Tumgik
DAVA HAKKINDA İSTATİSTİKSEL BİLGİLER
Dava dosyası 5 ayrı iddianamenin birleşmesinden oluşmaktadır
12.07.2019 tarihli ilk idddianame : 125 müşteki, 22 tanık, 25 etkin pişman sanık ve 236 sanıktan ibaret olup toplamda 3908 sayfadan oluşmaktadır.
26.02.2020 tarihli ikinci iddianame : Ek olarak 8 müştekinin yeni iddiaları ve toplamda 16 sanık hakkında yeni suç isnatları eklenmiş olup sözde örgüt yöneticisi olduğu iddia edilen kişiler tüm bu eylemlerden TCK m.220/5 göndermesiyle sorumlu tutulmuşlardır. Bu iddianame 113 sayfadan oluşmaktadır.
29.05.2020 tarihli üçüncü iddianame : Ek olarak 9 sanık hakkında yeni suç isnatları eklenmiş olup sözde örgüt yöneticisi olduğu iddia edilen kişiler tüm bu eylemlerden TCK m.220/5 göndermesiyle sorumlu tutulmuşlardır. Ayrıca ek olarak bazı yeni eşyaların müsaderesi istenmiştir. Bu iddianame 49 sayfadan oluşmaktadır.
07.08.2020 tarihli dördüncü iddianame : Ek olarak 3 müştekinin yeni iddiaları ve 1 sanık hakkında yeni suç isnatları eklenmiş olup sözde örgüt yöneticisi olduğu iddia edilen kişiler tüm bu eylemlerden TCK m.220/5 göndermesiyle sorumlu tutulmuşlardır. Ayrıca TCK m.220/2-3 uyarınca yargılanan 2 sanığın suç vasfı TCK m.220/1-3 olarak değişmiş ve TCK m.220/5 göndermesiyle dosya kapsamındaki tüm suç isnatlarından sorumlu tutulmuşlardır. Bu iddianame 29 sayfadan oluşmaktadır.
0 notes
Dava dosyasının içeriği hakkındaki bazı somut istatiksel bilgiler
Aşamalarda eklenen ek iddianameler ile birlikte dava kapsamında toplam 236 sanık, 26 tanık, 27 etkin pişman sanık, 209 etkin pişman olmayı kabul etmeyen sanık bulunmaktadır. Bu sanıkların 170’i ortalama 17 ay boyunca tutuklu yargılanmış, daha sonra ise 78 tanesi tutuklu, 96 tanesi konutu terk etmeme adli kontrol şartıyla ev hapsinde, 35 tanesi ise belirlenen günlerde ilgili karakollarda imza atmak suretiyle yargılama devam etmiştir.
Sanıklara isnat olunan suç maddelerinin toplamı şu şekildedir: TCK m. 220/1,2,7-3, TCK m.328, TCK m.102, TCK m.103, TCK m.112, TCK m.96, TCK m.106, TCK m.107, TCK m. 109, TCK m.125, TCK m.282, TCK m.133, TCK m.158, TCK m.135, TCK m.82, TCK m.314/2, TCK m.205, TCK m.210, TCK m.283 ve 6136 sayılı, 3628 sayılı, 5607 sayılı kanunlara muhalafet suçlamaları olup TCK m.220/1-3 kapsamında yargılanan sanıklar TCK m.220/5 göndermesiyle tüm bu suçlar bakımından sorumlu tutulmuşlardır.
Dava kapsamında 236 sanığın tüm mal varlıklarına el konmuş, 86 ayrı şirketin mal varlıklarına el konmuş ve yönetimleri TMSF kayyumluğuna devredilmiştir. Ayrıca 8 tane taşınmazın, 61 aracın müsaderesi istenmektedir.
0 notes
Dava dosyasında bulunan bazı önemli evrakların içerikleri ve hacimleri
29.03.2018 ve 05.06.2018 tarihli 2 ayrı MASAK raporu vardır. Bu raporlardan ilki 66 sayfa ikincisi ise 114 sayfa olmak üzere toplamda 180 sayfadan ibarettir. Ayrıca her iki raporun ekinde birer CD bulunmakta ve bu iki CD toplamda ......... sayfalık içerikten oluşmaktadır.
El konulan ve TMSF kayyumluğuna atanan şirketler hakkında düzenlenmiş 90 civarında “Vergi Müfettişliği Raporu” bulunmakta olup bu raporların toplam sayfa sayısı 6200 civarındadır.
