Tumgik
baladizagidi · 7 years
Text
hayat ne ilginc tesaduflerle dolu.otuzlu yaslarin basinda oldugunu tahmin ettigim caner bana durmadan turkiyeli komunistlerin yapip ettiklerinden,diger sol orgitlerin liberalizm ve milliyetcilik sapmalari arasinda nasil yalpaladigindan ve bagimsiz bir sinif politikasinin gerekliliginden-oneminden bahsediyordu.
hava kararmaya yuz tutmus,soguk kendini gostermeye baslamisti.icmekten ziyade elimizde tutup sicakligindan bir nebze olsun faydalanmaya calistigimiz cay bardaklari yerini vefasiz bir sogukluga birakirken korkunc hupurtulerle son yudumumuzu aldik.
bizim disimizda hayat kendi kurallarini acimasiz bir sekilde surduredursun,bu genc komunistle yaptigim tartismadan buyuk keyif almistim. huzunlu bir gulumseme suratima gelip yerlesmisti. universitede en sert elestirileri getirdigim turkiye komunist partisinin atak bir kadrosuyla yillar sonra ayni masada oturup tartismistik.ben partiden ayrilmistim,halen daha partisizim ve bu beni kahrediyor.cunku bizim itikadimizca orgutsuz bir sosyalist olmaz. orgutu olan kisiye sosyalist denir.yoksa gerisi kuru lafazanlik ya da acinasi bir kibir olur. 
eski bir aydinlikci oldugum icin aydinlik cevresine getirdigi elestirilerde basta biraz daha dikkatliydi. ben gerekli ozguveni vermeye calistim.zira bu gibi formaliteleri oldum bittim sevmem.ondan sonra daha bir rahatliyor ve sohbetimiz ondan sonra gecek bir nitelik almaya basliyor. turkiyede orgutlu bir sosyalist olmak cok zordur.basiniza turlu bela gelir.bu satirlarin yazari gibi bazen sudan sebeplerle suclanir,onunuz kesilir.bu darbeyi inatci her sosyalist hayattan yemistir.bir yerden sonra bu tur seyler korkutmuyor artik. insanlar hayatlarinin buyuk kismini mapusta geciriyor bazen.onlari gorunce sizin kendi ufak dertlerinizin sozunu bile etmek yakismiyor.
bir laf vardir hani:hayatin en guzel zamanlari,genclik bir daha gelmez,ani yasa...ben bu laflara katilmiyorum. insanin hayatinin en guzel zamanlari asik oldugu zamanlardir. askin da yasi yoktur.ani yasa,black friday cilginligi gibi organizasyonlar icin gecer akceyse de benim gibi bir adam icin ani yasamak halen daha cozulmus bir mevzu degil.ani ben her zaman yasiyorum zaten.burada anlatilmak “hizli yasamak”sa o da tartisilir.hiz kelimesi sanirim surekli kosturarak(fiili anlamda kosturmak) yasamak demek degil.demek ki manevi anlamda anlamaliyiz.yanisi,hayatin daha “renkli” olmasi ,kisa zamana daha cok aktivite sigdirmak,denemedigin her seyi denemek....hizli yasamak toplumumuzda sanirim boyle anlasiliyor.simdi bu tabiri anlamaya calisalim.benim hayatimda rutin aktivitelerim vardir.yururum.yuzerim. elimden geldigince amator sekilde spor yaparim.bir de kitap okuyup muzik dinlerim.bir gun boyunca yapmaya calistigim aktiviteler bunlar.ama ben bunlari yaparken hic “hizli “ yasadigim hissine kapilmiyorum.gezmekse daha enteresan.gezmek maddiyatla ilgili bir sey,benimse yukaridaki aktiviteleri yapmak icin paraya ihtiyacim yok.bingo! duzen,hizli yasamak derken geip tozmayi kast ediyor o zaman.gezip tozmak insan var oldugundan beri var.gerek av icin,gerek es icin,gerekse iktidar icin insanlik ilk baslarda hep gezdi.gezerek yuruyerek rahatlamak atalardan gelen bir genetik miras belki de...surekli yuruyen ve gezen bir insan toplumca “hizli” yasamis sayiliyor mu? bence hayir.gozlemlerim hizli yasamaktan kastin instagramda story “mertebesine” ulasabilecek mekanlara girip cikmayi,icip takilmayi anliyor sanirim.yani illa parani harcayip bir marka haline gelmelisin.
canerle orurdugumuz masada yalniz degildik.orada marks,engels,lenin,ataturk,trocki,kadinlar,is sikintisi,tekstil iscileri,bach,balzac,yalcin kucuk ve aklima su an gelmeyen onlarca konuk vardi.fiili anlamda mi?hayir.ama o masada cok “hizli” konusmustuk.masa dediysem de oyle kahve masasi gibi bir sey.muhabbet biterken ilk defa tanistigi bana bir anda  “seninle sohbet etmekten ben cok keyif aldim” demesi ,surekli ciddi seylerden bahseden canerden beklemedigim birseydi.mutlu oldum.muhabbetimden biri keyif almisti.o kadar hararetli tartismamiza ragmen.aklimiza story atmak da gelmedi.cep telefonlarimiza saatlerce bakmamistik bile.
hizli yasa...duzen bundan para sacmayi anliyor.bir de erkeklerden amci olmalarini istiyor. kadinlardansa , benim asagida bir yazida yazdigim gibi “gangbang tatmini”ni “kesfetmelerini” bekliyor.ask denilen sey whatsappin son gorulme tarihinde gomulu bir durumda degil mi artik:)
ben sirtimda bin hancer darbesiyle yasadim.insan yas aldikca gordugu ihanetler ve bunlarin verdigi aci katsayisi artiyor.insan bir zaman sonra alisiyor. iyi birsey mi bu? insanin hayatta kalmasi bu vahsi cangilda dayanikli olmasina bagli. dayaniklilik saglamasi bakimindan vefasizlik -ihanet sizi oldurmuyorsa guclendiriyor demek.bu da kisinin isine gelir.guclenir cunku.
ama kabul etmek gerekir ki kisiyi yorar.ben eski bir aydinlikci oldugumu belirtmeme ragmen canerin aydinlik grubuna getirdigi bircok elestiriye katilmam beni bir yandan da uzdu.sanki birseylere ihanet ediyormusum gibi geldi.halbuki kisisel anlamda coktan bitirdigim bir mevzuda dahi bir gonul borcu hissediyorum.bunu zor atlaticam sanirim.ben orda yetistim,can dostlarimi orada buldum.kolay mi...ama hayat tavir almayi gerektirir.turkiyenin ihtiyaci olan sey mucadele.bunun icin en dogru adresi secmek de bizim borcumuz.
turkiyeyi karsiliksiz sevmek bir kadini karsiliksiz sevmek gibi.bazen turkiye ,aydinina oyun oynar,aldatir onu. bunun icin ulkeden hesap sorar misiniz?kimden,ne icin hesap soracaksiniz? bir insan sizi aldatti,size ihanet etti diyelim ki.hesap sorar misiniz? cogu insan sorar.ben sormam.tek bir laf bile etmem.ben kadini turkiyenin emekcilerini sevdigim gibi sevmisim,bana bu mutlulugu tattirmis,zannediyor musunuz ki onun ihanet ettigi benim? hayir,en fazla benim adim boynuzluya,gavata cikar.ama burada esas ihanet herhalde aldatanin kendisiyle ilgili.esas o kendisine ihanet etmistir.tipki turkiyenin emekcilerinin her secimde kendisine ihanet etmesi gibi.sosyalistler ihanete ugramaz,emekcilere karsiliksiz bir sevgi besler.ama emekci tatli vaatlere kanar,bir yalana inanmak ister ve gider en sonunda kendisini uzene oyunu verir.sosyalistler bir gun bile “isci sinifi bize ihanet etti” dememistir,
bu denklemi sevgililige uyarladiktan sonra ben artik kendimi o fasit donguden kurtarmistim. bir kadini sevmek,onun kisisel tarihini de sevmektir.onu buyuk bir dunyanin icinde tatli bir yuz gibi gorursunuz. ask da toplumsaldir.sinifsaldir. ama ask zamana meydan okumaktir.insani insan yapan budur. bunu size bir an olsun yasatn insandan nefret edemezsiniz. size en buyuk kotulukleri yapsa bile kollarinizi acar sizi oldurmesini istersiniz. celladiniza gulumsemekten cekinmezsiniz. iste insanlik duygusuna en yakin oldugunuz an budur. her organizma egoisttir,rasyonel dusunur.hayatta kalmak icin. ama insan ,egoizmi ask sayesinde asar.bu baska bir canlida yok.ne sansliyiz.yureginizin kapilarini sonuna kadar acin,kendinizden vazgecin,ne olursa olsun kendinizi feda edin ve birakin sizi izlesinler.gormeyi bilen yurek icin siz bir isiltisiniz demektir.
kendi carmihinizin civilerini cebinizde tasiyin.hic pisman olmazsiniz.almadan verin,sadece verin. agirliklarinizin hepsini attiginizi goreceksiniz.
0 notes
baladizagidi · 7 years
Text
bir linc oykusu
bir saat bile olmadi. twitter’da gezerken “tatsiz bir fotograf” isimli kullanicinin bir paylasimina ve onun altindaki yorumlara sahit oldum.bu hesabi takibimin nedeni yer yer eglenceli paylasimlar yapiyor olmasi. en son paylasiminin hikayesi soyle. bir kizcagiz yeni evlenmis ,sevgilisi de ona kahvalti hazirlayip yatagina getirmis.kiz da bunun fotografini cekip twitterda paylasmis. aman benim sevgilim kahvalti hazirlayip getirirmis de beni dusunurmus de tarzi bu paylasimi olay oldu.aslinda kizin bunu bu sekilde paylasmasi kisisel bir tercih. kimse karisamaz.anladigim kadariyla yeni evli,cok da genc birisi. ama olay “tatsiz bir fotograf” rumuzlu kullanicinin bunu paylasmasiyla baska birsey oldu. kahvaltinin hazirlanis bicimi kimseyi ilgilendirmez,erkegin peynirleri el yordamiyla soyle bir kesmesi, “bir kilo kizarmis patatesi tabaga boca etmesi”, “25 kurusluk gold meyve suyunu kizin eline tutusturmasi”, “ekmegi posetiyle getirip yataga koymasi”,hatta ve hatta kizin bacaginin ne kadar “killi” oldugu bile yazilip cizildi... ben daha asagisina inemedim. 
kizcagiz yeni kalkmis, yataktaki haliyle fotograf atmis.ha ben boyle bir paylasim yapar miyim,yapmam. yapanlari da kimse kinayamaz. ama burda dikkati cekmek istedigim nokta,altta yorum yapanlarin kini.evet bu bir kin. toy bir kiz gorduler mi,acemi bir paylasim buldular mi bir grup insan inanilmaz bir nefretle saldiriyor. kizin ne “fakirligi” kaldi ne “ezikligi” ne de “bakimsiz” olusu. hala hayret icindeyim.ve uzgunum.bu linci gerceklestirenlerin cogu da buyuk ihtimalle bu yeni evli ciftin gelir duzeyinde.yani ayni siniftan.ama hic tanimadiklari bir insana boylesine hakareti ben ilk defa goruyorum. kizin profiline girdim.bir saat once sabit tweetinde bu olayla ilgili dusuncesini yazmis.haliyle kizgin ve saskin. 
garibanin garibana ettigi zulum gibisi yok derler ya,ayni hesap.belki bu yeni evli ciftin maddi durumu da cok iyi,kimse bilemez. ama paylasimi yapanin vucudu ve hatta onun “cirkinligi” bile hic onu tanimayanlar tarafindan boylesine rahatlikla yapiliyorsa....gerisini dusunmek bile istemiyorum. ben sarhosken de tweet atarim ,bazen sacmaladigim da olur. kime ne? amma ve lakin bir grup(aslinda ne yazik ki cogunluk) bundan zevk aliyor. asagilamayi cok seviyor.dikkat:ayni siniftan olmasina ragmen. burasi iste cok onemli. comar,fakir,ezik,gibi sifatlar havada ucusuyor.diyelim ki paylasimi yapan bir ruh hastasi.ve bu yorumlar sonucu intihar etti farz edin.olur mu olur. peki bunun hesabini kim verecek? 
0 notes
baladizagidi · 7 years
Text
oya baydar ve digerleri icin
su yaziyi ,olur ya unuturum ederim diye asagiya kopyaliyorum. fulya gurses isminde bir bilim insaninin bu gibilerin suratina carpilacak muthis yazisi gecenin bu saati keyiflendirdi dogrusu.
