevrem de 110.” diye yanıtladım.
Çok utandım bunları söylerken ama belki de kızın dediği doğruydu. Az sonra Haldun Bey geldi,
“Tamam, ben resimleri, videoyu maille gönderdim, bakalım ne cevap gelecek!” dedi, ardından da, “Funda hanım, çok memnun oldum, İnşallah çalışma imkanı buluruz!” dedi yine gülümseyerek. Bu sırada kız Haldun Beye,
“Abi ne zaman gelecek bu herif, saat kaç oldu, daha işlerim var benim!” dedi serzenişte bulunur gibi. Haldun Bey,
“Tamam kızım, sabırlı ol, ananın karnında nasıl durdun, geliyor, yoldayım dedi, sakin ol!” dedi biraz da sinirle. Haldun Bey beni yolcu edip arkamdan kapıyı kapatırken, kızın,
“Bu karıyı gerçekten oynatacak mısın?” diye sorduğunu, Haldun beyinse,
“Neden olmasın, çok güzel bir kadın!” dediğini duydum.
Kızın sözlerine ne kadar sinir olduysam da, Haldun beyin sözlerine de bir o kadar sevindim, biraz da utandım. Merdivenlerden aşağı inerken doğrusu tuhaf duygular içindeydim.
Yemek, temizlik işi diye geldiğim yerde oyunculuk mesleğine giriş yapar gibi oldum. Ama bir taraftan da burasının nasıl bir ajans olduğunu çözememiştim. Birkaç gün sonra telefonum çaldı. Arayan Haldun beydi.
“Funda hanım, tebrikler. Patronlar sizi çok beğendi. İşle ilgili konuşmak istiyoruz, müsaitseniz gelebilir misiniz?” dedi. Kalbim yerinden fırlayacakmış gibi oldu. Sevinçten havalara uçacaktım.
“Ne zaman?” dediğimde,
“Hemen, bugün halledelim bu işi!” dedi.
“Tamam, iki saate kadar gelirim!” dedim,
“Bekliyorum!” dedi Haldun bey… Yanımda benimle beraber sevinen annem, “Hadi inşallah kızım, Allah yüzümüze bakar da, sen de kazanırsın paranı!” dedi neşeyle.
Hemencecik bir duş aldım. Geçen gün giydiğimden daha dar gelen uzun beyaz eteğimi giydim. Bu eteğimle beraber götüm epeyce çıkıntı yaptı, ama umursamadım. Çünkü çok mutluydum, sonunda benim de bir işim olmuştu, üstelik oyuncu olacaktım.
Üzerime de parlak, beyaz uzun kollu gömleğimi giydim. Aldığım kilolar nedeniyle gömleğin düğmelerini bile zorlukla ilikledim. Başımı ise kırmızı bir şalla bağlayıp geçen günkünden daha yoğun bir makyaj yaptım. Kırmızı, yüksek dolgu topuklu ayakkabılarımı giydim ve neşe içinde Haldun Beyin iş yerine, daha doğrusu benim ilk işyerime gittim… Yolda yine bazı erkeklerin bakışlarını fark ettim üzerimde, ama içimdeki sevinç nedeniyle çok da kafaya takmadım bunu. Yol boyu kafamda hayaller kurdum. Acaba hangi dizide, yada reklamda oynayacaktım. Kim bilir belki de bu yaşımdan sonra ünlü olacak, paraya para demeyecektim. Zile bu kez çekinerek değil, neşeyle bastım. Kapı az sonra açıldı. 25-26 yaşlarında görünen, uzun boylu ve yapılı bir genç açtı kapıyı.
“Buyurun?” dedi başını hafifçe yana yatırarak.
“Haldun Beye bakmıştım!” derken arkadan Haldun beyin neşeli sesi geldi.
“Ooo, buyurun Funda Hanım, buyurun!” dedi beni içeri davet ederek. İçeri geçtim. Klima yine içeriyi soğutmuştu ve yine tüm perdeler çekiliydi. Haldun Bey koltuğa oturmamı işaret ederken, kendisi de karşıma oturdu.
“Patronlar çok beğendi sizi, çok natürel bir yüzünüzün olduğunu söylediler. Hemen çekimlere başlamamızı istediler!” dedi neşe ve heyecanla. Aslında ben ondan da heyecanlıydım. İçimden
,”Bu patronlar her kimse, Allah onlardan razı olsun!“ dedim. Bu arada kapıyı açan genç masanın kenarında ayakta durmuş konuşmamızı izliyordu. Haldun Bey,
"Nasıl, heyecanlı mısınız?” diye sorunca
“Çook, kalbim deli gibi çarpıyor inanın!” dedim utanmış şekilde. Haldun Bey gence dönüp,
“Kaancığım, sana zahmet bir bardak su getirsene, Funda hanım çok heyecanlı!” deyince, Kaan,
“Tabii abi!” dedi emir almış gibi. Az sonra verdiği suyu içerken, Kaan'ın bakışlarının üzerimde gezindiğini fark ettim. Haldun beye,
“Demet hanım yok mu?” diye sordum, Haldun Bey,
“Yok, bugün işleri vardı biraz dışarıda, bugün yok. Önemli değil zaten, sizin onunla bir işiniz yok!” dedi gülerek. İki erkekle aynı yerde olmaktan biraz çekindim doğrusu. İlk andaki sevincin yerini şimdi bir tedirginlik almıştı. “Sakin olun, heyecanlanmayın!” dedi gülümseyip. Ardından elini arka cebine attı. Az sonra elindekini gösterip, “Buyurun, bu da ilk ödemeniz!” dedi.
Çok heyecanlandım. Hayatımda ilk defa emek vererek para kazanıyordum, gerçi daha bir şey yapmasam da. Haldun Bey, “500 Dolar!” deyince,
“500 Dolar mı?” dedim ağzımı bir karış açarak. Bu kocamdan bana bağlanan aylık nafakadan kat kat daha fazlaydı. Ben parayı çekinerek ve utanarak alırken, Haldun Bey,
“Merak etmeyin, bu ilk ödeme. Eğer sizi beğenirlerse bu ücret daha da artacaktır, buna emin olun!” dedi. “Çok teşekkür ederim, çok iyisiniz!” dedim mahcup şekilde…. Elimde yeşil dolarlar, mutluluktan uçacak gibiydim o anda… Sonrasında Haldun Bey,
“Şu sizi bizi kaldırsak nasıl olur? Sen bana Haldun de, ben de sana Funda!” dedi gülümseyerek.
“Olur.” dedim utanarak… Bardakta kalan suyu içip, “Allah sizden razı olsun!” derken, Kaan gülümsüyordu. Haldun ise,
“Merak etme, her şey yolunda. Hazırsan başlayalım mı?” deyince,
“Hemen mi? Ben şey zannediyordum, hani konuşma olacak falan sanıyordum?” dedim.
“Konuşma mı, hıh, yaptık ya, bu neydi?” dedi hafif alaycı bir gülümsemeyle.
“Şeey, evet, öyle ama daha ne yapacağımı bile bilmiyorum ben…” dedim. Bu sözlerime Haldun yerine Kaan cevap verdi ve
“Merak etmeyin, öğrenirsiniz, zaten çoğu bildiğiniz şeyler!” dedi aynı alaycı gülümsemeyle… Nasıl bir işti bu? Ne yapacaktım? Parayı çantama koyarken, Haldun,
“Şöyle geçelim!” dedi kendisini takip etmemi isteyerek. Onun peşinden ürkek adımlarla ilerledim. Kaan da arkamdan geliyordu. Az sonra Haldun içinde yatak olan odaya girince, içimi bir korku kapladı. Yutkundum, bu ne demekti böyle?
Odanın penceresi tavandan yere kadar inen siyah, kalın kadife bir perde ile kapanmıştı. Perdenin kenarları da bantlarla duvara yapıştırılmıştı. Dışarıdan hiç ışık girmiyordu odaya. Üzerine kırmızı çarşaf serili yataktan başka eşya niyetine bir şey yoktu. Yatağın kenarında ise birkaç kamera ve kamera ayağı vardı. “Şeey, Haldun Bey, yani Haldun, yani, ne demek oluyor bu, nasıl bir iş olacak anlamadım. Ne yapacağım ben?” dedim. Korkuyordum, iki yabancı erkeğin arasında kalmıştım. Haldun salondaki gülümseyen, neşeli yüz ifadesini bir kenara bırakıp, oldukça ciddi bir şekilde,
“Sikişeceksin!” dediğinde, başımdan aşağı kaynar sular döküldü…
“Şeey, Haldun Bey… Yani Haldun… Ne demek oluyor bu, nasıl bir iş olacak anlamadım. Ne yapacağım ben?” dedim.
Korkuyordum, iki yabancı erkeğin arasında kalmıştım. Haldun salondaki gülümseyen, neşeli yüz ifadesini bir kenara bırakıp, oldukça ciddi bir şekilde,
“Sikişeceksin!” dediğinde, başımdan aşağı kaynar sular döküldü…
“Anlamadım, ne demek bu?” dedim. Kelimeler boğazımda düğümleniyordu. Korku, öfke, utanç, hepsini aynı anda yaşıyordum. Müge nasıl bir iş bulmuştu bana?
“Dediğim gibi, sikişeceksin. Şimdi sen ve Kaan sikişirken, ben de sizi kameraya alacağım, işimiz bu!” dedi ciddi ciddi.
“Saçma sapan konuşmayın, böyle şey olur mu? Ben gidiyorum, Allah belanızı versin!” dedim. Geri dönmüştüm ki, Kaan kolumdan yakaladı. Sıkı sıkı tutuyordu kolumu… O sıra Haldun diğer kolumdan tuttu ve
“Bana bak amına koyduğumun kaltağı, ya şimdi adam gibi sikişirsin, ya da seni zorla sikeriz, anladın mı? Adamlar sana vermem için para gönderdi, filmin ödemesini aldım. Şimdi kalkıp filmi göndermezsem beni sikerler, anladın mı? Ya adam gibi yap, ya da zorla olacak!” diyerek tehdit etti beni…
Korkudan sesim kısıldı, bir şey diyemedim. Kaan kolumu bırakınca yere düşecek gibi oldum. Dengemi sağlayıp yatağın üzerine oturdum zor da olsa ve ağlamaya başladım. Kaan üstüme gelen Haldun’u tutarak sakinleştirmeye çalıştı,
“Abi bırak ağlasın, nasılsa seve seve yapacak bu işi, zamanımız da var!” deyince, Haldun,
“İyi, tamam… Bu arada ben de şu kamerayı falan ayarlayayım!” dedi. İki erkek dışarı çıktılar, ben odanın içinde yalnız kaldım. Böyle bir duruma düştüğüm için kendimden utandım. İyi kötü giden bir evliliğimi bir anlık öfkeyle sona erdirmiştim. Sonrasında da geçim sıkıntısı baş göstermişti. Ve şimdi de böyle bir durumdaydım. Derin, karanlık bir kuyuya düşmüştüm. Elimden tutup beni çıkartacak, yardım edecek kimsem yoktu.
Hayır dememin de bir yararı yoktu. Bu adamlar dediklerini yapacak tiplerdi. Onlara karşı gelecek ne gücüm vardı, ne kuvvetim… O sıra Haldun elinde bir kamera ile geldi odaya… Kamerayı ayaklara yerleştirip ayarları yaparken göz ucuyla bana baktı. Benim biraz sakinleştiğimi görünce, işine ara vermeden konuşmaya başladı,
“Merak etme Funda… İnan olay senin de hoşuna gidecek. Bak, kocandan boşanmışsın. Ne zamandır bir erkekle sevişip rahatlamadın değil mi? Kaan da iyi sikicidir, memnun kalırsın!” dedi alay eder gibi… Derken Kaan girdi odaya, üzerindeki gömleğini ve pantolonunu çıkartmıştı. Siyah kısa paçalı bir boxer vardı üzerinde sadece.
“Abi ben hazırım!” dedi. Haldun,
“Tamam, şu kamerayı ayarlayayım başlarız!” dedi gülerek… Bense başım öne eğik şekilde duruyordum. Utancımdan kıpkırmızı olmuştum. Ağlamam kesilmişti ama nefes almakta güçlük çekiyordum. Kaan bana dönerek,
“Nasıl yapalım Funda, hangi pozisyonları seversin?” diye sorunca daha da gerildim.
“Allah belanı versin!” dedim sadece.
“Bak canım… Bu kadar gergin olma… Rahat ol, bırak kendini. Sen nelerden hoşlandığını söyle yeter… Senin de zevk alacağın bir şekilde çekimi yapalım, bitsin gitsin.”
“Ne zevk alması serseri?” diyerek tersledim Kaan’ı…
“Bak anlıyorum bu ilk defa olacak, ama bu kadar da büyütme. Sonuçta olgun bir kadınsın, belli ki bu işi daha önce de yaptın, bakire değilsin ya!” dedi gülerek. Haldun başını kaldırıp,
“Ooo, sen Fundacığımı ne zannettin? Fundacığım bu zamana kadar kim bilir neler görmüştür!” dedi kahkahayla… Ardından,
“Ayarlar, ışıklar tamam, hadi başlayalım!” dedi. İşaret alan Kaan boxerini indirdi aşağı… Kocaman, tıraşlı erkeklik organıyla karşımda duruyordu. Utancımdan başımı diğer tarafa çevirdim. Haldun,
“Hayatım, böyle yapma… Güzel güzel yapalım işimizi… Hadi ama!” derken, Kaan,
“Funda hanım, bakın bu profesyonel bir iş… Ben de sonuçta bu işi para için yapıyorum. Haldun abi de öyle… Böyle yaparsanız olmaz ama!” dedi. “Sigaranız var mı?” dedim titreyen sesimle. Dediklerini yapmaktan başka çarem yoktu. İki erkek beni burada kaybederler, kimsenin ruhu bile duyamazdı. Üstelik verdiği 500 dolar da çantamda duruyordu. O parayla ekonomik olarak nasıl rahatlayacağımı düşündüm.