Emniyet tarafından ara aşamalarda hazırlanan fezlekeler haricinde sadece Temmuz 2018 tarihli ana emniyet fezlekesi 2011 sayfa sayısındadır. Diğer çok sayıdaki emniyet fezlekeleri ile sayfa sayısı ve içerikleri çok daha artmaktadır.
El konulan dijital materyaller ile ilgili hazırlanmış ve dosyaya sunulmuş 434 ayrı “Adli İnceleme Raporu” bulunmakta olup bu raporların toplam sayfa sayısı 4426 civarındadır. Ancak bu sayı sadece tarafımıza sureti verilen raporlara aittir. Dosya kapsamında olduğu bilinen ve sanıklara sorguları sırasında soru olarak yöneltilen çoğu dijital inceleme raporları halen daha tarafımıza verilmemiştir.
Sanıklar veya müdafilerince alınarak dosyaya sunulan 27 ayrı bilimsel uzman mütalaası bulunmakta olup bunların toplam sayfa sayısı 550 civarındadır.
Ayrıca tüm taraflarca dosyaya sunulan dilekçelerin sayfa sayısı ise 75 bin sayfayı bulmuştur.
0 notes
Yargılama süreci hakkındaki bazı tarihsel ve istatiksel bilgiler
Sanıkların sorgu işlemleri: İlk iddianame 19.07.2019 tarihinde kabul edilmiş, ilk duruşma 17.09.2019 tarihine verilmiş ve ilk duruşma itibariyle sanıkların sorgularına başlanmıştır. Tam bu noktada hatırlatmalıyız ki; iddianame kabulüne kadar geçen süreçte soruşturma üzerinde gizlilik kararı olduğundan sanıklar ve müdafileri dosya içeriğindeki tek bir sayfa evraktan bile haberdar değillerdi. İddianamenin kabul edildiği tarih itibariyle 3908 sayfalık iddianame haricinde dava dosyasının hacmi yaklaşık olarak 50.000 sayfanın üzerindeydi. Bu nedenle mahkeme tarafından verilen sürenin yeterli olmadığı izahtan varestedir.
Pandemi dolayısıyla duruşmaya 3 ay ara verilmesi (10 Mart-23 Haziran 2020)
Etkin pişman sanıkların sorgu işlemleri : Etkin pişman sanıkların sorgularına diğer sanıkların yokluğunda 26.02.2020 tarihinde başlanmış ve 11.03.2020 tarihinde sonlanmıştır. Bu sorgu işlemlerinin SEGBİS çözüm tutanakları 27.032020 tarihinde dosyaya ulaşmış olup bu ifadeler toplam 958 sayfadan oluşmaktadır.
Etkin pişman müdafilerinin beyanları : Etkin pişman sanıkların sorgu işlemleri bittikten sonra müdafileri de müvekkillerin ifadelerine karşı diyeceklerini söylemiş ve bu beyanların çözüm tutanakları 57 sayfadan oluşmaktadır.
Müşteki, Mağdur ve Tanıkların ifade işlemleri : Müşteki, mağdur ve tanıkların ifadelerine sanıkların yokluğunda 05.08.2020 tarihinde başlanmış ve 22.09.2020 tarihinde sonlanmıştır. Bu ifadelerin SEGBİS çözüm tutanakları 04.11.2020 tarihinde dosyaya ulaşmış olup bu ifadeler toplam 1843 sayfadan oluşmaktadır.
Müşteki vekillerinin beyanları : Müştekilerin ifade işlemleri bittikten sonra vekilleri müvekkillerin ifadelerine karşı diyeceklerini söylemiş ve bu ifadelerin çözüm tutanakları 30 sayfadan oluşmaktadır.
Esas Hakkında Mütalaa : İddia makamı 13.11.2020 tarihinde esas hakkında mütalaasını dosyaya sunmuştur. Bu mütalaa ise 499 sayfadan oluşmaktadır.
Sanıkların esas hakkında mütalaya karşı beyanları: Mütalaanın açıklanmasından hemen sonra henüz müşteki, mağdur, tanık ifadelerinin çözüm tutanaklarının tamamı sanıklara ulaşmadan ve bunlar incelenmeden 30.11.2020 tarihinde sanıkların esas hakkında mütalaaya karşı beyanları cebren alınmıştır.