“ Türk edebiyat alemini, titizlikle falan değil, öylesine rastgele gözden geçirdiğimizde bile tarih öncesi ve tarih sonrası nitelendirmesine yakın bir saptamada bulunmak gerektiği anlaşılıyor. Garp âlemi tezgahlarında, bayatlamış tarihin sonu tezlerinin yeni ambalaja sarmalanıp ithal malına düşkün Türkiyeli'ye pazarlanmasının üzerinden çok geçmedi. Çok geçmedi ve kimi uyanıklar iyi satan bu ürünlerin yerli taklidini üretmeye koyuldular. Edebi ürün açısından bu gerçekliği, kimi edebi şahsiyet!lerimizin "Duvar (The Wall) öncesi" ve "Duvar (The Wall) sonrası" edebi! tarzları olarak adlandırmak mümkün görülüyor.     Bu arada, Duvar sonrası edebiyat pazarının cezbediciliğinden olacak, Duvar öncesi tarihini edebiyatçı olarak yaşamamış olduğunu açıkyüreklilikle belirten, bir iki geçmiş edebi denemesini de, naftalinleyip dolaba kaldırdığı politik bohçasının içinde unutmuş olup, anımsatıldığında hayretle gözlerini açan kimileri, Duvar sonrası edebiyat akımlarının heveskâr öncüleri olmaya soyunmuş bulunuyorlar. Bunlar Duvar öncesini hiç yaşamamış olanlar ve zamanın gereklerini yuppie hızıyla kavrayan edebiyat heveskârları için de parlak birer yol göstericidirler.     Oya Baydar bunlardan biridir ve türünün en şayan-ı dikkat örneğini oluşturuyor. Politik göçmen konumunda iken l989'da Türkiye topraklarının dışındadır ve Duvar'ın yıkılışına tanık olur. Yıkıntının altında kalıp ezildiğini duyumsar. Ancak, Duvar öncesi Oya Baydar kişiliği için unutulmayacak bir şey gerçekleşir. Sarsıntıyla birlikte toplumsal kişiliğin çözülüşü ve bireysel kişiliğin (ben) şizofreni hızlandırıcılığı eşliğinde öne çıkışıdır beklenmedik olan.     Yumuşak geçişlerini, Yeni Düşün dergisindeki "Genç arkadaşa... genç dostuma mektuplar... vb." şeklinde izlemiş olduğumuz bu süreç, Türkiye topraklarına dönüş aşamasında Elveda Alyoşa isimli öykü kitabıyla net bir biçim alır. Tarihin sonu tezlerindeki yeni piyasa açılımlarını keşfetmiş olanların ödül!lü (l99l Sait Faik Ödülü) teşvikleri ile yoluna devam ederek, l993 yılında Kedi Mektupları (l993 Yunus Nadi Roman Ödülü) ve şimdilerde 3. baskısını yapmış bulunan Hiç Bir Yere Dönüş çalışmalarını ortaya çıkarır. Her üç çalışmasıyla Oya Baydar Duvar sonrası edebiyatçılar kuşağının yazım tarzını en iyi simgeleyenlerden biri olmaya hak kazanmıştır.     Ancak, piyasa cazibesiyle henüz başı dönmemiş, objektif kriterleri kullanmaya kararlı olan edebiyat eleştirmenlerinin bu çalışmaları değerlendirebilmesi için ek bir uzmanlık bilgisine ihtiyaç duyacakları kesindir. Bu uzmanlık bilgisi Psikoloji, hatta Psikiyatri olacaktır. Biz, aflarına sığınıp haddimizi aşarak kendilerine, belki yararlı olur düşüncesiyle, Hiç Bir Yere Dönüş (3.bs) isimli çalışmanın l74. sayfasından bir paragrafı aktarmayı gerekli görüyoruz:     "Hayır, bu şehre bir daha dönmemeliydi. Dönüşün çaresiz bir paganın putları yıkılmış bir Kâbe'ye dönüşü kadar acı olacağını seziyordu. Yine de, ihanet eden sevgilinin kezzapla parçalanmış yüzünü son bir kez daha görmek ister gibi, acıyı sonuna kadar, katıksız yaşamak ve noktayı koyabilmek için döndü." (Hiç Bir Yere Dönüş, s. l74)     Oya Baydar, ihanet eden sevgilinin yüzünü kezzapla parçalayan bir sadist, ve sonra geri dönüp sevgilinin parçalanmış yüzüne bakarak acı duymak isteyen bir mazohist kişiliktir. Oya Baydar, tarihi toplumsal kişilikle değil, bireyci "ben" kişiselliğiyle algılamış olduğunu, başlangıcından bugüne "ben" kaygısıyla devinimde bulunduğunu ifşa! etmek için öykü ve roman namı altında üç çalışma ortaya koymuştur.     Bu topraklar için tarihin sonu tezlerinden çıkar umarak edebiyatı piyasalaştıranlar, Oya Baydar "tarz"ını edebi ilan ederek ödüllendirmiş, teşvik etmişlerdir. Edebi! olarak ilan edilen bu tarz, tarihin sonuna inanç ve bir zamanla sevilmiş olanın (sosyalizm) yüzünü kezzapla parçalamak tarzıdır. Gözü dönmüş ölçülerdeki, bireyci "ben" varlığa yar olmayanın olmazsa olmaz biçimde yok edilmesi tarzıdır. Bunun için bir zamanlar "toplumsal ben" varlığa sahip olduğu yanılgısını uyandıranların, bu yanılgıyı uyandırmada epeyce ileri gitmiş olanların edebiyat! yapması şart olmuştur.     Oya Baydar gibi; sosyoloji asistanı olarak "Türkiye'de İşçi Sınıfının Doğuşu" konulu doktora tezi reddedildiğinde koskoca bir üniversite gençliği kitlesini Deniz Gezmiş önderliğinde boykot ve işgallere yönlendiren, kitabının ilk baskısı ve Almanya'daki ikinci baskısının sunusuna "Devrimci Yoldaşlarıma..." diye başlamış olan ve onsekiz yaşında ipe çekilen yoldaş!larına başından sonuna risk almadan yürüttüğü politik kariyer taşıyıcılığıyla elli yaşına geldiğinde ihanet eden birinin durumdan vazife çıkarması şart olmuştur.     Günümüz Türk Edebiyatı, tarihsel sürecini psikopatolojik çözülmelerin yazıya dökülmesi olarak sürdürmeye kararlı görünmektedir. Gözünü Garp âleminin taleplerine dikmiş, toplumsal ve kişisel tarihinden nefret duymaya koşullanmış, bu toprakların insanlık dramını ün, ünvan, dolar uğruna bilincinden ve ruhundan kovalamış bir sözde edebiyat ve sözde edebi kişilikler patolojisi ortalığı sarmış bulunuyor. Edebiyat işbirlikçi tekelci şirketlerin konu ısmarladığı bir yazın türüne dönüştü. Bu dönemin edebiyatı ısmarlama edebiyattır. Evrenselleşmek! hamhayali uğruna Türkiye tarihini sıfırlama, Türkiye topraklarını gözden çıkarma şartlandırmasını yaymaya soyunmuştur. Bunlar edebiyatçı değil, işbirlikçi misyonerlerdir. Gelmişe geçmişe, yapılana, edilene küfür, karalama, aşağılama, yazıklanma, sızlanma; ikiyüz, üçyüz sayfalık kitaplarla çiçek, böcek, rakı, şarap, Yorgo, kedi, sincap, terapiye dönüşmüş cinsellik sahneleriyle sarmalanıp edebiyat diye okuyucu önüne çıkarılmaktadır. Bu tarz yapıtlar, bayağı oluşları bir yana; en hafif deyimiyle yalancılık ve ikiyüzlülük kokmaktadır aynı zamanda. Okuyucunun pek çoğu bu edebi! ödüllü edebiyatçılarımızı tanımayabilir ama biz çok yakından tanıyoruz kendilerini.     "Hiç Bir Yere Dönüş" diyor Oya Baydar. Kitapları okuyanlar bilir, Elveda Alyoşa, Kedi Mektupları gibi, bu kitap da özyaşamöyküsel ağırlıklı olduğu izlenimi veriyor insana. Kitabın isminden başlayalım. Oya Baydar inandırıcı mıdır? Hiç Bir Yere mi dönmüştür? Bilindiği kadarıyla Almanya'da bastırdığı ve önsözünde birinci baskısından daha da kararlı ve inançlı görünen "Devrimci yoldaşlarıma..." sunulu kitabını ortalıktan bizzat toplayıp Tarih Vakfı'ndaki uzmanlık koltuğuna yerleşmiştir. Bilindiği kadarıyla burası "Hiç Bir Yer" değil, Türkiye tarihini gelmişiyle geçmişiyle iktidarsızlaştırmayı erekleyen, belge, bilgi, dokümantasyon didiklemesi yapıp Garp âlemine pazarlayan bir kurum durumundadır. Bu kurumun uzmanları da yaşam düzeyi olarak Türkiye ortalamasının epeyi üzerinde bir konuma sahiptirler. Oya Baydar'ın, çalışmasının sonundaki orman kulübesinde inzivaya çekilme şeklindeki yol göstericiliğine kimse aldanmasın. Oya Baydar'ın gerçekteki "Hiç Bir Yer"i, ruhunu sisteme satmaya her an hazır kimileri için oldukça caziptir; ola ki birileri ağdalı sözcüklerin etkisinde kalıp dağa ormana çekilmesin diye uyarmayı gerekli görüyoruz. Oya Baydar gibileri "Hiç Bir Yer"de değil, heryerde her an hazır ve nazır durumdadır. Düzen, kollarını, kapılarını, koltuklarını açmış onları beklemektedir. Yeter ki bu yeni edebiyat! müritleri Türkiye'nin geçmişte yaşadığı, gördüğü geçirdiği en onurlu günlerin içinde yaşamış, bulaşmış, tanıklık etmiş bulunsunlar...     "Yenildik..."diyor Oya Baydar. Oya Baydar tarzı çalışan pek çok piyasa edebiyatçısı da tekerleme etmiş bu sözcüğü. "Yenildik..." Oya Baydar'ı övmek zorunda! olan kimi edebiyat yapıtı sözde yorumcusu da bu ağdalı sözün etkisinde kalıp, Şeyh Bedrettin'den mısralar ekleyerek bitiriyor yazısını. "Madem ki bu kerre mağlubuz..."     Boşuna timsah gözyaşları dökmesinler diye söylüyoruz: Yenilmedik! Yenilen düzen oldu, doğrusu bu. İşbirlikçi kapitalist egemenlik kan, gözyaşı, boşa akan alınterine dönüştürdü ortalığı. Düzen kuracağım diye ortaya çıkan hangi ideoloji, hangi toplumsal sistem ben halkımı bu ölçülere varan bir zulme uğratacağım diyebilirdi ki? Toplumsal düzen kuracaklardı, iddiaları buydu, sonuçları alındı. Geleceksiz bir Türkiye, düzen adına kaos yaşayan insanlar var ortada. Kim yenilmiş sayılıyor bu durumda? Oya Baydar gibileri bu iddianın ve bu sonuçları yaratanların gönüllü hizmetkârları oldular. Kul olup zalime boyun eğdiler. Zulme ortak oldular.     "Yenildik..." diyor Oya Baydar; onlar açısından bu söz doğru. Yenildiler! Ancak tarihi şaşırtmaya çalışmaya da kimsenin hakkı yok. Yenilenler, gönderme yaptığı geçmişi yaşayanlar değil, kendisi gibi olanlar, bu bilinmeli. Her adımda bireyci "ben" kaygısıyla hareket ettikleri halde, kişilikleri konusunda çok insanı yanıltmış olanlar tatmış bulunuyor asıl yenilgi duygusunu. Kolay mı? Sırtında o kadar ölü, bilinçaltına gizlenmiş binlerce onurlu insanın anısı ile ihtiyar bir bedeni ille de yaşatmak uğruna zulüm kapılarına kul olmak? Ne diyelim? Yenildiniz Oya Baydar. Neyse ki, iç bulandırıcı edebi! eserleriniz yalnızca ilgilisini rahatlatıyor. Her gece barlarda sabahlamak, her daim yanında Prozac bulundurmak, zırt pırt cinselliğin serin sularına dalmak mümkün olmuyor; eksikliği senin kitaplarınla tamamlayan okuyucu için hoş geldin.     Bu yazının bir kitabın tanıtımını içermediği düşünülebilir. Ancak edebiyatla ilgilenenlerin, öncelikle bu tarz çalışmaların edebi eser olup olmadığını tartmasında yarar vardır. Edebiyat yapıtı için yorum yapacakların edebiyat bilgisini epeyi zorlayan çalışmalar yapan Oya Baydar, gerçekte bir ideoloji aktarıcısıdır. Sistemin ideolojisini aklamak, geçmişteki onuru, kimlikleri, kişilikleri hiçleştirmek, bilinçlerden ve ruhlardan kazımak için bir "tarz"da ustalaşmaya çabalayan sistem misyoneri konumundadır. Oya Baydar'ın çalışmalarına edebi yapıt damgasını vuranlar, ödüllerle teşvik edenler, Türk Edebiyatı tarihine ihanet ediyorlar. Şizofrenik içdökümleri ancak psikiyatri koltuklarında yapılabilecek ve psikiyatristlerin kayıtlarına geçecek dokümanlar olabilir. Bu dokümanlardan bir edebi! eser çıkarmak Türk Edebiyatının günümüzdeki acıklı halini gösteriyor.     Ne diyelim, keşke gerçek olsa, keşke bu heveskârlar gerçekten "Hiç Bir Yere Dönüş"!lerinde samimi olsalar... “
0 notes
baladizagidi · 7 years
Photo
Tumblr media
coktan yikilmis bir cumhuriyetin,kimilerinin deyimiyle eski turkiye’nin hayaliydi ankara.bir uvey anneydi cemal sureya icin.attila ilhan icinse bozkirin ortasina kondurulmus sahne dekoru gibiydi.simdi adini hatirlayamadigim bir baska yazar icinse ankara’nin en guzel tarafi istanbul’a donus yoluydu.
ankara hakkinda cok sey yazabilirim.gittigim semtlerle ilgili gozlemlerimi de aktarabilirim ama bunu bugun artik yapamiyorum.yarin i.melih’in istifa etmesi bekleniyor.94′ten beri sehri bir oyuncakci dukkanina cevirmesi ise,yapacagimiz suclamalarin yaninda en hafifi.ben kendisinin cocuklugunu yasayamadigini dusunuyorum.o bakimdan sehrin her yanina tam bir gorgusuzlukle kondurdugu dinazor heykelleri,transformers oyuncaklari vs. benim icin bunu dusunerek anlam kazaniyor. yazarken bile guluyorum.ankara yirmi kusur yildir bir adamin bilincalti dunyasinin kahirlarini cekmekle mesgul.ondan once ,cok cok once, kente ihanet baslamisti ya neyse.
ben bu yazida ataturk’un ankara’yi yeni bastan yaratirkenki psikolojisine odaklanmak istiyorum.once,mukemmel bir klasik muzigin giris notasi gibi olan cumlelerini aktarmak isterim:
“uçurumun kenarında yıkık bir ülke... türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar... yıllarca süren savaş... ondan sonra, içerde ve dışarda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet... ve bunları başarmak için aralıksız devrimler... işte türk genel devriminin kısa diyemi... “
1925 yilindaki acis konusmasinda bunlari nasil soyledigi birden gozlerimin onune geliyor.kendisini anmadigim bir gun bile yok.sanirim bu hayati ataturk’u her gun dusunerek noktalayacagim.
ankara onun icin bir yeni cumhuriyetin girisiydi.ankara’nin baskent ilan edilmesinde jeopolitik konumunun avantajlarinin tek basina etkili oldugunu dusunmuyorum.daha musait yerleri de bulabilirdi.ama o istanbul’a dusmandi.istanbul ona gore coktan kaybedilmisti.bizans’ti orasi.istanbul,turk devrimci geleneginde hep ‘disaridan’ kurtarilmisti.
o,bir yaban misali, tam anadolu’nun gobeginde bir hayat kurmak istedi.kendinden onceki idare i maslahatcilara inat. ataturk ise hep zordan baslamayi seven bir devrimciydi bence. dusmani hep en kuvvetli oldugu yerden vurmayi dustur edinmis bir buyuk devrimciydi. dort yuz yillik gerileme devrinde yoksul anadolu turku kanlari ve vergisiyle bu imparatorlugu ayakta tutmaya calismisti. yuce gok sanki yukaridan ‘alin iste.bir zamanlar yemyesilken kuruttugunuz bu orta anadolunun bozkirlariyla sizi basbasa birakiyorum.uzerine de pisiriklasmis,cahil, korkak ve miskin bu halki birakiyorum. simdi ne haliniz varsa gorun’ demisti .
bu bir sorun mu ataturk icin ? ‘hay hay’,dedi ve ise koyuldu. mazisi sadece onur ve kahramanlikla dolu turk halkinin bakiyesi, 400 yillik iskenceden sonra iste bu halkti.bitkin,sitmali,cahil ama herseyi yapacak kudreti ‘damarlarindaki asil kanda’ mevcut olan. ataturk bu halka inandi.onun jakoben tarafini bir yana birakirsak ,herseye sincan’da baslama iradesi ve isteginin nedenidir bu inanc.
genis yollar yapilmaliydi ankara’ya.gelecek gunlerin neler getirecegi belli olmazdi. yapilacak binalar eski turk tarihi ve kulturunu yansitmaliydi. isiklandirma ve park-bahceler eksiksiz olmaliydi. bu islerin yapildigi ankara’nin hemen altinda binlerce yillik turk kulturunun sanina yakisir olmaliydi tum isler.hemen bir etnografya muzesi kurulacak,sehrin dort bir yani tiyatro ve opera sahneleriyle canlanacakti. yapilacak yeni genclik parki turk gencliginin asirlardan beri arasina cekilmeye calisilan perdeleri yirtip atmaliydi.kulturun baskenti olmaliydi ankara.eski sanli gunleri tekrar ve tekrar hatirlatarak ama ayni zamanda gelecegin de oncusu olarak.
ataturk elinden geldiginde bunlarin hepsini yapti. bozkiri yesillendirmek gibi ,bugun israel’in colu yesillendirme cabasinin kat be kat fazlasini, buyuk bir hizla  basardi.o orman ciftligi asirlara meydan okumadir,kentin bugun ayakta kalmis tek tuk eski yapilari gibi.
ankara’yi ben sadece hayallerle gezerim.artik egzoz dumanlarinin kapladigi,aoc’nin neredeyse bitirildigi bir ortamda ben sadece kafamdaki hayallerle gezerim. koskoca bir pavyon gorunumu almis ulus’ta gecmisin devrimci yankisini ,acinasi bir komilikle bulmaya calisirim.gozumu kaparim bir banka otururken.onun icinde gecmisi bulmaya calisirim.bicimsiz binalarin arasina ,bir talih eseri,sikisip kalmis iki katli bahceli o eski evi gorunce dururum hemen.diger hcbir seyi gormemek icin  her seye gozumu kaparim ve gecmisi hayal ederim.
artik ankara icin bir daha gelmeyecek o guzel gunlerin ozlemini cekerim.