Haldun cebinden bir paket çıkarıp yatağın üzerine attı çakmakla beraber… Titreyen ellerimle tutup da yakamadım sigarayı. Kaan benim yerime bir sigara yaktı ve uzattı. Verdiği sigarayı derin nefeslerle çekmeye başladım içime. Gözlerimde kalan yaşları sildim. İki tanımadığım erkeğin arasında çaresiz bir haldeydim.
Birisi beni sikerken, diğeri de bunu kameraya çekecekti. Nasıl bir tuzağa düşmüştüm böyle?
Hayat hakkında doğru düzgün bir tecrübem yoktu. Genç yaşımda evlenmiş, anne olmuştum. Senelerce kocam çalışıp getirmiş, ben de yemiştim. Çalışmanın, emek harcamanın ne demek olduğunu bilmiyordum. Öyle olunca insanlar hakkında da bilgim eksik kalmıştı. Kolayca güvenivermiştim Müge'ye ve Haldun'a… Boşandığım kocam (Kaderde varsa düzülmek, neye yarar üzülmek!) derdi ara sıra. Şimdi benim başıma gelen de aynen buydu. Sigaramı bitirirken,
“Ya birileri bunu yaptığımı öğrenirse?” dedim ürkekçe. Artık kabul etmekten başka yapacak bir şeyim kalmamıştı çünkü… Haldun,
“Ha şöyle, yola gel güzelim. Korkma, kimse bilmez. Bu filmleri yabancı internet sitelerine satıyoruz, bunlar paralı siteler. Sadece üye olanlar görebilir. Hem Türkiye'den üye olanlar olsa bile korkmana gerek yok. Bu şehirde 15 milyon insan yaşıyor, o siteye kim üye olacak da seni yolda görse tanıyacak…”
“Tanımaz mı?”
“Tanımaz tabi… Ölme eşeğim ölme… Hiç korkma, bu işi kimlerle kimlerle yaptım ben. Mesela senin şu Müge… Bu işi en az beş senedir yapıyor. Kaç tane film çektik böyle. Kim sokakta görmüş de tanımış onu? Merak etme, seni de kimse tanımaz, utanmana gerek yok!” dedi beni ikna etmeye çalışarak… Demek Müge bu işin içindeydi, onun da filmleri vardı. O sıra Kaan gene,
“Nasıl yapalım abi?” diye sordu. Haldun,
“Önce klasik saksoyla başlarız. Ondan sonra da domaltırsın. Bacak omuzda falan devam ederiz. Zaten yarım saatlik bir şey olacak. Çok fazla uzatmak istemiyorum. Ona göre, sen de kendini ayarla, tamam mı koçum?” dedi. Benim yanımda konuştukları şeyler benimle ilgiliydi. İğrenç şeylerdi, ama söyleyecek, yapacak bir şeyim yoktu. Haldun,
“Funda bu şekilde çok harikasın. Üzerindeki giysilerle, soyunmadan başlayalım hemen!” deyince, Kaan önümde dikiliverdi. Koca penisini tutmuş bana doğru sallıyordu. Kocamınkinden daha büyük ve kalındı. Yarağı, taşakları, kasıkları tıraşlıydı, hiç kıl yoktu. Haldun,
“Tamam, hadi başlıyoruz!” dediğinde, Kaan,
“Tamam abi!” dedi ve yarağını sıvazlamaya başladı. Haldun,
“E hadi Funda, başlasana!” dedi sert bir sesle. O zaman yavaşça öne doğru eğildim. Daha önce kocama yaptığım şeyi yapmaya başladım. Kaan'ın koca sikinin kafasına dilimi değdirdim önce…
İlk tepki olarak biraz iğrendim. Ne de olsa ilk defa gördüğüm bir erkeğin sikiydi bu… Biraz dilimi dolaştırdım. Ucunda, şapkasının kenarlarında… Hey, tadı fena sayılmazdı genç delikanlı sikinin… Dudaklarımı açtım biraz… Dudaklarımın arasına aldım başını… Ve az sonra başını emiyordum. İğrenç olduğunu bilsem de kocam zorla yaptırırdı. Yapmadığım zamanlarda ise ya tokat atar, ya da hakaret ederdi. İlk zamanlar yoğun ve zevkli olan cinsel hayatımız seneler ilerledikçe monotonlaşıp azalmıştı. Son iki senede ise yok denecek kadar az olmuştu.
Kocamın bu işi benimle değil de, en yakın arkadaşım bildiğim Hale ile yaptığını ise çok sonra kendi gözlerimle görmüştüm. Hale benle yaşıt, ama fettan bir kadındı. Kocasından boşandıktan sonra birçok ilişkisi, flörtü olmuştu. Bunları bir de gelip bana anlatırdı. Bir keresinde adamla nasıl sikiştiğini bile anlattığı olmuştu. Şimdi bu kadın benim çocuklarıma annelik yapıyordu. Kaan'ın eli başımda gezinmeye başladı. Ben de işimi yapmaya devam ediyordum. Kaan'ın yarağı gittikçe sertleşmeye, büyümeye başlamıştı. Bir kaç sefer elini enseme bastırdı, yarağını da daha fazla ağzımın içine soktu.
Boğulacak gibi oldum bu sırada. Haldun kameranın arkasında, olan biteni çekmeye devam ediyordu. Kaan ise sessizdi. Bu işi daha önce pek çok defa yapmıştı dediği gibi ve artık bu onun için bakkaldan ekmek almak gibi bir şey olmuştu. Bir süre devam ettim yarağını emmeye… Sonrasında Kaan iki eliyle yanaklarımdan tuttu sıkıca ve yarağını bastırdı ağzımın içine doğru. Sanki ağzımı sikmeye çalışıyor gibiydi.
Çıplak kaslı bacaklarını tutarak başımı uzaklaştırmaya, beni neredeyse boğmaya çalışmasına engel olmak istedim, başaramadım.
“Mmmm… Yapma… Bırak…” demeye çalıştım, koca alet ağzımı doldurduğu için boğuk boğuk sesler çıkarabildim sadece…
Erkekliği boğazımı delip ensemden çıkacaktı adeta. Koca alet ağzımın içini kaplamıştı, nefes alamıyordum. Birkaç kez aynısını yaptıktan sonra bıraktığında deli gibi öksürdüm. Boğulacak gibi oldum. Haldun,
“Çok güzel… Devam… Durmayın… Hadi devam!” dedi emreder gibi. O zaman Kaan beni kollarımdan tutarak kaldırdı ve belime sarıldı sıkıca… Yanaklarımı, yüzümü, dudaklarımı öpmeye başladı. Bir taraftan öperken diğer taraftan da emiyordu. Haldun talimatlar yağdırıyordu,
“Hadi Funda… Kütük gibi durma… Sen de ona sarıl… Ellerini Kaan'ın sırtına at!” . Kaan'ın elleri sırtımda, belimde geziniyordu bu sırada. Korka korka ben de ellerimi onun çıplak sırtına attım. Kaan öpmeye devam ederken, sırtımda gezinen elleri bu kez aşağılara kaymaya başladı. Eteğimin üzerinden götümü okşuyordu. Götümün yanaklarını sertçe sıkıp bıraktı birkaç kez, peşinden de beni sırtüstü yatağa uzattı.
Yanıma uzanırken bir elini eteğimin altından soktu ve çorapsız kalçalarımı okşamaya başladı. Haldun bu ara kameranın yerini değiştirdi. Kaan'ın bir eli kalçalarımdayken, diğerini memelerimin üzerine attı. Gömleğimin üzerinden memelerimi  okşamaya başladı. O anda irkildim. Kaan bu işi iyi biliyordu, her iki elini de ustaca kullanırken, dudakları da yanaklarımda ve boyunlarımda gezinmeye devam ediyordu. Bense karşılık vermeden duruyordum. Parmaklarımla altımdaki yatağın çarşafını avuçlamıştım. Zevk aldığımı belli etmemeye çalışıyordum.
Evet, zevk alıyordum. Piç, öyle güzel sevişiyordu ki… Aynı anda her yerimi elleyip okşuyor, bu da beni ölesiye tahrik ediyordu. Derken Kaan ben bir şey demeye kalmadan gömleğimin düğmelerini açmaya başladı. Her bir düğmeyi tek tek açtı, sonra da,
“Çıkart şunu!” dedi fısıldar gibi. Çıkardığım gömleğimi alıp yere attı. Üzerimde sütyenimle kalmıştım. Kaan ellerini sırtıma attı ve sutyenimin kopçasını açtı. Daha sonra fısıltıyla,
“Eteğinle külotunu da çıkart!” dediğinde elimi arkaya atıp eteğimin düğmesini ve fermuarını indirdim.
Siyah, kenarları dantelli külotumla kalmıştım ki, Kaan bir çırpıda külotumun kenarlarından tutup sıyırdı aşağı ve ayaklarımdan çıkardı. Şalımı ve altındaki siyah bonemi de çıkarttı Kaan. Üzerimde sadece ayakkabılarım kalmıştı.
Kaan bu sırada memelerime yumuldu ve onları deli gibi emmeye, öpmeye başladı. Ara sıra da köpek gibi dişliyor, beni acı ve zevkle inletiyordu. Haldun,
“Kazık gibi durma, çocuğun sırtını okşa, saçlarını okşa…!” deyip duruyordu bu sırada. Dediğini yapıp bir elimi Kaan'ın saçlarına attım. O sıra Kaan'ın sağ eli amımda gezinmeye başladı. “Iğhhh!” dedim irkilerek. Kaan'ın parmakları amımın dudaklarında, üzerinde geziniyordu. O ana kadar soğuk durmaya, zevk aldığımı belli etmemeye çalışıyordum, ama amımda gezinen eliyle birlikte benim de içimde bir şeyler canlanır gibi oldu. Kaan gerçekten ustaca yapıyordu bu işi. Ara sıra sert olsa da canımı acıtmamaya dikkat ediyordu.
Bu sırada yarağı kalkmıştı daha da ve kocaman, kalın bir patlıcan gibi olmuştu. Dudakları, dili memelerimde gezinirken öpmediği, emmediği yer kalmamıştı. Az sonra sağ elinin parmaklarını içimde hissettim. “Ağhhh!” dedim biraz da korkuyla, ama Kaan umursamadı bunu. Parmakları amımın içinde geziniyor, hareket ediyordu.
Çok hoşuma gitmeye başlamıştı, saçlarındaki elim sırtına kaydı. Çıplak, kaslı sırtını okşuyordum. Haldun'sa bu sırada kamerayı kullanmaya devam ediyordu. Ara sıra,
“Evet, çok güzel, devam et!” diyordu. Derken Kaan amımdaki parmaklarını çekti, memelerimi emmeyi, öpmeyi bıraktı. Yatağın üzerinde doğrulurken elini saçlarıma attı,
“Yala, hadi ağzına al!” dedi fısıldar gibi. Dediğini yapıp yarağını aldım ağzıma. Az önce korka korka yaparken, bu kez o korkuyu biraz olsun yenmiştim.
Sağ elimle taşaklarını okşayıp, ağzıma aldım yarağını. Emmeye başladım kafasını. Bu sırada Kaan'ın parmakları gene amımda gezinmeye başladı. Ağzımda yarağı varken amımda parmaklarını hissetmek çok hoşuma gitti. Ara sıra gözlerimi kaldırıp yukarı bakıyordum. Kaan'ın da çok hoşuna gittiğini görmek sevindirdi beni. Bir süre devam ettik bu şekilde, ama sonra Haldun,
“Tamam, hadi başlayın!” deyince, Kaan amımdaki parmaklarını çekti yeniden. Peşinden de, “Hadi!” diyerek yarağını aldı ağzımdan. Bir şey dememe kalmadan bir anda ayak bileklerimden tutarak beni çevirdi, yatağa uzattı sırtüstü. Sonra kaldırdı bacaklarımı ve omzuna koydu. Bense şaşkın şaşkın bakıyordum.
Kaan kısa bir süre yarağını sıvazladıktan sonra yavaş yavaş amıma sokmaya başladı. Uzun zaman sonra ilk defa amıma bir yarak giriyordu. Ama bu kocamın değil, daha tanışalı bir saat bile olmamış genç bir adamınkiydi.
Amım yeterince ıslanmadığından Kaan'ın yarağı amıma girmekte zorlanıyordu. Bununla beraber benim de canım yanıyordu. Daha önceleri amım ıslanmadığı halde kocamın yarağını kolayca içime alabiliyorken, bu kez Kaan'ın koca yarağı girmiyordu. Kaan bastırdıkça, “Ağhh, ayyyy!” feryatları yükseliyordu benden. Kalçalarımdan tutmuştu sıkıca. Bastırıyor, zorluyordu. Yarağının kafası girmiş ama daha fazla devam edemiyordu.
“Ayy, yavaş, ağhhh, ığhhh!” sesleri, sözleri ağzımdan farkında olmadan çıkıyordu. Kaan yarağını tamamen çıkarıp sokmaya çalışıyordu feryatlarım karşısında… Bu şekilde birkaç dakika geçmişti. Ben acı çekerken bu durumdan Haldun keyif alıyordu.
"Çok iyi, devam et, biraz daha!“ diyerek Kaan'ı teşvik ediyordu. Derken Kaan'ın koca yarağı amımda yol bulmuş gibi ilerledi. Az sonra yarağını köküne kadar almıştım içime. Bu sıra Kaan'ın keyifli keyifli iniltilerini duydum. Peşi sıra şiddetle sikmeye başladı beni.
Uzun bacaklarım başının iki yanından uzanıyordu yukarıya doğru. Kaan'ın her bir abanması ile beraber ayaklarım ileri geri oynarken, memelerim de sallanıp duruyordu. Bense yatağın kenarlarından tutunmuştum. Kaan'ın yarağı taşaklarına kadar girip çıkıyordu amıma. Hayvan gibi köklüyordu. Daha önce kocamla yaşadığım sikişlerden çok farklıydı bu. Evvela Kaan kocamdan çok daha iri, güçlü kuvvetliydi. İkincisi de yarağı kocamınkinden daha büyük ve kalındı.