Bu beyanlar alınırken mahkeme sanıkların sürekli olarak sözünü kesmiş, sert müdahaleler yapmış çoğu isnat hakkında konuşmasını engellenmiş ve pandemi şartlarına (sokağa çıkma yasağı dahil) rağmen akşam geç saatlere kadar duruşmalar yaparak günde ortalama 20-25 kişinin beyanlarını almıştır. Toplamda 236 sanığın beyanlarını almaya 30.11.2020 tarihinde başlayan mahkeme bu işlemleri 22.12.2020 tarihinde sonlandırmıştır. Bu beyanlara dair SEGBİS çözüm tutanakları dava dosyasına gelmeden hüküm verilmiştir.
Sanık müdafilerinin esas hakkında son savunmalarının alınması: Sanıkların esas hakkında mütalaaya karşı beyanlarının alınması 22.12.2020 tarihli duruşmada saat 16:15’de bitmiş olup mahkeme heyeti önceden tebliğ etmediği veya ara karar tesis etmediği halde alalacele sanık müdafilerinin esas hakkında son savunmalarını sunmasını istemiştir.
Dosyanın hacminin genişliğini ve sanık beyanlarının henüz tamamlanmış olduğunu belirtip ek süre talep eden müdafilerin taleplerini aynı duruşmada reddeterek cebren son savunmaların alınması işlemlerine başlamıştır.
Mahkeme heyeti tıpkı sanıklara yaptığı gibi müdafilerin de sık sık sözlerini kesmiş, birçok iddia hakkında savunma yapmalarına müsaade etmemiş, sert ve agresif tavırlar sergilemiştir, hatta Sayın Av. Bahri Belen’i jandarma marifetiyle dışarıya çıkarttırmıştır.
Toplamda 71 sanık müdafinden alınan son savunmalar 22.12.2020 tarihinde başlamış ve 29.12.2020 tarihinde sonlandırılmıştır. Bu beyanlara dair SEGBİS çözüm tutanakları dava dosyasına gelmeden hüküm verilmiştir.
Mahkemenin sanıkların son sözlerini alması ve hükmünü açıklaması : 29.12.2020 tarihli duruşmada saat 18:35 sularında sanık müdafilerinin son savunmaları tamamlanmış ve mahkeme salonunun kapıları kapatılarak kimsenin (namaz, ihtiyaç vs dahil) dışarıya çıkmasına izin verilmeyerek sanıklardan son sözleri sorulmuştur. Öyle ki Mahkeme Başkanı “son cümle değil son söz” diyerek vurgu yapmış ve sanıkların son sözlerinde de dahi bir iki cümleden fazla konuşması durumunda azarlayarak susturma girişiminde bulunmuştur. Aynı gün yani 29.12.2020 tarih saat 20:30 sularında son sözlerin sorulma işlemleri tamamlanmış ve mahkeme karar vereceğini belirterek duruşmayı 11.01.2021 tarihine ertelemiştir.
Mahkeme heyeti hiçbir iddia hakkında araştırma yapmadan, dosya münderecatında bulunan ifadeleri, bilirkişi raporlarını, uzman mütalaalarını, el konulan dijitallere dair adli bilişim raporlarını, taraflarca sunulan dilekçeleri vs okumadan ve henüz dosyaya ulaşmamış eksik duruşma tutanaklarının çözümlerini dahi beklemeden alalacele karar vermiştir. MAHKEME HEYETİNİN KARAR DURUŞMASI İÇİN ÖN GÖNDÖRDÜĞÜ 13 GÜNLÜK SÜRENİN -RESMİ YILBAŞI TATİLİ DAHİL- BÖYLE GENİŞ HACİMLİ VE ÇOK SANIKLI BİR DAVA İÇİN YETERLİ OLMADIĞI AÇIK OLUP AYNI ZAMANDA VERİLECEK KARARIN ÖNCEDEN HAZIR OLDUĞUNUN BİR GÖSTERGESİDİR.
ÖZETLE; Mahkeme heyeti 17.09.2019 tarihinde başlayıp 11.01.2020 tarihinde sonlanan yargılama süreci boyunca tarafların ifadelerini alma ve esas hakkında mütalaaya karşı diyeceklerini sormak haricinde HİÇBİR İŞ VEYA İŞLEM YAPMAMIŞTIR.
Sanıklara atılı suç isnatlarını araştırma cihetinde ne resen ne de talep üzerinde tek bir delil araştırması dahi yapmamıştır. Sanıklara tevsii tahkikat talepleri olup olmadığını sormamış, dinletmek istedikleri tanıkları haksız gerekçelerle reddetmiştir. Dava dosyasında eksik olan ve sanıklarca defaaten istenen belgeleri kendilerine vermemiştir.