0 notes
baladizagidi · 7 years
Text
kitsch
peki,sunu yazabilir miyim,koyunlarin agila tek bir noktadan girip tek bir noktadan cikmalarinin nedeni nedir?ya koyunlar icinde bir isbirlikci onlarin kulagina oradan girip oradan cikmalarini fisildiyor ya da koyunlarin “genlerinde” tam bir uysallik oldugu gercegiyle karsi karsiyayiz. bu tur fanteziler bir yana elbette bunun tek bir nedeni var:istenilen giris ve cikislar disindaki tum kapilarin kapatilmasi.
bu ornek bizim sanat dunyamiz icin de gecerli.insanlarin tek bir edebiyat anlayisindan hoslanmasi icin elden gelen yapiliyor.arabada giderken radyoyu actiginizda nasil ki hep ayni tur muziklerle karsilasiyorsaniz kitaplar icin de ayni yavanlik gecerli.kurgularin hep birbirine benzemesi tesaduf olamaz.bu tesadufler yaratici bir olayin,toplumu derinden etkileyen bir akimin izdusumu olsa hadi neyse.herkesin birbirini tekrarladigi seyin adi curumedir.
varolmanin dayanilmaz hafifligi kitabinin dort kahramani var. tereza hep gucsuz olmak istiyor.yerlerde surunmek onun icin bir iftihar.tereza kentin en buyuk meydaninda yuvarlanmak ve herkes tarafindan asagilanmak istiyor. asagilik olmasina karsi bir reddi yok o sadece “asaginin asagisi” olmak istiyor(86). kundera’nin baskahramaninin tek istegi “asaginin asagisi” olmak.
ikinci kahraman sabina.ressam olan bu kadin icin en buyuk tutku ise ihanet etmek: “ihanet.kucuk yastan baslayarak babamiz,ogretmenimiz bize ihanetin dusunulebilecek en alcakca suc oldugunu soyleyip dururlar.peki ama nedir ihanet?ihanet setleri yikmak ve basini alip bilinmeyenlere dogru gitmektir.(99)
iki kadin kahramanimiz var.biri asagilanmaktan buyuk bir zevk aliyor,otekisi ise ihanete tutkun.boylelikle kitabin ilk yuz sayfasi icinde nereye dogru yol alacagimizi anlamaya basliyoruz sanirim.prag’a dogru yola cikan sabina ihanetten baska birsey dusunemiyor ve tereza ise alcaldikca alcalmaktan hoslaniyor.108-109 da ise oradakilere sovyetlerle fasistlerin ozunde ayni sey oldugunu anlatmak istiyor.ama onlarin anlayamayacaklarini dusunuyor.havaya kalkan sol yumruklarla nazi selami sabinaya gore ayni seyler.yazar hemen cocukluguna donup sabinanin bir anisini yaziyor. 1 mayislarda herkes ulkesinde kutlama yaparken sabina tuvalete girip saklanirmis.(108)demek ki artik kitaplari yasaklamaya gerek yok,korkutun yeter.isyanci sloganlari kesmek mi istiyorsunuz,insanlari yenilmislik psikozu icine sokun yeter.sabina’ya oyle olmus.
yine sabina’ya gore bedensel sevgi siddetsiz dusunulemez(120). simdiki iliskilerin bir porno kategorisi olan “gangbang”a dogru evrildigini ilk yazilarimdan birinde belirtmistim.yazar uzun zaman once bunun teorisini yapmaya baslamis belli ki.tum bu devrimci dusunceye sabina’nin taktigi isim “kitsch felsefesi”. 
sabina burada franz isminde birine asik oluyor.ucuncu kahramanimiz franz ise eksi tufek. bir sure sevisiyorlar ve sonra ihanet tutkunu sabina ile franz in yollari ayriliyor.franz bundan sonra genc bir kizla beraber oluyor.profesor franz genc ogrencisine kendini gostermek icin eski tufekligini hatirliyor.anti sovyet bir sosyalist olan franz bu ugurda kambocyaya gidiyor.sovyetlerin “kopegi” saydigi kambocyada ise “kitsch” yolunda oluyor.kambocyada basina olmaz birsey geliyor.kambocya halkina yardim etmek icin yola cikan franz’a orada iki hirsiz musallat oluyor. “parani ver”,diyorlar o da vermiyor.sonra hirsizlar da basina vurarak onu olduruyor(277).yani franz,yani hikayedeki aktivist bas kahraman, kitsch yolunda oluyor.yazar aktivist kahramana boyle bir son veriyor.ben universite kutuphanesinde birkac tane 1970 basimli anti sovyet kitap gormustum.turkler tarafindan yazilmisti.orada bile boyle bir ilkellik gordugumu hatirlamiyorum.
gelelim dorduncu kahramanimiz olan tomas’a.prag’da unlu bir cerrah.sovyetlerin cekoslavakya’ya mudahalesi sonrasi ulkeden kaciyor.sonra ise donuyor.burada isini yaparken bir yazisindan dolayi tasraya suruluyor. onun icin tek sorun var.burada sevisecek kadin bulamama endisesi tasiyor:”tasraya tasinirlarsa hayatlarinin neyi andiracagini gozunun onune getirmeye calisiyordu.her hafta baska bir kadin bulmakta zorluk cekecekti.erotik seruvenlerin sonu demekti bu.(237)
surec icinde doktorlugu da elinden gidiyor ve cam silicisi oluyor.tomas boylece her camini sildigi evin sahibesiyle sevisiyor ve bu meslekten cok da sikayetci gorunmuyor. “ aciklarken tereza’nin ses tonu yasli,hincsiz neredeyse sevecendi.’aylardir sacin agir bir koku tasiyor tomas.kadin cinsel organi kokuyor.sana soylemek istemedim ama gecelerce sevgililerinin apisaralarinin kokusunu solumak zorunda kaldim.”(239) ve son vurus: tereza,asagilanmaktan hoslanan tereza, artik tomasin yikanmasini dahi istemiyor.
“-burada mutluyum fark etmedin mi tereza?
-cerrahlik senin misyonundu tomas.
-misyon dedigin sersermce birsey tereza.misyonum yok benim.kimsenin yok.ozgur oldugunu,butun misyonlardan arinmis oldugunu fark etmen o kadar buyuk bir ferahlama ki...”
iste hepsi bu kadar.tum kahramanlar kunderanin “felsefesi” icinde turlu yozluklariyla oylece duruyorlar.asagilanmak ve surekli asagilanmak ihaneti getirir.ihanet de en sonu kisinin kendisini bir meta halina getirmesiyle son bulur. arada o icerdeki insan basini kaldirmaya calisirsa da sonu yazara gore franzinki gibi olur. ve bu ihanet halinin surup gitmesi kisinin turlu bedenlerde kendini yeniden ve yeniden yabancilastirmasina yol acar. tomas(son) ve tereza(bas) arasindaki son diyalogla birlikte “kahreden ve yaratan” insanin iradesinin ustune son toprak parcasini da atariz.
iste,edebiyat dedikleri ve “insan”a reva gordukleri bu kadar iste.
not:y.k , bir soran olursa kitabini okurken yazasim geldi.hoca uslubuyla ve heyecaniyla o kadar etkiledi ki atif yapmak geregi dahi duymadim. yazida ben  arada kendimi gosterip hemen cekilsem de genel olarak fikirler onundur :)
0 notes
baladizagidi · 7 years
Text
elif shafak ve “son moda ask”
elif shafak hanimefendi ted konusmasinda kamusal alanda cekindigi icin soyleyemedigi ama artik,sanirim bir cesaret geldi, soyleyebilecegini belirterek kendisinin biseksuel oldugunu belirtti.son yirmi, yirmi bes yilin edebiyatini takip eden biri olarak bu konuda birseyler yazmam gerektigini dusundum.
dunya klasiklerini cok severim. klasikler icinde soyle bir ayrim guduyorum;eger toplumsal siniflarin ahvalini psikilojisini anlamak istersem balzac ve hugo okuyorum.insan ruhunun derinliklerinde gezinmek icinse tabii ki rus romancilar.bu demek degildir ki ruslar devrimi yazacak kapasitede degil ya da fransizlar insan ruhunun derinliklerine inemez.bu konuda cok yetkin romancilar her millette mevcut,sadece kisisel okuma gundemim boyle gelistigi icin.ama sunu ifade etmeliyim,kendime en yakin gordugum millet ruslar.onlari hep ayri yere koyarim.
son yirmi bes yilin romancilarinda ben boyle bir derinlik goremiyorum.istisnalar haric. ben hala bicimi icerik belirler diyorum. icerik curukse ne kadar ugrasirsaniz ugrasin bicim de sacmalasiyor.bati son ceyrek yuzyilda buyuk bir curume icinde.bir fransiz filmi vardi,son moda ask isminde.o film alelade olsa da bana batinin bu “aydin” kesiminin icinde oldugu durumu yansitiyor.sherlock holmes ayrintidan yola cikar her zaman.bilimsel dusunus de bence sapmalar uzerinden ilerler.bu film bir sapma idi benim icin ve paris’e kadar gidip gormeden oradaki “aydin”larin dunyasini anlamama yardimci oldu. orada ne kadar “marjinal”(sadece komik) gozukursen o kadar birikimli ve cesur oldugunu gosterirsin mesaji gonderiliyordu. isminden de anlasilacagi uzere orta yasli bir kadin cok “siradan”dir ve bu yuzden calistigi dergide yukselemez. dergi editoru ise,karta kacmis papyonlu bir adam, ona surekli kurallarini yikmasini ve ozgurlesmesini soyler.kendisi “ozgurlesmek” icin cok genc,aptal ve guzel bir kizla beraberdir.kiz bakimindan “ozgurlesmek” ise kendinden cok yasli,”entellektuel” ve “kural tanimaz” bu adamla beraber olmaktir.aslinda tum dergi cevresi yasli-genc iliskilerinden;gayler,lezbiyenler ve biseksuellerden olusmaktadir. sonunda bosanmis ve “siradan” kadin kahramanimiz kendisinin yari yasinda bir universiteli gencle birlikte olur.onu her yere goturur ve “bakin zincirlerimi kirdim” bakislariyla gereken mesaji gonderir. boylelikle dergide de yukselir.tum kadinlari bir porno kategorisi olarak gordugunu belirtir ve alkislar arasinda bizim kart zampara editorden de bir tebrik alir.filmin sonunda genc ve yakisikli(film boyunca etrafina sadece saskin bakislar atan) erkekle bu kadin bir birliktelik yasar. olgun kadin ve genc erkegin ailesine bakacak olursak:olgun kadinin ayrildigi kocasi da hatirladigim kadariyla kendisinin yari yasinda bir kizla beraberdir. olgun kadinin bu evlilikten bir cocugu olmustur.cocuk da filmin basinda annesini pek takmazken bu birliktelik haberlerinden sonra annesine cok kizar. film boyunca olgun kadinla bu cocugunun arasindaki en buyuk iletisim de zaten budur. genc erkegimizin babasi da etek hisirtisina kosan delikanli misali kimseyi “affetmez”. oyle ki oglunun eski sevgilisiyle beraberdir.bunda kizacak birsey olmadigini dusunerek ayni evde beraber yasarlar. oglu bu anlarda yine etrafina saskin bakislar atarak ikisinin birlikteligine yer yer tanik olur. baba,oglunun kendisinin neredeyse iki kati yasindaki olgun kadinla birlikteligini gorunce onu kutlar ve hep yardimci olur. tabii gencligindeki buna benzer iliskilerinden bol ornekler susleyerek. yukarida yazdigim gibi filmin sonunda bu son derece “marjinal=ozgur” bireyler yeni bir birliktelige yelken acarlar. ikinci film cekilirse  eger buyuk ihtimalle olgun kadinin kizi buyuyecek ve genc erkek de o zaman yaslanacagi icin onunla beraber olacak diye dusunuyorum.cunku kural olarak, bilirsiniz, “yasli-genc” olmak zorunda.
bu filmin de icinde yer aldigi ve son ceyrek yuzyilda daha cok yogunlasan burjuva estetik degerlerine saldiri akiminin baslangicini yuz yil oncesine kadar dayandirabiliriz.ne ironik,burjuva degerler sistemine baskaldirinin bir baska yonu olan ekim devriminin de yuzuncu yilini kutluyoruz bugunlerde.ama cok bilinmese de o gunlerde bir baska akim daha ortaya cikti:dadaizm. bir edebiyat akimi olmasinin otesinde ozellikle 1960larda edebiyattan siyasete ve topluma da yelken acan cok genis kapsamli bir program haline geldi.alman propaganda bakani goebbels’i dogrularcasina yine fransada vucut buldu .goebbels’in sadece birkac lafi bilinir ama adamin diger milletlerle ilgili yorumlarini gunluklerinden okuyunca cok gulmustum. fransizlarla ilgili ise “ne kadar curumus bir ulus” diye yazmisti.iste bu lafi dogrularcasina fransa, burjuva degerlerine bir saldiriya ev sahipligi yapti.
dada,hatirladigim kadariyla  bebek sayiklamasindan yola cikilarak konulmus isim.dadaizm,rastgele secilen ve bilincaltina odaklanarak cikarilan kelimelerin ,calakalem diye de tabir edebilecegimiz bir sekilde, alt alta dizilmesinden olusmus siirlerin toplandigi bir akim.insanin ilkel durtulerinin bulunup ortaya cikarilmasiyla burjuvazinin akil ve bilimle insanlari ehlilestirmesinin onune bir set cekilecegi farz ediliyordu. hatta bilincalti o kadar onemliydi ki buna ulasmak icin bazilari uyusturucu kullaniyordu.vahsilik,hicbir ilkenin olmamasi ilkesi,dolu dizgin bir cinsellik,toplumsal kurallari hice sayma sonucu burjuvazinin degerler sistemi parcalanacak ve daha insani bir edebiyat ortaya cikacakti.
tabii ucuncu dunya ulkelerinin bagimsizlik mucadelesi,isci sinifinin kazanimlarini artirma mucadelesi,sosyalizmin fasizmi topraga gommesi gibi nedenler toplumcu gercekci edebiyati diri tutmayi basardi ve demin bahsettigim akimlar da golgede kaldi.hep “mucadele” diyorum. oyle bir kelime ki bu,icinde mecburen gercekciligi barindirmak zorunda.gercekciligin bir kolu belki de bilincaltini aciga cikarma faaliyetiyse diger alani da bilimselliktir. denge bu husuta cok onemlidir.
fakat 90larda reel sosyalizmin cokusu sonucu meydana gelen buhranli hava bu ilkelciligi yucelten edebi turleri yeniden meydana cikardi.edebiyati hic oyle siyasetten dislamayin,aksine cok yakindan iliskilidir. 60larda tohumlari ekilen isci sinifina guvensizlik ve kural tanimayan anarsizm bugunlerde daha iyi gordugumuz egemenligini edebiyatta ve sol siyasette kurmayi basardi. en onemli belge milan kundera’nin “varolmanin dayanilmaz hafifligi” kitabidir. bu kitapla ilgili bir yaziyi baska bir zaman yazma kaydini dustukten sonra  sunu yazmadan edemeyecegim:kitap bastan sona curumenin yuceltilmesidir. yalcin hocanin deyimiyle bir kufur romanidir.ihanet,mucadelenin kinanmasi,kart zamparalik,mucadele edenlerin fikirlerine “bok felsefesi” denmesi...ne ararsaniz var. hele bir bas kahramani var ki gulmekten olursunuz. ihanet etmeden duramadigini soyleyen bu kadin,ihanetlerinden duydugu derin hazdan yola cikarak neler soyler neler... yazik ki bu gulunc unsurlarin taklitlerini gore gore bu komedi tum dunyada bir trajediye donusuyor.
gelelim elif shafak hanimefendiye. fethullahin prenslerinden olan kocasi ile birlikte gittikce bir bunalima suruklendigini hissediyorum. artik bunaldilar,toplumda yukselen guclu amerikan karsitliginin eninde sonunda yarattiklari o edebiyata da yonelecegini cok iyi biliyorlar. bati ya bir sekilde yaranma ve “ben buradayim bakin” tazelemesini yapmak zorunda. bati mi? yukarida belirtmeye calistim:oraya giris vizesi ancak bizim filmimizdeki olgun kadinimizin yaptiklarini yapmaktan gecer. turkiye sartlarinda elif shafak hanimefendi “biseksuelim” aciklamasi yaparak kart zampara editorlerden olusmus bati “intelijansiya”sinin takdirlerini kazanmayi umdu. biseksuel olup olmamasi beni hic ilgilendirmez ama “ozgur bir aydin” olmak  icin boyle sartlar onumuze konursa orada dur derim iste. son yirmi yilin “best seller” kitaplarina bakin cogunun kahramanlari birbirinin aynisidir. burada vurgulanan cinsellik ise olmazsa olmazdir.eger burada bir escinsellik,transeksuellik varsa iste on numara kitap odur. bizler devrimciyiz ve insanlarin cinsel ozgurluklerinin onunde saygiyla egiliriz.ama insanlarin “best seller” olmasi icin bu sartlar tekrar ve tekrar hatirlatilirsa orada dur deriz. kimsenin bu konuda birbirine birseyler dayatmasi soz konusu olamaz.ermenileri kestik,kurtleri katlettik,turkiye gericidir,turkler katildir,aslinda ben escinselim biseksuelim.....bu aciklamalari yapanlara cok dikkat edin,gorevlidir cunku. cia’nin bu tur faaliyetlerle cok yakindan ilgilendigi bir sir degil. turk okuyucusu bilmez ama cia-kultur iliskisi uzerine yabanci literaturde onlarca kitap var...ozgur cinsellik ancak baskinin ve zulmun olmadigi bir dunyada olur. bu kadar basit iste.kadinin ozgurlesmesi de emegin ozgurlesmesine baglidir. bunun baska bir yolu yok!gerisi ancak kuru laftir.bati’nin fermuar asagi fermuar yukari edebiyati da onlarin olsun.guldururken artik yavas yavas midemi bulandirmaya basladilar.tek kelimeyle de ingrencsiniz. tum bunlardan sonra orhan pamuk da buna benzer aciklama yapar mi? ne dersiniz? 