Yarağını amımın içinde kolayca hissediyordum. Amımın duvarlarına sürtündükçe tarifsiz bir keyif almaya başlamıştım. Amımın sulanmaya başladığını hissettim. Kaan'ın koca yarağı artık amıma kolayca girip çıkıyordu.
Evet, şu anda deli gibi sikiliyor ve bundan zevk alıyordum. Ama bunu belli edemiyor, çekiniyor, korkuyordum. Zaman ilerledikçe Kaan'ın temposu hiç düşmüyordu. Yarağı o kadar zaman geçmesine karşın demir gibi sertti. Oysa kocam amımda birkaç git gelden sonra boşalır, üzerime yığılırdı.
Ama Kaan'ın öyle bir durumu yoktu. Dışardan Haldun'un müdahalesi olmasa, Kaan'ın beni bu şekilde saatlerce sikeceğine emindim. Haldun,
"Tamam, hadi şimdi domalt. Bu pozisyon için yeter bu kadar!” deyince, Kaan bir çırpıda çıktı amımdan… Hemen ardından da beni güçlü elleriyle tuttuğu gibi yatakta çevirdi, ellerimi ve dizlerimi dayadım yatağa…
Haldun'un dediği gibi domalmıştım. Kaan arkamda yerini aldı vakit kaybetmeden. Kısa süre sonra yarağını yeniden amımda hissettim. İki elini götümün yanaklarına bastırmıştı. Hayvan gibi sikmeye başladığında, “Iğhh, ayyyy, ağhhh!” sesleri çıkmaya başladı ağzımdan. Az öncekinden daha sert sikiyordu çünkü. Yarağını matkap gibi kullanıyordu adeta, amımı delmeye çalışıyor gibiydi. Kasıkları ve taşakları göt yanaklarıma çarptıkça şiddetli ses patlamaları çıkıyor ve odanın içinde yankılanıyordu.
Bu sırada Haldun kamerayı koyduğu yerden almış, omzunda taşıyordu. Yatağın kenarına gelmiş, çekimi o şekilde yapıyordu. Memelerim Kaan'ın abanmaları ile beraber çılgın gibi sallanırken, Kaan aynı ve yoğun temposunu hiç kaybetmeden sikmeye devam ediyordu. Elleri bazen belimde, bazen saçlarımda geziniyor, zaman zaman da götümün yanaklarına şiddetli tokatlar atıyordu. On senelik evliliğimde böyle sikilmemiştim. Böylesine uzun ve yoğun bir sikişin tadını almamıştım hiç…
Derken Kaan'ın çıkardığı sesler, iniltiler artmaya başladı. Boşalmaya yaklaşıyordu anlaşılan. Bir anda yarağını amımdan çıkarttı, belimden tuttuğu gibi beni yatağa sırtüstü uzandırdı. Bacaklarımın arasına girmiş, yarağını sıvazlıyordu.
Yarağının kafası iyice şişmiş ve morarmıştı. O sırada iniltiler eşliğinde dölleri yarağından karnıma, göbeğime, kasıklarıma akmaya başladı. Epey bir döl aktı yarağından. Daha önce yaşamadığım bir şeydi bu da. Kocamın böyle huyları olmadığı gibi, benim de yoktu. Az sonra Haldun,
“Tamam, çok güzel!” dediğinde, Kaan yarağında kalan son döllerini akıtıyordu karnımın üzerine. Kaan yataktan kalkıp içeri geçerken, Haldun da kamerayı yerine koydu.
“İlk sefer için fena sayılmazsın. Ama daha iyilerini de yapacağına eminim!” dedi. Bense şaşkındım. Karnımın, kasıklarımın üzerinde dölden oluşan bir göl vardı.
“Tamam, merak etme, içerde banyo var, duş alırsın şimdi!” dedi gülerek. Yavaşça doğruldum yataktan. O sıra Kaan geldi içeri ve
“İyisin, iyisin!” dedi gülerek. Ayağa kalktım yavaşça ve banyoya geçtim. Duş başlığının altına girdim, suyu açıp yıkandım iyice. Birkaç dakika sonra içeri döndüğümde, Kaan giyinmişti bile… Haldun,
“İlk seferin iyiydi, ama bir sonrakinde daha iyi bir performans bekliyorum senden!” dedi gülerek.
“Bir dahaki falan olmayacak!” dediğimde,
“Olur, olur, sen hiç merak etme. Patronlar beğensin, daha fazlasını öderler, merak etme. Hem bak ne diyeceğim. Eğer sen de şimdi kalkıp yeni oyuncular getirirsen, filmlerden alacağın paraya ilaveten komisyon da alırsın.”
“Nasıl yani?” dedim şaşırarak… “Komisyon mu?”
“Senin Müge öyle yapıyor mesela. Ona hem filmlerden para veriyorum, hem de senin gibi birilerini gönderdiğinde… Mesela senin için ona 200 Dolar ödeme yaptım. Eğer sen de birilerini getirirsen, getireceğin kişiye göre adam başı ödeme yaparım. Kimine 200, kimine 300 Dolar veririm. Kim oldukları önemli değil, yaşı, tipi, şusu busu önemli değil, kadın olmaları yeterli. Ha, ama mutlaka 18 yaşından büyük olmalı, yoksa ağzımıza sıçarlar!” dedi gülerek. Demek Müge beni buraya göndermiş, üstüne de para almıştı. İçimden küfürler ettim, ama Müge gibi bir orospudan iyilik istemekle hata ettiğimin farkındaydım. Üzerimi giyindim. Hiçbir şey söylemedim Haldun'a cevap olarak. Kapıdan çıkarken, Haldun,
“Telefonun açık olsun, her an arayabilirim. Haa, birilerini getirmeyi de unutma!” dedi kahkahayla. Binadan çıkıp yol boyu yürürken sanki etrafımdaki bütün erkeklerin bakışları üzerimdeymiş gibi hissettim. Utanmış, rezil olmuştum. 35 yaşında, boşanmış da olsam, sonuçta  çocuk sahibi bir kadındım.
İçimden ağlayıp durdum eve gidene kadar. Eve gelip de anneme 500 Doları gösterince, annem sevinçten deliye döndü. Parayı nasıl kazandığımla ilgili tek kelime etmedi, soru sormadı. Gece başımı yastığa koyduğumdaysa tuhaf duygular içindeydim. Onca zaman sonra sikilmenin verdiği bir mutluluk yaşıyordum. Ellerim farkında olmadan amımda gezinmeye başladı. Kendime hakim olamıyordum.
Kaan'ı düşündüm. Fena sikmişti beni. Her ne kadar belli etmesem de zevk almıştım ben de… Para kazanmam gerekliydi, Haldun'un dediklerini düşündüm.
Bundan sonrası için en azından bir süreliğine de olsa, yolumu bu şekilde çizmeye karar verdim.
Pørnø filmlerde oynayıp, birilerini de oynamaya ikna edecektim…
20 notes · View notes
firari77 · 2 years
Text
Hem Ana, Hem Eş
💕 Gece Metin yattıktan sonra ben “Dur bakayım çocuklara bir şey lazım mı” deyip onların odasına geçiyordum ve o sırada kim müsaitse onun yanına girip doyasıya sevişiyordum. Gündüzleri analık, geceleri karılık yapıyordum kısacası… 💕
Tumblr media
        Benim adım Gül. Seksten yana şanssız bir kadınım. şimdi anlatacağım döneme gelene kadar, ne acılar çektim ben! İlk eşim Ahmet’le onbeş yıl evli kaldım ve hiç seks yaşamadım. Kendisinin aklı fikri sekste olmasına ve her dakka mastürbasyon yapabilmesine rağmen, benimle birlikteyken sertleşemiyordu.         Aynı zamanda da sübyancıydı kendisi. Evimize temizliğe gelen kadının dokuz yaşındaki kızının resimlerini çekip daha sonra o resimlere bakıp mastürbasyon yaptığını biliyorum. Kendi sapkınlığına rağmen bir de kıskanç herifin tekiydi, bana göz açtırmazdı. Benden on yaş genç bir kadınla evlenme kararı aldıktan sonra benden boşanmayı ancak kabul etti. Ondan boşandığımda artık otuzbeş yaşındaydım ve artık benden geçti diye düşünüyordum.
        Tesettürden çıkmam da kolay olmadı. Bütün çevremi değiştirdim. İzmir’e yerleştim ve çalışmaya başladım. Sonra çok çok iyi bir insanla (elektrik mühendisi) tanıştım ve hayatımda ilk kez seksi tattım. Metin benimle evlenmek isteyince hiç düşünmeden kabul ettim. Ama sonra anladım ki yine erken karar vermiştim!  
        Evliydik ama bunun bir evlilik olduğu tartışmalıydı. O benden çok mesleğiyle evliydi. Mühendis olunamayacağını, ancak mühendis doğulabileceğini söyleyen biriydi, kendisi de mühendis doğmuştu.
        Balayından döndükten sonra “bir proje için” doğuya gitti. O proje bitmeden Karadeniz’deki projesi başladı, o tam bitmeden Karadeniz’de bir işler daha çıktı. Yıllardır ha üç ay sonra dönüyorum, ha altı ay sonra dönüyorum diye beni oyalayıp duruyordu.  
        İlk zamanlarda sık sık İzmir’e gelir hafta sonu kalırdı, biz de doyasıya sevişirdik. Fakat daha sonra gelişleri de seyrekleşti. Her geldiğinde sevişiyorduk, ama o kadar az geliyordu ki…
        En son Metin bayram tatilinde gelmekten vazgeçip çalışmak için yaylada kalınca bende şafak attı. Bir süredir internette bir adamla yazışıyordum ve benimle tanışmak ve sevişmek için taklalar atıp duruyordu. 
        Ben de teklifini kabul ettim ve bir iş çıkışı adamın arabasına bindim ve onunla seviştim. Bunun ne kadar büyük bir hata olduğunu ertesi gün anladım ama çok geçti. Detaylarını anlatmayacağım.
         Her neyse, yaşadığım tatsız olaydan sonra işimden istifa ettim, bir bavul toplayıp soluğu Rize’nin dağlarındaki küçük bir köyde, Metin’in yanında aldım.  
        “Bu nasıl evlilik, ben de artık burada kalacağım senin yanında” dedim.
         Olayı anlatmamıştım, uygun bir zamanda anlatmayı düşünüyordum. Beklentimin aksine, hiç memnun olmadı gelmeme! Burası sana uygun bir yer değil, yalnızlık çekeceksin diyordu, muhtemelen haklıydı, ama İzmir’de evli olup kocasız olmakla da çok yalnızlık çekiyordum.
        Metin ve yirmili yaşlarda bir grup genç mühendis bir pansiyonun iki odasını kiralamışlardı ve orada kalıyorlardı. Ama sabahın beşinden gecenin 10’una kadar arazideydiler, pansiyona sadece uyumaya geliyorlardı. Tam olarak ne yaptıklarını bilmiyordum ama yağmur demeden çamur demeden geziyorlardı, bilgisayarlarında haritalar çizimler yapıyorlar, bir takım maliyetler çıkarıyorlar, telefonda birilerine anlamadığım bir şeyler anlatıyorlardı.
         Ben geldikten sonra Metin bi iki gün izin alıp benimle vakit geçirdi geçirmesine ama oflayıp pufluyordu, aklı sürekli işteydi, mühendisleriyle telefonda konuşup duruyordu.
        İşine döndükten sonra ise ben sanki yokmuşum gibi davranmaya başladı. Uzun saatler çalıştığı yetmiyormuş gibi hemen hemen her gece içkili dönüyordu odaya. Gençlerle işi bitirince oturup bir de dertleşerek içki içiyordu onlarla. Doğru dürüst yemek yemeden saçma sapan rakı ile kendilerini hasta ediyorlardı.
         Yapma etme dediysem de dinletemedim. O gençlere de başta çok sinir oluyordum. Üçü de kaba ve densiz tiplerdi. Ne konuştuklarını anlamıyordum. Sadece iş konuşurken değil, başka muhabbetler yaparken de sanki her şeyi şifrelemişlerdi sadece kendilerinin anladığı bir dil konuşuyorlardı.
         Saçma sapan her şeye anırarak gülüyorlardı. Kocam çocukları gibi seviyordu onları. Kocam çocuk ihtiyacını bu gençlerle karşıladığından benim çocuk yapma yaşım geçiyordu.
Tumblr media
          Artık içten içe ayrılma konusunu düşünmeye başlamıştım. Ama başıma gelen tecrübeden sonra kimseye güvenim de kalmamıştı. Metin'i gençlerden biraz ayırmaya çalıştım, o ise
        “Onlar çok iyi okullardan mezun, iyi mühendisler, ben onlara böyle abilik etmezsem onlar burada kalmaz, hemen başka şirketler kapar onları.. ya da şehre inip rus kadınlara yedirirler kendilerini… işi seviyorlar, ben onları toparlıyorum…”
         “Ama siz dağda bayırda içiyorsunuz, hasta olacaksınız o zaman ne olacak?”
         “Sen yokken gelip burada, evde içerdik ama şimdi seni rahatsız etmek istemiyorlar” dedi.
         Sinir oldum. Ben olmasam Metin eve erken saatte gelecekti ama ben olduğum için geç geliyorlardı. Olacak şey değil!
         “Siz erken gelin ben rahatsız olmam, ablalık ederim, sofra kurarım, mezeler yaparım, evinizde için” dedim.
         Kocam bu teklifime sevindi. Ertesi gün çok güzel yemekler yaptım. Gençler ve Metin erkenden işten döndüler. Biraz huzursuz gibilerdi ama yemekleri görünce uçtular. Çocuklardan haz etmiyordum, fakat kocamı elde etmek için bu tek şansımdı. Onları memnun etmek için her şeyi yaptım. Hikayeler anlattım, espriler yaptım, şarkı bile söyledim.