Ülke genelinde hakim olan pandemi şartlarına rağmen deyim yerindeyse soluk almadan ilerlettiği duruşmalarda sanıklar ve müdafilerinin savunmalarını süre vermeden her türlü itiraza rağmen cebren almış ve birçok iddia hakkında savunma yapmalarına müsaade etmemişler.
Mahkeme heyeti neredeyse dakika hesabı yaparak ilerlediği yargılama sonucunda birçok haksızlık ve hukuksuzluk yaparak sanıkları kasıtlı olarak mağdur etmiş ve sayısız bozma nedenine sebebiyet vermiştir. Bu hususların bir kısmı ise aşağıdaki gibidir:
0 notes
MAHKEME HEYETİNİN TEŞEKKÜLÜ “TABİİ HAKİM” İLKESİNE AYKIRIDIR
Bilindiği üzere “Tabi Hakim” veya diğer adıyla “Olağan Hakim” ilkesi mahkemelerin, kuruluş ve görevlerinin belirlenme aşamasındaki temel bir ilkedir. Tabii hâkim, yargılamadan önce kurulmuş, yargılamaya konu olan uyuşmazlıkla kuruluş açısından ilgisi olmayan, herkes için değişmeyen mahkemelerin hâkimi olarak tanımlanmaktadır.
Yani işlendiği iddia olunan bir suç, var olan mahkemede çözümlenecektir. Mahkeme, suçun işlenmesinden sonra oluşmayacaktır. Örneğin, terör suçundan yargılanacak bir sanık için, yeni bir hâkim atanmayacak, var olan mahkemelerde yargılama yapılacaktır. Türkiye'de bu ilkeye aykırılığıyla İstiklal Mahkemeleri ve 27 Mayıs 1960 hükümet darbesi sonucunda kurulan, Yüksek Adalet Divanı, bilinen adıyla Yassıada Mahkemeleri örnektir. Bu iki mahkeme, uyuşmazlığın doğumundan sonra oluşturulmakta ve hâkimleri de sonradan atanmaktaydı.
Tabii hâkim ilkesinin amacı, bir uyuşmazlık doğumundan sonra mahkeme oluşturulmasının önüne geçmektir. Bu amacın tam olarak uygulanması yargılanan vatandaşların adalete güvenini sağlar. Çünkü kişinin, yargılandığı mahkeme hâkiminin, işlediği iddia olunan suç sonucunda görevlendirilmediğini bilmesi kişiye güven verir.
Bu ilkeye örnek olarak Belçika Anayasası'nın " Hiç kimse rızası hilafına kanunun kendisi için tayin olduğu hakimden alınamaz" ve İtalya Anayasası'nın " Hiçkimse önceden kanunla belirlenmiş olan tabii hakimden alınamaz" hükümleri gösterilebilir.
Ancak davamıza baktığımızda ise, mahkeme heyetinin tabii hakim ilkesine aykırı teşekkül ettiği görülmektedir. Bu durumun ise yargılama sırasında yapılan hukuksuzlukların ve nihayetinde verilen tamamen yanlı hükmün nedenini açıkladığı kanaatindeyiz. Nitekim mahkeme başkanı hakkında Gezi Davasında verdiği karar sonrası basına yansıyan haberler ve hakkında açılan soruşturma düşünüldüğünde mahkeme heyetinin bir takım husumetli odaklarca davamız için özel olarak seçilmiş olduğu ihtimalinin yüksek olduğu algısına kapılmaktayız. Şöyle ki;
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti tarafından 19.07.2020 tarihinde iddianame kabul edilmiş, aynı tarihte tensip zaptı düzenlenerek duruşma günü verilmiş ve yargılamaya başlanmıştır. İddianame kabul kararını veren ve tensip zaptını düzenleyen hakimler Mahmut Başbuğ, Ahmet Tarık Çiftçioğlu ve Hasibe Doğan’dır.
Ancak 29.07.2019 tarihinde HSK tarafından yayınlanan yetki kararnamesi ile İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi dağıtılmış ve iki ayrı heyete ayrılmıştır. Davamıza özel olarak yeni bir mahkeme heyeti teşekkül ettirilmiş olup, bu yapılanın tabii hakim ilkesine aykırı olduğu çok açıktır.