0 notes
baladizagidi · 7 years
Text
sik ormanlarin icinde cok da goze carpmayan,hatta bilhassa goze carpmamasi icin secilmis gibi gorunen genisce bir duzluk hayal edin. o duzlugun ortasinda bir ates yaniyor ve etrafinda bir grup insan oturmus atese bakiyor.yuval noah harari, duzgun isleyen bir toplum icin optimum insan sayisinin 150 oldugunu soyluyor.
150. bu rakamin bir fazlasina gectiginiz anda artik o toplumun “marjinal fayda”si azalmaya ve giderek yok olmaya yuz tutuyor. saka gibi degil mi,.. yaklasik 8 milyar insanin uzerinde yasadigi tahmin edilen yerkure,bu bakis acisiyla bir cehennem olsa gerek.
biz yine o duzlukte atese bakan atalarimiza donelim.bu grup kendi icinde henuz bir hiyerarsi olusturmamis. isbolumu yeteneklere gore.kendilerini yalniz hissediyorlar cunku doga turlu tehditleriyle atesin sinirinin bittigi yerden itibaren hazir ve nazir sekilde bekliyor. onlar nobetci de dikse, az sayida da olsa da bir grup olduklarinin verdigi gorece rahatlikla hareket de etse, aslinda cok huzursuz.
elias canetti der ki “insani hicbir sey yabanci bir dokunus kadar rahatsiz edemez”. bunun, evrim surecinde savunma mekanizmasi kurmus homo sapiensin bir genetik kalintisi oldugunu dusunuyorum. aslinda insan en cok kendisine yabanci. duygulardan degil de biyolojiden bahsediyorum. atesin etrafinda oturmus bu insanlarin motivasyona ihtiyaci var ve bunu iki tipoloji ilk gunden beri karsiliyor:yaslilar ve savascilar. hayatta kalmayi basarmis yaslilar anlattiklari hikayelerle sonunu hic de dusunmedikleri bir icada imza atti:dinler. insanin hayatta kalmasini saglayacak seylerden biri de inanctir. bslangicta agac,kus,toprak,gunes,ay gibi maddelerin bir ruhu oldugunu dusunmeleriyle birlikte animizm adi verilen bir akimi yarattilar. sonra o bizim kucuk 150 kisilik grubumuz olan homo sapiens daha cok buyudu ve sehirler kurdu.yaratilan arti  degerin artmasi, ilk baslarda da onemli olan savascilarin yaptigi isin mahiyetini degistirdi.artik “hikaye anlatan”larla birlikte bir “zor” sinifi da olustu. alinan esirler,kadinin emeginin belli olceklerde sinirlanmasi eril bir hakimiyetin bugune kadar surup gelmesinin ilk nuveleriydi.
insanligin basindan beri sure gelen gerilimi artik kurumsallasmis,guc gostergeleri belirli yaptirimlarla birlikte o bizim masum ve kendi kendine yeten grubumuzun bir daha gorulmemek uzere ortadan kaldirilisina yol acmistir.silah ve inanc.olmazsa olmaz iki olgu.bugunden bakinca insanlar atalarinin yaptigi hareketlerden sanki utanir gibi. maymunlarla ortak bir atadan turememizin yadsinmasinda gericilik oldugu kadar bir de kibir de var bence.
tek basina bir insani bu ormana biraksak sanirim cok gecmeden olur. o insan geceleri korkuyla dolar once,tipki atalari gibi.
o insan birilerini arar once,tipki atalarinin yaptigi gibi.o insan biriyle-birileriyle- karsilasirsa hemen bir savunma mekanizmasina girer ve dost mu dusman mi olduguyla ilgilenir once,tipki atalari gibi.
eger onlarla hareket ederse yeni grubundaki is bolumune katilmak zorunda kalir ve ac kalmamak icin birseyler bulmaya calisir.tipki atalari gibi. bu yeni grupla birlikte doganin zorluklarinin verdigi izdirabi, gun icinde yasadigi olaylari birbirlerine anlatarak unutmaya calisir.su bitki zehirli ve yememeliyiz,su hayvandan bir zarar gelmiyor,surada bir nehir var ve balik dolu, ates yakmak icin gereken hazir bir duzenek buldum ve bu da demek oluyor ki burada yalniz degiliz. giderek hikayeler su bicimi alicaktir: ates olmasa hicbir sey yapamiyoruz.hayatimizin en muhim seyi. yakmak,bizlere hayat veriyor. ates bu hayatta en degerli sey. welcome to sunshine,bir din dogmaya basliyor,tipki atalarinin yaptigi gibi.
uyurken bir yerden dusuyormus gibi sicrayarak uyanmak,sevindigimizde ellerimizi cirpip alkislamak,karanliktan cogumuzun korkmasi,tatlilara bu kadar duskun olmak, birini isteyip sevismek,el ve yuz mimikleriyle anlasmak,yabanci birine dikkatle yaklasmak ve grup icinde surekli liderlige oynamak...aslinda cogu seyimiz o atesin basindaki atalarimiza ne cok benziyor.
ne zaman bir eglence mekanina gitsem orasi bana masaimara vahasindaki erkek ve disi aslanlari anlatan belgeselleri hatirlatir.
erkek aslan turlu hareketlerle disiyi etkilemeye calisir,cevresinde olanir ve disinin cevresinde dolasan diger aslanlari kukreyerek uzaklastirmaya calisir. yer yer kavga eder ve hatta olur bile.bir kadinin karsisinda kur yapan erkek, yelelerini kaldirip agzini acan bir erkek aslan gibidir. belgesellerde kuslarin bile birbirlerine nasil kur yaptiklari anlatilir. ki  doganin en guzel kur yapma bicimlerini onlarda gordum ben. erkek kus,o turun adini unuttum, disinin karsisinda nasil dans ediyor! benim diyen dansci o kadar guzel dans edemez.
insan da yerkureyi paylastigimiz diger dostlarimiz gibi kur yapar.tabi ki farkli usluplar ve farkli icerikler ama biseyler ayni iste. dik yuruyen,uzun boylu ve vucuduna iyi bakan bir erkek ya da dolgun kalcali guzel memeli kucuk agizli ve duzgun oranlara sahip bir kadin. birseyler cok da tesaduf degil. genler ve dogayla etkilesim. bu ozelliklere sahip olmayanlardan da hoslaniriz  ama orada baska dinamikler devreye giriyor:kulturel ortam,bireysel seruvenler,aile vs... ama arastirmalar gosteriyor ki kadinlarin en temel gudusu, yavrusunun bakimindan sorumlu olacak bir erkek bulma ve erkeginse olabildigince disi bulma. dikkat,bunlar en temel durtuler.en  nihayetinde devreye baska dinamikler girerek bu silsileyi degistirebilir.
nerden bakarsaniz bakin o en bastaki 150 kisi bizim buyuk caresizligimizin de baslangici oldu. 
0 notes
baladizagidi · 7 years
Text
ne yaparsaniz yapin su hayatta ,ama aski tutkuyla yasayin. tutkusuz bir hayat,yarim kalmistir en iyimser lafla. abartarak yasamaktan cekinmeyin. askin en devrimci halidir abartmak,gerceklige ve zamana isyan etmektir.
zamanin kirbacini uzerinde hissederken insan,olumsuzluge ve sonsuzluga duydugu ihtiyaci karsilamak ister bi kiside.buna ask denir. zamana ve olume meydan okumak,en guzel ask tarifidir.
birakin sizinle alay etsinler.en berbat muhabbetlerin rezil mezesi olmaktan cekinmeyin.bilin ki ,bunu yasayamayanlarin en aciz savunma yontemidir alay etmek. halbuki bilinmez ki ask,zamanla ve hayatla gecilebilecek en guzel alaydir.
bu soylediklerimi yasadiginiz gun dostoyevskiyi anlayacaksiniz.aci cekmek onun icin ibadettir.ask aci cekmektir. kirk bes yasindaki bir insanin bile ayaklarini yerden kesecek kadar tarifsizdir. yani bu gosteri toplumunda sizin kendinize ait olan en guzel seydir. aci cekmeye gonullu olursaniz bir iliskide,almadan vermeyi biliyorsaniz...siz ask insanisiniz.
0 notes
baladizagidi · 7 years
Text
Tapulular
Nerede muhalif bir konusma olsa sozun donup dolasacagi yer “halen daha bu millet bu adamlara oy veriyor”a gelip halkimizin “comar”ligi uzerinde anlasilir ve bir guzel alay edilir.
Aslinda alay edilmesi gereken bu muhabbetleri yapan “aydin” kiliklilardir. Halki tanimamanin verdigi bilgisizlik, “bu halk benim degerimi bilmiyor” kibriyle birlesince ortaya nice komik manzaralar cikiyor. Ustelik bu guluncluk saygi duydugum cogu taninmis yazarin kalemine de sirayet edince... 
“Kolonizator Dervis” tabirini hic duydunuz mu? Rahmetli Omer Lutfu Barkan’in lieraturumuze soktugu bu tanim aslinda cok muhimdir. Kitaplari artik sahaflarda bile zor bulundugu,yeni baskilarinin israrla yapilmadigi bu buyuk adam bence Anadolu’nun kimyasini cozmus bir adamdir. Hem de tarihsel olarak.
Kolonizator dervisler bizim bildigimiz tarIkat seyhleri. Fakat tarikatlar bugunku durumlarindan daha baskaydi,hatta alakasi bile yoktu simdikilerle.Haci Bektas mesela bir tarikat ehli.Naksiler de oyle ya da belki de Kadiriler de. Peki bunlar ne yaparlardi,sadece din birligi miydi bunlar?Hayir. Onlar ayni zamanda kolonizator dervislerdi.
Anadoluya yapilan Turkmen akinlari bildigimiz kadariyla bin yildan,ve buyuk ihtimalle daha eskilerden, beri olan bir olgu.Biz buraya hem gocer olarak geldik hem de Hoca Ahmet Yesevinin ogrencileriyle. Bu ogrenciler Anadolu’da “il tutunca” ilk is kendi tarikatlerindeki Muslumanlara toprak verdi. Yerel halki da Musluman yapti.Dikkat.Toprak vermeden bahsediyorum. Yine de bu araziler azinliktaydi.Mulk Padisahin has arazisiydi esasen. Ve ayni zamanda timarlara bolunmustu.Tabi ki padisahin gozetimi ve izni dahilinde.Bu dongu 19.yy’a kadar soyle boyle geldi.Bu arada bizim sair ve dusun adami olarak da bildigimiz kolonizator dervisler cevresinde muritler topraklayarak Anadolu’yu artik bizim yurdumuz haline getirmeye devam etti.Turkmenleri hep gocerlikten vazgecirip yerlestirmeye calisti.
Ama Mogol istilacilar,Hacli Seferleri,toprak kayiplari,ekonominin muhteviyatinin degismesi,surekli gocler bu topraklarin hep el degistirmesine neden oldu. Halk bu guvensiz ortamda surekli “cift bozdu”, topraklarindan kacti. Vergiden kurtulmak icin, in cin top oynayan yerlere koy yapti. Bugun bircok koyumuz gercekten de ne idugu belirsiz yerlerdedir. Uzaklarda,yukarlarda ve hep basik. Bunun nedeni kacmak. Vergiden,askerden,eskiyadan...
Osmani halki bu ust uste yigilmis goc kafileleriyle daha da karmasiklasti fakat Cumhuriyet bu duzene son verdi. Turkiye’nin bir bolumu haric neredeyse yuz senedir fiili bir savas durumunda olmadigini soyleyebiliriz.Sinirlari belirlidir.Ticaret ve sanayisi gelismistir. Yuz binlerce muhendisi, doktoru,hakimi savcisi,ogretmeni,terzisi, iscisi,vs yani gelismis toplumlardaki is kollarinin hemen hemen tamami vardir.Buyuk bir burjuva sinifi-isbirlikciligini susunu busunu bir kenara birakalim- borsasi, belirli ihrac kalemleri ve buyuyen bir ekonomisi vardir.
Yalniz bu son paragrafin kapsadigi alanlar ozellikle son otuz yilda palazlandi. Gercekten de Turkiye ekonomisi,yari somurge niteliklerini bir kenara birakin, bolgesinin en onemli ekonomik gucudur.Tamam,bu belki katma degeri yuksek urunler uretecek seviyeye gelmis bir altyapi degildir ama yine de isleyen buyuk bir ekonomi vardir.
Simdi,duralim.Bizim edebiyatimizda ve “bilim”imizde halen daha bir “koylu- sehirli- ayrimidir gider.Elli yil onceki sehire inmeye urken koylu kaldi mi artik sizce? Bitmedi. Peki o koylu bugun sehirden kopuk mu? Peki o koylu sehire goc edip yerlesmedi mi? Bitmedi, o koylu, aile kurup sehirdeki cocugu fen lisesine gitmedi mi? Peki onun bazi hemsehrileri taksi hatti kiralamayi basarip uc bes taksi isletmedi mi? O fen lisesine giden oglan universiteyi kazanip doktor olmadi mi? Yazlari ve tatillerde koyde kalan babaanneye gidilmedi mi? Yavas yavas o koylunun ayagina ANAP gitmedi mi? Peki o ailenin babasi bu partiye verdigi oy karsiligi diktigi gecekondunun tapusunu, elektrigini suyunu baglatmadi mi? O koylunun cocuklari buyuyup artik bir beyaz yakali olunca artik baba hanimiyla koyune tekrar yerlesip oranin da tapusunu alip baska bir ev daha dikmedi mi?
Baska bir aile, yuzune bakmayan devlet memurlarina hinc besledi.Sonra o koylu sehirde bir doner dukkani acinca isleri buyudu. Kardesiyle beraber hemsehri dernegine uye oldu ya da bir cemaate girdi(Turkiye’de sizce bu hemsehri dernekleri niye bu kadar yaygin?). O dernek AKP Il Baskanligindan bir davet aldi ve “sizin icinizdeki Hasan’i ucuncu siradan milletvekili adayi yapalim” dedi. Dernek ve hemsehriler-ya da cemaat- kabul etti. Hasan vekil oldu. Hasan bundan sonra Hasan Bey’di. Artik devleti elinde tutan AKP gucu sayesinde devlet dairesinde suratina bakilmayan koylumuz bu durumu Hasan Bey’e anlatinca parti devreye girdi ve koylu hurmet gordu. Saglik ocagina gittiginde hemsehrisnin oglu bashekim Murat hemen koylu amcasiyla ilgilendi,sira beklemeden tedavi etti. AKP iktidari ilerledikce toplumun her kesiminin oglunu kizini ise soktu,yetmedi bazilarini yurtdisina gonderdi. Tamam biraz torpille oldu ama koylulerimiz on yillardir ilk defa o “elit”lere bas egmiyordu artik. Artik onlarin cocugu da bir diplomaliydi. 
Koy ne oldu peki? Anlatayim. Koyde babaanne halen daha inek sagiyor,bahce capaliyor ve tatillerde cocuklarini bekliyor. Artik torunlari ve cocuklari is sahibiyken onun da paraya ihtiyaci yok ama olsun.Calismadan yapamaz. Koydeki yatirda yatan seyhlerine,ulularina artik neyse, gelen torunlari ve cocuklariyla gidilir,ziyaret edilir ve koyun disaridaki mutfaginda koz ateste kurban eti pisirilip yenilir. New York’da profesorluk yapan torunu yine de Cumra’daki koy evine, kosa kosa babaannesine gider. O kerpic ev,duruma gore yenilenip onarilsa da onarilmasa da New York’daki torun ya da Izmir’deki asker yine de babaannesinin o evine gider.