         Başta kasıntı olan gençler yiyip içtikçe rahatladılar. Bana yine çok saygılı davranıyorlardı ama daha samimiydiler. Yemek bitip onlar odalarına indiklerinde Metin bana sarıldı ve teşekkür edip öptü. Saat çok geç değildi, sevişiriz diye umuyordum ama hayır. Sabah çok erken kalkacaklarmış. Yattı uyudu.
         Sinir oluyordum, İzmir’e geldiğinde üzerimden inmezdi, burada ise aklına bile gelmiyordum. Hep “şu dönem bir geçsin” diye atlatıyordu beni. Bu yemekler haftada iki üç kez oluyordu ve gençlerle aramız çok iyi olmuştu.
         Aslında gençlerle aramızda cinsel bir elektrik başlamıştı. Bunun hangi ara başladığından pek emin değilim ama sohbetler sırasında garip imalar, tam ne olduğunu anlamadığım şifreli konuşmalar ve kahkahalar arasında zaman zaman ıslandığımı ve uyarıldığımı hissediyordum.
           Mesela bir “düğme dikme” muhabbetidir gidiyordu, hiç anlamıyordum. Ama Metin'e sürekli
         “Sizin düğmeleriniz dikili hocam” diyorlardı, o da gülüyordu.
         “Sizin düğme probleminiz yok”
         Hiç anlamıyordum. Benimle de ufaktan flört ediyorlardı ama şaka mı gerçek mi anlamıyordum çünkü o kadar çok espri yapıp gülüyorlardı ki, arada ciddi bir şey geçiyor muydu, emin olamıyordum.
         Bir gün çok moralim bozuldu. Çok yalnızdım. Kocamla en son ne zaman seviştik, en son ne zaman tatmin oldum, hatırlayamıyordum bile… Sürekli bir gerginlik, sürekli bir tedirginlik, bir istek, şehvet, sekse susamışlık…
        Gençlerin yaptıkları şakalar sinirime dokunuyordu. Onlar beni ve Metin'i sevişen bir çift sandıkları için rahatça konuşup duruyorlardı ama söyledikleri her şey, her hareketleri, her görüntüleri beni etkiliyordu. Sularım akıyordu içimden, hissedebiliyordum.
       Dünyadan, yaşamdan kopuk üç genç… Onlar da testesteron seviyesi artmış olmalı… Kadınsız, seks yapmadan geçen günler… Ben de öyle azmış durumdaydım ki, üçüyle aynı anda yatağa atlamak istiyordum. Tabii ki bunu belli edemiyordum. Kocama durduk yerde, olmadık şeyler için bozuk atmaya başladım. Beni bu duruma getiren adama yani… Beni mutfağa çekti,
         “Ne oluyor Gül?” diye sordu. İtiraf ettim. Benimle yatmadığı için gergin olduğumu söyledim. O yine “Şu dönem bir geçsin de, depresyonum geçsin” demeye başlayınca tepem attı.
         İşin boyutlarının ne kadar ciddi olduğunu anlamasını istiyordum. Dayanamadım. Artık canıma tak demişti. Hemen oracıkta, ayaküstü, ona gelmeden önce biriyle tanıştığımı, onu aldattığımı anlattım. Tabii en tatsız kısmını söylemedim. Allak bullak oldu, çok üzüldü, bir şey söyleyemedi.
         “İstersen hemen boşanmaya hazırım” dedim, “Belli ki birbirimizin ihtiyaçlarını anlayamıyoruz.”
         “Düşünmem lazım bunları…” dedi.
         Yanlış zamanda konuşmuştum bunları çünkü genç mühendisler içeride masada oturuyorlardı, gidip onlara katılmamız gerekiyordu. O kadar şen şakraktılar ki bizim tuhaflığımızı fark etmediler bile.
        O arada gençlerden Ercan bana sürekli takılmaya başladı. Şakayla karışık benimle flört ediyordu. Ama gençler eşimi o kadar çok seviyorlardı ki belli bir çizgiyi aşmamak için uğraşıyorlardı. Gençlerden en düzgün olanı, Balıkesirli Onur’un bir düğmesi kopuktu. Arkadaşları ona sardılar.
        “Bak bir düğmeni dikecek insan yok. Kendin dikeceksin artık düğmeni ama bir kadının diktiği gibi olmaz asla…” falan filan konuşuyorlar… Sonra kocama döndüler,
         “Ne kadar şanslısınız Metin hocam, sizin düğmelerinizi hep Gül yenge dikiyor, ne şanslısınız… Bizde bir Gül yok…”
         Fakat son edilen laf biraz fazla kaçmıştı sanki… Bir sessizlik oldu, lafı eden Ercan utanmıştı. Metin duraksayıp gülmeyince gençler üzüldüler, genç özür dilemeye çalıştı,
         “Pardon hocam, biraz ileri gittim galiba”  Ben de atıldım,
         “Ne var canım, bir düğme dikmede ne var, ben dikerim düğmeyi, çıkar gömleğini…” dedim.
         Bir sessizlik oldu. Espriyi anlamamıştım, bunu sonradan fark ettim tabii. Sessizlikten sonra Metin bana döndü.
         “Tamam Gül, sen Onur’la birlikte gidip onun düğmesini bir dikiver” dedi. Ben hemen ayağa kalktım ama bir tuhaflık olduğunu daha kalkarken fark etmiştim. Sorar gibi baktım kocama, kocam hafif buruk bir gülümsemeyle bana “git” işareti yaptı.
         Onur’la birlikte sessizce merdivenlerden aşağı onların odasına indik. Onur’a sormak istiyordum ama çekiniyordum, esprileri düşündükçe jeton düştü bende… Bunun bayağı bir dikiş-sikiş esprisi olduğunu anladım. Ama çok geçti. Saf gibi kalkıp düğme dikmeye gelmiştim bu gencecik çocukla… İkimiz yalnız…
         Onur’un odasına girdim. Ama hala bunun bir şaka olmasını umuyordum. Kocam beni bu gençle sevişmeye mi göndermişti? Sevişmeyi istiyordum ama gerçekten uygun muydu:? Bunu yaparsam beni affeder miydi? 
         Yoksa beni test mi ediyordu? Onu aldattığım için intikam mı alıyordu bir şekilde? Ama, yukarıda hepsi bir aradayken, dikilecek bir düğme için neden beni bu çocukla aşağıya, yalnız göndersin?
        Odadan çıkarken bana bakışları geldi gözümün önüne… Öyleydi evet, beni bu genç adamla seks yapmaya göndermişti kocam… Düğme dikilmeyecekti. Ben sikilecektim. Memelerim cinsel gerginlik nedeniyle resmen dikilmişti. Bozuntuya vermeden Onur’a,
         “Bana iğne iplik ver” dedim.
         Onur da düzgün bir çocuktu, o da ne yapacağını bilemiyordu. Kocama sonsuz saygı duyuyordu ama beni, karısını buraya yollayan da Metin’di. Ters bir şey yapmak istemiyordu. Yine de görebiliyordum, pantolonun önü kabarmıştı, aleti dimdikti.
         İkimiz de birbirimizden farksızdık aslında… O da, ben de sevişmek için yanıp tutuşuyorduk. Ama ilk hareketi kimin yapacağı merak konusuydu.
         Onur bana bir otelden alınma küçük bir dikiş seti verdi, ipliği iğneye geçirmeye çalıştım ama ellerim öyle titriyordu ki geçiremedim. Onur aslında aşırı utangaçtır ama o anda resmen kendini aştı, gözüme bakmadan bana,  
        “Ellerin titriyor yenge…” dedi.
        “Evet…” dedim utangaç bir tavırla…
        “Yanlış anlaşılma olmasın ama, Metin abi bizi gönderirken, mevzu düğme ya da dikiş değildi, biliyorsun değil mi yenge?”
        “Yeni anladım Onur…” dedim fısıltıyla, gözlerinin içine bakarak, her şeye razı olduğumu, bunu benim de istediğimi belli ederek… “Kocam dikişe göndermedi beni…” Heyecandan ölmek üzereydim. Kalbimin atışları hızlanmıştı iyice…
        “Ne yapıcaz peki? Dikiş yapmayacağına göre…”
        “Sen söyle… Ne yapmak istediğini söyle, başlayalım bir an önce, vakit kaybetmeyelim…” dedim artık sabırsızlandığımı belli ederek…
         “Bluzunun düğmelerine bakabilir miyim yenge” dedi.
         İki düğmem zaten açıktı, gerdanım, memelerimin başlangıcı sürekli erkeklerin gözlerinin önünde geziyordum. Onur’un isteği üzerine üçüncüyü açtım. Sütyen giymediğim için göğsümün teki göründü. Yutkundu ve
         “Çok güzelmiş. Ötekini de görebilir miyim?” dedi Onur.
         Bir düğme daha açtım. İki parmağıyla gömleğimi iki yana açtı ve iki memem de ortaya çıktı. Onur gözleri irileşmiş, memelerimden bakışlarını ayıramaz halde fısıldadı,
        “Offf… Tam hayal ettiğim gibi… Dimdik ve taş gibi…”
         “Metin abin fazla elleyip emmez memelerimi…” dedim. Güldüm sonra, “Bak sen yaramaza, bana bakıp memelerimi hayal ediyordun demek….”
         “Ahh… Sorma yenge… Şu kadınsız dağ başında güneş gibi doğdun sen… Sadece ben değil, hepimizin hayalisin…”
        O andan sonra fazla konuşulmadı. Onur memelerime yüzünü gömdü, onları öpüp mıncıklamaya başladı. Anında tüm vücudum istekle uyandı ve kıvranmaya başladı.
         Üzerimdekileri çıkarıp attım, külotumun ağı sırılsıklamdı. Onur heyecanla titreyerek pantolonunun fermuarını açmaya çalışıyordu. Ona yardım ettim, saniyeler içinde soyundu ve üzerime çıktı. Bacaklarımla ve kollarımla onu sararken, çoktan dimdik olmuş aletini amıma tek harekette soktu.
         Aylardır özlediğim zevkin içine kayıvermiştim. O içimde gidip gelirken usul usul inliyordum, zevkin doruklarına yükselmemle sesim de yükseliyordu ama çocukcağız nedense huzursuzdu ve kıpkırmızı yüzünü sağa sola çeviriyordu. Sonunda,
         “Noldu Onur?” diye sordum. Durdu, sonunda döküldü,
         “Ben çok utanıyorum, yüzüne bakamıyorum yenge…” dedi. Müthiş bir hayal kırıklığı ile kalakaldım. Bu kadar mıydı? Sikmeyecek miydi beni? Böyle yarım mı bırakacaktı? Oysa hala içimdeydi ve kaya gibi de sertti. Ne diyeceğimi düşünürken o
         “Yenge arkadan soksam olur mu?” deyince rahatladım. Güldüm.
         “Deli çocuk, mesele bu muydu?”          
           Üzerimden kalktı, ben dizlerim ve dirseklerimin üzerinde durdum. Arkadan bacaklarımın arasına girdi, kalçalarımı iki eliyle açtırıp amıma arkadan soktu. İşte şimdi her şey harikaydı. Uzun uzun içimde gidip geldi, elleri bir kalçalarımı belimi kavrıyor, bir sırtımdan, omuzlarımdan tutuyordu.
         Rahatlamıştı iyice, sanki ben onun oyuncağıydım ve kah öyle kah böyle tutuyor zevkini çıkarıyordu. Ben de onun oyuncağı olmanın zevkini çıkarıyordum. Artık bizi yukarıdan duyarlar mı duymazlar mı umursamıyordum ve gönlümce inliyor, zevk çığlıkları atıyordum. Arada bir duruyordu
         “Yenge geliyor musun?”
         “Yok daha değil…” diyordum, heyecanla devam ediyordu. Sonunda artık “Geliyorum” dedim. Kaslarım şiddetle kasılmaya başladı.
         “Ahh… Geliyorum… Oohh… Geliyorum” diye inledim, dizlerimin üzerinde duramıyordum artık, devrildim, o da üzerime yığıldı, ben kasılırken o da içime uzun uzun boşaldı.
         Biraz öyle üst üste yattık, en sonunda ezilince onu itip kalktım, bir şey söylemeden bluzumu eteğimi üzerime geçirip yukarı kendi odamıza kaçtım. Bir duş alıp yatağa girdim. Bütün vücudum az önceki zevkin hatırasıyla zonkluyordu. Kocamın ne diyeceğini merak ediyordum.
        Az sonra geldi. Karanlıkta soyunup yatağa, yanıma girdi. Konudan hiç bahsetmedik önce, ama saçımı öyle bir okşayıp yanağımdan öptü ki durumdan rahatsız olmadığını hatta memnun olduğunu anladım. Boynumu, kulak mememi öperken fısıldadı,
       “Nasıl, diktin mi delikanlının düğmesini?” Az önce sikilmenin, orgazm olmanın verdiği rehavet, kocamın boynumda dolaşan nefesi… Mutlulukla, gerinerek yanıtladım,
        “Evet aşkım…” Boynumdaki elini tutup iyice kendime çektim, kucağına daha bir yerleştim yattığım yerde…
        “Ben onu diktim, o beni….” Sikti demedim artık, kestim. “Çok güzeldi, çok özlemişim…” dedim sadece…
     Bana sarıldı. Pijamasının önündeki sertliği kalçalarımda hissettim. O da sevişmek isteyecek mi diye bekledim ama bir şey söylemedi ve kucak kucağa uyuduk.
        Ertesi gün akşam oldu, gençler yine yemeğe damladılar. Bu kez Ercan ile Ali’nin birer düğmesi kopuktu. Resmen gözüme sokarcasına karşıma oturdular. Onur ise gözlerini kaçıyordu ama pek memnun görünüyordu halinden. Kocam,
         “Gençler sizin de mi düğmeniz koptu?” deyince hemen
         “Evet hocam, ne yapıcaz?” diye atladılar. Ben bir şey diyemeden kocam,
         “Gül yengeniz halleder siz üzülmeyin” dedi.
