Tumgik
felisya · 27 days
Text
Tumblr media Tumblr media
Seni düşünmek güzel şey,
ümitli şey,
dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey...
630 notes · View notes
felisya · 3 months
Text
"İnsanlar ölümle tamamlanır. Yaşarken herkes eksiktir."
4 notes · View notes
felisya · 3 months
Text
"Mutlu değilim ve görünüşe göre, mutsuzluğum sadece dünyada olan bitenler yüzünden değil."
1 note · View note
felisya · 3 months
Text
OSAMU DAZAININ KITAPLARI NEDEN NEDEN NEDEN BU KADAR GUZEL OLMAK ZORUNDA
1 note · View note
felisya · 4 months
Text
"Ölmek de yaşamak da aynı şey değil mi? Her iki durum da aynı derecede acı verici."
1 note · View note
felisya · 4 months
Text
"Benim yaşıyor olmam insanlara huzursuzluk veriyor. Ben lüzumsuz bir adamım."
1 note · View note
felisya · 4 months
Text
"Yazık oldu."
"Olmuşla ölmüşe çare yok. Aptal liderlere sahip olan bilge insanlara üzülüyorum."
3 notes · View notes
felisya · 4 months
Text
Belki de beni en çok korkutan şey ne yaparsam yapayım yerimde sayıyor olma fikridir. Gerçekten bir adım bile ilerleyemedim mi? Hala aynı bataklıkta mıyım? Kendimi çok beceriksiz hissediyorum.
1 note · View note
felisya · 4 months
Text
Bazı şeyleri kabullenemiyorum, en büyük hatam belki de. İnsanları kabul edemiyorum, yapılanları, söylenenleri kabul edemiyorum. Artık geçip gittiğinin ve onları daha da eşelemenin yanlış olduğunun gayet farkındayım ama bunun farkında olmam bunu engelleyebildiğim anlamına gelmiyor, sigara içen herkesin sigaranın kendisine zarar verdiğinin farkında olması gibi.
Ne yaparsam yapayım bu yabancılık hissini aşamıyorum. Çevreme, kendime, yaşadığım dünyaya karşı yabancı hissediyorum. Anlam veremiyorum. İnsanlara, olaylara… En çok da kendime anlam veremiyorum. hislerime mantıklı açıklamalar bulamıyorum. Gerçekten deniyorum, yemin ederim deniyorum mutlu olmayı; mutlu olmak istiyorum da. Aslında her şey yerinde. Sanki her şey doğruymuş da yanlış olan tek parça benmişim gibi hissettiriyor hayat. Kendimi çok seviyorum, kendimden nefret ediyorum. Kendimle gurur duyuyorum, kendime çok kızıyorum. Bazen kendime sarılmak, bazen itmek istiyorum. Gördünüz mü? Ne yapmak istediğimi, ne hissettiğimi bile düzgünce açıklayamıyorum çünkü bilmiyorum. Çevremdeki herkes mutluymuş da mutlu olmayı beceremeyen tek kişi benmişim gibi hissediyorum, üstelik mutlu olmamam için hiçbir sebep yokken… Bu yüzden kendime kızıyorum ya. 'Ne istiyorsun?' diyorum. 'Mutlu olmak için daha neye ihtiyacın var, neyi bekliyorsun?'
2 notes · View notes
felisya · 5 months
Text
İnsan ilişkileri yormaya başladı.
0 notes
felisya · 6 months
Text
Portal'ı takip edip felsefi içerikleri hakkında konuşmak isteyen insanla nikah basılır bu arada
3 notes · View notes
felisya · 6 months
Text
Sık sık derdiniz ki: "Hayat güller serpilmiş bir yol değildir. Bir savaştır; savaşmalıyız."
Fakat sizi harekete geçiren şey aslında savaş değil, yıkımdı. Yıkım arzusuydu. Her şeyi yıkıp yok etmekten mutluluk duyuyordunuz. Sizi seven gençlere acı ve ıstırap çektirip sonunda onları mahvetmeden rahat edemiyordunuz. Buna karşılık, siz kesinlikle yıkılmadınız. Bu korkunçtu. Tehlikeliydi.
3 notes · View notes
felisya · 7 months
Text
05/11/23
Hem acıdan bu denli korkarak ondan uzak durmak istemem hem de acıdan ilham alıp onu derin bir sanata dönüştürmem ikiyüzlü yapmaz mı beni?
7 notes · View notes
felisya · 7 months
Text
"(...) yalnızlık tek tesellimdi - derin, karanlık, ölüm gibi bir yalnızlık."
2 notes · View notes
felisya · 7 months
Text
"İnsanlar bana birbirlerinin kanını içmek isteyen canavarlar olarak görünüyorlar."
