Tumgik
ahiskali66-blog · 5 years
Text
Teröre Lânet Olsun...
BAŞIMIZ SAĞOLSUN...
Diyarbakır Kulp İlçesinde Hain Saldırı...
Son dakika: Kalleş saldırı! Şehitler ve yaralılar var
DİYARBAKIR KULP'TA KALLEŞ SALDIRI!
Diyarbakır'ın Kulp ilçesi ile Muş arasında bulunan bölgede PKK'lı teröristler tarafından yola döşenen patlayıcı sivil aracın geçişi sırasında infilak etti. Konuya ilişkin Diyarbakır Valiliğinden yapılan açıklamada, "Bölücü terör örgütü üyelerince el yapımı patlayıcıyla yapılan saldırı sonucunda ilk belirlemelere göre 4 köylü vatandaşımız şehit olmuş 13 köylü vatandaşımız da ağır yaralanmıştır." ifadelerine yer verildi. Başkan Erdoğan da Diyarbakır Valisi Hasan Basri Güzeloğlu​'ndan hain saldırıyla ilgili bilgi aldı. Erdoğan, terör saldırısı faillerinin yakalanması için tüm imkanların seferber edileceğini ve konunun takipçisi olacağını ifade etti.
Diyarbakır'ın Kulp ilçesi ile Muş arasında bulunan bölgede PKK'lı teröristler tarafından yola döşenen patlayıcı sivil aracın geçişi sırasında infilak etti.
Edinilen bilgiye göre olay, Kulp ilçesine bağlı Karabulak köyü sınırlarındaki Dokuzviraj bölgesinde meydana geldi. Teröristler tarafından daha önce köy yoluna döşenen patlayıcı bölgede çalışan orman işçilerini taşıyan sivil aracın geçişi sırasında infilak etti.
Diyarbakır Valiliğinden yapılan açıklamada, "Bölücü terör örgütü üyelerince el yapımı patlayıcıyla yapılan saldırı sonucunda ilk belirlemelere göre 4 köylü vatandaşımız şehit olmuş 13 köylü vatandaşımız da ağır yaralanmıştır." ifadelerine yer verildi.
DİYARBAKIR VALİLİĞİNDEN AÇIKLAMA
"İlimiz Kulp İlçesi kırsalında saat 18.00 dolaylarında, odun toplamaya giden köylü vatandaşlarımızın bulunduğu aracın geçişi esnasında, bölücü terör örgütü üyelerince el yapımı patlayıcıyla yapılan saldırı sonucunda ilk belirlemelere göre 4 köylü vatandaşımız şehit olmuş 13 köylü vatandaşımız da ağır yaralanmıştır.
Yaralanan vatandaşlarımız Kulp ve Diyarbakır'daki çeşitli hastanelerde tedavi altına alınmışlardır.
Saldırının faillerinin tespit edilmesi için güvenlik kuvvetlerimiz tarafından gerekli çalışmalara vakit geçirmeden başlanmıştır.
Menfur saldırı olayında Şehit olan köylü vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yakınlarına ve Yüce Türk Milletine başsağlığı ve sabır dileriz."
BAŞKAN ERDOĞAN DİYARBAKIR VALİSİ'NDEN BİLGİ ALDI
Diyarbakır Kulp'taki hain saldırıyla ilgili Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Diyarbakır Valisi Hasan Basri Güzeloğlu'ndan bilgi aldı.
Erdoğan, terör saldırısı faillerinin yakalanması için tüm imkanların seferber edileceğini ve konunun takipçisi olacağını ifade etti.
Şehitlerimize Allah CC Rahmet Yaralılarımıza Acil Şifalar Diliyoruz...
AHISKALI
Tumblr media
1 note · View note
ahiskali66-blog · 5 years
Text
Bismillahirrahmanirrahim
Hayırlı Cumalar Dilerim...
Kim makamıyla övünürse,
FİRAVUN'a baksın!
*
Kim malıyla övünürse,
KARUN'a baksın!
*
Kim rütbesiyle övünürse,
HAMAN'a baksın!
*
Kim soyuyla övünürse,
EBU LEHEB'e baksın!
*
Kim ilmiyle övünürse,
ŞEYTAN'a baksın!
*
Allah bizleri, kibirden ve benlikten korusun! Amin
AHISKALI
4 notes · View notes
ahiskali66-blog · 5 years
Text
İDARİ GENETİK
Bizdeki echel takımının İslam Dünyası diye yırtındıkları coğrafyanın 'idari genetik' rezaletine bir bakın!
ŞERİATMEDARİ-HUMEYNİ
1964 yılında Ayetullah Şeriatmedari ve Ayetullah Gulpayegani Humeyni’ye Ayetullah ünvanını verdiler. Öyle ki bunu Şah’a karşı ihanet suçuyla itham edildiği için hayatını kurtarmak adına yaptılar. İngiliz Elçiliğinin bu talebi dile getirdiği söyleniyor.
Şeriatmedari, hiyerarşide Humeyni’den daha yüksekti.
1979’da Şeriatmedari ev hapsine çarptırıldı.
Humeyni’nin annesi bir Keşmirli Hintti.
İranlı Senatöt Musevî Humeyni’nin babasını tanıyordu. Humeyni, Musevî’yi öldürttü.
Sonrasında Humeyni’nin Hint Keşmiri’nden İran kökenli bir babası olduğu hikayesi uyduruldu.
Söylenene göre, Humeyni’nin Gerçek babası William Richard Williamson’du. (Dünyaca ünlü Forbes dergisi bu konuda uzunca bir makale bile yayınlamıştır. - Kasım 2009-)
Buna, sonradan BP’ye dönüşecek olan Anglo-İranian Oil Company’nin Humeyni’nin ailesini tanıyan eski bir çalışanı şahitlik etmektedir.
1979’da Financial Times’ın editörü ve BP siyasi memuru olan Albay Archie Chisholm bu konuda bir soruya muhatap olduğunda ne onayladı ne de reddetti.
William Richard Williamson’un biyografisi 1950’lerin başlarında 1940 yıllarında Basra’daki evinde kendisinde tanışmış olan Stanton Hope adında bir İngiliz gazeteci tarafından “ Arabian Adventurer : the Story of Haji Wilamson” adıyla kaleme alındı.
Söylenene göre Richard Williamson 20 yaşında Güney Yemen’de Polis Gücü’nde çalışıyordu.
“Güzel görünüşü Sultan Fazl bin Ali’yi (Lahej yöneticisi) , Williamson’u işini bırakıp kendisi ile yaşamaya ikna etmeye götürdü. Richard daha sonra onu başka bir şeyh olan Yusuf İbrahim (ki bugünkü Kuveyti yöneten al-Sabah ailesinin bir yakınıdır) için terk etti.
İran’da o günlerde petrol alanları sömürülüyordu.
Williamson, yeni bir Müslüman olarak, BP’ye bir siyasi memur olarak katıldı ve Hacı Abdullah Fazl Zubeyri ismini aldı.
Williamson tatillerinde Kaşmir’e gidiyordu ve en az 7 kere Arap ve Hint kadınları ile evlendi.
Oğlulları dini okullara gittiler.
Söylenene göre oğlullarından biri İran’ın Kum şehrine gidip Humeyni ismini aldı.
1960’ların başlarında Humeyni Şah’a karşı komplo kurma girişiminde bulundu, ölüm cezasına çarptırıldı, 1964’te Ayetullah ünvanı verilince hayatı kurtuldu.
Söylenen o ki Ayetullah Humeyni 1979’da Fransa’dan Tahran’a MI6’nın yardımı ile uçtu.