0 notes
MAHKEME HEYETİ HUKUKA AYKIRI OLARAK “KATILMA” KARARLARI VERMİŞ, TÜM YARGILAMA SÜRECİ BOYUNCA CMK M.201’E AYKIRI DAVRANMIŞTIR
Davanın 17.09.2019 tarihli ilk celsesinde, duruşma salonunda yer alan sanık, tanık ve müştekilerin kimlik tespitleri yapılmamış, iddianamede müşteki olarak yer alan şahısların katılma talepleri alınmamış ve doğrudan sanıkların sorgu işlemlerine başlanmıştır. Neticesinde ise yargılamanın süjelerinin tayin edilmemesi nedeniyle duruşma salonunda bir kargaşa hali hakim olmuş ve yargılamanın ilerleyen safhalarında tanık olması muhtemel kişilerin duruşmayı izlemiş olmalarına rağmen bu konuda bir tedbir alınmamıştır.
Ceza Muhakemeleri Kanunu'nda duruşmanın başlangıcında yapılması gereken işlemler ve tüm kovuşturma işlemleri açıkça düzenlenmiştir. Buna göre;
CMK Madde 191/1: "Sanığın ve müdafiinin hazır bulunup bulunmadığı, çağrılmış tanık ve bilirkişilerin gelip gelmedikleri saptanarak duruşmaya başlanır."
CMK Madde 191/3:"Duruşmada, sırasıyla; a) Sanığın açık kimliği saptanır, kişisel ve ekonomik durumu hakkında kendisinden bilgi alınır."
Kanundaki düzenlemelerin aksine, iddianame kapsamında müşteki olarak yer alan şahısların kimlik tespitleri yapılmamış, katılma talepleri alınmamış, müştekilere yahut vekillerine hangi sanıklar açısından ve hangi sanıklara yönelik katılma taleplerinde bulundukları sorulmamış ancak vekilleri taraf vekili kabul edilerek sanıklara doğrudan soru sorma hakkı tanınmıştır.
İddianamede yer alan sevk maddeleri incelendiğinde atılı suçların bir kısmının kovuşturmasının şikayete tabi suçlar olduğu ve fakat şikayet hakkının 6 aylık süre içerisinde kullanılmadığı görülecektir. Yine cinsel suçlar yönünden birçok müştekinin anne babasının ergin çocukları yönünden davaya katılma hakkı bulunmadığı halde hiçbir ayrım gözetilmeksizin tüm müştekilere yönelik katılma kararı verilmiştir.
Hakim heyeti tarafından tüm bu durumların tespiti yapılmamış ve müşteki vekili sıfatıyla sanıklara soru sorulmasına olanak sağlanmıştır. Duruşmada sanığa doğrudan soru yöneltme hakkı olanlar CMK'nın 201'inci maddesinde düzenlenmiş olup buna göre;
CMK Madde 201/1: "Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer yeniden soru sorabilir." denmektedir.
Kanunun açık lafzından da anlaşılacağı üzere müştekiye yahut vekiline böyle bir hak tanınmamış olup duruşma süresince müşteki vekili sıfatıyla sanıklara sorulan sorular ve sanıkların bu sorulara verdiği cevaplar tamamen hükümsüzdür.
03.10.2019 tarihinde (duruşmalar başladıktan ve sanıklara müşteki vekilleri sorular sorduktan yaklaşık 3 hafta sonra) iki sanığın, henüz katılan sıfatına sahip olmayan müşteki vekillerinin soru sorma hakkı olmadığını belirterek, bu kişiler tarafından sorulan sorulara cevap vermeyi reddetmesi üzerine, duruşmada hazır olan müşteki vekillerinden Av. Ali Tizik'in talebi üzerine mahkeme başkanı iddia makamından mütala almış, iddia makamı iddianamede müşteki olarak nitelendirilen herkesin katılan olması gerektiği yönünde mütala vermiştir.
Mahkeme heyetince sanık müdafilerine bu konuda söz verilmiş ve müzakere için ara dahi verilmeden tüm müştekiler katılan olarak kabul edilmiştir. Bu noktada CMK'nın 237 ve 238. Maddeleri açıkça ihlal edilmiştir.
