Tumgik
cranklyn · 8 months
Text
Oradadır bilirsin, orada zannedersin ama değildir. Ararsın, aradıkça deliye dönersin baktığın yere bir daha bakarsın, bakarsın, ararsın durmadan ararsın, inanmazsın ilk başta yok canım dersin ama yoktur işte, kaybolmuştur. Ölüm gibi bir şey olmuştur ama kimse ölmemiştir.
Duşta sıcak suyu beklersin elini dokundurursun suya öylece akıp giderken beklersin, bekledikçe su ısınıyor sanırsın bir an ama aslında soğuyan elindir, beklersin ve sonra anlarsın ki sıcak su arızalı. Beklerken anlarsın ki seni soğutan yalnızlığın.
İşte o fark etme anı, yani aydınlandığın an ve suyun ısınma ihtimali olmadığını anladığın an bir dönüm noktasıdır. Ya soğuk suyla duş almayı göze alacaksındır ya da vazgeçeceksindir, çıplak olduğunu bilirsin ama soğuk suda üşümek istemezsin. Yalnızlığını tercih edip giyinmek mi asıl olan yoksa soğuk suda keyifsiz bir duş mu bilmelisin.
Orada zannedersin, dalarsın suya ve temizlenince düzelecek dersin yıkarsın bedenini, soğuk su bedenine vurdukça ruhun da yıkanır. Evet dersin, burada yani buradaymış ama sonra yine anlarsın, orada değilmiş aslında. Sen öyle zannetmişsin.
Sen öyle zannetmişsin.
1 note · View note
cranklyn · 1 year
Text
Dayatma
İş kazası bir ip cambazı için ölüm demektir, bankada çalışan gudubet suratlı Neriman Hanım için evrakların üzerine çay dökülmesidir.
Kar yağması bir çocuk için okulların tatil olmasıdır, bir yetişkin için trafiğin içine sıçılmasıdır.
"Başın sağolsun" lafı söyleyen için bir görevini yapma, bir vicdanını rahatlatmadır. Duyan için dünyanın en ağır lafıdır.
Cahile laf geçirememek, Galilei için engizisyon mahkemesine dünyanın döndüğünü anlatmaktır. Bir çocuk için Atari'nin televizyonu bozmadığını babaanneye anlatmaktır.
Kuran, inanmayan için saçmalık, öylesine inanan için evin bir köşesinde durması gereken Arapça kitap, gönülden inanan için lütuftur. Terörist, bir Amerikalı için Müslüman, bir Türk için PKK'lı, bir Filistinli için İsrail devletidir.
Plüton, 5 sene önce lise giriş sınavlarına hazırlanan bir çocuk için gezegendir, bugün hazırlanan çocuk için değildir.
Savaş, aşırı zenginler için fırsat, generaller için onur, masumlar için ölümdür. Korsan, yazarlar için hırsızlık, tezgâhtarlar için ekmek kapısıdır.
Huzur, bencil için sürekli cebini doldurup kendini garantiye almaktır. Kalender için tanımadığı üstü başı dağınık bir adama yemek ısmarladıktan sonra cebinde kalan son parayla dolmuşa binmektir.
Mütevazilik, kibirli insan için "mütevaziyim" demektir. Mütevazi adam için "ben de kibir sahibiyim" demektir.
Veli toplantısı, notları iyi olan öğrenci için pek bir şey ifade etmez, notları kötü olan öğrenci için kara kara düşünme zamanıdır.
Bayramlar ailesi olanlar için güzeldir, ailesi olmayan adam için sıradan bir gündür.
Tsunami bir Haitili için korkudur, Yozgatlı için "o ne amağa goyum"dur.
Kurnazlık, bir çocuk için bakkala çaktırmadan içinde taso var mı diye cipsleri kurcalamaktır. Bir bakkal için "kaşarım kötü abi, beyaz peynir keseyim sana" deyip elinde kalan beyaz peyniri kakalamaktır.
Vatanseverlik cahil için ölmektir, kafayı kullanan adam için hayattayken bir şeyler yapabilmektir.
İnternet, ufku dar adam için Facebook'ta okey oynamaktır, ufku geniş insan için bütün dünyaya ulaşabilmektir.
Akıllı çocuk, cahil anneye göre yerinde mal mal oturan çocuktur. Elinde kamerayla "komik bi şey yapsa da internet'e koysam" diye düşünüp bütün gün evladını çeken hödük anne için şımarık çocuktur.
Saygı, cahil müslüman için başka insanların içkisine sigarasına laf atmaktır, akıl sahibi müslüman için müzik dinlerken "ezan mı okunuyor" tereddüttüne düştüğü an müziğin sesini bir an kısıp dışarıyı dinlemektir.