İran Şahı MI6 Ve CIA tarafından mı devrildi?
Ana akım medya bizim Şah’ın halk güçleri tarafından devrildiğini ve CIA ile MI6’nın şaşkına çevrildiğine inanmamızı beklemektedir.
Ancak Şah’ın CIA tarafından devrildiğine yönelik kanıtlar mevcuttur. Bunun sebebi ise Şah’ın Cemal Abdülnasır gibi milliyetçiliğe kapılması ve petrol ve hatta afyon hakkında bile yönergeleri izlememesidir.
CIA, kontrol edilmesi zor olacağından sol kanat devrimcilerin ülkeyi ele geçirmesini istemedi, bunun yerine Ayetullah Humeyni’yi desteklediler.
Özgür İran Radyosu ( Radio Free İran), Kum şehrinde iken Ayetullah Humeyni’nin aylık ödeme aldığını ve İngilizler ile düzenli temaslarda olduğunu söyledi.
International Herald Tribune, 19 Ocak 1980’de, Şah’ın devrilmesinden iki sene önce iki farklı kaynaktan petrol şirketleri ile bağlantılı bir komplo sonucu devrileceğini söylediğini yazdı.
“İnanıyoruz ki dünya piyasasında bir fiyat yaratmak adına daha az petrolün arzedilmesi hakkında bir plan mevcuttu. Bir ülkenin feda edilmesi gerekiyordu ve sanıyorum ki bu ülke benim ülkemdi.”
Şah’ın milliyetçi politikaları onu bir cazibe merkezi haline getiriyordu. İran gittikçe daha özgür ve güçlü bir ülke haline gelmeye başlamıştı. Bu MI6 ve CIA’yı endişelendiriyordu.
Eski İstihbarat memuru Dr. John Coleman afyonun Şah’ın devrilmesinde birincil rol oynadığını söylüyor. (Conspirators’ Hierarchy: The Story of the Committee of 300 – 6) Dr. Coleman zaman zaman komplo teorisyeni olarak adlandırılmaktadır.
Dr. Colaman Şah’ın ABD tarafından devrildiğine inanmaktadır. Diyor ki :
"Şah neden İndirildi? Tek kelime ile, uyuşturucu yüzünden.. Şah amansız bir şekilde bu işin üzerine gitmeye başlamıştı. İran dışında İngilizler’in liderliğinde yürütülen bu son derece karlı işe kelimenin tam anlamı ile bir son vermişti. Şah İran’ın başına geldiğinde halihazırda 1 milyon afyon ve eroin bağımlısı mevcuttu. İngilizler bunu tolere edemezdi ve kirli işlerini yapmaları için özel ilişkileri bulunan ABD’yi yolladılar. Humeyni İran’da Amerikan Elçiliği’ni ele geçirdiği zaman Şah tarafından başlatılan silah satışı Humeyni’nin bu hareketine rağmen duraklatılmadı. Dünya Sağlık Örgütü ve BM istatistiklerine göre 1984 sonrasında Humeyni’nin afyona yönelik liberal tavrından dolayı bağımlı sayısı 2 milyona yükseldi. Hem Carter hem de Reagan, işin sonunda ne olduğunu bilmelerine ve Tahran’daki rehine krizine rağmen İran’a silah desteğine devam ettiler. İran’a silah tedariki Cyrus Vance’in ve Dr Haşemi’nin katıldığı bir toplantıda onaylandı. Bu silahlar rehine krizinin en tepede olduğu sıralarda bile havadan bırakılmak üzere devam etti ve bazı silahlar Alman depolarından gelirken bazıları ise Amerika’dan doğrudan hava yolu ile Azorlar üzerinde yakıt ikmali yapılarak doğrudan aktarıldı. Humeyni’nin gelişi ile birlikte afyon üretimi tavan yaptı. 1984 yılı itibariyle İran’ın afyon üretimi yıllık 650 metrik tonu aşmıştı. Iran hali hazırda afyon üretiminde Altın Üçgen ile yarışmaktadır.."
Bu yazı “Who is Ayatullah Khomeini” adlı ve “http://noiri.blogspot.com/” ‘da bulunan makaleden alınmıştır.
AHISKALI
[ALINTIDIR]
0 notes
ahiskali66-blog · 5 years
Text
Sözün Özü
Sözün kıymetini 'Lal' olandan,
Ekmeğin kıymetini 'Aç' olandan,
Aşkın kıymetini 'Hiç' olandan öğren.
Şems-i Tebrizi
AHISKALI
1 note · View note
ahiskali66-blog · 5 years
Text
BU KİM SİZCE?...
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞIYDI
SAVAŞ BÖLGESİNDEN MEMLEKETİ OLAN LENİNGRAD'A İZİNE GELMİŞ BİR ASKER
EVİNİN BULUNDUĞU CADDEYE DOĞRU GİDERKEN ALMAN BOMBARDIMANI SONUCU ÖLENLERİ TAŞIYAN BİR KAMYONLA KARŞILAŞTI.
ÖLÜLER TOPLU OLARAK GÖMÜLMEK ÜZERE MEZARLIĞA GÖTÜRÜLÜYORDU.
CESETLERİN ARASINDA ASKERİN DİKKATİNİ ÇEKEN BİR ŞEY VARDI ONA TANIDIK GELEN BİR AYAKABI...
EŞİNE ALDIĞI AYAKABIYA ÇOK BENZİYORDU
EVE GİDİP GİTMEME KONUSUNDA BİRAZ TEREDDÜT GEÇİRDİKTEN SONRA GÖREVLİYE AYAKABIYI GİYEN ÖLÜYÜ GÖRMEK İSTEDİĞİNİ SÖYLEDİ,
GÖREVLİ İZİN VERDİ KAMYONA ÇIKTI CESEDE BAKTI O KADIN ONUN KARISIYDI..
GÖREVLİYE CESEDİN KENDİ KARISI OLDUĞUNU ONU ALIP KENDİSİNİN GÖMMEK İSTEDİĞİNİ SÖYLEDİ. GÖREVLİNİN YARDIMIYLA CESET İNDİRİLDİ, ASKER KARISININ ZORDA OLSA NEFES ALDIĞINI GÖRDÜ VE ONU ALIP HEMEN HASTAHANEYE GÖTÜRDÜ...
YAPILAN MÜDAHALELER SONUCU KADIN KURTARILDI, İYİLEŞTİ VE NORMAL HAYATA DÖNDÜ...
VE İSTE O KADIN HAMİLE KALDI VE 7 EKİM 1952 DE Vladimir Vladimiroviç Putin'İ DOĞURDU...
AYNI PUTİN ŞU AN BİR LİDER VE RUSYA DEVLET BAŞKANI....
AHISKALI
0 notes
ahiskali66-blog · 5 years
Text
MAVİ KELEBEKLERİ BİLİR MİSİNİZ?
Srebrenitsa katliamından sonra Sırplar, Boşnaklar’ın mezarları bulunmasın diye derin çukurlar açmışlar ve etrafını bitki örtüsüne uygun şekilde yeşillendirmişler. Öyle ki, uydu fotoğrafları bile işe yaramıyordu. Tâ ki, mavi kelebekler ortaya çıkana kadar. Mavi kelebeklerin sayısındaki artış uzmanların dikkatini çekmişti. İncelemeler yapılmaya başlandı. Mavi kelebeklerin yoğun görüldüğü yerlerde bitki örtüsünde ilginç bir zenginleşme vardı. Bunun nedenini araştırırken, korkunç gerçekle karşılaştılar. O bölgeler toplu mezarlardı.. Gömülen bedenler toprağa karıştıkça toprağın besleyiciliği artmıştı. Topraktaki minarel ve protein zenginliği lavinia'ların (ölüm çiçekleri) fışkırmasına sebep olmuştu.. Bu çiçeğin özü ile beslenen mavi kelebeklerin sayılarının artması ve belli bölgelerde yoğunluk kazanması bu yüzdendi. Bu sayede 300 toplu mezar bulunmuştur. İşte bu yüzden Bosna'da mavi kelebeklerin kanatları hem ölümün hem de yeniden doğuşun simgesidir...