Ve Karadeniz’in yaylalarinda bugun belki de dunyanin hicbir yerinde olmayan yollar vardir. Yayladan yaylaya yol,sanirim bir tek bizde var. Bu yol manyakliginin nedeni de yukaridaki rituelin tamamlanmasi icindir. AKP iste bu yeni tapulular sinifinin kolonizator dervis silsilelerinin “bir parcasidir”. Karadenizli,elli sene once Istanbul’a gocmus aile bugun hem dukkan sahibi,hem koyde evi var hem Istanbul’da evi var. Rizeli ailenin kizi AKP il yonetiminde, oglu Aksaray Universitesi’nde Yr.Doc. Benim oylesine,simdi aklima gelen aile ornekleri AKP’nin tabanidir. Esas tabani. 
Bunlar bir yeni siniftir.Ne koylu ne sehirli ne de orta sinif. Ben tapulular deyip geciyorum cunku son yirmi senede halkimiz ulkeye “yerlesti”. Partiler bunun bir araci oldu sadece. Ozal, Demirel, Tayyip hepsi ama  hepsi bir kolonizator dervis gibi toprak dagitti. Halkimiz ilk defa kendini daha rahat hissediyor. Koydeki evinin yaninda saglik ocagi ve yol varken(ki bu ona yetiyor zaten) sehirde de isini goturuyor. Bu,toplumumuzda ilktir. Turk milleti burokrasiyi parti cavuslariyla yika yika asmistir. Bugunlerde artik yargi da Osmanli ve hatta daha oncesinden beri  ilk defa tam anlamiyla bu buyuk kutlenin denetimine girmistir.
Ara sira bazi muhalif liderler cikip “namuslu,temiz,yolsuzluk karsiti” falan oldugunu soyler. Laf. Kitle, bu durumlara gelmek icin bunlarin hepsini yapti. Bu kitle sadece alim satima ,kar zarar hesabina bakar. Kotu mu bu? Yoo,aksine cok rasyonel. Turk halki kesinlikle aptal degil. Bence cikari ve rahati nerde, gayet iyi biliyor.O kadar ki ben olene kadar calissam onun oglununki ya da kizininki gibi arabalara binip,onlarinki gibi bir ev sahibi olamayacagim. Sinifsal gercektir bu.
Diyelim ki,Ingiliz lordlari kendi topraklarinin bin yildir sahibi. Bu abartida gerceklik var. Cunku unvan demek,asalet demek o topraklarin sahibi olmak demek. Turk milleti kendi topragina ancak yirmi yilda yerlesmistir. Son ornek,koyde yeni yapilan villalar. Ne zaman bizim koye gitsem Ingiliz Lordu-Nenemin evi karsilastirmasini yaparim. Bin yilda olusmus asalet ve gelenekler ve biz Anadolu halkinin daha yeni “yerlesmesi”. Aradaki ucuruma bakar misiniz? Benim koyum AKP’li. Akrabalarimdan cok AKP”li var.Siyaset yuzunden  birbiriyle kus olan akrabalarim var benim. Bu da koyumun Ege’de bulunmasi,yani metayla-kapitalizmle  ilk defa tanisan yorelerden birinde olmasindan oturu. Yoksa icerilerde bir yer olsak ,tartisma da olmaz hepimiz AKPli olup gecinip giderdik. Tekrar pahasina soyleyeyim,iste bu da sinifsal bir gercektir.
Bu halk gercegini bilimsel bir bicimde tartisip ona gore tahlillerde bulunmak bence daha yararli olacaktir. 
0 notes
baladizagidi · 7 years
Text
Menzil Uzerine Gozlemler ve Cozum Onerileri
Gunlerden beri Menzil tarikati hakkinda arastirmalar yapiyorum ve vardigim sonuclar,ulastigim cozumler hakkinda kisa birseyler yazmaliyim:
1.FETO gibi bunlar da cok hiyerarsik ve sofi dedikleri kisiler herseyleriyle ama herseyleriyle seyhe bagli. Mesela Ismailaga cemaatinde bunlar kadar disiplin olmadigini dusunuyorum. Bu bakimdan cemaatler icinde en kul kole tipolojisi bunlarda var.
2.Sadece Adiyamanlilardan olusmuyor,artik tum ulke sathina yayilmis durumdalar. Mesela Antalya varoslari neredeyse tumuyle bu tarikatin kontrolu altinda.
3.Duskunler, uyusturucu bagimlilari bir care diye buraya geliyorlar. Onlari da kinanamak lazim. Devrimci cumhuriyetin degerleri emekci siniflara neredeyse hicbir zaman ulasmadigi icin, cozumsuzluk ve cahillik insanlari buralara yonlendiriyor.
4. Cemaat(belki de orgut demeliyim) yogun bir emek somurusu yapiyor. Sofiler karsiliksiz olarak bu Menzil ailesine hizmetler sunuyorlar. Menzil tarikatinin basindaki aile,tum aileye ayni kutsallik atfedildigi icin, kutsal kabul ediliyor.Aile kir tabanli oldugu icin cogu yerde topraklari var. Bu topraklar sofilerin karsiliksiz emekleriyle isleniyor.
5.Gavs-i Sani,yani Abdulbaki Erol ve ailesi Menzilin basi. Simdi bunlarin muritleri daha cok eski uyusturucu bagimlilarindan olusuyor. Bu tur insanlar bu maddeyi biraktiklari anda bunu basarmalarini sagladigina inandiklari adamlara kul kole derecesinde bagli. Ben bunu yasadigim yerin varoslarinda birebir gorup izliyorum. Buradaki vaktimi cogunlukla gezerek harcadigimdan bir sosyolojik analiz yapmak icin ,handiyse, veri topluyorum.
6.Simdi bir kisa ara. Tarikatlar,gecmisteki anlamlarini bir tarafa koyuyorum, bugun bir sirket gorunumundedir. Oradaki havuzda para birikir. Oncelikle bastaki aile nemalandiktan sonra silsile halinde en alttakine varana kadar dagitilir. Isyerleri kurulur,muritler birbirlerinden alisveris yapar. Boylelikle eldeki meta surekli artar. Zaman gectikce isyerleri sirket,sirketler holding olur. Bu konuda Fethullahcilar en ustteki ornek oluyor. Menzil ise bu tarikatlar,yani sirketler, icinde en ‘kirsal’ nitelikte olani. 
7.Simdi bu adamlar  eski suclular bagimlilar ve lumpenlerden olusurken buna bir de kirin ustyapisal ozelliklerini eklerseniz karsiniza Menzil cikar.Nurcularin modernizme acik olan tarikatlerinden farkli bu adamlar. Icerisindekiler kirsal degerleri kutsal sayan muptelalarla dolu. Su ana kadar Fethullahcilar gibi direk ABD baglantili olduklarina rastlamadim.Belki arastirmalarim beni buraya goturur,bilemem.
8.Gavs kavrami uzerinden seyhlerine sorgusuz sualsiz bagli olan bu guruh, aslinda Ortadogudaki diger gerici akimlardan farksiz.Mursi gibi, El Kaide gibi bir yapi dusunun.
Peki cozum?
1. Tum ilerici kuvvetler siyasi mucadeleyi surduruken bir yandan da kendi yurtlarini acmali. Bu, tum ilericilerin uzerinde anlasacagi bir konudur. Acilen kendi yurt ve burs sistemimizi kurmaliyiz. 
2.Bitmedi. Bizler sirket kurmaliyiz ki bu zor degil. Zaten mucadele icindeki arkadaslar yoklugu bildigi icin uc bes muhendis biraraya gelip kendi ofislerini kurarak yavas yavas buyuyebilirler. Bize yakin olan ulkelerle iletisime gecilip yurtdisindan is yapmaliyiz.CHP VP ayirt etmeden tum ilericiler birlesip genclerini bu dogrultuda yonlendirmeli. Acik soyluyorum Turkiyenin kurtulusu biz devrimcilerin para kazanmasina bagli.
3.Bu noktada ikinci adimda bizler yeni bir sirket tipolojisi yaraticaz. Sirketlerin sahibi bir parti profesyoneli gibi yasayacak. Kendi kazanclarinin bir kismini Ataturkcu devrimci genclere burs olarak verecek. Surec ilerledikce kendi yurtlarimizi ve hatta universitelerimizi kuracagiz.Boylelikle kendi cocuklarimizi ,halkin cocuklarini bu tecavuzcu guruhun elinden kurtarma sansimiz dogacak.
4. Muhendislik dali bu bakimdan cok onemli. Eylermlere harcadigimiz parayi once bir muhendislik ofisi acmaya harcarsak onumuzde yeni yollar acilacak. Muhendislik disinda muhasebe ve sigorta ofisleri de acmaliyiz. Para kazanmaliyiz. Paramizi halk icin harcamaliyiz.Mesela biz universitede evde uc dort kisi kalmaya alisan insanlardik.Is hayatimizin ilk bes senesi de kaliriz,Ama arttirdigimiz her parayi bir gence burs verecek sekilde bir sistem kurmaliyiz.
5.Bunlar hayal degil,onlar boyle yapti. Onlari gericilik biraraya getirmedi,onlari caresizlik biraraya getirdi. Bizler halka care olmak icin kendi hayat bicimimizi degistirmekten asla vazgecmemeliyiz. 
6.Sabirla ilmek ilmek bu yolu orersek once toplumda sonra da siyasette iktidar oluruz.
0 notes
baladizagidi · 7 years
Link
“sevgilisini yiyen hayvandir...sevgilisini yiyenler olur amma asiklar yasar.Olen hayvandir,asiklar olmez.” 
0 notes
baladizagidi · 7 years
Text
Munacaat Bu yaşa erdirdin beni, gençtim almadın canımı ölmedim genç olarak, ölmedim beni leylak büklümlerinin içten ve dışardan sarmaladığı günlerde bir zamandı heves ettim gölgemi enginde yatan o berrak sayfada gezindirsem diye ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende. Vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydi genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için halbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti demedim dilimin ucuna gelen her ne ise vay ki gençtim ölümle paslanmış buldum sesimi. Hata yapmak fırsatını Adem’e veren sendin bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana gençtim ben ve neden hata payı yok diyordum hayatımda gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini tanıdım Ademoğlu kimin nesiymiş ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi. Çeşme var, kurnası murdar yazgım kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi. Gençtim ya, ne farkeder deyip geçerdim nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem ne fark eder demişim bilmeden farkı istemişim. Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık! Yola madem çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım hava bozar, yüzüm eğik giderdim yine yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar yola devam ederdim. Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın onunla ben hep sevişecek gibi baktık birbirimize. bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık. Oysa bu sürgün yeri,bu pıtraklı diyar ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık ah, bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık gönendi dünya bundan istifade dünya bayındırladı: Bir yakış, bir yanış tasarımı beride öte yakada bir benî adem her gün küsülü kaldık. Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan artık bu yaşa erdirdin beni,anladım gençken almadın canımı, bilmedim demek gökten yağsa bile tohum yürekten düşecekmiş çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış insanın insana raptolduğu cevher. Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi taşınacak suyu göster, kırılacak odunu kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin tütmesi gereken ocak nerde? İsmet Özel
0 notes
baladizagidi · 7 years
Text
Bugunun Kalpaklilari
Adalet Kurultayi ile ilgili cok cesitli kesimlerden farkli farkli tepkiler geldi. Benim en dikkatimi cekense DSIP in bir gozlemcisinin yazdigi bir yaziydi. DSIP Ergenekon kumpasi surecindeki tutumuyla bir ajan provakator yapi oldugunu zaten tescillemisti. Turkiye siyasetinde yeri olmayan bu yapi benim her zaman takip ettigim yayin organlarina sahiptir. Neden? Bu yazilari okudukca emperyalist kapitalist duzenin istedigi “sol” anlayisi daha iyi gorebiliyorum. Bu ajan provakator yapi, Turkiye sosyalistlerinin genleriyle oynamakla mesguldur,tipki Hurriyet ve Aydin Dogan medyasinin halkin genleriyle oynama gorevini yerine getirmesi gibi.Cumhuriyet ise ozellikle son yillarda Turkiye aydininin tahayyulleriyle oynamak,aydinlarin toplumla olan baglarini gevsetmek, Bati’nin sozculugunu yaparak az sayidaki okuyan gencin dipsiz kuyulara yonelmesi konusunda ozellikle Can Dundar zamaninda basarili sinavlar vermistir.
Simdi,DSIP Heyetinden Yildiz Onen’in Adalet kurultayiyla ilgili gozlemlerinden bir kismini asagiya aliyorum. Aliyorum ki  ibret olsun. Aliyorum ki 1920lerin basinda Istanbul basininin ve onun aydinlarinin isbirlikci ve sefil ruh yapisiyla bugunkuler arasinda hicbir farkin olmadigini gostereyim:
"Fakat genel olarak katılıma baktığımızda, CHP’nin kitlesinin dışına çıkamadığı ortada. Konuştuğumuz CHP’liler de aynı şeyden şikâyet ediyorlar. Asıl olarak CHP’ye oy veren, CHP üyesi olan insanlar buradalar. Her ne kadar 'Mustafa Kemal’in askerleriyiz' sloganı susturulsa da, panellerin her tarafında kalpaklı Atatürk fotoğrafının olması, Atatürk tişört ve rozetlerinin yaygın olması, toplantılarda hâlâ Atatürk dönemi kazanımlarının konuşuluyor olması, Kemalizmin ana siyaset olmaya devam ettiğini gösteriyor. Türkiye’deki en önemli sorun olan Kürt sorunu konusunda hiçbir toplantı olmaması, barış konusunun gündem yapılmaması, milliyetçilikten hâlâ uzaklaşılamadığının kanıtı.
2019 seçimlerine giderken CHP-HDP ittifakının konuşulduğu bir dönemde HDP’den hiç bahsedilmiyor olması, HDP’nin parti olarak buraya çağrılmamış olması, bu ittifakın 'CHP aday belirler, en çok oyu alır, kalanlar takip eder' ittifakını öngördüğünü gösteriyor."
Evet alinti budur. Aklimiza kaziyalim:KAVGA AYNI KAVGADIR. Bir tarafta gelecegini Ingilizlerin koruyuculugu altinda ‘medenilesmek’ hayalleri kuran ve ‘Kemalist capulculara’ kendi fildisi kulelerinden akillar veren Ali Kemaller bir tarafta da Ankara’nin yolunu coktan tutmus onurlu,basi dik ve KALPAKLI Kemalistler. Bir tarafta Ingilizlerle isbirligi yapan Istirakci Hilmiler(nami Sosyalist Hilmi) diger tarafta Sefik Husnuler. O Sosyalist Hilmi ki olumu bir oglanin pesinde kosturmak seklinde gerceklesmistir. Sosyalist Hilmi oglancilik sevdasindan ve biricik aski olan kirmizi arabasindan vazgecemeden olmustur. Simdiki muadilleri ondan farkli mi? Kendine solcu diyerek imaj yapmaya calisan yavsaklari hic mi bilmiyoruz...Geciniz. Biz yine kalpakli,koseli, zor anlayan ve fakat onurundan asla taviz vermeyen bir avuc Jon Turkuz.
CHP”nin Adalet Kurultayini da desteklemiyorum,Said i Nursi guzellemeleri yapmak icin Yeni Asyacilari calistaylarinda  konusturan bir zihniyetle en ufak bir ortakligim olamaz.Ama o kitle halen daha bizim,bizden. Ne olursa olsun onlarla kurtulusu gerceklestirecegiz.Cok degerli aydinlar umarim bu garabetle ilgili elestirilerini gerekli organlara iletirler.
CHP’ nin genel merkezi ise isgal Istanbul’undaki Osmanli sarayi gibi:karanlik,hainlerle dolu,umutsuzluk ve kin kokan bir gayya kuyusu...
Gazi Pasa’nin koltugu elbette ki bunu hak etmiyor. Uzuntuye luzum yok. CHP isgal edilmisse isgalcileri kovmak da bugunun Kalpaklarinin boynunun borcudur.
0 notes
baladizagidi · 7 years
Text
O Adam
O yillar henuz Hatay’in anavatana katilmadigi zamanlardi. Daha cocukken ‘sinirda’ yasamanin ne demek oldugunu tecrubeleriyle anlamisti. Bunun sonucunda kendi kultutrune,dinine ve milliyetine daha tutkun hale geldi.On bes yaslarinda Islam klasiklerinin anlasilmasi en zor metinlerini okumakla mesguldu. Ayni zamanda dunya klasiklerini de elinden birakmiyordu. Icine kapanik,mahcup bir delikanliydi. Bir yazisinda soyle bir vurgusu var ki,sanirim bu duyguyu o zamandan hissetmisti:” Insanlar kiyiciydi,kitaplara sigindim.” Sivesi,tavirlari ve kisiligi arkadaslariyla iliski kurmakta zorlanmasi sonucunu doguruyordu. Bu yabancilik hissi olunceye dek surecekti.