Eğitim toplumun gözünde kolejdir, üniversitedir, diplomadır. Toplumun yanıldığını farkedenler için her türlü yeni bilgi ve fikirdir.
İnsan içgüdüyle doğuştan gelen çok az şey haricinde kendi gözlemleyip yaşadıklarıyla öğreniyor dünyayı. Her insan farklı hayatlar yaşıyor, farklı olaylar gözlemliyor, farklı kişilerle ilişki kuruyor, ve ne gariptir ki her şeyi bu kadar "görelilik" üzerine olan insanın doğruları, doğru kabul ediliyor. Halbuki Plüton 5 sene önce de aynı Plüton'du, şu an da aynı Plüton. Plüton kendini bozmadı, Plüton değişmedi, o her zamanki gibi öyle dolanıp durdu yörüngesinde, değişen sadece insanın doğruları oldu. Bir şeyin "doğru" olması, insanların veya toplumun onu doğru bellemesiyle alakalı değildir. Fakat yine de doğası gereği kusurlu olmaya mahkum insanın doğruları doğru kabul ediliyor bu hayatta. İdamlar, karalamalar, eğitim, adalet hep bu insanın doğrularına göre şekillendiriliyor bu dünyada. Medya, insanların sevmeleri gereken kişileri nefret ettirebiliyor, nefret etmeleri gereken kişileri sevdirebiliyor. Korkmaları gereken şeye alıştırabiliyor, alışmaları gereken şeyden korkutabiliyor. Zira insanlardan oluşan bir dünyanın doğrularını belirlemenin yolu, bu insanlara doğumlarından itibaren bir şeyleri "doğru" diye dayatmaktan geçiyor. İnsan onu doğru kabul ederse, o şey doğru oluyor.
Öyleyse bir soru soracağım. Ya insanlar yanılıyorsa?
0 notes
cranklyn · 1 year
Text
Wrong side of the road
Yol zamanın bir fonksiyonu değildir.  Hız yolun zamana bölünmüş halidir. İvme ve sürtünme katsayısı bizi ilgilendirmez. Yolda olmak bir hıza sahip olmayı gerektirir, aksi durum yolda durmaktır. Durmak sıkıcıdır. Yolda durmak yolda olmak anlamına gelmez, yolda durmak yolda durmak anlamına gelir. Yolun bittiği yerde durulmaz. Ya önce durulur ya durulmaz. Bazen yolun kenarından renksiz duru sular akar. O sularda balık da vardır, yolun yardığı tepelerin biri yeşil toprak diğeri bej olabilir. Su aktığı yerin rengine bürünmez. Ama sana öyle gelebilir. Ayrıca yol bitmez. "O" labirentin duvarıdır...
1 note · View note
cranklyn · 1 year
Text
Kronik
Yanımdan geçti gençliğim tanımadı beni. Öyle ya nasıl tanısın ki? Hayalleri, idealleri, beklentileri olan aynı kişi miydim ben?
Her gün aynı sabaha uyanırken yine başladı amına koduğum demekten usanmış olabilir miyim?
Ruhum çekiliyordu sessizce belki bu yüzdendir üşümelerim. Belki bu yüzden ne kendime gelebildim ne de çekip gidebildim, kendimden de özür dilerim. Her zaman daha iyisi fazlası varken gerekli gücü kendimde bulup yeteri kadar savaşmadığım için, belki de yapabildiğimin en iyisi buydu ama şüphesiz on bin parçaya bölünmüştüm. 
Kendime yalan söyleyecek değilim, özlediğim çok fazla şey var ama mutlu olmak için geleceği beklemeyeceğim kesin. Bugünün ve yarının gelecek olduğunu bilmek, geçmişle arandaki o çizgiyi görmek, labirentin duvarına her tosladığında bitmediğini düşünmek ve hemen hemen her gün sabah olduğunda yeniden ölmek, ellerimin parmak uçlarımın sızlaması kadar gerçek.
1 note · View note
cranklyn · 2 years
Text
Dip
Marjinal faydayla başlamak istiyorum. Bir insanın istek ve ihtiyaçları doğrultusunda ihtiyacı olduğu anda, o an ihtiyacı olduğu şeye erişme zorluğu ve ihtiyaç oranı, o nesnenin değerini yani marjinal faydasını arttırır. Örneğin çölde bir bardak su gibi. Su içme ihtiyacı doğrultusunda ilk bardakta aldığın hazzı ikinci bardakta alamazsın çünkü ilk bardakta aldığın marjinal fayda ikinicisine göre çok daha yüksektir.