AHISKALI
0 notes
ahiskali66-blog · 5 years
Text
AHMED İSİMLİ BİRİ
Saff Suresi 6. Ayet/28. Cüz  وَاِذْ قَالَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اِنّ۪ي رَسُولُ اللّٰهِ اِلَيْكُمْ مُصَدِّقاً لِمَا بَـيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرٰيةِ وَمُبَشِّراً بِرَسُولٍ يَأْت۪ي مِنْ بَعْدِي اسْمُهُٓ اَحْمَدُۜ فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِالْبَـيِّنَاتِ قَالُوا هٰذَا سِحْرٌ مُب۪ينٌ Hani, Meryem oğlu İsa, "Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah'ın size, benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim" demişti. Fakat (İsa) onlara apaçık mucizeleri getirince, "Bu, apaçık bir sihirdir" dediler.  AHISKALI
0 notes
ahiskali66-blog · 5 years
Text
PEYGAMBER EFENDİMİZ 6 SIRRI
Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed S.A.V efendimizin hayatındaki önemli sayılar ve 6 sayısının sırrı.
Geçenlerde Muhyidin İbni Arabi Hazretlerinin o muhteşem kitaplarından birini okurken bir paragrafa gözüm takıldı. O sırlar deryası , ilimler deryası anlatımlarının birinde ‘’ Allah C.C 6 sayısını Peygamber efendimize has kıldı ki daha önce bu kimseye verilmemiştir ‘’ cümlesi kafama takıldı. Biraz araştırma yapınca aşağıdaki inanılmaz sonuçlar ortaya çıktı, sizlerle paylaşmak istedim. Doğrusunu Allah bilir.
Sevgili Peygamberimizin ;
Doğum tarihi : 20.04.571 : 2+4+5+7+1 : 19
Vefat tarihi : 08.06.632 : 8+6+6+3+2 : 25
Evlendiğinde yaşı : 25
Babası Hz Abdullah’ın vefat ettiğindeki yaşı : 25
Kızı Hz. Fatıma annemiz vefat ettiğindeki yaşı : 25
Şimdi gelelim 6 rakamının ve katlarının enteresan varlığına ;
‘’ Allah Gökleri ve yeri 6 günde yarattı’’ ( Resulum kainatı senin yüzü suyu hürmetine yarattım ) kudsi hadis .
Allah C.C ismi şerifinin ebced değeri : 66
Vekil ismi şerifinin ebced değeri : 66
Allah C.C. nin zati sıfatları : 6
“İnsanı-Âdem'ikendi suretimde yarattım”. Adem den kasıt peygamber efendimizdir.
Muhammed isminin ebced değeri : 132 : 1+3+2 : 6
132 6 ya tam sayı olarak bölünüyor
132 iki cihan güneşi peygamber efendimizin isminin ebced değeri ikiye bölününce çıkan sonuç 132/2 : 66
Peygamberimizin vefat tarihi toplamından ( 25 ) doğum tarihi toplamını ( 19 ) çıkarınca sonuç ; 25-19 : 6
Peygamber efendimizin vefat tarihi 632 – doğum tarihi 571 : 61 . Kuranı Kerimin 61. suresi olan Saf suresinin 6. ayetinde Hz. İsa tarafından Ahmed ismiyle peygamber geleceği müjdelenmiştir. Ahmed ismi Kuranda sadece bu ayette zikredilmiştir.
Peygamber efendimiz 632 yılının 6. ayında vefat etmiştir.
Babası peygamberimiz anne karnında 6 aylıkken öldü
Peygamber efendimiz 6 yaşındayken babasının kabristanına gitti.
Peygamber efendimiz tanyeri ağırırken doğmuştur , kısaca saat 6 civarı
Annesi 30 yaşında iken vefat ettiğinde , peygamberimizin yaşı 6 idi
Peygamberimizin kızı Hz.Zeynep 30 yaşında vefat etti. Hz.Zeynep Peygamberimizin Hz. Hatice den olan çocuklarından vefat eden 5. si idi 30/5 : 6
Hz Zeynep doğduğunda Peygamberimiz 30 yaşındaydı. Hz Hatice ile evliliğinin 5. yılında Hz.Zeynep dünyaya gelmişti 30 /5 : 6
Zeynep isminin harf toplamı 6
Hz Zeynep 30 yaşında vefat ettiğinde Peygamberimiz 60 yaşında idi . Kuranın 30 suresi olan Rum suresi de 60 ayettir.
Süt annesi Halime nin isminin harf toplamı 6
İlk eşi Hz.Hatice isminin harf toplamı 6
H harfi Latin alfabesinin sessiz 6. harfidir.
İlk eşinden 6 çoçuğu oldu
6 çocuğunun isimlerinin harf toplamı 36
Soyu 6. Çocuğu olan Hz. Fatıma dan devam etti
Hz. Fatıma nın isminin harf toplamı 6
F harfi Latin alfabesinin 6. harfidir
Hz Fatıma peygamberimizin vefatından 6 ay sonra vefat etti
Peygamber efendimiz küçük bir çocuk olan Hz Ali efendimizi himayesine aldığında yaşı 36 idi
Peygamberimizin kızı Hz. Ümmü Gülsüme Hz Osman la 6 yıl evli kaldıktan sonra vefat etti
Peygamberimiz 6 defa evlat acısı yaşamıştır.
Mekke müşrikleri risaletin 6. yılında 616 da peygamberimizi öldürme kararı almıştı.
Hudeybiye anlaşmasını hicretin 6. yılında yaptı.
Hicretin 6. yılında annesinin kabrini ziyarete gitmiştir.
Kabedeki 360 putu temizledi
Peygamberimizin 6 yayı vardı
Peygamberimizin 6 halası vardı
Hicretin 6. senesinde resmi evraklarda kullanmak üzere Mühri Şerif yaptırmıştı . Bu Mühri Şerif Hz. Osman ın 12 senelik halifelik zamanında 6. senesinde Eris Kuyusuna düşerek kaybolmuştur.
6. yüzyılda peygamber oldu
Miraca çıkan 6. peygamber oldu
Hz Isa dan 6 asır sonra gelmiştir.
İnzivaya çekildiği Hira mağarası Mekkenin kuzeyinden yaklaşık 6 km ileridedir.
Peygamber efendimizden önce sadece 16 kişi Muhammed ismini almıştır .
Peygamberimizin amcası ve süt kardeşi Hz.Hamza Mekke devrinin 6. yılında 616 da Müslüman oldu
Peygamberimizin 13 nikahlı hanımı vardı , bunlardan sadece 2 tanesiyle zifaf etmedi 13-2 : 11 bunlar dışında 1 cariyesinden çocuğu oldu 11+1 : 12 . Bu hanımlarından 2 tanesinden çocukları oldu 12/2 : 6
Cennet isminin harf toplamı 6 dır.
Peygamberimizin cennet teki makamının ismi ‘vesile’ isminin harf toplamı 6 dır.
Peygamberimiz 6 yer de şefaat edecektir.
İmanın şartları 6 dır .