         Bunu duyan gençler yemeklerini bile bitiremeden hemen koşup odalarına gittiler. Ben de kocama baktım. Gülümsüyordu bana… Onay verircesine…
         Kalktım, heyecanla yutkunarak gençlerin odasına gittim. Bu sefer kartlar açıktı. Ercan
         “Yenge dün Onur sana beş posta kaymış doğru mu” diye sordu. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum.
         “Hıhı, evet beş posta kaydı” dedim. İkisi birbirlerine baktılar.
         “Ben beş kere yapabilir miyim bilmiyorum” dedi Ali.
         “Önemli değil yorgunum zaten” dedim” “Siz ikişer kere kaysanız bana dört eder, o da bana yeter…”
         “Tamam” dediler. Üçümüz de soyunduk ve gençler yan yana yatağa oturdular.
         “Bizi ağzına alır mısın yenge?” dediler.
         “Tabii çocuğum” dedim ve önce Ercan’ı sonra Ali’yi ağzıma alıp uzun uzun yaladım emdim.
        Ali çok ufak tefek bir gençti ama aleti hiç görmediğim kadar iriydi. Ercan ise fırlamanın allahıydı, mükemmel sevişiyordu. Beni tepeden tırnağa yaladı sevdi, kucakladı.
       Ali ise ağzımdan çıkmak istemiyordu saçlarımı tutup ağzımın içinde gidip geliyordu ama o kadar iriydi ki sadece ucunu alabiliyordum, sonunda ağzımı kocaman açıp onu gırtlağıma kadar almayı başardım Ali aaaah deyip dayanamadı ve ağzıma boşaldı.
         O sıra domalmış vaziyetteydim, bacaklarımı koca koca açıyordum Ercan içime girsin diye ama çok güzel seviyordu beni. Sonunda bacaklarımın arasına girip dün Onur’un doldurduğu amımın içine güzelce yerleşti ve ağır ağır içimde gidip gelmeye başladı. Bacaklarım kalçalarım tir tir titriyordu zevkten.
         “Ooooh yengecim, ooh Gül yengem” diyordu, ben azıyordum.
        Amcığımı kasıp gevşeterek onu da zevklendirmeye çalıştım. Ben onun yarağını sıktıkça Ercan’ın ses tonu değişiyordu. Ali bizi seyrederken yine zevke gelmişti, Ercan’a,
         “Hadi artık sıra bende” diyordu ama Ercan ağır ve zevkle görüyordu işini, hiç boşalmaya niyeti yoktu. Ali hırçınlaşınca,
         “Hadi sandviç yapın madem beni çocuklar…” dedim.
        Zaten başından beri aklımdaki buydu ama nasıl olur bilmiyordum. Ali uzandı, ben üzerine çıktım, Ercan yine arkama geçti ve bu sefer götüme dayadı aletini. O kadar kolay girmiyordu, hatta girmeyecek herhalde diye düşündüm.
        Fakat Ali beni hoplattıkça Ercan da ağır ağır kendini ittirdi ve her hoplamada azıcık daha girdi. Acıyordu ama çocuk resmen profesyoneldi, beni sıkı sıkı tutup sırtımı sıvazlayarak zevklendirmeyi hiç unutmuyordu. Resmen mart kedisi gibi uluyarak götümü ona doğru kaldırıyordum.
        Tamamen girdiğinde amım götüm dopdoluydu, ve amım durduk yerde kasılmaya başladı, iki genç de zevkle inlediler. Hiç böyle bir orgazm yaşamamıştım.
        Hayatımda yaşamadığım seksi bu olayları takip eden birkaç ay içinde yaşadım. Gündüzleri çocukların odalarını topluyor, ütülerini yapıp söküklerini dikiyor, üç çocuğum varmış gibi bol bol yemek pişiriyordum. Gece Metin yattıktan sonra ben
        “Dur bakayım çocuklara bir şey lazım mı” deyip onların odasına geçiyordum ve o sırada kim müsaitse onun yanına girip doyasıya sevişiyordum.
        Gündüzleri analık, geceleri karılık yapıyordum kısacası… Yine bazen üçlü hatta dörtlü yaptığımız oluyordu. Onur en utangaçları olduğundan o genelde zifiri karanlıkta ve yorganının altında sikiyordu beni, ve çoğunlukla arkadan, ama öbür ikisinin beni aralarına aldığı gecelerde yattığı yerden imrenerek izler otuzbir çekerdi.
        Zaman içinde o da rahatladı alıştı, bazen gelip ağzıma vermeye başladı; bir keresinde odaya girdiğimde döşekleri odanın ortasına indirdiklerini gördüm, böyle daha rahat olacak dediler ve üçü birlikte beni evire çevire inleterek siktiler. Bir seferinde Metin'e
        “Sen de gel, gençlerin arasında sen de mutlu ol benim gibi… İnan çok zevkli…” dedim, ama kendine yediremedi böyle bir şeyi,
        “Ben sizin seslerinizi dinlemekle de mutlu oluyorum” dedi.
        Birkaç sefer grup dönüşü onu azmış vaziyette dimdik buldum, seve seve onun da altına yattım, ne de olsa kocam…
        Bu mutlu günler ne yazık ki uzun sürmedi, birkaç ay sonra projeleri bitti. Metin Kars’a gideceğini söyledi, ben İzmir’i özlemiştim geri geldim ve bir süredir zihnimdeki anılarla idare ediyorum.
        Bu arada hamile olduğumu öğrendim ve dünyalar benim oldu.
        Kimin çocuğu olduğu hakkında hiçbir fikrim yok ama önemli de değil şu aşamada… Babasının mühendis olduğu kesin ama… :)
25 notes · View notes
firari77 · 2 years
Text
Kocasının Yanında
💕  Kocası balkondan çıkıp geldi. Çırılçıplaktı. Bizim sevişmemizi izleyerek boşalmış olmalıydı, erkekliği solucan gibi inik vaziyette, bacaklarının arasından sarkıyordu. 💕
Tumblr media
İşten çıktığım bir akşam üzeri otobüs durağına yürürken uzun boylu,  şık giyimli, kibar bir adam önüme çıktı.
Giyiminden ve tavırlarından zengin bir adam olduğu belliydi. Bana saati sordu ben de cevap verdim. Ardından,
“Delikanlı eğer kızmazsan sana bir şey sormak istiyorum.” dedi.
“Tabi ki buyurun…” dedim. Beş metre ileride bir kadın duruyordu, kırk yaşlarında güzel giyimli, büyük bir şapka ve güneş gözlüklü esmer bir kadındı. İşaret parmağıyla o kadını göstererek,
“Şu kadın güzel mi sence?” dedi. Ben şaşkındım, anlam veremedim bu soruya ve bakakaldım. Ben şaşkın ve sessiz kalınca, “Yanlış anlama lütfen… Ben bu kadını yeni ayarladım. Fikrini, görüşünü almak istiyorum, sence güzel mi?” dedi.
Ben hala şaşkın şaşkın, bir yandan kadına bakıyorum, bir yandan dönüp adama bakıyorum. Kadın da ciddi bir yüz ifadesi ile bana bakıyor. Sonunda,
“Güzel…” dedim. “Fena değil…”
“Güzel mi, ama bak doğruyu söyle, sen beğendin mi?”
“Güzel güzel… Ama benim otobüsüme yetişmem lazım, size iyi günler…” diyerek tam adımımı atmışken,
“Bir saniye dur, bir teklifimi dinle lütfen…” deyince ben öylece kaldım. Ne olduğunu, adamın niyetinin ne olduğunu anlayamıyordum. Fakat konuşma tarzı, davranış şekli çok iyiydi, kibar ve ikna ediciydi, güven veriyordu.
“Ne teklifi?” diye sordum, ilerideki kafeleri göstererek
“Gel oturalım, bir şeyler içelim, sohbet edelim” dedi. Durdum saate baktım, düşündüm. Zaten işten çıkmışım, yapılacak bir işim gücüm yok, eve gidip boş boş vakit geçirmekten başka…
“Tamam… Olur…” dedim.
Ama neden tamam dedim ona bile anlam veremiyordum. Adam bu kez ileride bekleyen kadına seslendi,
“Hayatım, gel bu delikanlıyla beraber bir şeyler içelim.” dedi.
Kadının yüzünde bir gülümseme belirdi. Aslında kadın gerçekten de fena değildi. Orta boylarda, hafif açık tenli, koyu kahve saçlı, fiziği yaşına göre iyi ve belli ki çok bakımlı bir kadındı. Üzerindeki siyah elbise, siyah şapka gözlük, topluklu çizmeleri ile sıradan bir kadın olmadığı belli oluyordu.
Kafeye doğru üçümüz birlikte yürürken, tanışmaya başladık. İsimlerimizi öğrendik,
“Adım Sinan… Bu bayan arkadaşımın adı Gül…” dedi.
“Memnun oldum, ben de Hakan…”
Tanıştığımıza memnun olduk, derken kafeye geldik. Oturduk kahve söyledik, sohbete başladık.
Adam uzun yol gemi kaptanıymış, emekli olduktan sonra Almanya’ya yerleşmiş. Gül ikinci eşiymiş, ilk eşinden iki kızı varmış Almanya’da… Kadının yeni tavladığı biri değil de eşi olduğunu öğrenince benim kafada ampuller yanar gibi oldu. İş çıkışı olduğundan mıdır, yorgunluktan mı nedir, jeton bir türlü düşmek bilmiyordu bende…
“Eşiniz mi?” diye sordum manidar bir tebessümle… “İlk tanıştığımızda başka bir şey söylemiştiniz?” Güldü, elini dostça babacan bir tavırla kolumun üzerine koyarak,
“Çok özür dilerim. Henüz tanışmamıştık, bir girizgah olsun diye o şekilde sohbet girişimim oldu. Evet, kendisi eşim oluyor. İki yıl önce evlendik aslında…”
Bayağı konuştu sohbet ettik, kendimizden, hayattan, oradan buradan çok konuştuk. Kadının yüzündeki o ciddi ifade kaybolmuş çok tatlı bir tebessüm ile gülüyor ve keyiflenmiş bir şekilde davranıyor, sohbete katılıyordu.
Sonra birbirlerine kaş göz işareti verdiler, o sırada ben mesaj yazıyordum ama fark ettim, bir şey de demedim. İki saate yakındır oturmuşuz. Kadın kocasına ve bana,
“Hadi başka bir yere gidelim… Daha sessiz ve rahat olabileceğimiz bir yere…”
Ben yok mok derken, Gül uzun parmaklı narin elini uzatıp kolumu tuttu, samimi bir şekilde… Ve o kadınlığının ve olgunluğunun muhteşem birikimiyle, şurup gibi insanın içine işleyen, yumuşacık, yatak odası mahmurluğundaki sesiyle,
“Kırma beni… Hadi… Lütfen gel bizimle…” dedi. Sesinin tonu ve yalvarırcasına konuşması karşısında ben oracıkta, anında eridim.
İçimden ulan ne oluyor diye soru işaretleri çakmaya başladı. Kalktık, hesap otuz lira iken adam yüz lira attı kasaya,
“İyi günler size, üstü kalsın rica ederim…” dedi, çıktık. Karı koca kol kola, ben yanlarında yürüdük. Biraz ileride, yol kenarında park edilmiş siyah son model bir Mercedes araba duruyordu. Araba onlarınmış.
Ben yine de biraz işkillendim. Kendi aralarında kaş göz yapmalarını da görünce kumpasa mı geliyorum diye sorgulamaya başladım. Tam arabaya binecekken kadın arka tarafa geçti. Ben ön tarafa geçmek üzereyken adam bana,
“Sen de arkada otur istersen, eşimle beraber…” dedi.”Yol boyu ben araba kullanırken, siz sohbet edersiniz, canınız sıkılmaz.”
Aralarındaki kaş göz işaretlerinin anlamını çözmüştüm biraz… Karısıyla beni arka koltuğu oturtmak için kendi aralarında anlaşmışlardı sanırım… Yine de nedenini tam anlayamasam da,
“Peki, tamam…” dedim oturdum. Kadın şapkasını ve gözlüğünü çıkarttı. Mavi gözleri iri ve çok güzellerdi, ışıl ışıl… Kadın öyle inanılmaz bir güzellikte değildi ama alımlı çekici ve kadınlığını kullanmasını bilen bakımlı bir kadındı.
Araba hareket etti, biz gidiyoruz yavaştan… Gül, arka koltukta konuşurken yavaş yavaş, sanki kendiliğinden oluyormuş gibi bana doğru yaklaştı ve koluma girdi.
Bende bazı kıpırdanmalar başladı, çünkü o irice göğsünü koluma dayamıştı kadın… Üzerimde ince bir tişört vardı ve çıplak kolumda göğsünün sıcaklığını öyle hissettim ki…
Adam o sıra bize dikiz aynasından bakıyor, ve benimle sohbet ediyordu.
“Hakan, istersen bize gidelim, evimiz buraya yakın ve güzel bir manzarası var. Daha rahat ederiz.”
“Ya, ben sizi rahatsız etmeyeyim…” falan derken, kadın bir elini benim aletin üstüne koydu ve
“Lütfen…” dedi o hanımefendilik akan sesi ile. Ben dona kaldım.
Artık çözmüştüm işi ve ben de uyanmıştım. En sonunda jetonum düşmüştü artık… Adam ileri yaşı nedeniyle sikemediği karısını kendi evlerinde bana siktirecekti. Adam dikiz aynasından bana bakarak,
“Artık anlamışsındır sanırım…” dedi. “Yakışıklı olduğun kadar akıllı bir delikanlısın sen… Sen bizi memnun edersen biz de seni fazlasıyla memnun ederiz.”
Ben put gibi kalmıştım. Böyle bir şeyi yaşamayı bazen kafamdan geçirirdim fakat yaşayabilme ihtimalinin olmadığını düşünürdüm. Gül’ün yüzüne baktım, adeta yalvarırcasına bakıyordu bana, kabul etmemi çok istediği o kadar belliydi ki…
“Neden olmasın, tamam…” dedim. İkisinin de yüzü iyice güldü ve adam,
“Siz rahatınıza bakın lütfen… Ben arada aynadan size bakmak istiyorum” dedi.