Nitekim kimin hangi müştekinin vekili olduğunu netleştirmeden, hangi müştekinin hangi suç ve hangi sanık bakımından katılma talebinde bulunduğu konusunda beyan ve talepleri alınmadan ve bu konuda CMK m.238 gereği sanıklara söz verilmeden toptancı bir yaklaşımla bütün müştekilerin katılan olduğu yönünde bir karar vermiştir. Hakim heyetince verilen bu ara kararla bütün müştekiler bütün suçlar ve sanıklar bakımından katılan olarak nitelendirilmiştir.
Mevcut durumda örneğin hürriyeti tahdit suçundan şikayetçi olan bir müşteki hem örgüt suçu hem de cinsel suçlar yönünden de katılan sıfatına sahip olmuştur ve vekillerince tüm sanıklara CMK 201'e göre doğrudan soru yöneltilmiştir.
Duruşmada müdafiilerin sözlü olarak da beyan ettiği üzere, yargılama konusu suçlardan özellikle TCK 220, 282, 328 ve diğer birçok suç nitelik itibariyle tehlike suçu olduğu için katılmanın mümkün olmadığı suçlardır. Ancak hakim heyeti katılma konusundaki hukuka aykırı kararı ile müştekileri bu suçlar açısından da katılan sıfatında saymış ve bireysel iddia makamı haline getirmiştir. Usul ve yasaya uygun olmayan bu karar neticesinde, örneğin Sulh Ceza Hakimliği kararı ile el konulan şirketlerden birisinin çalışanı olup, kıdem tazminatını alamadığı için müşteki olan bir kişi herhangi bir sanık hakkında hakim heyetince verilen kararlara ve hükme karşı kanun yollarına başvurma hakkı elde etmiştir.
0 notes
İDDİANAMENİN SANIKLARA TEBLİĞİ İLE DURUŞMA GÜNÜ ARASINDAKİ SÜRENİN KISA OLMASI SEBEBİYLE SANIKLAR ve MÜDAFİİLERİ SAVUNMA HAZIRLAMAK İÇİN GEREKEN SÜRE VE İMKANLARA SAHİP OLAMAMIŞTIR
İstanbul C.B.Savcılığınca düzenlenen iddianame 19 Temmuz 2019 günü kabul edilmiş, ilk duruşma ise 17 Eylül 2019 tarihinde başlamıştır. 3908 sayfalık iddianame sanıkların büyük çoğunluğuna, tutuklu oldukları için, CD ortamında, 20-30 Ağustos 2019 tarihleri arasında tebliğ edilmiştir.
İddianame eki 100.000 sayfalık evraklar ise sanıklara re’sen tebliğ edilmemiş, bir kısım sanıkların talebi üzerine ve sadece talep eden sanıklara 10.09.2019 ve devamı tarihlerde yine CD ortamında gönderilmiştir. Gönderilen CD’ler bazı sanıklara duruşmalar başladıktan sonra, duruşma için götürüldükleri ve misafir olarak bulundukları Silivri 1 No.lu Kapalı cezaevinde ulaşmıştır. Misafir konumunda olan tutukluların bilgisayar kullanma hakkı olmadığından bu sanıklar dosyaya hiç bakamadan ifade vermeye çıkmak durumunda kalmışlardır.
Sanıkların tutuklu bulundukları cezaevlerinde ise yalnızca mesai saatleri içinde ve haftada toplam 3 saat bilgisayar kullanma hakkı olması, bir çok cezaevinde ise kalabalık sebebiyle bu hakkın hiç kullandırılmamış olması göz önüne alındığında, mevcut dosya ve şartlarda savunma hazırlamak için yeterli zaman ve imkana sahip olamadıkları izahtan varestedir. Belirtilen nedenlerle bir kısım sanıklar hakim heyetinden savunma hazırlamak için ek süre talebinde bulunmuştur.
Mahkeme heyeti bu talebi kabul etmiş ve sanıkların devam eden duruşmalar süresince savunmalarını hazırlamasına karar vermiştir. Ancak duruşmalar süresince Silivri Cezaevinde kalan sanıklar duruşmaya getirilmek için sabah saat 07:00 sıralarında cezaevinden çıkarılmakta (bunun için saat 06:00 itibariyle odalarından alınmakta), duruşmanın bitmesinden sonra cezaevine dönüşleri 20:00’yi bulmakta, sayım vs ile birlikte koğuşlarına girişleri ancak 22:30 civarı olmaktadır. Bu saatten sonra da cezaevi idaresince sanıklara bilgisayar odasını kullanma imkanı verilmemekte, üstelik sanıkların avukatlar��yla görüşme imkanları da olmamaktadır.