Bende daha önceleri yazmak istiyordum, düşüncelerimi sadece kelimelere dökmek ve bir nebze olsun rahatlamak için. Şuan marjinal faydam tavan noktasında değil ama yinede içimde büyük bir huzur oluşacağı inancındayım.
Diyorsun ki bir insan daha ne kadar dibe gidebilir? Daha ne kadar düşebilir? Daha ne kadar kopabilir, kırılabilir? Ama bunun bir sonu yok. Gideceğin nokta nihayetinde zihninde ve olmak istediğin yer olmak zorunda olmadığın yerdir. Yapmak zorunda olduğum şeyler ve zorunluluklar devam ettiği müddetçe olmak istediğim yerde olmam mümkün değil. Tüm olanlara rağmen yine de ayakta durup, savaşıp mücadele etmek zorundayım.
Hayatımda çokça yeni sayfa açılıyor ve beni mutlu etmeyen, huzurumu kaçıran çok fazla şey var. Sesli düşünmek, yazmak, paylaşmak beni rahatlatmıyor bazen çünkü çözüm yok. Bir çözüm olduğuna inanmak yani kısaca umut diyebiliriz. Bir umut olduğuna inanmadığım müddetçe kendimi doğru yola koymak ve savaşmak mücadele etmek çok güç. Çünkü sonunda yenik düşeceğine şartlamış kendini beyin. Herhangi bir sonuçta galip geleceği inancı sıfır.
Yinede her olumsuz sonuca ve kötü düşünceye rağmen mücadeleyi bırakmak çok aptalca olurdu. Ben inatçı bir insanım, sonunu görmeden gittiğim ve girdiğim çokça yollar oldu. Şuanda da rüzgarlı bir havada savrulan boş bir sayfa kağıttan farkım yok, olsun isterdim ama yok.
Nedensizce içimde oluşan ve beni terketmeyen bir ağırlık var, bu ağırlık gidiyor gibi bazen, ama genelde orda olduğunu bilmek beni hep huzursuz ediyor. Bunca zaman nelerin üstesinden geldim. Mücadele etmeyi hiç bırakmayacağım.
1 note · View note
cranklyn · 8 years
Text
Tamamen Saçmalık
Yok, bakmayın öyle delirmiş falan değilim.
Düşünmek için o kadar çok vaktimiz var ki tekrar tekrar aynı şeyleri düşünüyoruz. Delirmeden önceki son durak olarak görüyorum ben çok düşünen düşünürleri. Elimizdeki bu muhteşem yetenek, antidoksidan etkisi yaratan ama bir o kadar da vicdan muhasebesinin içine atarken dünyanın dönmesini bi an için unutmamızı da tekrar hatırlatıyor bizlere. Kısacası düşünmek güzel ama iki ucu boklu değnek.
Neden en çok duştayken düşünüyorum? Ya da yatmadan önce içilen son sigarada neden dalıp gidiyorum uzaklara? Bilmiyorum, ama bunun gibi birkaç örnek daha sayabilirim sanki. Kısa bir otobüs yolculuğundaki buğulu cam veya nedensiz beklemekte olduğum bir randevu bile aynısı değil mi?
Boşa harcanan vakitlerimi toplasam alt alta, yan yana farketmez. Öyle rezil bi durum ki bu acırsın haline. ortalama 20 yıllık bir hayatın ilk 10 yılını saymazsak geriye kalan 10 yılın 3 yılı beklerken yani düşünürken geçmiş gitmiş. Gelmeyen gemiler, sevmeyen sevgililer, unutulan park cezaları, ödenmeyen faturalar, kapanmayan yaralar, yapılmak istenen ama yapılamayanlar...
Üzerine durup düşündüğüm şeylerden biri de düşünmek. Neleri düşündüğümü bile düşünür hale gelmişim. Hayat gibi uzun bir yolda böylesine bir ara vermişim. Nefes almadan durup düşünebildiğim bi an olsa zamanı durduğumu falan zannederdim. Uyku aralarında ertesi güne başlamadan neyin savaşı bu? Sonu gelmiyor şuanda da düşünmek gibi bir eylemin varlığını nitelemek yerine hard diski kapatıp uyumam gerek diye düşünüyorum. Neyse iyi geceler, tabi böyle birşey mümkünse.
2 notes · View notes
cranklyn · 8 years
Text
Yalnızız
Yalnızız biz be, dön bak yolun sonuna göreceksin yalnızlığını, ruhunu örümcek ağı gibi sarmış. Öyle ki seni yalnızlığınla gömecekler, Yalnızlığına sarılacak onunla yüzleşeceksin tıpkı ömrün boyunca yaptığın gibi, ömrün sona erdiğinde de ona sarılacaksın.