Gül elini elimin üzerine koydu, yumuşacık hareketlerle alıp elbisenin dekolte kısmından göğsüne soktu ve o an film koptu.
“Ne dersin Hakan’ım? Seni doyurmaya yeter mi bunlar?” dedi. Ben delirdim o sözüyle, göğsü inanılmaz dolgun, teni harikaydı. Göğüsleri elbise ve sütyenin içinde sıkışmıştı resmen.
“Şey… Evet…” demekle yetindim sadece… Adam bana,
“Hadi delikanlı, rahatla biraz artık… Senden tek istediğim şey karımı sikmen… Bunu ikimiz de çok istiyoruz. Yapabilirsin değil mi?” deyince artık yeter dedim…
Aletim zaten giydiğim jean pantolonu delip çıkacaktı yerinden. Yapıştım kadının dudaklarına, deli gibi öpüşüyoruz. Camlar kendiliğinden siyah renkli olduğundan dışardan görünmesi olanaksız, zaten hava da kararmıştı. Nefes almadan, dudaklarımızı ayırmadan öpüşüyorduk.
Gül’ün dudakları dolgun ama tam kıvamındaydı bana göre. Öpüşürken arkadan elbisesnin fermuarını açtım ve omuzlarından indirdim. O sırada adam,
“Oohh be… Nihayet delikanlı… Karıcığım, bu genç tam istediğimiz gibi…” dedi karısına.  
Elbiseyi indirdim ve siyah dantel sütyeninden resmen taşan o göğüsleri karşımdaydı. Hemen yumuldum. Sürekli yalıyor, ısırıyordum. Taktığı sütyen minimizer sütyendi, büyük göğüslü kadınların kullandığından… Sütyenini açmaya çalıştım ama açılmadı… Çekip koparttım kopçasını… Gül bundan öyle etkilendi ki bir zevk çığlığı attı,
“Ohh…” Kocasına seslendi sonra, “Teşekkürler kocacığım… Sen çok iyi bir kocasın…” diyordu.
Ben sütyen çıkınca bu koca göğüsler sarkar korkusuyla sütyeni çekip çıkartırken, o küre gibi iri göğüsleri hala dikti. Kadının vücudu çok bakımlıydı belliydi.
40 yaşında ama cilt bebek gibi, damla tüy leke kırışıklık yok, taş gibi… Beline sarıldım. Tüm kuvvetimle sımsıkı sarılmış, belini sıkarak kendime çekiyorum kırarcasına…
Bu yüzden kadın kendini arkaya doğru ittikçe o füze göğüsleri havaya kalkıyor, tavana doğru çıkıyordu… Emiyordum yalıyordum göğüslerini… İç gıcıklayıcı bir sesle,
“Ohhh… Hadi ısır onları sevgilim…” deyince ben tamamen yoldan çıktım. İçimdeki ön koltukta kocasının varlığı, çekincesi falan kalmamıştı, sanki Gül ile ikimiz baş başaydık. Koparırcasına ısırıyordum göğüslerinin ikisini de… Her yerini yalıyor, uçlarını emiyordum.
Şiddetle ısırmama rağmen kadın zevkten inliyor arada çığlık atıyordu. Kadının o kadar tok ve güzel bir ses tonu vardı ki attığı çığlık insanı delirtiyordu. Sikim artık ağrımaya başladı, ağzına vermek istiyordum. Koltuğun en sağ tarafına doğru oturdum, ve sikimi çıkarttım.
Benim aletin başı  mosmor olmuştu. O kadar şişmişti ki kendi sikimi bu kadar büyük görmemiştim. Kadını kolundan tutup çektim ve koltuğa uzattım onu. Saçlarını sağ elime doladım ve sikim ağzına verdim. İşin ilginç yanı çok da iyi sakso çekemiyordu ama yine de iyiydi, sanki ilk kez gibi yapıyordu.
Elbisesi beline kadar inmişti sikimi yalarken… Sırt kısmı pürüzsüz ve parlak bir tene sahipti. Bu beni tahrik eder her zaman, güzel bir sırt çekici gelir. Elimi elbiseden içeri soktum ve kalçalarını sıkmaya başladım.
Taş gibiydi kalçaları, çok sertti. Ve elbise dar olduğundan elimi çok rahat hareket ettiremiyor dilediğimce avuçlayamıyordum o dolgun götü, bu da beni daha çok tahrik ediyordu. Kocası,
“Bak izlediğimiz o seks filmlerindeki gibi aşkım…” dedi ön taraftan… “Sen arabada sikiliyorsun ve ben izliyorum. İstediğin oldu mu? Orospu karım benim… Kimi istersen ona orospu yapıcam seni…” dedi. Kadın ağzından sikimi çıkartıp,
“Ohhh… Sikilmek istiyorum… Hakan siksin beni… Orospu yapın beni… Mmmm…” diyerek yarrağıma yeniden yumuldu.
Boşalacaktım ama istemiyordum, azgınlığımın tavan yapmasını, mümkün olduğunca uzun sürmesini istiyordum. Tam boşalacakken ağzından çıkartıyor, biraz bekleyip tekrar ağzına veriyordum. Bu durum yarım saat kadar sürdü ve adam sonunda,
“Hey, artık toparlanın eve yaklaştık…” dedi. Kadın yıllardır hiç sikilmemiş gibiydi duramıyordu. Ben sikimi zorlukla ağzından dilinden kurtarıp pantolona sokabildim.
Eve gelmiştik. Dubleks bahçeli villa tipi bir evdi. Etrafında bu tarz evler vardı, tepeden denize bakan bir ev… Evin garajına girdik arabayı bıraktık ve garajdan eve giriş yaptık.
Adam o kadar rahat tavırlarla hareket ediyor ki, sanki ben metresimle gelmişim ev arıyorum o da emlakçı misali evini tanıtıyor. Gül kocasının sözünü kesti,
“Aşkım ben daha fazla dayanamayacağım, kasıklarım patlayacak ağrıdan… Bir an önce başlayalım, ne olur…” dedi. Sinan da,
“Tamam o zaman canım…” dedi. Bana döndü, “Ne kadar istiyorsun delikanlı?”  
“Para falan istemiyorum… Zevkle yaparım istediğinizi…” İkisi birden atıldı,
“Olmaz, hayır, kesinlikle para alacaksın…” Adam,
“Ben karımı para karşılığı siktirmek istiyorum. Bundan büyük zevk alacağım. Beni bu zevkten mahrum etme delikanlı…” dedi.
“O zaman, önce işimi bitireyim ben… Siz ne kadarını uygun görürseniz o kadar verirsiniz. Hatta rakama karın karar versin…”
“Tamam, anlaştık…” dediler.
Gül benim elimden tuttuğu gibi üst kata doğru çıkmaya başladık. Kocası da arkamızdan geliyordu. Doğru yatak odasına çıktık. Ev çok büyük ferah ve lükstü, yatak odası denize bakıyor. Sanki gemi kamarasında gibiyiz, insanın sikişmek istememesi mümkün değil… Adam
“Nasıl yapacağız?”  dedi.
“Neyi?”
“Neyi olacak, seks olayını… Ben izlemek istiyorum.”
“Ben sadece eşinle beraber olacağız diye düşünmüştüm. Üçüncü bir kişi seyrederken rahat edemem…” Karısı sabırsızlıkla atıldı,
“Bırak rahat etsin kocacığım… Ben de rahat rahat sikilmek istiyorum. 15 yıldır yanıp tutuşuyorum ben…” dedi.
Bu arada sohbetlerimizde öğrenmiştim ki, Gül eski eşinden ayrılalı 15 yıl olmuş. Bu adamla evleneli daha iki yıl olmuş, adam tabi kadının istediği gibi sikememiş ve en son çareyi bu şekilde bulmuşlar. Kadın
“Ben seni aldatmak boynuzlamak istemem. Ama yıllardır seks yapamıyorum, ne kadar daha dayanacağım? Önüme gelen her şeyi amıma sokmaktan usandım.” deyince bu iş gelmiş akıllarına ve hayattaki en büyük şansım bu ki ilk tercih ben olmuşum.
Olurdu olmazdı derken Sinan aklına gelen çözümü söyledi,
“O zaman ben balkona çıkayım ve oradan sizi izleyeyim kabul edersen…”
Evin ön tarafı boylu boyunca balkon ve yatak odası penceresi de balkon tarafı haliyle, zaten dışarıdan ve çevreden kimsenin görmesi mümkün değil. Öndeki evler yamaç misali aşağıya doğru kayıyor.
“Tamam…” dedim ”Ama perdeleri tamamen açmayalım, ben rahat edemem” deyince güldüler.
Ben de am bulmuşum, kıllısını arıyordum… Ama benim için ilkti bu… Evli olan bir iki kadınla seks yapmıştım ama kocasının gözlerinin önünde karısını sikmek… Bu çok farklı bir deneyimdi.
“Peki, ben balkona çıkıyorum öyleyse, siz başlayın…” dedi adam. Çıktı odadan, kadın da üstünü çıkartmaya başladı.
“Bana beş dakika müsaade et canım… Sen şu dolaptan ve çekmeceden giymemi istediğin çamaşır çorap elbise ayakkabı seç. Ben geliyorum. Senin için temizlenip paklanayım.” dedi. Yatak odasının içindeki ebeveyn banyosuna gitti iç çamaşırları ile…
Ben çekmeceyi açtım, içinde öyle iç çamaşırları var ki… Seçimlerinden, kadının yanıp tutuştuğu öylesine belli ki… Renkler modeller felaket…
Alıp koklayıp koklayıp bakıyorum. Sonra gözüme koyu mor renk bir iç çamaşırı takıldı. Bayılıyorum mor renge… Altı string, üstü sert ama dantel işlemeli sütyen takım, Victoria secret takımı.
Baktım çekmecede bu çamaşıra takım yapılmış çorap ve jartiyer de var. Bugün bayram edecektim her anlamda… Beğendiklerimi aldım, yatağın üstüne koydum. Geçtim kıyafet dolabına…
O sırada adam elinde bir kadeh içkiyle geldi. Seçtiğim çamaşırı görünce,
“Bu benim de favorim… Gül ile ilk evlendiğimizde benim aleti kaldırabilmek için bir sürü seksi çamaşır almıştı kendine, ama nafile… İşe yaramıyor temel olmayınca…” diyerek güldü. “Seninki iyi bir seçim… Ben balkona geçiyorum. Locada yerimi alayım, viskimi yudumlayıp bu gecenin tadını çıkartıcam. Benim azgın karım nerde?”
“Banyoya girdi.”
“Şimdi kendini kremliyordur. Bugünün tadını çıkart. Eğer ikimize güzel bir gece geçirtirsen mükafatı çok büyük olur. İstersen bizimle kalabilirsin”
“O çok zor ama bakalım…” dedim.
Adam gitti balkona, ben elbise dolabından elbise bakmaya başladım. Dar mini seksi bir elbise, ama bir yandan da yırtabileceğim bir şey istiyorum, üzerinden parçalayarak çıkartacağım.
Anladım ki bu adam gerçekten karısını siktirerek haz duymak istiyor. Kadın da zaten yanıyor. Ben bunlara güzel bir gece yaşatırsam bu kadını istediğim zaman sikebilirim.
Dolabın içindeki bir çekmeceyi rasgele çektiğimde içinde bir vibratör ve kayganlaştırıcı gördüm. Bu kadın besbelli fenalardaydı iyice…
Siyah bir likralı elbise seçtim. Kumaşı da çok kalın değildi. Bir de topuklu güzel bir ayakkabı alıp hepsini yatağın üstüne, yatağa yarım uzanıp sırtımı yasladım kadını bekliyorum.
Kadın banyodan çıktı üstünde havlu saçları kuru, belli ki ufak bir temizlik yapmış. Ve adamın dediği gibi vücudunu bir güzel losyonla yumuşatmış, mis gibi de bir kokuyor ki sormayın.
“Balkonda mı?” dedi
“Evet, viskisiyle beraber…” dedim.
“Bunları mı giymemi istiyorsun? Önünde mi giyineyim yoksa içerde mi?”
“Fark etmez. Sen nasıl rahat edersen…”
“O zaman burada giyineyim. Kocamın hoşuna gidiyor, siki kalkmasa da…”
Bunları söylerken gülüyordu. Adam duymuyor tabi… Önümde başladı giyinmeye, benim alet zaten hazır kıta bekliyor. Gözümü kırpmadan izliyorum. Havluyu çıkarttı, amını bal dök yala haline getirmiş. Yaşına göre de süper… Uzun yıllardır sikilmemesinin faydasını tamamen ben yaşayacaktım.
Yatağın kenarına oturdu, çorapları giydi. Ayağa kalktı ve topukluları giydi. Arkasını dönüp dizlerini kırmadan ayakta domalarak stringini giyiyordu. Domaldığında o kalçalarının duruşunu unutamam.
Kalçaları sert ve arası kapalı… Eğilince kalçasının arasından beliren o muhteşem amı ve sanki 20 yaşında kız gibi kapalı göt deliği beni bitirmişti. O an koymuştum kafaya götünden de sikmeyi…. Çünkü bu göt sikilmeyi sonuna kadar hak ediyordu.
Sütyeni jartiyeri ardından elbisesini de giydi.
“Makyajımı biraz daha abartmamı ister misin?” dedi,
“Olabilir.”
Aynanın karşısında hafif domalarak makyajını tazeleyip tonunu arttırıyor, bense daracık elbiseyi patlatacak götünden gözlerimi alamıyordum. Artık vakti gelmişti. Cama baktığımda kocasını dışarısının karanlığından göremiyordum ve bu daha da rahat olmamı sağladı.
Yatağa doğru geldi, ve tıpkı bir kedi gibi yatağa çıktı ve emekler vaziyette bana yaklaştı. Bomba gibi olmuştu
“Bu gece kocam sensin. Beni gerçek kocamın önünde sikmeye hazır mısın? Bu gece senin orospun olmak istiyorum” dedi ve dudağıma yapıştı.