 Ilkokul ve ortaokul zamaninda Turkiye’de okudu ve daha sonra-lise zamanlari- o zamanki her okuyan genc gibi Marksizmle tanisti. Basi belaya girdi, mahkemeye cikarildi. Teorinin tumune hakim olduktan sonra kendini bu davaya adamisti. Fakat mahkeme heyetine savunmasini yaparken sunu dusunmekten kendini alamayacakti:”Evet ben sosyalisttim.Ama o gune kadar bir kez olsun bir iscinin elini sikmis miydim?” Bu meseleyi olgunluk caginda daha da dusundu ve su sonuca vardi:”Bu ulkenin kurtulusunun bir yolu da kafa ve kolun birlesmesinden geciyor.” Aslina bakilirsa tarih boyunca halkci tum aydinlarin icinden cikamadigi yegane sorun buydu.
 Ve Istanbul. En buyuk hayal kirikligi. O sivesi ve tasrali havasiyla bir hevesle girdigi sol ortamlardan dislandi,asagilandi. Onun tasrali havasi ve tutuklugu cevresindeki igreti bakislarin ve dikkate alinmamalarin verdigi izdirapla birlesince kisisel bir buhrana donustu. Hayatinin en karanlik ve uzgun donemlerini gecirdi. Ayni zamanda goz rahatsizligi da artmaya basladi. Simdi bakin,1972lere kadar Turkiye solu elitler arasinda hayli etkin bir akimdi. Bu zamandan sonra bizim su an bildigimiz feodal niteligine kavusuncaya kadar da sosyalizm elitler ve onlarin cocuklari arasindaki bir muhabbet konusu olarak kaldi biraz da.
O yillarda ileride karisi olacak kadini tanidi. Bu kadini tasvir edisi de zaten buhranli yillarinin tam sonunda oldu. Onunla hayati degisti. Karisi onun hem yol arkadasi hem yardimcisi hem aski yani her seyi oldu. Bu yillarda evlendi ve parasizliktan kurtulmak icin haril haril ceviri yapti. Cok iyi Fransizca biliyordu ve ozellikle Balzac cevirileri yapiyordu. Balzac onun icin bir esikti ayni zamanda. Bugun onun yaptigi cevirilerin yeniden basimlari yapiliyor. Cunku yaptigi ceviriler o kadar ustaca ve derinlikliydi ki bazi kelimler icin ayri bir dipnit aciyor ve uzun uzun aciklamalarda bulunuyordu.
Bu zamanlarda sag kesim ona sahip cikti ve o bunu hic unutmadi. Ama ayni zamanda solun da bzi ozelliklerini sevmeye devam ediyordu,hatta sagi kiyasiya elestiriyordu. Proudhon ve diger anarsistlere hakkini teslim ederken ayni zamanda Said Nursinin bu ulke halkinin bir cigligi oldugunu vurgulamaktan geri kalmiyordu. Defaatle ideolojilerin bir deli gomlegi oldugunu yaziyor,solun ise bu ulkeyi anlayacak kuramsal yeterlilikten yoksun oldgunu dusunuyordu. Sag mi? Onun icin sag, bir olu mezarligi sessizligi ve uyusuklugundan ibaretti.
Batililasma,oksidentalizm ve oryantalizm konusunda zihin acici makaleler yazmaktan geri durmadi. Yazilarinda Marks’a ve diger ateistlere sikca vurgu yapiyordu. Solun “gerici” diye itham ettigi organlarda bu sekilde yazilar yazarken bu “gerici” dergilerin kadrolari onu yazilarinda serbest biraktilar ve ozgur bir ortam sagladilar. O bunu hic unutmadi. Gercekten de o ikiye ayrilmis bir adamdi. Zamaninin ideolojik kamplasmalari icine sokamazdiniz onu:”benim trajedim şu bir kaç satırda: sevebileceklerim dilsiz, dilimi konuşanlarla konuşacak lakırdım yok. yani, dilimle, zevklerimle, heyecanlarımla, yarımla 'büyük doğu' kadrosundanım. düşüncelerimle, inançlarımla 'yön'e yakınım. bu bir kopuş, bir parçalanış"
Fakat o bir tek taraftandi, hakikat tarafinda.On binlerce kitap okudugu biliniyor. Bu ugurda gozlerini kaybetmis bir “tefekkur iscisi”nden bahsediyoruz. O her zaman fildisi kulesinden haykiran bir entellektuel,bir munevverdi. Ve diger “aydin”lara deyim yerindeyse biraz acima biraz tiksintiyle bakiyordu. Onun icin Turk aydini bir somurge aydiniydi,kendini begendirmek icin alfabesini bile degistirmis, koksuz ve ruhsuz insanlardi. Onlar “magaradakiler”di. Fakat simdiler gibi ucuz elestiriler getirmedi hic, M.Kemal’e kendi dunyasi icinden hep hakkini verdi. 
Gorkemli gecmisimizi cok iyi bilen ,hem Sark hem de Garp medeniyetlerini ozumsemis bu buyuk insan gorkemli gecmisimizi dikkate almayip “az gelismis ulke” oldugumuzu surekli kendimize tekrarlamamizdan,surekli kendimizi asagilamamizdan nefret ediyordu. Onun haykirisi buydu. Bunun nedeni de suydu: "Son yıllarda garip bir mahlûk türedi türkiye'mizde. Tek sahife tarih okumadan milletin mazisini keşf, hâlini tasvir, istikbalini tanzim eden bir allame türü... Hafızamızı kaybettik. hafızamızı, yani şuurumuzu..."
Deli gomlekleri diyorum ya, iste tum sorun hic okumadan hazir receteleri bulup uygulamaya calisan bu okumus cahillerdi. Halbuki aydin,halka dokunmaliydi. Gecmisi idrak eden her Turk munevverinin gectigi bir esikti bu. Anlatilmaz,yasanir.
Yasadigi zaman hic anlasilmadi. Hep kafasi karisik bir insan muammelesi gordu. Dislandi ve gormezden gelindi. Tecessus ve tefekkur. Cografyamiz bu iki seyin pesinde kosan insanlara hakettigi degeri hicbir zaman vermez. Cemil Meric’e de vermedi. Bakmayin siz simdiki devlet ricalinin onun adina kongreler duzenleyip, Kultur Bakanliginca hayatini anlatip, TRT’de programlar yaptirmasina. Adini okullara vermekle olmuyor bu isler. O programlara bakiyorum da... Benim okudugum ve okuyup heyecanlandigim adam bu degil. Guzel olan her seyi kendinize benzetiyorsunuz,her seyi kirletiyorsunuz ve ruhsuzlastiriyorsunuz. Insanlarimizin ozunu bozdunuz ama Cemil Meric’i bozamayacaksiniz. Hakikatle ve onun sadik hizmetkari “O Adam”la  sizin aranizda daglar kadar fark var cunku.
0 notes
baladizagidi · 7 years
Text
Atlari Ozgur Birakmak
Asagida alintiladigim yazi sanirim Mart 2009′da NTV Tarih Dergisi’nde yayinlanmisti. Yazi benim tarih felsefem uzerinde ciddi bir soru isareti birakmisti. Cok alakasiz durabilir ama bu yazi ayni zamanda sevgi-aska bakisimi da cok degistirmisti. 
“göçebelik ve uygarlık kavramları birbirinin zıddıymış gibi yaygın bir izlenim vardır. hatta bu iki kavramı yan yana getirmek pek alışılmış değildir. unesco bundan on yıl önce göçebe uygarlıkları araştırma ve inceleme enstitüsü’nü (iisnc) kurunca, bu iki kavramı ilişkilendirmiş oldu. kurum hâlen moğolistan’ın başkenti ulanbator’da bulunuyor. bundan yirmi otuz sene öncesinde ise “göçebe uygarlıklar” kavramı söz konusu bile değildi. evrim görüşleri içinde göçebelik, avcılık ve toplayıcılıktan sonra gelen ve ancak yerleşik tarımla oluştuğu düşünülen “uygarlık”tan önceki bir evreye ait bir terimdi. hatta bizde de olumsuz ve geri kalmışlığa işaret eden olgular için “göçebelikten kurtulamadık bir türlü” gibi ifadeler kullanılırdı. bir süre sonra evrimde geri kalmışlığa işaret eden bu görüşlerden vazgeçildi ama bunların tarih bilimi içerisine nüfuz etmesi zaman aldı. öte yandan özellikle iç asya ve doğu asya üzerinde çalışan tarihçiler arasında, owen lattimore’un 1940’larda ileri sürdüğü görüşler geçerlilik kazanmaya başladı. bu görüşe göre çin’in kuzeyindeki sarı nehir çevresindeki bölgelerde basit düzeyde tarım ve hayvancılığı beraber yürüten topluluklar ihtisaslaşma yoluna gitmişler, iklimin ve toprağın daha sert olduğu bölgelerde göçebe hayvancılık şeklinde özel bilgi isteyen bir yaşam tarzı oluşmuştur. lattimor ayrıca bu devirlerde bizim bugün anladığımız anlamlarda ırk, dil gibi ayrımların geçerli olmadığını da vurgular. göçebeler belli bir coğrafya içinde yaşamaya ve bu coğrafyaya uyum sağlamaya mecbur olan insanlar değil, kendi iradeleriyle seçim yapmış insanlar olarak karşımıza çıkarlar. yerleşiklik ve tarım açısından tabiatın kontrolü önem taşır. halbuki göçebe hayvancılık açısından durum farklıdır. tabiatı kontrol değil, tabiatla beraber yaşamak öne çıkar. yaşarken başkasını kontrol etmek değil, yaşatmak önemli bir bakış açısıdır. tabiatı kontrol eden biz yerleşikler, aynı zamanda bu kontrol ve denetim mekanizmalarını insanlar üzerinde kurmayı da severiz. hatta kontrol ettiklerimizin bize benzemesinden de hoşlanırız. terbiye etmek, yetiştirmek hep benzeşme ile ilgilidir. başkasını kendi olarak yaşatmanın, yaşamanın gereksinimlerinden olduğunu pek düşünmeyiz. tabiat içinde ve tabiatı olduğu gibi kabullenerek yaşamanın en güzel örneklerini at terbiyesinde görüyoruz. kırgızların bir kısmı bugün bile “atlarımız insanlara pek alıştı” diyerek, onları yaz aylarında “üyürge saloo” adını vererek sürüye salarlar. özellikle celalabad taraflarında görülen bu âdet sonucu, atlar bir süre kendi başına yaşar. yaz sonunda “toodağı”, yani “dağdaki” denilen yılkı geri getirilir ve “oidağı” yani “evdeki”lerle karıştırılır. o zaman bütün sürüye bir canlılık gelir. başkurtlar ise kış ayları atlarını “tibin”e yani buz üzerinde tepinmeye gönderirler. kışın ayakları ile karı delerek, karın altından kendine yiyecek bulan atlar güçlenir. her iki göçebe kökenli kültürde at terbiyesinde atları tehlikelerden korumak ve korunak altında evden ot getirerek beslemek yerine, onların atlıklarını ve kendi başlarına yaşamayı unutmamaları önemlidir. bu insanlar kendilerine muhtaç olan değil, at olarak var olabilen atları olsun isterler. burada kontrol değil de, başkasının varlığını kabul etmek ve onu kendi olarak yaşatma felsefesi öne çıkar. ve ancak böyle yetişmiş atlar adak olarak ormana salıverilebilir. evde yetiştirilen atlar hazır yeme alışık oldukları için, ormana salıverildikleri zaman, kendilerine bakamazlar ve kurda kuşa yem olurlar. adak olarak değil, kurban olarak sunulmuş gibi olurlar. halbuki kendi başına ormanda ayakta durabilen atlar, adak olarak ormana salıverildikleri zaman özgür bırakılmış olur. bugün biz adak sözünden adanan ve adandığı için de kesilen bir hayvan anlarız. halbuki burada tanrı’ya adanan hayvan öldürülmez, serbest bırakılır. tanrı için salıverme, serbest, özgür bırakma acaba tanrı’ya duyulan sevgiden mi kaynaklanıyor, yoksa sevdiklerimizi özgür bırakarak kendi ayakları üzerinde durmalarını sağlayarak, onlara duyduğumuz sevgiyi mi gösteriyoruz? ikisi de sevgi. farklı farklı. seçme hakkı bizim.”
Isenbike Togan
0 notes
baladizagidi · 7 years
Text
Sovalyeler ve Degirmenler
Var olan duzen her zaman tam tersini yapmami israrla vurgulasa da ben, baska bir kusagin dogrusunu hayatimda gerceklestirmeye cabaliyorum. Ben insanlarin gozunun icine bakarak mucadele ederim. Cocuklugumun kahramanlarindan olan Don Kisot da sanirim bu yuzden halen daha pesimi birakmiyor. Pusudan anlamam,ben gogus goguse carpismadan yanayim. Savaslara karsi olan bir insan da degilim. Savasi severim. Yeter ki durustce yapilsin. Gerci Sun Tzu’den bari savasin tanimi icinde her zaman hile ve sahtelik olmustur,askeri savas biraz da boyledir. Amma ve lakin kisisel kavgalarimda ben bu ilkeyi uygulayamadim,mizacim buna uygun degil.Saniyorum bu yuzden hayatta saygin bir yere gelemiycem,daha dogrusu toplumun anladigi bir bicimde ‘saygin’ bir yere gelemiycem.
Besiktas’ta otururken bir dostum cok guzel bir kizi gostererek soyle demisti:”Sunu goruyo musun,..,iste bunu kilolu takma disli ve kel kafali bir zengin sikiyor Alican. Ve sana bir sey soyleyeyim, bu kizi tavlamak icin agzini bile acmadi,sadece arabasinin anahtari yetti.” Toplumsal cinsiyet dersinde ardi ardina mahkum edilen bu cumlelerin sosyolojide ve Simon de Bilmem ne nezdinde ne kadar yargilanacagi umurumda bile degil. Fakat dostumun,bazi noktalarina katilmamakla birlikte, kendince anlatmak istedigi gercegi bizim gibi adamlar her gun ve her saat hep yasiyor. Bizim gibi hayatin kenarinda olan adamlarin ulasamayacagi hayat standartlarinin verdigi hirs,iste bu -biraz da asagilayici -uslupta kendini gosteriyor. Peki bu durumda hirsla bilenmek mi gerekir yoksa sakinlesip hayatin gerceklerini kabul etmek mi? Saniyorum on sene sonra yapacagimiz bu muhabbetin ana konusunu yine hayatimizda hissetmekle birlikte artik pek de onemsemiyor olacagiz. Cunku bu durumu kaniksayacagiz. Hala cocuguz,evet hala cocuk. Yine sohbetimizde kendimize bir sey daha itiraf ettik.Biz gercekten de bu duzeni degistirecegimizi sanan genclerdik. Komik gelebilir ama bu motivasyon bizi ayakta tutuyordu. Grup icinde buna en cok kendini kaptiran da bendim. Potansiyel bir Cengiz Candar olma ihtimalimi hep konusur ve benim ne zaman bir donek olacagimla ilgili tahminler yuruturduk.Cunku ben bencil bir adamdim ve bazi tehlikeli anlarda uzaklasirdim. Ilk senemde gercekten yoldaslarim benim uzaklasip gidecegime kanaat getirmisti. Benim de kendimle ilgili soru isaretlerim coktu. Fakat daha sonra ilginc bir bicimde,sert militan karakterli arkadaslarin cogu kopup gittikce benim gibi daha yumusak basli ve cekingen olanlar ideallere siki sikiya baglanmaya basladilar. Oyle ki lisans egitimimin son senesi ben yerleskedeki temel adamlardan olmustum. Cok yogundum ve kelimenin gercek anlaminda ‘adanmis’ bir solcuydum. Gunun her saatini planliyor,temel birimleri buyutmek icin saatler suren toplantilar ve egitim calismalari yapiyorduk. Biliyordum ki ben bir yola girmistim ve sonumun ne olacagi artik umurumda bile degildi. Hos, bunun verimini okulda hoca olamamakla aldim. Ama Besiktas’ta sohbet ettigim arkadasla vardigimiz ortak kani ayniydi:yine olsa yine yapardim.