To be continued...
2 notes · View notes
cranklyn · 9 years
Text
Fener
Bir şarkı gibi olmalı oysa hayat, bizler birer enstrüman olmalıyız. Çevremizdeki kişilere ve olaylara verdiğimiz tepkilerimizde müzik olmalı. Bazen neşeli ve sevinçli, bazen de hüzünlü ve kederli.
Fakat ne yazık ki o kadarda kolay değil yaşamak. Karanlığın içinde yolunu aydınlatmak, dik durmak. Çünkü yaşın kaç olursa olsun gelecekten hep endişe edeceksin. 18 yaşında kariyerin için, 25 yaşında dolgun ücret için, 40 yaşında gençliğin için, 60 yaşında seks hayatın için, eğer yaşayabilirsen sonrası adına belki de ölüm için endişe içinde olacaksın.
Ölüm döşeğinde fişinin çekilmesi beklenen hasta gibi yaşamak, bu çok ağır ve uzun bir deyim oldu. Bu hayatta hiçbir beklentisi olmayan ve kaybedecek hiçbirşeyi olmayan biri için “tamda bu” dediğimiz deyimdir. Hayat acıların uyuşturuluşundan ibaret bir kendinden geçme evresidir, belki de değildir.
Hayattan beklentisi kalmayan birinin ne endişesi olabilir ki? Az önce bahsettiğimiz kariyer, dolgun ücret, gençlik ve sağlık bunlar olmazsa olmazımız mıdır?
Tabiki olmazsa olmazımız değildir, kaybedecek başka birçok materyal elbetteki mevcuttur, fakat bunlar olmadan da diğerlerini elde etmen güçtür, hatta imkansızdır. Kariyer sahibi olmazsan tutunamayacağını dayattılar çünkü sana, çok paran olmazsa dostların olmaz dediler, kendine bakmazsan eşin terkeder dediler, sağlığın kötüyse çocukların bakmaz dediler, öleceksin dediler sana ama dinlemedin hiç.
Bu yolda elinde sıkı sıkı tuttuğun fener doğru yolu mu gösteriyor yoksa yanlış yönü mü bilmedin hiç, sorgulamadın, tıpkı bir bitki ya da bir hayvan gibi düşünme yetini kullanmadan yaşadın hep, ve hala da yaşıyorsun. Sorgulamadan, neden, niçin diye sormadan öleceksin belkide.
Kaybedecek hiçbirşeyin olmadığını farkedemeyecek kadar çok ışık saçıyorsun çevrene kör ediyorsun kendini ve çevrendeki herkesi. Kaybedecek hiçbirşeyin yok bilakis kazanacak çok şeyin var. Düşünüp tutasın diye sana öğüt veriyor.
1 note · View note
cranklyn · 9 years
Text
Yazar, Yazıyor
Burada yazdıklarım benim dışarıdan görünmeyenlerimdir. Bunu bir röntgen gibi düşünebilirsiniz. Basit, silik, ya da sikindirik gelebilir ama emin olduğum birşey varsa, özgüvenimdir. Hayatta hamle yaptığım veya mücadele ettiğim ne varsa arkamda cesaretimden çok özgüvenim vardı. 
Hayatta itici bir güç ararız kimi zaman ebeveyn kimi zaman bir arkadaş ve kimi zaman da psikolojik kazanma arzusu. Bunların tamamını itici güç olarak ele alırsak, özgüvende bunlardan birisidir. Benim diğer itici güçlere sahip olduğumu söylemem zordur. Sizlere özgüveni yüksek olduğunu düşünen biri olarak sesleniyorum. Bu bir satır gibidir, nereye savuracağınızı bilmeniz gerek. Kendinizi kesmemelisiniz. Sevdiklerinize savurmamalısınız. Kendi zincirlerinize ve korkularınıza savurun. Tehdiitlerinizi alt edin. Kaygılarınıza ateş edin!