2 notes · View notes
felisya · 8 months
Text
Bu arada konudan bağımsız, kendimi çok seviyorum ya. Bu şey gibi değil "Of kendime aşığım abi en iyisi benim" tarzı bir şey değil. Gerçekten hatalarımla, kusurlarımla çok güzel bir insanım ve her daim başkalarının yüreğine dokunuyorum. Mutlu olmayı, her şeyi hak ediyorum
7 notes · View notes
felisya · 8 months
Text
 Yüzyıllar önce zayıf ve çelimsiz bir kız yaşarmış. Çok yalnızmış, ne bir ailesi ne de yanında durup ona sahip çıkacak kimsesi varmış. O yüzden elinden geldiğince dünyayı gezip sevip sevileceği insanları bulmaya karar vermiş ve yola koyulmuş. Ormanın içinden geçerken bir avcıyla karşılaşmış, avcı onu az daha vuruyormuş. Doğrulup "Senin gibi küçük ve zayıf bir kız ormanda tek başına ne demeye geziyor olabilir? O kadar çelimsiz duruyorsun ki seni az daha sincap zannedip vuruyordum." demiş avcı. Kız bir şey demeden sadece avcıya bakmakla yetinmiş bir süre. Sonra ağzını açıp "Benim kimsem yok. Sen benim babam olur musun?" demiş yalvaran gözlerle. Avcı afallamış, ormanda yalnız ve kimsesizce dolaşan bu kızın niyetini tam olarak anlamamış. "Neden senin baban olayım? Gidip kendi babanı bul. Ben böyle iyiyim." demiş. "Benim babam yok. Doğduğumdan beri hiç babam olmadı. Düştüğüm zaman kaldırıp 'Geçti, sorun yok.' demedi. İçimde gizlediğim onlarca farkı duygu ve düşünce diyarından hiçbirini onunla paylaşamadım. Bana bir kez olsun 'Sen çok değerli ve sevilesi birisin.' demedi kimse." diye yanıtlamış kız avcıyı. Avcı kızı yanına alma hususunda hiç istekli olmasa da ona az da olsa acımış. "Ben senin baban olamam, sen de benim kızım olamazsın. Ama avlanırken bana yardımcı olmak istersen gelip kulübemde benimle birlikte yaşayabilirsin. Hiç değilse sıcak bir yuvan olur ve karnın doyar.". Yuva kelimesini ilk defa duyuyormuş kız, ne olduğunu anlamamış ancak avcıyı daha fazla rahatsız etmemek için başka soru da sormamış. Akşam olunca avcının kulübesinin yolunu tutmuşlar. 
Dışarıdan parlak ve iç açıcı dursa da kulübenin içi aslında çok soğuk ve ruhsuzmuş. İçeri girdiği gibi ürpermiş küçük kız. "İçerideki bu hava da ne böyle? Dışarıdan bahçesindeki rengarenk çiçekleri ve bir sürü meyve ağacacı ile bu kadar güzel görünürken içerisi nasıl bu kadar kasvetli olup insanın ruhunu sıkabilir?" Anlam verememiş, yine susmuş. Avcı yemek yaparken kızın da ona yardımcı olmasını istemiş ve tabakları çıkarıp masaya yerleştirmesini rica etmiş. Kız yanlışlıkla  tabakları elinden düşürüp kırmış. Hızlıca dönmüş avcı, hiddetli gözlerle kıza bakıp ardından "Hiçbir işi beceremez misin sen? Alt tarafı tabak koyacaksın. Bu kadar işe yaramaz olduğunu bilseydim seni yanımda getirmezdim." demiş. Kız avcının bu sert tepkisi karşısında çok korkmuş, elleri titreyerek toplamış kırık cam parçalarını. Sonra dikkatlice kurmuş masayı, tekrar bir hata yapmamaya çalışarak. Ardından karşılıklı oturup yemeklerini yemeye başlamışlar. Kız avcının gözlerine bakamıyormuş. Sanki girdiğinde soğuk olan kulübe artık daha da soğuk hissettiriyormuş. Yemekleri yedikten sonra kız masayı toplamış, ardından yatmışlar. Ertesi gün güneş daha doğmadan kaldırmak istemiş avcı kızı çünkü bir an önce kahvaltısını yapıp ava çıkması gerekiyormuş. Kız tüm gece yaşadığı üzüntü ve hayal kırıklığı sebebiyle uyuyamamış oysaki, avcı kapısına gelip ona seslenince uyanamamış yorgunluktan. Avcı biraz sonra tekrar gelmiş, kız gözlerini açmış ancak geri uykuya dalmış. Avcı üçüncü gelişinde öyle bir bağırmış ki, sıçrayarak uyanmış küçük kız. Korkuyla etrafa bakınmış ne olduğu fark edemezken. Ürkek adımlarla kalkıp yüzünü yıkamış ve avcının yanına gitmiş. Avcı kahvaltı yapıyormuş. Kız da gergin bir şekilde masaya yanaşıp sandalyeyi çekmiş ve oturmuş. Ayrıca kulübe dün soğuk olduğu gibi bugün de çok soğukmuş. Üstelik dışarıdan cama güneş ışıkları vurmasına rağmen çok da karanlıkmış içerisi. Yine susup yemeklerini yemişler. Ardından kalkıp ava çıkmak için hazırlanmışlar. Ormana vardıklarında avcı dönüp "Ben av tüfeğimle avlanacağım, sen küçük olduğun için sana silah veremem ama sen de tuzak kurup hayvanları o şekilde yakalayabilirsin," ardından gülümsemiş, "hem beraber güzel bir şeyler yakalarsak akşama ziyafet çekebiliriz". Kız avcının gülümsediğini görünce kaşlarını çatmış ama hemen geri düzeltmiş. "Dün ve bu sabah çok sinirli değil miydi? Neden şimdi gülümsüyor?".