Zira sanıkların büyük bir kısmı (yaklaşık 110 kişi) toplamda 500 tutuklu ve hükümlünün kaldığı Silivri 1 No.lu Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda kalmakta olup burada avukat görüşmesi için (tutuklu/hükümlü sayısının fazlalığı nedeniyle genelde dolu olan) toplamda 11 adet kabin bulunmaktadır ve sayımdan sonra saat 21:00 da başlayan avukat görüşü saat 23:45 itibariyle cezaevi idaresince sonlandırılmaktadır. Tüm bunların yanı sıra sanıkların her gün duruşmaya giderken yanlarında götürdükleri savunma evrakları dönüşte cezaevi memurları tarafından ellerinden alınmakta, ertesi sabaha yapacakları savunmanın evraklarına dahi ulaşmaları engellenmektedir.
Sonuç olarak sanıkların 91 gün kesintisiz süren ifade alma süreci boyunca yetersiz uyku ve yetersiz beslenme sebebiyle sağlıkları bozulmuş, birçoğu bronşit olmuş, duruşma sırasında sık sık mahkeme salonuna ambulans gelmesi gerekmiş, bu koşullar altında; ellerinde savunma evrakları olmadan, avukatlarıyla görüşemeden ve bilgisayar kullanıp dosya içeriğine de bakamadan ifade vermek zorunda bırakılmışlardır.
Bu şartlar pandeminin yayılması ve kısıtlamaların uygulamaya konulmasıyla gittikçe ağırlaşmıştır.
Tüm bu nedenler nazara alındığında sanıkların devam eden duruşmalar boyunca savunmalarını hazırlamaları fiilen mümkün değildir. Bu hususta sanıkların duruşmalardan peyderpey vareste tutulmaları ve bu şekilde savunmalarını hazırlamaları için hakim heyetinden talepte bulunulmuş olmasına rağmen, heyet sanıkların savunmalarını hazırlamaları için gereken imkan ve kolaylıkların sağlanması bir yana, sanıkların savunma için tekrar süre istemeleri halinde susma hakkını kullanmış sayılacakları yönünde karar vermiştir.
DOSYANIN HACMİ, SUÇ İSNATLARININ FAZLALIĞI, İDDİANAMENİN GEÇ VE EKSİK TEBLİĞ EDİLMİŞ OLMASI, SAVUNMA HAZIRLAMAK İÇİN GEREKLİ OLAN FİZİKİ İMKANLARIN YETERSİZLİĞİ VE TÜM BUNLARA EK OLARAK SAVUNMA İÇİN SÜRE İSTEYEN SANIKLARIN SUSMA HAKKINI KULLANMIŞ SAYILACAĞI YÖNÜNDEKİ ARA KARAR SEBEBİYLE AİHS'NİN 6/3-B MADDESİ VE BU BAĞLAMDA ADİL YARGILANMA HAKKI AÇIK BİÇİMDE İHLAL EDİLMİŞTİR. Nitekim AİHM, 46221 Başvuru Numaralı ve 12 Mayıs 2005 tarihli kararında;
“…Başvuran sorgulama sırasında avukatlarının yardımından yararlanamamıştır, yargılamanın çok sonraki bir aşamasına kadar dava dosyasına doğrudan erişememiştir, avukatlarının ziyaret sayısına ve süresine kısıtlamalar getirilmiştir; son olarak, tarih oldukça ilerleyene kadar avukatlar da dava dosyasına erişememişlerdir. AİHM, söz konusu güçlüklerin bütün olarak savunma hakkını kısıtlamış olduğu ve dolayısıyla, 6. Maddede öngörülen adil yargılama ilkesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Bu nedenle sözleşmenin 6/3-b ve c maddeleri ve 6/1. Maddesi ihlal edilmiştir.” şeklinde bir tespitte bulunmuştur.