Kuranda peygamber efendimize ithaf olunduğu söylenen ve peygamber efendimizin isimlerinden olan Yasin suresi kuranın 36. suresidir.
Yasin suresi 3000 harftir
‘’Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et ‘’ Bu ayetin hükmü gereği peygamberimiz , 6 ay müddetle Mescid-i Nebeviye sabah namazına gitmeden önce, Hz. Fatıma ve Hz. Alinin evlerine uğrar ve kapılarının önünde durur: Ey Ehl-i Beyt (Muhammedin ev halkı) namaza kalkınız buyururdu.
Kendisine, ilk vahiy ve peygamberlik baslangıcı, uykuda Sadık rü`yalar görmekle olmuştur. Peygamberimiz , 6 ay bu hal üzere kaldı.
1.Akabe görüşmesinde 6 medineli Müslüman oldu
2. akabe görüşmesinde görüşmeye 12 medineli Müslüman geldi
Peygamber Efendimiz s.a.v. buyurdular ki; 6 şey 6 yerde gariptir...
1- Namaz kılmayanlar arasında mescid gariptir.2- Okumayanların evinde mushaf gariptir.3- Fasık kimsenin içinde Kuran gariptir.4- Müslüman saliha kadın, kötü huylu zalim adamın elinde gariptir.5- Salih müslüman erkek, kötü huylu alçak kadının elinde gariptir.
6- Kendisini dinlemeyenler arasında alim gariptir.
Resûl-i Ekrem Efendimiz , Ramazan orucunu tutanların, Ramazan'ın hemen ardından gelen Şevval ayında 6 gün daha oruç tutmalarını tavsiye etti.
Peygamber Efendimiz (sav)Hz. Ali’ye buyurdu:
“Ya Ali, altıyüzbin koyun mu istersin,yahut altıyüzbin altın mı veya altıyüzbin nasihat mı istersin?”
Hz.Ali dedi: “Altıyüzbin nasihat isterim.”
Peygamberimiz buyurdu: “Şu ( 6 ) altı nasihate uyarsan altıyüzbin nasihate uymuş olursun:
1.Herkes nafilelerle meşgul olurken sen farzları ifa et.Yani farzlardaki rükünleri,vacipleri,sünnetleri ,müstehapları ifa et.
2.Herkes dünya ile meşgul olurken sen Allahu Teala’yı hatırla.İslam’a uygun yaşa;İslam’a uygun kazan;İslam’a uygun harca.
3.Herkes birbirinin ayıbını araştırırken sen kendi ayıplarını ara.Kendi ayıplarınla meşgul ol.
4.Herkes dünyayı imar ederken sen dinini imar et,zinetlendir.
5.Herkes halka yaklaşmak için vasıta ararken, halkın rızasını gözetirken sen Hakk’ın rızasını gözet;Hakk’a yaklaştırıcı sebep ve vasıtaları ara.
6.Herkes çok amel işlerken sen amelin çok olmasına değil,ihlaslı olmasına dikkat et.”
Allah Resûlü meâlen şöyle buyururlar:
"Siz bana altı ( 6 ) mes'elede söz verin; ben de size cenneti tekeffül edeyim."
1. "Konuşurken dosdoğru konuşun!"
2. "Va'dettiğinizi yerine getirin!"
3. "Emanette emin olun!"
4. "İffetli olun!"
5."Gözlerinizi harama karşı kapayın!"
6. "Elinizi başkalarına zarar vermekten uzak tutun! "
* Efendimiz in (s.a.v) şöyle buyurduğu rivayet edilir:
«Ben altı ( 6 ) hususta peygamber lere üstün yapıldım:
1- Bana az, ama öz söz söyleme sırrı verildi,
2- Düşmana korku salma (heybetiyle) desteklendim,
3- Harp ganimeti bana helal kılındı,
4- Yeryüzü bana temiz ve namazgah kılındı,
5- Ben bütün yaratıklara peygamber olarak gönderildim,
6- Benimle peygamberlerin gelmesi sona erdirildi
Peygamber efendimizin hayatında 6 sayısının bu kadar enteresan bir şekilde yer almasını izah ederken bir hatamız olduysa düzeltin lütfen . Ayrıca biraz düşündüğünüzde elektronlardan , güneş sistemine kadar sarmal bir şekilde sürekli dönmekte olan kainatımızın dönüşü 6 rakamına ne kadar çok benziyor değil mi ? Doğrusunu Allah bilir.
ALINTI...
AHISKALI
4 notes · View notes
ahiskali66-blog · 5 years
Text
HAİN ZİHNİYET
Bir sel gelir 1920'li yıllarda. Önüne aldığı birçok âlim ve masum insanı alır götürür. Geriye hiç dokunulmayan, her anımsayışta kanayan ve sessizce konuşulan hikâyeler kalır... İstiklâl Mahkemeleri'nden bahis açıyoruz...
Herkesin korkup köşelerine çekildiği bir zamandır 1920-1927 tarihleri. İstiklâl Mahkemeleri'nin kurulduğu bu zaman dilimi, Cumhuriyet tarihinde en çok tutuklamanın yapıldığı yıllardır. Bu dönemde hiçbir menfi harekete bulaşmadan sadıkane yolunda yürüyenler ne yazık ki mazlum oldular. Üstad Necip Fazıl Kısakürek, 1969 yılında yazdığı 'Son Devrin Mazlumları' kitabının takdim kısmında bu insanlar için "Bu eser, tarih boyunca büyük mazlumlardan sonra 'beklenmesi ve ona eklenmesi' gereken bir bahsi çerçeveliyor. İman ve ideal uğrunda umumi mazlumluk davasının çok yakından, öz hayatımızdan, yakın tarihimizden ele alınması ve hususi planda gösterilmesi..." ifadelerini kullanır. Necip Fazıl, pek çok kalemin yazmaktan çekindiği din mazlumlarından Ulu Hakan Abdülhamit, Şeyh Sait, İskilipli Atıf Hoca, Esad Erbilî Hazretleri, Bediüzzaman Said Nursî ve Dersim mağdurlarının yaşadıklarını şahitlerden de dinledikleriyle cesur bir dille anlatır. Var olan bilgilerin üstüne yenilerinin de eklenmesi gerektiğini düşünen Necip Fazıl, bu büyük bahsin öne çıkan isimlerinin hikâyelerini kaleme alırken gelecek nesillere de yol gösterir: "Siz de ekleyin, dile getirin!"
Bugün Dersim ve 12 Eylül arşivlerini okuyan, şahitlerini dinleyen Türkiye, tarih kitaplarında yer bulamayan İstiklâl Mahkemeleri'ni de yeniden konuşuyor. Zira idamlar neticesinde hapishanelerde hayatı bitirilen ya da sürgüne gönderilen bu insanların hayatları ve geride bıraktıkları hâlâ tarihin karanlık sayfalarında yer alıyor. Üstad Bediüzzaman Said Nursî de aynı yargılama sürecinde idam edilmese de 1926'dan 1934'e kadar insanlarla irtibatı kesilir, kuş uçmaz kervan geçmez bir dağ köyü olan Barla'da göz hapsinde tutulur. Bizler bu dönemin en meşhur şahsiyeti İskilipli Atıf Hoca'nın hayatını Mesut Uçakan'ın çektiği 'Kelebekler Sonsuza Uçar' filminden ve hakkında yazılan kitaplardan az da olsa biliyoruz. Fakat ya diğerleri? Onlar hakkında neler biliyoruz?