Şimdi bu konuda ne kadar açık görüşlü olduğumdan bahsetmeden önce, sana bi hikaye anlatayım dostum. En tehlikeli insan kimdir? sorusunun cevabı olan bir hikaye. Ve hikayeyi dinlemeden daha şimdiden cevaplarınızı duyar gibiyim. Korkusuz, cengaver, silahı olan, suçlu, seri katil, terörist, canlı bomba, holigan, devlet düşmanı, nazi, şii, laz, genç vesaire vesaire bu liste uzar gider. Ama en tehlikeli insan bilimsel teori olarak insanın en verimli ve en zinde, güçlü olduğu yaş olarak öngörülen 33 yaşında olup, kaybedecek hiçbirşeyi olmayan adamdır. Şimdi size daha tehlikelisini anlatayım. Hayatta yaşadıkları yüzünden acı ve trajediye doymuş, travmalar yüzünden 20 yaşındayken 30 hisseden. Tam 23'ünde 33 hisseden. İşte bu adam en tehlikelisidir. Çünkü 33'teki kerameti keşfeden bu adam, artık 24 olmak istemez, 25,26,27 istemez. Hep 23 kalmak ister ve bunun için uğraş verir. Çünkü 23'teyken 33'ü keşfetmiştir artık. Ve sürekli 33 kalmak için savaşır. Kaybedecek hiçbirşeyi olmayan bu adamın 33'iken kazanacak çok şeyi olmuştur artık. O kadar tehlikelidir ki 33'teki hazzını kimseyle paylaşamaz. Sadece gerçekten 33 olan ve ufkunu biraz aralamış olanlarla sorunsuz iletişim kurabilir, diğerleri kapsama alanı dışındadır ya da bağlantı düşüktür. İşte sonra elindeki özgüven satırıyla 33 olmayan kim varsa kesmeye başlar, en az benim kadar yalnızdır artık.
1 note · View note
cranklyn · 9 years
Text
Felicita
Naber lan? "Gerçek düşlerde yaşamak" cümlesinin izahı hakkında konuşmak istediğini hayal etsene. Hayalinin bile izahı yok. Sadece düşüncesi var. Hem bu konulardan bahsetmek biraz çakır keyif olmayı ister. Yaşamak güç bela zor birşey. Düşlerde yaşamak ise ufkunun genişliği ile alakalı. Gerçek düşlerde yaşamak ise tam anlamıyla düşlerini gerçekleştirmen değil midir?
Bugün sabah uyanıp yapman gereken işlerini sıraya koyduktan sonra kettledan aldığın kahveni yudumlarken dalıp gidersin işte. Bu da gerçek düşlerde yaşayamadığını bağırma şeklindir. Mutlu olmak duygusal mıdır yoksa bir beyin hareketi (sinir sisteminin) harekete geçmesi mi? Ruh hastalıkları insanın ruhuyla mı alakalıdır? Yoksa beyinsel fonksiyonların yerine getirilememesi mi? Mutluluğun bir tanımı var mı? Çikolatanın mutluluk vermesi normal midir? Şimdi buraya dikkatle odaklanmalısın. Bütün bu soruların cevapları bu satırların arasında gizli ve sen şifreyi çözecek Da Vincimizsin. Mutluluk somut şeyler ister. Mutluluk aç gözlüdür. Anlık saman alevi parlaması gibidir yanar ve çabuk söner. Mutluluk sürekli değildir, sürekli olsaydı bizi mutlu eden herhangi bir olaydan sonsuz mutluluğun sırrını çözmüş olurduk. Çikolatadan da yola çıktığımız üzere mutluluk somuttur. Bir duygu değildir, yenilebilir ve sindirilebilir herhangi birşeydir. Öyleyse ruh diye birşey yoktur. Yani bizim mutsuzluğumuzda, deliliğimizde tamamen beyinle alakalı. Beyin çok hızlı çalışan ve saniyede milyonlarca işlem yapabilen bir mikroçip. Bilgisayarlar aptal aletlerdir, insanlarda hızlı çalışan mekanik bir sistem gibidir ve eşsiz teknolojiye sahip bir mikroçipi vardır öyleyse insanlarda aptaldır. Mutsuzluğumuzu ruh halimize bağlamamalıyız buradan çıkarılacak sonuç budur. Kısaca özetlersek beynimizi şartlamamızla ilgilidir. Pire bardak misali.
İnsanların genel olarak mutsuz olmaları ise yapmak istediklerini yapamamak ya da gerçek düşlerde yaşamak isteyip bunu başaramamalarından dolayıdır. Hayal kırıklıklarıyla dolu bir dünyada yürümek ayaklarını acıtır ve gülümsemek imkansızdır. Böyle durumlarda gülümseyen insanlara da optimist demişler, çünkü onlar yürüyebildikleri için mutlular, kırıklarla ilgilenmiyorlar.
İşte bu hızla çalışan mikroçipleri yöneten, yönelten ve onları programlayan bir güç var. Bunu  da eşsiz bir şifreleme ve özenle yapmış. Üzgünüm Da Vinci bu şifreler henüz açıklanamayacak kadar karmaşık. Şimdi yeterince kafan karıştıysa bi sigara yakabilirsin.
3 notes · View notes