Simdi artik siyasetten elimi ayagimi cekeli tam iki sene oluyor. Bu sure icinde hep okudum ve okudukca ogrendim ki aslinda biz de sosyo ekonomik ortamin bir urunuyuz. Urunuyduk. Fakat artik meselelere dogmatik yaklasmiyorum ve diyalektik materyalizmden gun gectikce uzaklasiyorum. Yaptigimiz cogu sey cocukluktu ama beni ben yapan da bunlardi. Asla pisman olmadim cunku insanin kisisel seruveni boyledir. Hakikati arama cabasi benim herseyime islemistir. Okudugum herseyden ama herseyden suphe eder hale geldim. Tarih,ornegin, lineer bir dogru seklinde gitmiyor,dongusel yol aliyor. Bu,benim ekolumde bir kufurdur. Ama umurumda bile degil. Beni uzen sadece tek bir dogruya saplanip kalmis insanlar. Bu hem solda boyle hem de sagda,hem de dinlerde boyle. Cok basmakalip bir cumle ama tekrar etmeliyim: hickimsenin farkli bir sese tahammulu yok. Bu beni cildirtiyor. Evet halen daha siyasi yelpazenin solundayim ama Bozkurt amblemli yuzuk takiyorum. Evet ben bir Musluman degilim ama deli gibi Buhari ve dinler tarihi okuyorum. Resmen Isa’ya tapiyorum. Boyle bir adam eger yasamissa onu insanlarin en buyugu olarak gorme egilimim kuvvetleniyor. Evet ben liberal bir adam degilim ama liberallerden de cok sey ogrendim. Ornek olsun Peter Drucker denen adam bana kitaplariyla cok sey ogretti. 
Topraklarimiz soru isaretinin degil unlemin ve noktanin diyari. Turk toplumu bana gore dunyanin en ahlaksiz toplumu. Bunu acik ve net soyleyebilirim. Yalanin,riyanin ve aldatmanin en yaygin oldugu toplum bizim toplumumuz. Resmen bir Sodom ve Gomorre’nin icindeyiz. Gecenlerde yapilan bir arastirmaya gore iliskilerde kadinlar yuzde kirk erkekler de yuzde altmis oraninda eslerini aldatiyorlar. Bu is resmi rakamlarda boyle ve eski bir siyasi kadro olarak soyleyeyim:resmi rakamlar her zaman gercegin daha azini gosterir.Toplum curume evresinde.Ustelik arastirmada artik aldatmayi turlere de ayrimislar. Soyle ki: sadece cinsel doyum icin aldatanlar(nemfomanya). Internet ve telefon mesajlariyla duygusal tatmin yasayanlar. Ve bir de hem sevgilisini aldatip hem de iliskisine devam edenler. Ki bu ucuncu gruba ‘terazi turu aldatma’ da deniyormus. Yani burada bahsolunan kisi,rapordaki ifadeyi kullanirsam, ask ve tutku ihtiyacini kacamak iliskisinde ‘ sevgi ve huzur ihtiyacini da  beraber oldugu kiside gideriyor.Su an yasadigim yer Istanbul’daki en “Musluman” yerlerden birisi fakat gecenlerde Sok’ta calisan kasiyerin bana soyledigi su oldu:” Ben cok yerde calistim fakat en cok kondomu alan kizlar burada. Cogunun yasi 16-17.” Anlayacaginiz toplumumuz kendi anladigi bicimde “cinsel devrim”i yapmis durumda.Aslinda aldatma olayi gecmiste de yaygindi fakat bugun daha gorunur hale geldi. Bir de bunun ustune kadinlarin ekonomik guce kavusmasini ve bu kitlenin cogunun da cinsel ozgurlugu gotunden anlamasini koyun.Yani toplum su anda calkalaniyor. Partner arasi diyaloglarda ve bakislarda bu calkalanmayi net bir sekilde gorebilirsiniz. Ben mesela burada basimi yerden kaldirmadan yurumeye calisiyorum. Cunku daha bazi seyleri anlamlandiramadim ve bu benim kafamda surekli buyuyen bir soru isareti.Turk toplumunda kadinlar erkeklesiyor ve bunu ozgurlesmek olarak algiliyor. Kadinlarin uzerinde bu kadar durmamin nedeni onlari toplumun en kuvvetli donusturusu unsuru olarak gormem. Evet,gecmiste cogu sey yanlis gidiyordu ve kadinlarin ozgurlesmesi icin bas bas bagirdik halen daha da bundan bir adim geriye gitmis degiliz. Fakat gorunen o ki ,”ozgurlesen kadin” figurlerinde de yanlis giden birseyler var. Erkekler mI? Onlari dikkate almaya degmez. Fakat israrla vurguluyorum: Duzeltilmesi gereken bir-sey-ler-var.
Yazinin basinda da demistim ya,sovalyeleri severim. Onlar benim kahramanimdi. Felsefe tarihinden bir halt bilmeyen insanlarin geveledigi birsey vardir: Ortacag karanliktir. Hayir,Ortacag sadece bu degildi. Ortacagda bagnazlik da olmakla birlikte bugunku universitelerin temelleri de atilmisti. Ortacagda insanlar sonu gelmez bir acgozluluk ve sefalet icindeydi. Evet ama ayni zamanda ortacag bir erdem ve ask zamaniydi. Biz bugunku anlamda “erdem” in kokenini Ortacag’da goruruz. Iste o sovalyeler erdemin temsilcileriydi ayni zamanda.  Mesela “vicdan” sozcugu Italya’da en kucuk olcu birimiydi(birazcik vicdanin varsa sozunun kokeni de bence bu). Sovalye,kendini kosulsuz adayandir. Oncudur. Ilkcagda mesela Misir’da tunc kullanilirdi savas aletleri icin. Genelde de zengin sinifina has bir metaldi cunku az bulunurdu,yani pahaliydi. Ama Ortacag baslarinda kuzeyli kavimler ve Dogu Avrupa’daki “barbarlar” demiri kullandi. Bu ayni zamanda sinifsal savasin da bir tezahuruydu. Demir boldu ve ilkel kabile toplumlarinin ozgur demircileri dovdukleri demirlerle savas malzemesi yaptilar ve o cagin egemenlerini ortadan kaldirdilar.Sonra o demir sovalyenin zirhi oldu ve feodalizmin temelleri atildi.
 Bazi yazarlar gunumuz icin “Yeni Ortacag” diyor. E haklari da var. O cagda avam yarinsizdi,gaibe ve hurafeye inanirdi. Acgozlu ve yer yer sadistti. E diyeceksin ki hani Ortacag karanlik degildi? El cevap: Elitlerden bahsettim. Yoksa halk hep tamahkardi. Kara Veba zamaninda bir sey oldu. Zannediyorum 13.yy da o zamanki Avrupa’yi kirip geciren bu bela var olan tum dogrulari alt ust etti. Kentler olu yiginlariyla doluydu ve insanlar Kilise’nin de bu olaylara derman olamamasini gordu. Bu ne demektir bilir misiniz? O zamana kadar dogrunun ve hikmetin kendilerinde oldugunu savunup duran Kilisenin otoritesinin bitmesi demektir. Bu, insanlari dizginleyecek hicbir otoritenin artik kalmamasi demektir. Ve olanlar oldu. Tarihciler iste bu zamanlari karanlik yillar olarak kaydettiler. Ilk basta pogromlar yapildi. Tum bu felaketlerin sorumlusunun her zaman kendi icine kapanik ve zengin bir halde yasayan Yahudiler oldugu savunuldu. Kentlerdeki Yahudi mahalleleri atese verildi, binlerce Yahudi olduruldu. Fakat veba hizla yayiliyordu. Bu care olmayinca ortaya “Tanrinin gazabini kendi ustlerinde deneyen” tarikatler ortaya cikmaya basladi. Sokakta insanlar kendilerini oldurene kadar kirbacliyor ve gunahlarin kefaretini odemek istiyorlardi. Bundan sonra daha cirkin seyler olmaya basladi. Artik olulerle cinsel iliskiye giriliyor ve yiginlar halinde seks partileri duzenleniyordu. Yazarlar bunu tum berrakligiyla anlatir. Olumun esinginde olan halk,nevrotik bir travma esliginde birbiriyle iliskiye giriyor ve o gune kadar kutsanan  sadakat artik bir koseye atiliyordu. Herkes herkesin karisi herkes herkesin kocasiydi. Eskiden oluler kentlerden tasinir ve gomulurken artik oluler oldugu yerde birakiliyor ve kimse onlari umursamiyordu. Tum bunlara eslik eden sey hedonizm,yarinsizlik ve lakayitlikti. Nufus hizla dustu . Avrupa’nin karanlik devirlerinden soz ediliyorsa iste o devirlerden biri de buydu.Aydinlarsa bu caglarda genelde kacmayi ya da bu kervana katilmayi tercih etti. Kacanlar derin bir sinizmin felsefesini yaparken kalanlarin cogu bu kervana katildi. Aydinlarin cok azi bu calkantiyla mucadele etti ve bu belayi yenenler de onlar oldu.
Boccacio “Decameron” isimli ,dunyadaki ilk roman ornegini yazdi. Burada vebadan kacan kadinli erkekli bir grubun bir satoya kacmasini anlatir. Herkes tek tek basindan gecen maceralari anlatir. Ilk defa bu romanda aldatma,kadinlar ve onlarin duygulari yer tutar. Sadakat o zamana kadar kutsanmisken kadinlar kocalari disindakilerle ,erkeklerse karilari disindakilerle nasil yattigini anlatir. Bu o zamanalarin tasviri icin gerekli malzemelerdi yazara gore. Yazar orada derin bir cokuntuyu anlatmak icin bu olaylari kurgulamistir cunku.Sadakatin ortacag icin nasil bir anlam ifade ettgini son bir ornek vererek aciklayayim: Dante Alighieri “Ilahi Komedya” adli eserinde cehennemi tasvir eder. Cehennemi 7 kat seklinde tasvir eden yazar cehennemin en dibine ihanet eden tarihsel figurleri yerlestirir.Mesela Brutus. 
Ve Besiktas’taki sohbetten buraya nasil geldik. Yeni Ortacag zamaninda oldugumuzu dusunuyorum. Burada Kara Veba yerine teknolojiyi koyun. Kara Veba o zamanlarda buyuk bir katliam yapmisti fakat bir konuda basarili oldu. Ronesans bu cagdan sonra geldi. Niye mi? Cunku bu hastalik o zamanin ayricalikli kesiminin halelerini elinden aldi. Cok basit bir nedeni vardi bunun: Tanrinin hikmetinin elinde oldugunu soyleyen papazlar rahipler de tek tek gidiyordu. Tum dogrular paramparca olmustu iste. Iste bugun yenilikler ve bilissel gelismeler de bizim dogrularimizi tek tek goturuyor. Artik sermaye sahibi olmanin tek yolu fabrika sahibi olmak ya da ticaret degil. Bunun bir de “bilgi” yonu var ki eger onu ise dogru uygularsaniz siz de bir “elit” olabilirsiniz. Teknoloji bu baglamda veba gibi toplumun uzerinden silindir gibi gecmistir:hem iyi yonlu hem de kotu yonlu. 
Evet bu silindir veba gibi cesitli olanaklara yol acti ve geri donemeyiz. Bir sey daha oldu ama:tum dogrular yerle bir. O gordugumuz kiz uzerinden dostumla yuruttugumuz muhabbet bir gercegi isaret ediyor:artik kimseye guvenemezsiniz. Sadakat mi? Sezenin deyisiyle, “o simdi bir semt adi”. Insanlar tipki dunku gibi artik yarinsiz ve baglantisiz yasamayi kutsuyor:hizli yasa genc ol. Matah bir seymis gibi sunulan bu lafi Nazim Hikmet duysa guler gecerdi herhalde. Ama artik bu egemen akim. Bunun pesinden giden genclik sinirsiz bir hedonizmin ve uyusturucunun muptelasi. 
Eskiden Yahudilere uygulanan pogromlar vardi ve biricik nesnesi atesti. Simdi ise bu pogromun yoneldigi kitle Yahudiler degil gercegin pesinde olan aydinlar ve emekciler. Ve bu pogromun biricik yardimci nesnesi ates degil yuhalama ve tecrit. Insanlik oyle gozukuyor ki alkislar arasinda yok olup gidecek.
Ve son olarak Kara Veba zamanindaki aydinlarin yonelimini anlatmistim. Kimi kacti,saklanmanin ve ciddiyetsizligin felsefesini yapti. Kimi ise halkin arasina karisip can verdi. Biz bu cagin sovalyeleriyiz. Ben kendimi boyle gormeye devam edecegim,tum yetersizliklerimin bilincinde olarak. Ve kacmiycam. Savasicam. Nasil mi? Bunu ancak benim tuttugum yolda basima gelenlere karsi yine benim gosterecegim tutumlar gosterecek. Iste yine yukarida soyledigim gibi,hayat ve tarih duz bir cizgide belirli kurallara gore yurumuyor. Hayat ve tarih dongusel:Inisli cikisli,geriye gitmeli ileriye sicramali. Hayat iste...
Sevmekten vazgecmemek umidiyle “Sevgili Sovalye” . Ilk hedefimiz degirmenlerin sarip sarmaladigi hayal gucumuz. Ne duruyorsunuz,hadi onu fethedin! Ileri! 
2 notes · View notes
baladizagidi · 7 years
Text
Durumlar
Yolda yine yururken bir konusmaya denk geldim. Son model arabasindan hisimla inen basortulu bir ablamiz telefondaki kisiye bas bas bagirarak soyle diyordu: “Seninle bir kere yattim diye seninle ilelebet olmak zorunda degilim serefsiz herif. Beni biriyle biyerde gormen zerre kadar umurumda degil. Hayir, hayir.Istedigimle beraber olurum. Seninle ciddi dusunmedigimi sana bastan soyledim.Bunu kabul etmekte zorlaniyorsun. Kapat pust herif kapat yoksa basina bela olurum!” Arabanin kapisini kapatmasiyla telefonunu kapatmasi bir oldu. Durakta minibus bekleyen acizlerine bir bakis atti ve gozlerini sigarama cevirerek ve hafif bir tebessumle “Cok pardon cakmaginiz varsa alabilir miyim?” “Tabi diyerek uzattim. Sonra ben gozlerimi gelmekte olan minibuslere tekrar cevirirken birden konusmaya basladi: “ Bi hanimin agzindan boyle laflar duydugunuz icin ozur dilerim ama sinirlenmistim. Cakmak icin tesekkur ederim. Cakmaginiza karsilik olarak sizi evinize kadar birakabilirim, ne dersiniz?” Ben de “ Rica ederim, simdi gelir zaten.Iyi aksamlar.”, dedim. Cakmak isterkenki gayet suh bakislari biraz sonra kirginlik ve daha sonra kizginliga donustu: “Sen bilirsin!” Siz’in sen’e donusmeye basladigi o andan sonra tekrar arabasina bindi ve yola devam etti. Davetine icabet etmedigi icin “agzinin payini alan ve erkekligi suya dusmus sayilan” ben , acligin da verdigi bir istekle alinmis olan elindeki cigkofteyle minibus bekler vaziyete tekrar dondum. Sanirim bi on gun olmustur,aksam on falandi sanirim. Cok abartili makyajiyla ve pahali bas ortusuyle yola devam eden kadin arabayi buyuk bir hizla calisistirirken kinayan bakislariyla tekrar karsilastim. 
Ikinci olay  Antalya’dan. Temmuz ayinin ortalarina dogru Antalya’da Tudors diye bi mekanda egleniyorduk. Cok “acik” giyinen iki kadin ve bir adam mekanda yerlerini aldilar ve eglenmeye basladilar. Saatler gece uce dogru gelmeye baslayinca biraz daha yasli kadin lavaboya gitti. Arada biraz mesafe vardi tabii. Gitmesiyle genc ve esmer adam ,genc kadinin dudaklarina yapisti. Buraya kadar hersey normal. Yasli kadin gelene kadar bu atesli opusme devam etti ve kesildi. Biraz sonra genc kadin da lavaboya gidince, mevzuya onem kazandiran hadise gerceklesti:bu sefer adam yasli kadini opmeye basladi. Arkadaslarim eglenmeye devam ederken olayin farkinda degildi. Ben bu tur mekanlarda hem eglenir hem de dinlenme anlarinda cevreyi cok incelerim. Bu olay,benim gibi bir adam icin acikcasi ilgincti. Mekan kapanmaya yakin genc adam genc kadinin beline sarilarak mekandan cikarken, yasli olanina bakislar atmakla mesguldu.