Artık vakti gelmişti. Cama baktığımda kocasını dışarısının karanlığından göremiyordum ve bu daha da rahat olmamı sağladı.
Her şeyiyle seks yapmaya hazır, şehvet dolu karısı, yatağa doğru geldi. Tıpkı bir kedi gibi, parçalamak istediği avına yaklaşan bir dişi kaplan gibi hedefine kilitlenmiş durumda yatağa çıktı ve dizlerinin üzerinde emekleyerek bana yaklaştı. Bomba gibi olmuştu.
“Bu gece kocam sensin. Beni gerçek kocamın önünde sikmeye hazır mısın? Bu gece senin orospun olmak istiyorum” dedi ve dudağıma yapıştı.
Olayımızın seks kısmı asıl şimdi başlıyordu. Deli gibi öpüşüyorduk, birbirimize giriyorduk. Hemen onu sırt üstü yatırdım yatağa,  ben de üzerine uzandım. Dolgun bacaklarını belime doladı.
Zaten mini olan elbisesi kendiliğinden sıyrılmış, çorapların bittiği yer ve üstten geçen jartiyerinin kemeri, arada kalan o boşlukta bacaklarının parlak teni ve o mor stringin içinde sikilmeyi bekleyen o muhteşem am…
Deli gibi öpüşüyorduk, arada göğüslerine iniyor elbisenin dışına taşan kısmını öpüyor ısırıyordum. Dudakları ile göğüsleri arasında mekik dokuyordum. Vücuduna sürdüğü o losyonun teninde bıraktığı o tat, o koku muhteşemdi, yalamak istiyordum her zerresini…
“Sik beni… Lütfen sik beni…” diye mırıldanmaya başladı. Kısık bir sesle yavaş yavaş ve durmadan “Sik beni…” diyordu. Kulağına eğilip,
“Biraz daha bekle Gül… Ama merak etme, yılların özlemini dindiricem” dedim.
Göğüs kısmında iki elimle çekip yırttım elbiseyi… Meydana çıkan iri göğüsleri o harika sütyenin içinde füze gibi bekliyordu. Elbiseyi yırtınca orgazm olmuş gibi çığlık attı.
Artık emindim, sert bir şekilde sikilmek istiyordu bu azgın kaltak… Arada aklıma geliyordu, altımda sikilmek için kıvranan bu kadının kocası dışarıda bizi izliyor ve bundan zevk duyuyordu. Bunu  düşünmek beni daha da ateşliyordu.
Göğüslerini ısırıyordum ama sütyenini çıkartmak istemiyordum. Biraz orada oyalandıktan sonra aşağı doğru indim. Elbisesinin eteğini karnına doğru sıyırdım. Elimi amına attığımda öyle bir sıcaklık hissettim ki, adeta yanıyordu kadının amı… Ama o kendinde değilmişçesine devamlı
“Ne olur sik beni…” diye tekrarlıyordu. Tereddüt etmeden bu amı yalamak istiyordum. Yastığı aldım ve kalçasının altına koydum, bacaklarını ayırdım. Kafamı bacaklarının arasına sokup uzandım. Amını yalayacağımı anladı,
“Çıkar onu…” dedi,
“Hayır, seni önce giyinikken sikicem… Yavaş yavaş, sikerek soyacağım.”
Çıldırıyordu sözlerime ve kıvranıyordu. O mor stringi sol elimin baş parmağı ile sola doğru sıyırdım ve neredeyse sıcaklıktan buhar çıkacak o amına bir yumuldum, öyle bir “Oohhhhh” çekti ki, eridim bittim.
Amını büyük bir ustalıkla yalıyor, her zaman yaptığım gibi tamamını ağzıma alıp somururcasına emiyordum. Amına ağzım ve dilim ile yapılabilecek her şeyi yapıyordum. Yalıyor ısırıyor emiyor dilimi sokup çıkartıyordum.
Ama aklım fikrim o dar ve küçük göt deliğindeydi. Hemen onu yüz üstü çevirdim, yastığı karnının alt kısmına koydum, o dolgun göt dışarı doğru çıktı. Beli zaten içeri doğru kavisli olduğundan kalçası çıkık bir yapıdaydı.
Yüz üstü yatağa uzanmış 40 yaşında, uzun zamandır sikilmemiş, koyu kahverengi saçlı, tertemiz pürüzsüz bir tene sahip, siyah elbisesi belinde toplanmış, mor çorapları jartiyeri ve kalçalarını ikiye ayıran o harika string küloduyla harika bir kadın… Dışarıda, onun sikilmesini zevkle izleyen kocası…
Bu an hiç bitmesin istiyordum. Stringini sola çektim kalçasının arasından tamamen çıkarttım ve ona tutmasını söyledim. İki elimle o dolgun sert kalçalarını ikiye ayırdım ve yumuldum amına tekrar…
O dolgun götün içine gömülerek o ateş gibi yanan amı yalamak tek kelimeyle müthişti. Am yalama konusunda çok başarılıydım. Birlikte olduğum her kadın mutlaka bunu söylemiştir.
Sikmeye geçmeden önce bir test yapmalıydım, acaba götten vermeye razı olacak mıydı kendi ve belki de kocası… Dilimi iyice sivriltip götünün deliğine sokarcasına baskı yapıp iterek dilimin ucuyla yalıyor, göt deliğine dilimi sokmaya çalışıyordum. Gül,
“Ohh… Çok güzel…” deyince tamam dedim bu iş, rızasıyla verecek. Hiç pozisyonunu bozmadım.
“Kımıldama Gül…” dedim, üstümü çıkartım ve tamamen çıplaktım. Sikim resmen kalp gibi atıyordu. O yüzüstü, karnının altında yastık, götü açıktayken baş ucuna geçip yarrağımı ağzına verdim. Nasıl sakso çekmesi gerektiğini anlatıyordum.
“Sen iki elinle kalçalarını ayır ve ellerin orada kalsın. Ben gerekeni yapıcam.”
Saçlarını tutup yukarı aşağı yaparak emdiriyordum aletimi… Gül ise sikilmeye hazır bir şekilde kalçalarını ikiye ayırmış bekliyordu. Gittikçe daha güzel sakso çekiyordu. Ağzının içinde dilini daha iyi nasıl kullanması gerektiğini tarif ediyordum, o da aynen dediklerimi yapıyordu. Bir ara kafasını kaldırıp sikimi ağzımdan çıkartıp,
“Sik artık beni… Sana yalvarırım, ne olur…” dedi.
“Acele etmek yok bebeğim… Bu gece kocan benim ve ne zaman istersem o zaman sikeceğim seni…”
Tekrar sikimi ağzına soktum. Fakat ben de patlayacaktım. Sadece ilk patlamamı ağzına yapmak istemiyordum. Bir kaç dakika sonra
“Yeter artık Gül… Çok iyi sik yalıyorsun ama yeter… Hazır mısın sikilmeye…?”
“Evet erkeğim… Bunak kocamın önünde sik artık beni… Bu orospuyu sik artık…”
Beni daha çok ateşliyordu sözleri… Neredeyse altı aydır seks yapmamıştım, masturbasyonla idare ediyordum. Sekse susamış bu kadının her sözü, her hareketi beni daha da delirtiyordu.
Arkasına geçtim ve yarrağımı tükürükledim ve kafasıyla amına bir kaç fırça çektim
“Hadi… Hadi…” diyor, zevkle kalçalarını kıvırıyordu, benim de dayanacak gücüm kalmamıştı zaten…
Kafasını soktum ve bir iki ufak ileri geri yaptım. Aletimin kafası amındayken, ve iki eliyle dolgun kalçalarını ikiye ayırmışken, belinde kalan elbiseyi iki elimle parçalayarak çıkarttım attım. Artık sadece iç çamaşırı ve topukluları ile altımdaydı ve sikme vakti gelmişti. Belinden sıkıca kavradım, anladı kökleyeceğimi,
“Sakın birden yapma…” derken var gücümle bir abandım yarrağım resmen yolu yırtarak girdi içeri ve öyle çığlık attı ki sahilden duyulmuştur.
“İstediğin kadar bağır yavrum… Seni bağırtarak sikicem… Kocanın gözlerinin önünde… Ağzını amını götünü her yerini sikicem.” diyor ve bir yandan da mosmor olup şişen sikimi amına pompalayıp duruyordum. Gül’ün,
“Yavaş…” diye bağırmaları, “Oohhh… Ahhhh…” diye inlemelere bıraktı.
Bal kaymaktı resmen, amı ve vajinası sauna gibi sıcaktı. Boşalacaktım ama bu kadar kolay ve çabuk olmamalıydı. Fakat biraz daha tutarsam yumurtalıklarım patlayacaktı.
Yine yastığın üstünde ters çevirdim onu, bacaklarını omzuma aldım. Ben dizlerimi kırmış, amını izleyerek, her anını yaşayarak sikmeye devam ettim. Her köklediğimde amından gelen o ses, baldırlarının sallanması, kalçalarından gelen şap şap sesleri…
Çıldırıyorduk ikimiz de… Artık boşalmalıydım ama amına ya da üstüne değil, daha yalayacağım çok yeri vardı. İçinde çıktı ve ağzına sokacakken
“Hayır olmaz…” dedi, saçını tutup çektim,
“Sen benim orospumsun itiraz edemezsin” diyip ağzına verdim ve öyle boşaldım ki yarım çay bardağı gelmiştir sanırım.
Hayatımda toplasan öyle boşalmadım. Gül yok mok dese de tadını beğenmiş olacak ki hepsini yuttu. Hatta sikimi sıvazlayarak içindekileri de boşalttı. Ben de boşalırken öküz gibi böğürdüm sanırım.
İlk defa böylesine boşalmıştım ama sikim inmemişti, hala mosmor ve şişmiş ve nabız gibi atıyordu. Ben rahatlamışken,
“Durmayalım hadi…” dedi bana, zaten benim de durmaya niyetim yoktu. 69 yaptık hemen.
Amı ağzımı dolduruyordu resmen ve hala temizdi içine boşalmadığım için, mis gibi yalıyordum. Artık o da kırk yıllık orospu gibi sakso yapıyordu ve beni zevkten kıvrandırıyordu azgın orospu… Hoşuma gitmek ne kelime, gebertiyordu beni…
Götünü ısırıyordum arada, amına yapılabilecek her şeyi yapıyordum. Ama aklım hala göt deliğindeydi. Kocasının önünde karısını sikmek güzeldi ama onu kocasının önünde götünden sikmek sanırım üçümüz için ve özellikle benim için muhteşem olacaktı.
Amını yalarken götünü parmaklamaya başladım hafiften. O sert ve dapdar görünen delik çok da sıkı değilmiş, güzel ve kıvamındaymış.
“Daha önce götünü siktirdin mi?” diye sordum.
“Lise zamanında denedik ama erkek arkadaşım beceremedi.”
O zaman bu zevk daha da katlanmıştı benim için… Amını öyle yaladım ki am kendini bıraktı artık. Bu am tekrar sıkılaşana kadar bu götün bir an önce icabına bakmalıydım.
Orta parmagım kolayca giriyordu, sonra çift parmak denemeye başladım, hafif bir “Aayy” falan dedi ama devam ettim. Hoşuna gitmeye başladığını söyleyince daha çok tahrik oldum.
Durmadan kopartacakmış gibi sikimi emip duruyordu. İşin ehli olmuş gibi alt kısmından elinde iyice sıkarak hafifi yukarı aşağı yaparak emmeye devam ediyordu.
Götü istediğim kıvama gelmişti. Ve aklıma dolaptaki  kayganlaştırıcı geldi. Kalçasına bir şaplak vurup,
“Kalk canım… Götünü cama doğru domal, kocanın gözleri önünde götünü sikeceğim”
“Sik bebeğim… Kocam sensin bu gece… Balkondaki ihtiyar değil. İster götümden ister amımdan ama yeter ki sik beni sabaha kadar…” dedi.
Artık gerçekten benim orospum olmuştu bu olgun kadın. Hemen doğrulup yatağın üzerinde pencereye doğru domaldı. Bende kalkıp dolaba yöneldim kayganlaştırıcıyı aldım. Elimdekini görünce gözleri parladı,
“İyi akıl ettin benim aklıma gelmedi”
“Aklına gelmeyen neler yapıcam sana…” dedim.
Bu seksi kadınla planladığım şey bir kaç posta sadece amını götünü sikmek, rahatlamasını sağlamak değildi, salt bunu istemiyordum.Belki yaşı gereği bu onu idare edebilirdi. Ama ben bana ihtiyaç duymaya devam etmesini, beni aramasını bekliyordum.
O domalmışken stringini indirdim, kayganlaştırıcıyı dolgun ve iri kalçalarının üstüne bolca sıktım ve iyice yaydım. Şimdi pırıl pırıl parlıyordu kalçaları… Sonra göt deliğine sıktım ve çift parmak girmeyi denedim. Kolaylıkla giriyordu.
Pencereye döndüm, bizi izleyen kocasına doğru bakarak yarrağımı iyice kayganlaştırıcı ile kapladım, elimle bir kaç kez sıvazladım. Adam merakla, gözünü bile kırpmadan bir türlü sikemediği mis gibi karısını götünden sikmemi bekliyordu.
Kadın da sabırsız, ama bir o kadar istekli ve azgın bir şekilde arkasına doğru bakıyor ve bekliyordu. İki seyircimin önünde sikimin büyüklüğünü göstere göstere, yavaş hareketlerle yağladım iyice… Kan yürümüş damarları parmak gibi kabarmıştı sikimin… Başı tokmak gibi olmuş, sızlamaya başlamıştı.
Daha fazla oynayamazdım sikimle… Kadını belinden tutup aşağı doğru bastırdım, dizlerini kırarak daha bir yapıştı yatağa, başını yana çevirip bekledi. Minik deliği tam istediğim seviyedeydi.