 Avcının yine kızmak yerine gülümsemesi belki de içini rahatlatmalıymış kızın ancak kız nedenini bilemediği bir şekilde daha çok kırgın hissetmiş kendini. Gidip tuzak kurmak için uygun bir yer bulmuşlar ve avcı hızlıca kıza nasıl tuzak kuracağını göstermiş. Ancak kız daha önce hiç böyle şeylerle uğraşmadığı için tam olarak kavrayamamış nasıl yapıldığını. Tekrar anlatmasını istemiş avcıdan. Avcı: "Öff kaç defa daha açıklayacağım? Anlamayacak ne var? Dikkatini bile vermiyorsun sonra sorup duruyorsun." diye homurdanmış ve tekrar göstermiş nasıl yapılacağını, ardından da kızın denemesini istemiş. Kız çömelmiş ve kafası karışmış bir şekilde ipleri dolamaya başlamış ancak tam olarak avcının yaptığı gibi başarılı bir sonuç elde edememiş. Avcı tekrardan sinirlenip "Ben mi senden çok şey bekliyorum acaba? Küçük dahi olsan bu kadar basit bir şeyi başarabileceğini düşünmüştüm onu da yapamadın. Hiçbir zaman doğru bir şey yapamıyorsun, senin sonun ne olacak böyle? Senin yaşındakilerin elinden her şey gelirken senin yapabildiğin tek bir şey dahi yok. Bırak yapma istemiyorum, git, kulübeye geri dön. Gözüm görmesin seni." diye çıkışmış. Kız şaşkınlıktan ne yapacağını bilememiş bile, halbuki o da bir insanmış ve bir şeyleri yanlış yaparak öğrenmesi en doğalı değil miymiş? Ancak öyle görünüyor ki, avcı sert ve hatalara asla göz yummayan, hiçbir şekilde tolerans göstermeyen bir adammış. Avcının sarf ettiği sözler canını öyle yakmış ki gözleri dolmuş istemsizce. Avcı yine kıza dönerekten "Hala burada mısın sen? Bir de ağlıyor musun utanmadan? Her şeyde de ağlanmaz. İyice soğuttun kendinden, nefret etmeye başladım senden." demiş sesini daha da yükselterek. Orman sessizliği bürünmüş birden. Sanki hayvanlar dahi susup onların kavgasını izliyormuş öteden. Kız neden yapamadığını açıklamak istemiş avcıya ancak avcı kıza müsaade etmemiş, arkasını dönüp gitmiş ve tek kelime dahi söyletmemiş.Acı ve çaresizlik içinde bakakalmış küçük kız avcının arkasından. Sonra dönüp ağlaya ağlaya koşmaya başlamış gerisin geriye doğru. Gözleri ıpıslak olduğu için görüşü bulanmış, ne yöne koştuğunu görememiş. Ancak içinde kabarıp taşmakta olan duygularla koşmaya devam etmiş, yorgunluktan nefesi kesilene kadar durmamış. Sonunda hava kararmış. Gözyaşları yüzünün her yerini ıslattığı için her rüzgar esişinde üşüme giriyormuş küçük kızın içine. Nerede olduğunu anlamak için kafasını kaldırıp dikkatlice etrafı süzmüş, nereye geldiğine dair hiçbir fikri yokmuş. Anlaşılan yine yalnız kalmış. Eskiden de her daim yalnızmış ancak şimdi eskisinden farklı olarak kalbinde büyük bir boşluk da hissediyormuş. Kendini hiçbir şeyi beceremeyen, hiçbir şeyi anlamayan, sevilmeyi hak etmeyen değersiz bir insan olarak hissediyormuş artık. Koşarken kulübeyi geçip gitmiş üstelik bir de uzaklaşmış. 
 "Belki de böylesi daha iyi olur." diye mırıldanmış kız gökyüzüne bakarken. Aslında orman çok da büyük olmadığı için istese ve çaba sarf etse kulübeyi bulup geri dönebilirmiş ancak o soğuk ve kasvetli havaya tekrar maruz kalmak istememiş. Üstelik "Avcı beni zaten en başından beri istememişti, oraya geri dönersem sadece onun sinirlerini bozup yine benden nefret etmesini sağlarım, en iyisi onu kendi haline bırakıp hiç rahatsız etmemek, zaten ben orada olsam da olmasam da onun için fark etmez." diye düşünüyormuş. Arkasını dönüp ağır adımlarla yürüyerek ormandan çıkmış. Az gitmiş, uz gitmiş. Kulübe o kadar uzakta kalmış ki artık, istese dahi bulamazmış bir daha orayı. Kendisini ne seven bir insan ne de bir yuva bulamadan, devam etmiş yolculuğuna, gözleri boşluğa bakaraktan...
4 notes · View notes