Saydığımız isimlerin hikâyelerine geçmeden önce İstiklâl Mahkemeleri'nin tarihçesini kendi şartlarında okumaya çalışmak istiyoruz. Çünkü Millî Mücadele dönemi ve sonrası Anadolu halkı için maddî ve manevî her açıdan zorlu bir süreci içerir. Bu sebeple yurdun dört bir yanında düşmanla mücadele eden Ankara hükümeti, meşru sınırları çizmek için uğraşır. Bu sırada huzur ve güvenliği sağlamak, asker kaçaklığının önüne geçmek, düzenli orduyu kurmak için merkezi otoriteyi gerçekleştirecek bir metot aranır. Otorite için devrim yöntemleri çare görülür. 29 Nisan 1920'de Mehmet Şükrü Bey'in TBMM'ye verdiği önergeyle 'Hıyanet-i Vataniye Kanunu' kabul edilir. Tehdit unsuru sayılan hareketlere karşı daha sıkı tedbir almak isteyen Dr. Tevfik Rüştü Bey, Mustafa Kemal'e İhtilâl Mahkemeleri kurulması için bir öneri verir. Özel kanunla belirlenen mahkemenin adı daha sonra İstiklâl Mahkemeleri olarak değiştirilir. Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa da 14 İstiklâl Mahkemesi kurulması için öneride bulunur ve mahkemeler Temmuz 1921-Ekim 1923 tarihleri arasında çalışır. İlk olarak Kastamonu, Konya, Samsun ve Yozgat'da kurulir ve 17 Şubat 1921'e kadar yaklaşık beş ay kadar çalışır. Bu dönemde casus, bozguncu, eşkıya, hain, asker ailelerine tecavüz edenler en ağır şekilde cezalandırılır. Çerkez Ethem, Atatürk'e suikast, komünist kuruluşlar gibi davalara bakılır. Sonuçta 54 bin insan yargılanır, 1054 insan idam edilir, 43 bin kişi ise sürgün ve hapis cezası alır.
1923'te tekrar açılan ikinci dönem İstiklâl Mahkemeleri, 1927'ye kadar faaliyet gösterir. Bu mahkemelerdeyse asker kaçakları, Kurtuluş Savaşı'nda düşmana yardım edenler ve isyan çıkaranlar yargılanır. Mahkeme, 29 Haziran 1925 tarihinde Diyarbakır'da Şeyh Sait ve 46 destekçisini idam eder. Sonrasında ise Cumhuriyet'in ilanını eleştirenleri, hilafet ve saltanat propagandası yapanları yargılamak için İstanbul ve Ankara İstiklâl Mahkemeleri kurulur. Ulusal otoriteyi sağlamak için kurulan bu mahkemeler bir süre sonra binlerce masum ve mazlum insanın idam edildiği bir yapı haline gelir. Ankara İstiklâl Mahkemeleri'nin Başkanı Ali Çetinkaya nam-ı diğer Kel Ali, savcısı Necip Ali Küçüka ve üyesi Kılıç Ali'dir. İşte bu 'Üç Ali', yapılan birçok haksız yargılamayla hafızalara kazınır. İstiklâl Mahkemeleri'nin en temel özelliği ise yargılananların itiraz yani temyiz hakkının bulunmamasıdır. Mahkemelerde yargılananların birçoğu aynı gün içerisinde tutuklanır, yargılanır, cezalarını alır ve idam edilir. Ali Çetinkaya'nın Ankara İstiklâl Mahkemesi ceza dağılım cetveline göre vicahen, gıyaben ve müeccelen verdiği idam kararlarının toplamı 2470'tir. Salben (asılarak) gerçekleştirilen idamlarda kadrolu olarak görevlendirilen Keskinli Cellât Kara Ali, Tanin gazetesinde kendisiyle yapılan bir röportajda: "Ben Ankara'da 6128 kişinin sehpada ipini çekmişim." der.
Birçok âlim ve münevver insan idam edilirken dillerinde sadece duaları vardı. Geride ise memleketini terk etmek ya da soy ismini değiştirmek zorunda kalan aileleri. Şimdi, mağdur olan binlerce kişiden sadece birkaçının yaşadığı trajediye ayna tutalım...
HEM DİN ÂLİMİ HEM AKTİVİST: İSKİLİPLİ ATIF HOCA
Cellâdı Kara Ali midir bilinmez ama bu dönemde idam edilenler arasında öne çıkan ilk isim şüphesiz 82 yıl sonra mezarı bulunan İskilipli Atıf Hoca'dır. Fatih Dersiamı, medaris müfettişi, Kabataş idadisi Arapça öğretmenliğinin dışında hem fikir üreten hem eylemlere katılan bir aktivisttir o. Aynı zamanda 15 Mayıs 1919 İzmir işgalini Beyoğlu'ndaki İngiliz elçiliğinde protesto eden ilk aydın, Milli Mücadele'yi canı yürekten destekleyen bir vatanperverdir. Bediüzzaman, Mehmet Âkif, Ahıskalı Ali Haydar, Eşref Edip ve Ali Şükrü ile birlikte aktüel yazılar yazar. Batılılaşmayı eleştiren 'Frenk Mukallitliği' kitabını Şapka Kanunu'ndan tam 18 ay önce yazdığı halde, söz konusu kanuna muhalif olduğu gerekçe gösterilerek 7 Aralık 1925'te evinden alınarak Ankara'ya gönderilir. "Baba beni kimlere bırakıp da gidiyorsun?" diye ağlayan kızı Ayşe Melahat, babasını en son o gün görür. 3 Şubat 1926 tarihinin gecesinde İskilipli Atıf Hoca dört sayfalık savunmasını hazırlar. Rivayete göre ranzaya yaslandığında Peygamber Efendimiz'i (sav) rüyasında görür. Resûlullah'ın "Atıf, neden bize kavuşmayı erteliyorsun?" hitabıyla uyanınca savunmasını yırtıp atar. Dört gün içine sıkıştırılan dört duruşmadan sonra 4 Şubat 1926'da eski meclisin önünde Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi ile birlikte asılarak idam edilir. Yıllarca baskı altında kalan akrabaları da resmî platformlarda İskilipli Atıf'ın adını ağızlarına alamaz, köylerini terk eder. Birçoğu gibi naaşı ve mezarı ailesinden saklanır. Kabri, daha 2009'da eski Hatay Milletvekili Mehmet Sılay tarafından bulunur, cenaze namazı kılınır.
ŞEYH ESAD ERBİLİ HAZRETLERİ
Anne ve baba tarafından seyyid olan Erbilli Şeyh Esad Efendi'nin dedesi Şeyh Hidayetullah Efendi, Mevlânâ Halid-i Bağdadi Hazretleri'nin Erbil Halifesi'dir. Hem Nakşî hem de Kadiri icazeti alan bir âlimdir. 1883'de İstanbul'a gelir. Fatih Camii'nde ders okutur. Ünü kısa zamanda yayılan Erbilî Hazretleri'ni Abdülhamid Han'ın damadı Halid Paşa saraya davet eder, sohbetlerinden istifade eder. İstanbul'da bütün tarikatları aynı çatı altında toplayan heyetin isteğiyle Şeyhler Heyeti'nin reisi seçilir. Cumhuriyet'ten sonra bir kenara çekilir, zikir ve ayini terk eder. Yalnız ilmî ve dinî sohbetler yapar. 1925'te İstiklâl Mahkemeleri ile başlayan rüzgâr onu da içine alır. Zira 1930'da özellikle Nakşîler aleyhinde kampanyalar başlar. Menemen olayında ise bir numaralı suçlu olarak gösterilir. Başlarına gelecekleri fark eden oğlu Ali Efendi babasına, "Babacığım, ben havayı beğenmiyorum. Etrafımızda uğursuz gölgeler dolaşıyor. Evimiz ve sokağımız tarassut altında. Bir tedbir alalım. Mesela köşkteki kalabalığı dağıtalım, onları memleketlerine gönderelim. Biz de göz önünden silinelim." der. Esad Erbili Hazretleri ise acı bir tebessümle şu cevabı verir: "Allah'ın takdiri neyse o olacaktır. Bana öyle geliyor ki, ok yaydan çıkmış ve hakkımızda karar alınmıştır. Yani tedbir zamanı geçmiştir." 23 Aralık 1930'da tutuklanır, Menemen'e sevk edilir. İdam talebiyle yargılanır fakat o sırada yaşı 90'ı geçtiği için yürümekte bile zorlanıyordur. Cezası müebbede çevrilir. Oğlu Ali Efendi ise idam edilir. Üremi tedavisi için Menemen'e askerî hastaneye gönderilir. Tedavisi devam ederken 4 Mart gecesinde vefat eder. İddialara göre damar içi enjeksiyon ile zehirlendiği söylenir. Cenazesi ailesine verilmez, Menemen'de defnedilir.