Elleriyle kalçalarını ayırmak istedi ama müsaade etmedim. Çünkü biraz canının yanmasını istiyordum, biliyordum ki bundan zevk alacaktı. Aletimin kafasını yavaşça soktum ve lopp diye bir sesle girdi içeri…
Hayalim gerçek oluyordu. Dolgun kalçalara sahip bir kadınla anal seks yapmak isterdim hep… İki elimle kalçalarını yanlardan bastırarak deliğinin daha da daralmasını sağlamayı ve bu şekilde sikmeyi istiyordum. Ve bunu nihayet yaşayacaktım.
Anal seks yapacağım en güzel ve en dolgun göt buydu, bunun tadını çıkartmalıydım. Kalçalarını iyice bastırdım içeri doğru, deliği iyice daraldı. Sikimin başı zaten göt deliğindeydi. Yavaşça ileri gitmeye başladım, hepsi girene kadar devam edecektim. Sızlanmaya,
“Offf çok acıyor, çok yanıyor, izin ver de ikiye ayırayım kalçalarımı, rahatlasın biraz ne olur…” diye yalvarmaya başlayınca kalçasına bir sert şaplak attım. “Ayyy…”  diye çığlık attı. Anında elimin izi çıktı.
“Kes artık sızlanmayı… Sen benim orospumsun… Kes sesini, götünü siktir bana…” dedim.
“Off… Tamam aşkımm tamammm… Ama elimde değil, çok acıyor…” dedi bir şaplak daha… Sustu, işaret parmağını ısırıp boğuk boğuk inlemeye devam etti.
Sonunda benim alet yarısına kadar girdi içine, ama yanlardan bastırdığım için iyice daralan kanalda bir kısmı tam girememişti. Girdiği kadarıyla ileri geri yapmaya, yağlı kaygan sikimle göt deliğinde yarım yarım gidip gelmeye başladım. Acı inlemeleri yerini zevk inlemelerine bıraktı,
“Ohhh… Çok güzel… Devam et sik götümü… Yıllardır kimse sikmedi, sen sik… Götümü de sik, her yerimi de sik…” diyordu.
Bıraktım kalçalarını, artık sikimi köklemek istiyordum. Beline parmaklarımı geçirircesine tutup sıktım,
“Ayır kalçalarını fahişe….” diye hırladım. Dediğimi yapıp deliğini biraz açınca da, “Derin bir nefes al, geliyor…” dedim.
Birden tüm gücümle yüklendim, sikimi sonuna kadar bir hamlede kökledim. Öyle bir çığlık attı ki… Ben sokup çıkarmaya başladığımda belki bir dakika boyunca götüne kazık sokmuşum gibi bağırdı, çağırdı. Aldırmadım çığlıklarına…
“Kes sesini… Seni sikmemi istiyorsan bu götü bana siktireceksin…” diye bağırıyordum götünde gidip gelirken…
Zaten bu kadından sonra anal seks hastası oldum çıktım. Her pompaladığımda kalçaları dalgalanıyor ve ses çıkartıyordu. Jartiyerinin lastikleri kalçasını sıkıyor ve kalçalarının etlerinde iz bırakarak taşıyordu. Paha biçilemez bir görüntüsü vardı.
“Çok güzel… Ne olur devam et…” diye diye inleterek siktiriyordu bana götünü… Çıldırmışcasına pompalıyordum. Alttan elimi atıp kaymak gibi amcığını okşuyor, klitorisini parmaklarımın arasında eziyor, inim inim inletiyordum zevkten…
Artık dayanamaz olmuş, boşalma vaktim gelmişti. Götünün içine son bir sert hamleyle kökleyip bir boşaldım ki yok böyle bir haz… Gül nefes nefese kalmış şekilde yatağa yığıldı.
“Bu yaşta anal seks yaptığıma inanamıyorum. Ve bu kadar zevk alındığını bilmiyordum ben…” diyordu, ama gerçekten duyduğu zevkle kendinden geçmiş bir hali vardı. Yanına uzandım ben de, saçlarını okşuyor, dudaklarını öpüyordum,
“Yaşında ne varmış… Bu harika kalçalara, bu daracık göte sahip kaç kadın var senin yaşında? Çok güzelsin, daha çok sikicem bu götünü… Kaymak gibi amcığını da ayrı sikicem senin…” diyerek onu sözlerimle okşuyordum.
Biraz soluklandık, kendimize geldik. Ama ne onun, ne de benim durmaya niyetimiz yoktu. Birbirimizi okşuyor, amının dudaklarında, klitorisinde parmaklarımı gezdirirken memelerini okşuyor, uçlarını öpüp yalıyor, emiyordum.
Gül de sikimi okşuyor, uzun ojeli tırnaklarını karnımın kaslarında gezdiriyor, kasık tüylerimi okşuyordu. Eğilip aletimi ağzına alıp yalayınca sikim iyice canlandı, sertleşti.
“Aşkım, bir fikrim var, elimde tut beni…” diyerek kalkmamızı istedi. Kalktık, yataktan çırılçıplak çıktık. Kocasının bizi izlediği cama yasladım. Ve öpüşmeye başladık. Benim ellerim götünde hamur gibi yoğuruyorum durmadan,
“Hadi beni burada, kocamın burnunun dibinde sik…” dedi. Kollarımın arasında döndü, ellerini cama dayayıp onu sikmemi istediği pozisyonda bekledi. Ayaktayken yüksek topuklu iskarpinlerinin üstünde çok kolay sikilecek bir seviyedeydi boyu…
Bu fikir güzeldi. Kocası hemen dibimizde, burnunu cama dayamış, dört gözle bizi izliyordu gerçekten… Aramızda iki santimlik bir çift camdan başka bir şey yoktu. Kadın bir öpücük gönderdi camın arkasına, kocası dudaklarına götürdüğü parmaklarını cama, karısının dudakları hizasına getirdi, öper gibi cama sürdü parmak uçlarını… Offf… Manyak bir manzara…
Karısının belini kavradım ve amına girdim, amı daralmıştı biraz… Eğilip bacak arasına girdim. Amını biraz yaladım, dilledim ve parmakladım. Bir süre suyunu içime çeke çeke emdim, dilimle gezindim amcığında…
“Ohhh… Harika… Yala aşkım… Yala bebeğim…” diye inliyordu kadın… Kocası ile elleri camda birleşmiş, kadın içeride eriyor, kocası onun şehvetle dolu yüz ifadesini gördükçe dışarıda onunla beraber zevk alıyordu.
Amı fazla genişlesin istemiyordum. Doğruldum, sikimi tükürükleyip başını ıslak amına yerleştirdim arkadan… O cama yapışmış, iri göğüsleri camda ezilirken, durmadan pompaladım. Kasıklarımın makine gibi her çarpmasında kalçalarından gelen o çarpma sesi tahrik ediyordu ikimizi… Sürekli inliyordu,
“Mmmm…. Ohhh…. Sik… Aşkım harikasın… Ohhh…”
Bir kaç dakika devam ettik bu şekilde… Sikmeye devam ederken eğilip sırtını dudaklarımla geziyor, ellerimle önde sallanıp duran, ben bastırdıkça camda ezilen memelerini avuçluyor, karnını okşuyor, önden klitorisine erişip parmak uçlarımda eziyordum kemik gibi olmuş kabarıklığı…
“Kocana bu kadar ziyafet yeter…” dedim sonunda, eğilip kulak memesini yalarken fısıldadım. “Şimdi de kocanın yatağında sikmeye devam etmek istiyorum seni…” dedim.
Sikimi amından çıkardım. Bembeyaz zevk akıntısı sikimi kaplamış durumdaydı. Amcığının dudaklarının arasından kaynayan sıvılar bacak içlerinden aşağıya doğru süzülüyordu yol yol…
Elinden tutup tekrar yatağa götürdüm. Yatağın kenarına oturdum, onu da sırtı bana dönük kucağıma oturttum. Nabız gibi atan taş kesilmiş sikimi tekrar kabarmış amına soktum.
“Ohhh…” diye inledi, yavaş yavaş alçalarak vajinasının dibine kadar oturttu sikimi…  
İki eliyle saçlarını tepede toplamış vaziyette, sürekli kucağımda zıplıyordu. Sıvılarıyla ıslanmış kalçalarından gelen şaklama sesi odada yankılanıyordu. Bu sesler onu götten sikme isteğimi tekrar depreştiriyor, bir o kadar arttırıyordu.
Zıplamaya devam ediyor ve göğüsleri kopacakmıscasına sallanıyordu.
“Yeter artık azgın kısrağım, gel buraya…” dedim.
Yatağa sırtüstü uzandım, sikim kule gibi kasıklarımın arasında tavana bakıyordu. O da yüzü bana dönük, bir kovboy misali, dudaklarını ısırarak içine aldı. Zıplarken göğüslerini izlemek bir harikaydı. Afrodizyak etkisi yaratıyordu bende, daha da azdırıyordu beni… Küre gibi yuvarlak memeleri zıpladıkça her yöne doğru sallanıyordu. Tutup üstüme çektim, göğüslerine bir köpek gibi saldırdım. İki elimle tüm gücümle göğüslerini sıkarak ısırıyor emiyordum. O da boş durmuyor, memeleri ağzımda sabitlenmiş emilirken, kalçalarını oynatıyor, sikimin üstünde gidip geliyordu.
“Geliyorum… Geliyorum aşkımmm… Ooohhhh…” diye feryat etmeye başladı sonunda… Bu kadar dayanmasına şaşırmıştım aslında… Tüm vücudu kasıldı, gözleri kaydı, vajina kasları sikimi yoğura yoğura orgazm oluyordu.
Ben de boşalmak üzereydim artık… Dayanacak halim kalmamıştı. Onun orgazmı bitip halsiz kapanıncaya kadar tuttum kendimi… Üstümden zorla indirip yatakta diz çöktürdüm ve sikimi ağzına soktum. Öyle bir patladım ki, Gül’ün avuçlayarak çekiştirdiği taşaklarımın  içinde ne kadar bel varsa ağzının içine, boğazına boşalttım yükümü…
O gün bir kaç saat daha seks yapmaya devam ettik Gül’le… Vücudunu yalamaktan dilim uyuştu. Yatak odasının içindeki lüks banyoda son postayı atıp birlikte duş aldık ve yattık. Kocası balkondan çıkıp geldi. Çırılçıplaktı. Bizim sikişmemizi izleyerek boşalmış olmalıydı, siki bacaklarının arasında solucan gibi inik vaziyette sarkıyordu.
“İyi geceler karıcığım” diyerek yorgun, sikilmiş karısının dudağına bir öpücük kondurdu. “Ben yandaki misafir yatağında yatıyorum. Size iyi uykular…” Karısının başını bile kaldırmaya mecali yoktu.
“Sana da kocacığım… Çok yordu beni bu aygır… Bittim…” dedi ağzının içinde kelimeler yuvarlanarak…  Biz karısıyla ikimiz, onların yatağında çırılçıplak sarılarak uyuduk.
Ertesi gün sabah uyandığımızda saat 10 gibiydi. Benden önce uyanmış ve aletimi kaldırmaya çalışıyordu. Gözümü açtığımda dudağıma öpücük kondurdu ve
“Doyamadım bebeğim… Ne olur, gitmeden tekrar sik beni…” dedi.
“Tabi ki…” dedim gülümseyerek… “Senin gibi güzel, seksi bir kadını reddetmek benim kitabımda yazmaz.”
Birbirimize girdik sonra da… Bir posta amına boşaldım, ardından bir posta da kayganlaştırıcıyı azıcık sürerek götüne…  İyice, hamur gibi yoğura yoğura sikip öyle kalktım yataktan…
İlk bir ay iki üç günde bir evlerine gidiyordum ve deli gibi sikişiyorduk kadınla… Kiminde kocası yine bizi balkondan izliyor, kimi zaman evde bile olmuyordu. Adamın kendisi telefon ederek eve davet ediyordu,
“Karım yine seni istiyor. Ben arkadaşlarımla dışarıda olacağım. Lütfen karımla ilgilenir misin?”  diyordu.
İki yıl boyunca kadına ikinci kocalık yaptım desem yeridir. Yüzlerce kez seviştik. Kurduğumuz fantezileri gerçeğe dönüştürdük. Beni de alıştırdılar sonunda,
“Lütfen, ben de yanınızda olayım. Karımı sikerken yakından bakmak istiyorum. Senin sikinin karımın amına gömülürken izlemek istiyorum.” diye yalvardı bana…
Pek istemiyordum aslında, ama sonunda kıramadım. Karısını sikerken yanımızda kenardaki koltukta oturup bizi izlemesine, sonraları yatakta yanımızda uzanmasına izin verdim.
Karısının bacaklarının arasına girmiş, amansızca pompalarken karısı kendinden geçiyordu. Kocasıyla göz göze bakışıyorlardı ben sikerken, dudaklarında alaycı bir gülümsemeyle soruyordu adama,
“Ohhh… Nasıl kocacığım? Güzel mi? Yabancı bir erkek karını sikiyor… Bu harika aygır karının amcığına sikini sokmuş… Ohhh… Harika değil mi?”
“Evet aşkım… Porno izler gibiyim. Çok güzelsiniz. Harikasınız.!” diyordu kocası, sikini sıvazlayarak bizi izlerken…
“Güzel sikiyor beni aşkım… Çok güzel sikiyor… Ohhh… Seni seviyorum kocacım… Bana bu zevkleri  tattırdığın için teşekkür ediyorum sana… Ahhh…”
Birkaç kez escort bir kadın buldular, üçlü grup seks yaptık. Bir keresinde travesti geldi eve… Bir kadından farksızdı, çok güzel, seksi bir şeydi. Fakat eteğinin altındaki siki neredeyse benimki kadar vardı herifin…
Sonunda tekrar Almanya’ya döndüler. Aradan bir kaç yıl geçti ama Türkiye'ye tatile geleceklerinde hemen beni ararlar ve haber verirler. 
Bu olaydan sonra birkaç  farklı deneyimim daha oldu fakat hiç biri bunun yerini tutmadı. Harikaydı.
23 notes · View notes
firari77 · 2 years
Text
Tumblr media
3K notes · View notes
firari77 · 2 years
Photo
Tumblr media
515 notes · View notes