Bu iki olay iki farkli ortam ve  iki farkli gorunumdeki yurttas tipolojisi icin de ayni kapiya cikiyordu: Evet, Turkiye degisti. Hem de fazlasiyla. Bu degisimin anahtar sozcugu “hegemonya” dir. Gramsciyen tabirle hegemonya o andaki toplumun deger yargilarini, ortak duyularini, istek ve begenilerini bicimlendiren hakim sinif iklimidir. Bir toplum ikiye ayrilir: sivil toplum ve politik toplum. Sivil toplum hepimizin yasadigi, soluk alip verdigi dernekler,siyasi partiler, isyerleri ve yasam alanlarindan olusur. Politik toplum, ozellikle asker,egitim ve hukuk ucgenine yaslanarak sivil toplumu bicimlendiren,ona sinirini veren ve koruyup kollayan asli toplumdur. Politik toplum ilkokuldan baslayarak bireye yurttaslik bilinci kazandirir ve bir toplumda ne yapip ne yapamayacagini bu yolla asilar. Asker ve polis orgutuyle,  bu kurallara uymamakta diretenleri tutuklar ve hukuk sistemiyle de “cezasini verir”. Ozellikle bu ceza verme konusunda Foucault’un hapishane tarihi ile ilgili anlattiklari okunmaya degerdir. Althusser ve onun ardillari “Devletin Ideolojik Aygitlari” ismini vererek bu politik toplum araclari mevzusuna aciklik getirmeye calisir. Simdi esas konuya gelelim: Bu hegemonyayi kurmak icin ne lazimdir? Tek kelimeyle RIZA. 19.yy da Batili devletler bir seyin farkina vardilar. Sadece zor yoluyla halkin itaati saglanamiyor. O halde ne yapmali? Iktidara gelen burjuvazi,kendilerinden once gelen asilzade sinifinin yaptiklarindan vaz gecerek tebaanin riza gostermesini saglayacak “ yumusak guc’e yonelmeye basladilar. Okula giden cocuga “eger calisirsan yuksek yerlere gelebilirsin’ dendi, hukuk sisteminin tum insanlik degerlerini kapsadigini ve yonetenler de dahil olmak uzere hic kimsenin “yargilanamaz olmadigini” soyledi. Herkesin yasam ve mulkiyet hakkinin kutsal oldugu ve vergilerini verdigi muddetce yurttasin esit bir vatandas oldugu vurgulandi. Boylelikle tebaa, gercekten de okul yoluyla uste cikan, zengin olan, mulkiyetine dokunulmayip ustune ustluk zengin de olabilen diger yurttaslari gorerek sisteme riza gosterdi. Iste bu inandirilan degerlerin toplamina hegemonya denir . Bu hegemonyayi kabul operasyonlarinin en onemli aygitlariysa,tekrar etmek pahasina, okul-kolluk kuvvetleri-hukuk sistemi ve simdi aciklayacagim aydin kesimidir. Evet,sistem sadece bu aygitlari kurarak carklari donduremez. Bir de buna aydinlar da eklenmelidir. Aydinlar da katmanlara ayrilir. En ust kesiminde felsefeciler olamk uzere en altta bir gazete editorune kadar tum egemen sinif aydinlari yurttasin rizasini tekrar ve tekrar uretmek icin haril haril calisir. Felsefe bu noktada cok onemlidir cunku sistem ancak belirli felsefi kabullere dayanarak ayakta durabilir. O egemen felsefeden cikarilan daha dusuk kapsamli dogrularca halkin zihinsel ekmegi cikarilir ve rahatca birseylere inanmasi saglanir. Herkes kitap okuyarak mi zihinsel ekmegini buluyor? Tabii ki hayir. Yazili basin,televizyon, internet ve telefonlar ve din, bu isler icin hazir halde bekliyor.
Simdi bu uzun ayractan sonra konumuza donelim. Muhafazakar ve Laik(peh!) kesimlerden iki ornek vermistim size. Burada bana sasirtici gelen basortulu ablamiz. Istanbul’da genelde muhafazakar semtlerde dolasiyorum. Bu kesimlerin yonettigi Turkiyenin cekirdek halini gorebilmek icin. Cok sik arabalarda gezen ablalarimiz ellerinde telefonda surekli konusuyor ve ben ne konustuklarini az cok tahmin edebiliyorum.Bu konusmalar cogunlukLa yukarida aksettirdigim minvalde . Evet,cunku bu kadinlar kuma. Soyle ki, imam nikahlari son on senede patladi. Daha once de yaygindi ama yukaridan beri soylemeye calistigim donemin hegemonyasi sonucu artik cocuklar bile kuma olayini biliyor ve hazir olun, erkek cocuklar bunun hayalini kuruyor.Kadin, zengin Akpli orta sinif erkeklerin ucuncu,dorduncu esi falan. Isin daha da tuhafi,aldatan aldatilir prensibine uyarak bir cikarimda bulunayim: Kuma ya da sevgili olan bu ablalarimiz da aldatiyor. Telefonlar bu noktada hazir bekliyor. Bunlar fantazi degil,gozlemlerimden suzulmus cikarimlar.Bu noktada artik basortusu,dombirali telefon muzikleri, akp kadin kollari yonetiminde bulunmak,cuma namazlari ve iftarlar bu koskoca Akp burjuva dunyasina giris icin kullanilmak uzere depolanan gecis biletleri. 
2002′de bence Akp ‘nin aydinlari oturup bir karara vardilar: Bir hegemonya olusuturucaz. Icte laik 1923 cumhuriyet degerlerini siddetle yikamayiz. O zaman parayi dondurelim. Para elimizde olursa sistem tipis tipis kendiliginden donusecek.Siz bakmayin bizim Islamci abilerimize,onlarin kafasi yirminci yuzyilin basinda kaldi. Artik zevksiz haci misleri, yesile belenen binalar ve anti kapitalist tinilar bizi ileriye goturmez. Oturalim parayi kendimiz kazanalim. AB ile iliskilerimizi gelistirelim ve onlara modern muhafazakarlar oldugumuzu gosterelim. Boylelikle dis politikada da zorlanmayiz. Muhterem Erbakan hazretleri cok afedersiniz yok Islam birligiymis yok anti Siyonizmmis sacmaliyor . Buralari para kaynagi,muslugun basini tuttuk mu siz rahat biz rahat. E Turkiye de Ortadogu’da ABD’den icazetli olarak lider pozisyonuna gecicek. Kuzey Iraktaki petroller bizim topraklarimizdan gececek. Sonrasi Allah kerim.
Butun bunlar oldu. Fakat bu “cok degerli proflar,kose yazarlari,liberaller” bir seyin farkinda degildi. Para yasam bicimi olarak laikligi getirmek zorundadir.Is, Yahudiyle de Hristiyanla da Ateistle de beraber olmanizi gerektiriyorsa,yapacaksiniz. Ayni zamanda bu kadar luksun icinde haci misleri, nuh nebiden kalma tesetturler, yesile belenmis zevksiz binalar da siritir. Hersey degisti. Alttan dalga dalga gelen bir baska olay daha vardi: Kadinlar.Is oraya geldi dayandi ki kadim celiski olan kadin erkek celiskisi kendini disari vurdu. Ic politikada hakimiyet, ekonomide zenginlik, kulturde ilimli Islam her seyi ama her seyi kokunden degistirdi. Artik toplumun egemen sinifi haline gelen Musluman burjuva erkekleri bazen gormezden gelerek bazen kahrolarak bazen de sonucsuz kalan siddet uygulayarak kadinlarinin egitim yoluyla basamaklari tek tek yukselmesini, dizilerde oynamasini,reklamlara cikmasini, stklarda gorev almasini, sokakta sigara icmesini, moda gunleri duzenlemesini, eslerine baskaldirmasini, namaz vakitlerini kacirmasini izledi. Bu dogal akistir. Bu iyinin ve kotunun otesindedir. Politik toplum sadece buyurgan degildir, ayni zamanda uzlasmacidir. Bu kuraldir cunku politik toplum sivil toplumdan riza almak zorundadir. E, riza alinmak zorunda kalinan Turkiye’nin sivil toplumu icinde de azimsanmayacak olcude laik taban oldugu icin bu gedikten once AKP toplumunun kadinlari gecti. Ve o gedigi her gecen gun genisletiyorlar. Universitelerde basortulu kizlarla acik kizlar rahatlikla arkadaslik kurabiliyor, muhafazakar delikanlilarla laik kesim delikanlilari bir aksam icebiliyor ve burada donusen her zaman Akp toplumu oluyor. Inanin, eger sivil toplum mesela bir Fas olsaydi, muftulere nikah kiyma yetkisini birakin cocuklarin bile evlenmesini isteyeceklerdi.
Akp on bes yilda hem donusturuldu hem de donusturdu. Peki yukarida zikrettigim felsefesi ne oldu? Bu noktada iki akim karisimi soz konusu:post modernizm ve muhafazakarlik. Bu iki zit akimin karismasi yer yer komik yer yer de trajik sonuclara neden oldu. Uluslararasi dunya bugun post modernizmin hegemonyasindadir:Dogru diyer birsey yoktur ne kadar insan varsa o kadar dogru vardir. Insan ozgurlugu vardir ve dokunulamaz, lgbt, bagyan degil kadin, ulus devletler coktu yasasin kucuk kabile devletleri, tek eslilige hayir, yasasin ozgur ask,militarizme hayir, sosyalizm gibi buyuk anlatilar tarih oldu, artik hersey hizli ve dunya kuresel bir koy, vs. vs. Bu kabataslak tablonun felsefesi genclige genel olarak internet ve televizyonlardaki diziler araciligiyla verilir. Bir de sosyal medyadaki belli basli bloglar, eglence siteleri ve haber siteleriyle.Artik gecmisteki hegemonya aktarimini saglayan kitaplara yer yoktur. Buna gerek kalmamistir cunku. Kitap okumak istersen  hemen kapinda Elif Safak, Ahmet Altan,Azra Kohen,Orhan Pamuk, Hakan Gunday, Metin Hara,Emrah Serbes, vs.. vardir. Bu romanlar Yalcin Kucuk’un ‘Eylulist Yazicilar’ adini verdigi gruba dahildir. Kullandiklari Turkce somurge Tukcesidir. Ana kavramlar kufur doludur,zaten bunlar kufur romanlaridir.Kurgu birbirine benzer ve cok basittir. Onceki romanlarda var olan estetik kaygi, postmodern salaklarin alkislari arasinda kaybolur gider. Edebiyat insanlari birbirine baglar ve kisinin oz degerlerinin olusumunda mihenk tasidir. Bu romanlarda sarayli yasliyla yatan pezevenk ruhlu adamlar, asansorde aska gelip sevismeyi dunyaya meydan okumak sanan herzeler ve  orospu ruhlular vardir. Genelde bu tipoloji yuceltilir. 
Televizyon dizilerimiz ayri bir hikaye. Buradaki hegemonya kadin ve erkege belli roller verir. Mutemadiyen oyunculuga yeteneksiz ve somurge Turkcesiyle cevrilen bu dizilerde kadin edilgendir,korunup kollanir, hemen yelkenleri suya indirir. Asiri bir makyajla ve hic calismadan sadece ask yasar. Erkek ise komik bir macoluk pesindedir. Surati asiktir,agzindan kerpetenle laf alinir. Bunun bir cekicilik unsuru olacagi izleyenlere aksettirilir. Evet zamanin ruhu hem kadinin hem erkegin maco olmasi gerektigi uzerine kuruludur.(Davetine icabet etmedigim icin “abla”nin beni kinamasi) Kadin, uluslararasi iklim geregi  erkeklesmeli, yatabildigi kadar adamla yatmali, adam da hep yalnizlari oynamali ve kadinlar onun “kopegi” olmalidir.Hegemonyanin bu en onemli araclari sonucu buyuyen genc kusak boylelikle “sevgi emektir” onermesinin anlamsizligi uzerinde anlasarak bir av partisine cikar gibi “kari siker”. Kadinlarsa “hayir bu benim ozgurlugum, kimse bana karisamaz” sloganiyla tum  istedigini yapabildigine inanir.Halbuki bilmiyor ki kadin her gecen gun “erkeklesiyor”. Hem de en cirkin haliyle. Cunku sevgi,emektir.
Bana bu zamanki kadin erkek iliskileri bir porno hikayesini hatirlatiyor. Postmodern cag geregi tum dogrularin birer yalan olduguna inandirilan genclik, nihilizmin derinliklerine kosar adim ilerlerken bir gangbang hikayesine donusuyor. Ortada bir kadin agzini acmis ve, porno sektorunun yonetmenleri tarafindan ustaca kurgulanmis sekilde, goz makyaji akmis vaziyette “erkeklerinin”(bu tabiri kelimenin en dramatik anlaminda kullaniyorum) aletlerini bekliyor. Kadin bu anda mide bulandiran bir “masumiyet” pozuna giriyor,yeri geliyor maco bir tarzda “bekliyor” erkeklerse kahkalar atarak sirayla bosaliyor. Cogu iliskinin genel karakteri de bu degil midir? Ben bu metaforu cogu “iliskiyi” ama ozellikle cogu kadinin durumunu dusununce aklima getiriyorum .Evet,ozgurluk, amma nasil?  Ben ozgurlukten sorumluluk almayi anliyorum. Sorumluluk aldikca insan ozgurlesir. Postmodern bir salagin dedigi gibi bir erkek penisi tum dunyayi aciklamaya yetmez.
Muhafazarlik ise bambaska bi boyutla aramiza katiliyor. Tum herseyi yapma ozgurlugun var ecmain,ama giris kartlarina sahip olmak zorundasin: akplilik,itaat,cuma,oruc,ahaber,akit,yeni safak vs. Bunlar olmazsa olmazimiz. Muhafazakar tablodan en cok rahatsiz olan da bu memlekette az sayida kalmis inanmis Musluman. Ve benim solculardan ziyade en cok anlastigim insanlar da inanmis Muslumanlar oluyor. Bu durumdan onlar,benden daha sikayetci. Ve israrla sunu soyluyorlar: Hayir,bu boyle degildi,biz baska bir Turkiye istiyorduk.
Tum okullar imam hatip oldu. Hic dusundunuz mu neden? Bicok aklievvel CHP’li icin bu, laiklikten sapma. Evet,isin bir yonu boyle. Ama esas bu degil. Esas cok ama cok baska. Bugun Turkiye’de hic olmadigi kadar ozel okul var. Peki neden? Sebebi cok basit:Parasi olan cocugunu bilimsel egitim yapan okulara gonderebilecek. Bunlar politik sistemin esas makamlarina oturabilecek,kafasi calisacak  ve tum toplumu yonetecek bir bilgi seviyesine sahip olacak. Peki parasi olmayan? Onun cocugu bilimsellikten nasibini almamis bu imam hatip okullarinda iyice sasiracak,kendini gelistirme sansindan yoksun kalacak ve universite tabelasi asilan yuksek liselerden diplomalarini alip asgari ucrete tabi olarak yasayacak. Ve o fakir genc bagiracak:Grevler gunahtir! Yani olay tamamiyla sinifidir. Ve sadece Turkiye degil tum dunya artik bu sisteme donmustur. Okularda artik yurttaslik degil tebalik,sorgulama degil itaat, ve kadin dusmanligi ogretiliyor. Dikkati cekmekte yarar var. Kadin dusmanliginin nesnesi emekci,muhafazakar, fakir kadinlar. Bir de  topyekun laik kadinlar. Ama son model arabasiyla yaklasan muhafazakar abla ise bu siddetin nesnesi degil? Neden mi? Cunku o zengin. Iste meselenin de bam teli bu. Tum ozgurlukler Musluman Burjuvaziye anlayacaginiz. Riza da , bu okullarda ogretilecek. 
Politik aktorler bence duzeni boyle kurguluyorlar.Buradan cikis var mi? Aklim kotumser ama kalbim iyimser diyeyim.Sevmekten asla vazgecmemek ve insanlara inanmak gerek. Bastan beri hep insanlari kateogrilestirdim gibi duruyor ama derdimi anlatmak icin mevcut iklimdeki tabirleri kullanmak durumundaydim.
Basi acik ya da kapali hic fark etmez. Turkiyenin ve hatta dunyanin kurtulusunun emekci kadinlarin elleriyle olabilecegina kalpten inaniyorum. Ben kadinlara inanmaktan hic vazgecmedim,yeter ki onlar da kendilerine inansin.
1 note · View note