MEVLEVÎ İBRAHİM HAKKI EFENDİ
Boranın ortalığı kavurduğu bu dönemin başka bir şehidi de Mevlevî İbrahim Hakkı Efendi'dir. Erzincanlı Mevlevî Şeyhi İbrahim Hakkı Efendi, vaaz ve eserleriyle halk arasında çok sevilen bir ilim adamı, Sultan Abdülhamit ve Reşad döneminde saray vaizidir. 1915'de Erzincan ve çevresinde topladığı Mevlevî gönüllüleriyle gittiği Kanal Savaşı'ndaki mücahitlerdendir. Cevval biri olarak bilinir. Atıf Hoca'nın idamından 4 ay sonra Erzincan'a gelen İstiklâl Mahkemeleri, Ankara'dan aldığı emirle İbrahim Hakkı Efendi'yi arar ama bulamaz. Gıyabında gerçekleşen tek celsede, asılarak idam kararı çıkar. Bu sırada Kemah'taki köyünde olan İbrahim Hakkı, askerlerin geleceği gün rüyasında Peygamber Efendimiz'i (sav) görür ve ailesiyle helalleşir. Sabah ezanı okunduktan sonra namaza durur. İkinci rekâtta secdede ruhunu Rahman'a teslim eder. Hakkında arama emri bulunduğu için oğlu babasının vefatını jandarmaya haber verir. Seyyar mahkeme doğrulatmak için bir heyet gönderir. Mezarın açılmasını isteyen askere köylü karşı çıkar ama beş gün önce defnedilen cenazenin yüzü açtırılır, köylüye onaylatılır. Kefeniyle birlikte çıkarılan cenaze kurulan darağacında asılır. Kemah Nahiye Müdürü'nün "Adamcağız zaten ölmüş niye asıyorsunuz?"sorusuna verilen cevap şöyledir: "Mahkeme asılarak idamına karar vermiş. Biz kararı yerine getiriyoruz."
'VERGİ DE VERECEĞUZ, SERPUŞ DA GİYECEĞUZ'
Rize'de ise başka bir vahim tablo vardır. Modernleşmenin simgesi olan şapkayı giymek istemeyen kentin kıyıları bomba altında bırakılır. Bu görev ise Balkan Savaşları'nın ünlü Hamidiye zırhlısına verilir. İki gün süren top atışından sonra Rize'ye gezici İstiklâl Mahkemesi gelir. Top atışıyla ölen ve yaralananların dışında 143 kişi bu mahkemede yargılanır. Bir günde yapılan yargılamada 8 kişiye idam cezası verilir ve infazlar gerçekleştirilir. 55 kişi de farklı hapis cezalarına çarptırılır. Bu ailelerin birçoğu korkudan soyadlarını değiştirir. Köylüler o gün söyledikleri bir deyimle yaşananların ironisini de ortaya koyar: "Atma Hamidiye atma, vergi de vereceğuz, serpuş da giyeceğuz."
'BENİM ADIM MAŞALLAH!
ŞAPKA GİYMEM İNŞALLAH!'
Kurtuluş Savaşı'nda kahramanlığıyla bilinen Maraş'ta ise Cuma namazından sonra halk şapkayı protesto eder. Halkı kuşatan asker camiye sığınanları teslim alır. Tutuklanan 63 kişi zincirlenerek Adana'ya sevk edilir. Mahkûmlar öyle bir haldedirler ki biri düşse hepsinin canı yanar. Adana'da kaldıkları hücrede ise hayvan bile barınamaz. Bu muamele sebebiyle tutuklu Maraşlılar, Milli Mücadele döneminde başlarına taç ettikleri mahkeme reisi Kılıç Ali'ye "Şimdi bizi bu pislik kuyusuna atmayı nasıl reva görüyorsunuz?" der. Kılıç Ali'nin cevabı ise "Sabırlı olunuz, yakında hepinizi kurtaracağım." olur. Ama tutukluların birçoğu idam edilir. Aralarında ise ağzından eksik etmediği 'Maşallah' kelimesiyle bilinen Maşallah Ali Efendi'ye son kez şapka giyip giymeyeceği sorulur. Ali Efendi şehadet getirdikten sonra şöyle der: "Benim adım Maşallah! Şapka giymem inşallah!"
Habere Necip Fazıl'ın tavsiyesiyle başladık, bu süreci anlatan ve başka da söze gerek bırakmayan bir cümlesiyle bitirelim istiyoruz: "Bunların hikâyesini anlatmak ve dinlemek bile bana giran geliyor, azap veriyor. Zulüm gölünün neresinden bir bardak veya bir yüksük su alınsa tahlilleri birbirinin aynı çıkar."
KAYNAKÇA: Necip Fazıl Kısakürek Son Devrin Din Mazlumları, Mehmet Sılay-İskilipli Atıf Hoca, Ahmet Turan Alkan-İstiklâl Mahkemeleri ve Sivas'ta Şapka İnkılâbı Duruşmaları, M. Çetin Baydar Şapka
İstiklâl Mahkemeleri'nde idam edilen tek kadın
İstiklâl Mahkemeleri'nde birçok insanın şapka yüzünden asıldığı bilinir ama biri var ki onun hikâyesine akıl sır erdiremiyor insan.
24 Kasım 1925'te Kahramanmaraş'ta kurulan 23 darağacında bir de kadın vardır: Şalcı Şöhret Bacı. Erzurum'da yetim çocuklarına bakmak için el işi şal örüp çarşıda satan bir annedir o. Devlet birden şapka giymeyi emredince, yayılan dedikodularla birlikte Maraş halkı protesto amacıyla şehir merkezine doğru yürüyüşe geçer. O esnada kadınlar hamamından çıkan Şöhret Bacı'ya "Senin oğlanlar hükümeti taşa tutuyor, git onlara sahip ol." der biri. Fevri bir kadındır Şalcı Bacı. Bohçasıyla hamamdan dışarı fırladığı gibi hükümet konağının önüne gider. Asker ve halk arasında sürtüşme olduğunu görünce evlatlarını aramaya başlar. Bulamayınca, oğullarını askerlerin teslim aldığını düşünür. Annelik duygusuyla bağırarak bohçasındaki takunyaları askerlere fırlatır ve şapka hakkında kötü sözler sarf eder. Ne olduğunu anlamadan tutuklanır, yargılanır ve 22 erkekle birlikte asılır. Rivayete göre, "Ben hatun kişiyim, şapkayla ne işim olur?" dese de dinletemez kimseye. İdam edilirken kadın olduğu anlaşılmasın diye başına çuval geçirilir. Bu süreçte idam edilen ilk ve tek kadın olur.
AHISKALI
0 notes
ahiskali66-blog · 5 years
Text
HÜZÜN DOLU BİR HİKAYE
“Seyir halinde bir gemi...
Yolcular, güverteye çıkmışlar eğleniyorlardı...
Ancak, işler her zaman yolunda gitmez!..
Gemi, aniden bir kazaya uğradı ve denizin derinliklerine doğru batmaya başladı...
Güvertedeki yolcuların arasında evli bir çift bulunuyordu, korku içinde can havliyle kurtarma botuna doğru koştular...
Ancak botta sadece bir kişilik yer kalmıştı...
Adam, o an karısını ardında bırakarak botun içine atladı... Kadın, güvertede yapayalnız kalmıştı...
Gemi, neredeyse batmak üzereydi...
Deniz, kadını kendine çekiyordu...
Kadın, bir yandan dalgalarla boğuşurken diğer yandan eşine sesini duyurmak istiyordu... Söylemek istedikleri vardı... Bağırmaya çabalıyordu...”
Öğretmen, bu noktada sustu, hikayeye devam etmedi. Sınıfa şu soruyu yöneltti:
“Sizce, kadın ne söylemiş olabilir?”
Herkes bir şey söyledi. Kadının söylemiş olabileceği cümleyle ilgili tahminler çoğunlukla şöyleydi:
“Senden nefret ediyorum. Ne kadar da körmüşüm seni hiç tanımamışım...”
Aldığı cevaplar öğretmeni memnun etmedi...
Öğretmenin dikkatini bu süreç zarfında sessiz, sakin ve yorumsuz kalan bir erkek öğrenci çekti... Ona doğru yöneldi, aklına gelen bir şey varsa söylemesini cevabını öğrenmek istediğini söyledi. Çocuk bir süre sessizlik içinde kaldı ve sonra dedi ki:
“Öğretmenim, benim düşünceme göre kadın, kocasına ‘Çocuğumuza iyi bak, onu koru kolla...’ diye bağırmıştır.”
Öğretmen, hayret içerisinde kalmıştı, öğrencisine sordu:
“Sen, bu hikayeyi daha önceden duymuş muydun, biliyor muydun?”
Çocuk, kafasını salladı ve dedi:
“Hayır, duymadım. Annem, hasta olup bizi bu dünyada terk etmeden önce babama aynı bu sözcükleri söylemişti.”
Öğretmen hüzün dolu bir sesle dedi ki:
“Evet, cevabın doğru...”
Sonra anlatmaya devam etti:
“Gemi, giderek suların altına batıyor, denizin derinliklerine doğru çekiliyordu...
Adama gelince... Evine sağ salim ulaşır ve tek başına kızını büyütür, yetiştirip eğitir.. Seneler geçer... Ve bir gün adam karısına ulaşır...
Bir gün, kızı babasının ardından kalan evrakları düzenlerken hatıra defterini bulur...
Ve anlar ki...
Bu yolculuğa çıkmadan önce annesi amansız bir hastalığa yakalanmıştı... fazla zamanı kalmamıştı...
Ve aslında o hassas anda, babası kızını büyütebilmek için hayatta kalma umudu yakalamıştı...
Babasının yazdıklarını okumayı sürdürür:
‘Aslında o kadar can atıyordum ki okyanusun derinliğinde seninle birlikte olmak için... Buna rağmen kızımızın uğruna, senin tek başına dalgalar arasında kaybolmana razı oldum’...”
Hikaye, böylece son bulur...
Sınıf, derin bir sessizlik içindedir...
Öğretmen, öğrencilerinin bu hikayenin içerdiği ahlaki dersi almış olduklarını anlar...
Ders, bu dünyadaki ‘hayır ve şer’le, ‘iyilik ve kötülük’le ilgilidir...
Her işin, her olayın, her durumun ötesinde; her bağırışın, her sözün ardında bazen öyle karmaşık durumlar mevcuttur ki onların idrak edilmesi çok zordur...
Bu nedenledir ki asla yüzeysel düşünmeyelim ve anlamadan, idrak etmeden kimseyi yargılamaya kalkmayalım...
Hesap ödeme konusunda hevesli olanlar, cepleri parayla dolu olduğu için değil dostluk ve arkadaşlığa paradan daha çok değer verdikleri için,
Çalışma hayatında her işi yapmak için istekli olanlar, ahmak oldukları için değil sorumluluklarını iyi bildikleri için,
Her kavga ve tartışmadan sonra ağızlarını özür dilemek için açanlar, suçlu oldukları için değil sizi gerçek dostu olarak gördükleri için,
Size mesaj gönderenler, yapacak başka işleri olmadığından değil sizin sevginizi kendi canlarında ve yüreklerinde taşıdıkları için yaparlar.
Gün gelecek hepimiz birbirimizden ayrılacağız... Sohbetlerimizi, yürekten özleyeceğiz...
Rüyalarımızı hatırlayacağız...
Günler, aylar, seneler birbiri ardına öyle büyük bir hızla geçer ki...
Ve artık geridekilerle hiçbir bağlantı kalmaz...
Ve bir gün çocuklarımız bizim resimlerimizi görüp soracaklar:
“Kim bunlar?”
Biz gözlerimizde saklı gözyaşlarımızla, acı bir tebessümle onları kalbimizin en derinlerinde hissederek diyeceğiz ki:
“Onlar ki yaşamımın en güzel günlerini birlikte geçirmiş olduğum insanlar...”
AHISKALI
1 note · View note
ahiskali66-blog · 5 years
Text
AHISKA
Ahıskalılar Ruslara teslim olmadılar ve esir düşmeyi de onurlu bulmadıkları için kahramanca savaşarak şerefli ölmeyi tercih ettiler
(Rus General Mouraviov)
1828 Osmanlı Rus Savaşında general Peskoviç'in hatıralarına bakarsanız Peskovich hatıralarında Ahıskalı kadınların ellerinde kılıçlar erkek gibi savaştıklarını ve yaralandıklarında veya esir düşeceklerinde meydanlarda yanmakta olan kocaman ateşlere, Rusların eline geçmektense kendilerini atıp yanarak öldüklerini anlatmaktadır ve 2. Dünya Harbinin kaderini değiştiren 40 binin üzerinde Ahıskalı Türk vatan evladını da unutmamak gerekir.
AHISKALI
0 notes
ahiskali66-blog · 5 years
Text
PSİKOPATLAR NİÇİN ÇOĞALIYOR?
Kısaca şöyle derler; domuzuna ve çocuğuna her istediğini verirsen, ilerde, besili bir domuzun ve domuz gibi bir çocuğun olur. Şimdi makaleyi okuyabilirsiniz. Genç çocuğu olanların dikkate alması gereken çok önemli bilgi. Psikopatlar niçin çoğalıyor? 32 yaşındaki oğlu için gelen anne şikâyet ediyor: “Doğru dürüst okumadı ama okul bitti. Şimdi de iş beğenmiyor. Bulduğumuz işlere ‘yorucu, bana yakışmaz, bu paraya çalışılır mı’ gibi gerekçelerle gitmiyor. Bütün gün evde. ‘Onu getir, bunu al’ şeklinde emirler veriyor. Yapmak istemediğimizde ‘Beni doğurdunuz, yapmak zorundasınız, çocuğunuz değil miyim?’ diyor. Direnirsek üstümüze yürümeye başlıyor. Artık korkuyoruz. Ne yapabiliriz?” Bir başka anne benzer şeyleri henüz 16 yaşındaki oğlu için anlatıyor. Her sabah özel şoförün okula götürdüğü, haftalık harcaması asgari ücretten fazla olan, kredi kartı ile istediğini alabilen ve bunların az olduğunu, okulu nasılsa bitireceğini, babasının işinin onu beklediğini ve bu nedenle gençliğini çalışarak geçirmesinin anlamsız olduğunu söyleyen, sabahlara kadar barlarda gezen, kızdığı zaman kendisine küfür eden, el kaldıran bir çocuk. Bir baba, 14 yaşındaki çocuğunun kendisini yaraladığını ağlayarak anlatıyor ve benzer bir öyküyü aktarıyor. Hepsinin son cümlesi benzer: “Doğduğundan beri bir dediğini iki etmedik, koruduk, sevdik. Hiçbir şeyini eksik bırakmadık. Niçin böyle oldu?” Öğrencinin Jaguar marka arabası olur mu?’ tartışmaları bu konuyu ele almamı zorunlu hale getirdi. Yazmadan önce tartışmaları bir kez daha gözden geçirdim. Tartışılan konu: O öğrencinin Cumhurbaşkanı’na gitmeseymiş. Oysa tartışılması gereken konu: Çocukların kaç yaşında, nelere sahip olmalarının daha doğru olduğu olmalıydı. Çünkü özel üniversitelerin park yerlerine girdiğiniz zaman göreceğiniz araba markaları, tartışılan Jaguar’dan ucuz olmayacaktır. Aslında üniversitelere gitmeye ve arabalara bakmaya bile gerek yok. Sokaklardaki, kafelerdeki gençlere, hatta genç bile sayılamayacak küçük çocuklara bakın. Sadece kıyafetlerine değil, ellerindeki cep telefonlarına, taşıdıkları çantalara ve en önemlisi konuşmalarına bir bakın. Ailesi varlıklı olan çocuk ve gencin bunlara hakkı var mı? Herhalde vardır. Zaten tartışılması gereken de bu değil. Tartışılması gereken; çocuklara ve gençlere zamanı gelmeden alınanların ve izin verilen davranışların, onların gelişimine ve topluma nasıl zarar vereceği olmalıdır. Çevreye ve kendine zarar verici davranışların olması, herkesin kendisine borçlu olduğunu düşünen ve bu nedenle isteklerinin hemen ve eksiksiz yerine getirilmesini isteyen, yapılmadığı zaman saldırganlaşan, emek sarf etmeyen, sorumluluklarını yerine getirmeyen kişileri 18 yaşın altındalarsa ‘davranım bozukluğuyla, üstünde ise ‘antisosyal kişilik bozukluğuyla tanımlıyoruz. Yaygın olarak bilinen adı ile bu kişilere ‘psikopat’ diyoruz. Son yıllarda bu sorunla ilgili başvurular giderek artıyor. Bu artışın en büyük nedeni; çocuk yetiştirme biçimimizdir. SORUMSUZ VE DOYUMSUZ ÇOCUK ; Doğduğundan beri bir dediği iki edilmeyen, her istediğine kavuşan, isteğinin yaşı ile uyumlu olup olmadığına bakılmayan, emek sarf etmeden, değerini bilmeden alınanları, yapılanları hak görerek yetişen bir çocuğun; sorumluluk sahibi, doyumlu, çalışarak kazanmanın erdemine inanan, bir şeyleri elde etmek için emek sarf etmesi gerektiğini bilerek çalışan bir birey olmasını beklemek mümkün mü? Avrupalı ve Amerikalı aileleri ‘çocuklarına bakmıyorlar, yazları çalışmalarını istiyorlar’ diye kötüleyenlerin düşüncelerini gözden geçirmelerinde yarar var. Çocuklarımızı sevmekle onları doğru yetiştirmek arasındaki farkı anlamamıza yardımcı olur, diye daha önce de yayımladığım, ‘Geleceğin Psikopatlarını Yetiştirme Yolları’nı tekrar yayımlıyorum:
– Daha küçükken çocuğa istediği her şeyi vermeye başlayın! Bu şekilde o, herkesin onun geçimini sağlamak zorunda olduğuna inanacaktır. – Kötü sözler söylediği zaman gülün! Böylece o kendisinin akıllı olduğuna inanacaktır. – Ona düşünmeyi ve beynini kullanmayı hiç öğretmeyin! 21 yaşına gelince kendi kararlarını, kendisi versin diye bekleyin! – Yerde bıraktığı her şeyi kaldırın; kitaplarını, ayakkabılarını, kıyafetlerini… Onun için her şeyi siz yapın ki o, bütün sorumluluklarını başkalarına yüklemeye alışsın! – Onun gözünün önünde sık sık kavga edin ki aile bir gün parçalanırsa olaya fazla üzülmesin. – Ona istediği kadar harçlık verin ki hiçbir zaman kendi parasını kazanmanın ne olduğunu öğrenmesin. – Yiyecek, giyecek ve konforla ilgili bütün arzularını yerine getirin ki, istediklerine ulaşmak için çalışmak gerektiğini öğrenmesin. – Komşulara, öğretmenlere, polislere karşı daima onun tarafını tutun ki, onların hepsine karşı peşin hükümleri oluşmasın. – Bütün bunları ve benzerlerini yaparak yetiştirdiğiniz çocuğunuz bir gün suç islerse, kendisinden özür dileyin! Ama onu felaket dolu bir hayata hazırladığınız için kendinize teşekkür etmeyi ihmal etmeyin!! (Bu belge, ABD Houston Polis Müdürlüğü tarafından hazırlandı ve kentteki tüm evlere ve okullara dağıtıldı.)
AHISKALI [ALINTIDIR]
0 notes
ahiskali66-blog · 5 years
Text
A‘râf Suresi 54. Ayet/8. Cüz
اِنَّ رَبَّكُمُ اللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِ يُغْشِي الَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَث۪يثاًۙ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِاَمْرِه۪ۜ اَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْاَمْرُۜ تَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ
Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan ve Arş'a kurulan, geceyi, kendisini durmadan takip eden gündüze katan, güneşi, ayı ve bütün yıldızları da buyruğuna tabi olarak yaratan Allah'tır. Dikkat edin, yaratmak da, emretmek de yalnız O'na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın şanı yücedir.
AHISKALI
0 notes
ahiskali66-blog · 5 years
Text
İÇİMİZDEKİ HAİNLER
Açık ve net söylüyorum;
Terör örgütü PKK'yı bitirmek için sivil kararlılık, askeri çözümden daha sonuç alıcıdır.
Bu ülkede;
-Hacire ana gibi yürekli kadınlar çoğalsa, -Muhalefet kesin tavır koysa, -Sanatçılar hep birlikte destek olsa, -STK'lar ayaklansa,
Terör asla zemin bulamaz...
Bu durum bize neyi gösteriyor: Birey olarak hepimiz kendi değerlerimizi kaybettik, aile olarak bitirildik. Edep, ar, haya kalmadı... Analar helal süt emmiyor, aslan doğurmuyor artık. Onun yerine OÇ' ları peydah oluyor, vatan hainleri çıkarıyor... Namus kavramı bitiyor... Bu şekilde oluşan toplum içinden çıkan sanatçıda Hain oluyor... STK larda düşmanlara hizmet ediyor... Sonuçta ise terör asla bitmiyor... Bizim güçlü devlet olmamızı asla istemiyorlar, bu yüzden bizi içimizden bitiriyorlar...
AHISKALI
1 note · View note