Öte yandan, az önce yukarıda kısaca değindiğimiz üzere, her gün sabahtan akşama kadar devam eden duruşmalar sebebiyle sanıklar büyük sıkıntılar çekmiştir. Çoğu zaman kahvaltı yapmadan koğuştan çıkarılmışlar, adliye nezarethanesinde çok yetersiz yemek verilmiş, uykusuzluk da eklenince bağışıklık sistemleri çökmüştür. Ağır grip geçiren sanıkların birçoğunun hastalığı bronşite çevirmiş, kalp, şeker, tansiyon, bayılma gibi bünyenin zayıflamasıyla etkisi artan hastalıklar sebebiyle defalarca ambulans çağrılması gerekmiştir. Tüm gün duruşma salonunda bulunan sanıkların kantin siparişleri imkanları ellerinden alınmış, telefon hakları, açık / kapalı görüş hakları kullanılamaz hale gelmiştir. Esas hakkında mütalaanın açıklanmasından sonraki süreçte ise pandemi de olmasına rağmen sanıklara gün içinde değiştirmeleri için ikinci maske verilmemiş, yanlarına su verilmemiş, nezarethane tuvaletlerine sabun, tuvalet kağıdı gibi temel hijyen malzemeleri konulmamış, temizlik yapılmamış, sanıklar salgına açık hale getirilmiş, öğlen yemekleri için dahi sadece 20 dakika ara verilmiş, tutuklu ve tutuksuz sanıkların yemek yemelerine bile müsaade edilmeden “jet hızıyla” bir yargılama yapılmıştır.
0 notes
SORGU İŞLEMİ BİTMEDEN DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ AŞAMASINA GEÇİLMİŞTİR
Ceza muhakemesinin kovuşturma safhasında yapılması gereken usul işlemleri ve sırası CMK'nın “Kovuşturma Evresi” başlıklı 3. Kitap kısmında açıkça düzenlenmiştir. Buna göre kimlik tespiti ve iddianamenin okunmasına müteakip sanığın sorgusuna geçilmeli, akabinde delillerin ikamesi ve tartışılması yapılmalıdır. Fakat mevcut yargılamada birçok usuli işlem tamamen yanlış yapıldığı gibi, sorgu işlemi bitirilmeden delillerin değerlendirilmesine geçilmiş ve bir yanlışlığa daha imza atılmıştır.
CMK'nın 206/1'inci maddesine göre: "Sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulmasına başlanır. (Ek cümleler: 25/05/2005-5353 S.K./29.mad) Ancak, sanığın tebligata rağmen mazeretsiz olarak gelmemesi sebebiyle sorgusunun yapılamamış olması, delillerin ortaya konulmasına engel olmaz. Ortaya konulan deliller, sonradan gelen sanığa bildirilir."
Açık madde metninden de anlaşılacağı üzere, deliller sanığın sorguya çekilmesinden sonra ikame edilmelidir. Fakat hakim heyeti sorgu esnasında dijital materyal inceleme sonuçlarını okumuş, HTS analiz raporlarını değerlendirmiş, tapeleri okumuş ve sair birçok delili ortaya koymuştur. Bu durum ciddi bir usul hatası teşkil etmektedir ve adil yargılanma hakkı ihlaline neden olmaktadır. Nitekim sorgu aşamasında başkan tarafından sanık müdafilerine söz hakkı verilmemiş, tartışılan delillere ilişkin hukuka aykırılık itirazlarının dahi sorgunun bölünemeyeceği gerekçesiyle ileri sürülmesine imkan tanınmamıştır.
0 notes
SANIKLARA SORGU ESNASINDA SORULAN BİR KISIM SORULAR ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİ İLKESİNE MÜDAHALE NİTELİĞİNDEDİR
Yargılama sırasındaki hukuka aykırı bir diğer durum ise sanıkların sorgu işlemleri yapılırken müşteki vekilleri, iddia makamı ve mahkeme heyeti tarafından sanıklara iddianame kapsamı sınırlarını aşan ve özel hayatın gizliliğini ihlal eden soruların sorulması ve bu soruların duruşma tutanağına da yansımasıdır.
Örneğin; "Günde kaç vakit namaz kılıyorsun? Abdesti nasıl alıyorsun? Neden dekolte giyiyorsunuz? Münafık nedir? Kimleri münafık olarak tanımlıyorsunuz? Mehdi misiniz? Adnan Oktar'ın Mehdi olduğunu düşünüyor musunuz? Abdülhamit hakkında ne düşünüyorsun? Neden çocuk doğurmadın? Nasıl korunuyorsun? Neden bikini ile fotoğraf çektirdin? Neden baş örtünü çıkardın? Neden baş örtüsü kullanmaya başladın?" vb şeklinde din ve vicdan hürriyeti ile özel hayatın gizliliğini ihlal edecek mahiyette birçok soru sanıklara yöneltilmiştir. Özel hayatın gizliliği prensibi ve özel yaşama saygı hakkı hem Anayasamızda hem de AİHS'nin 8'inci maddesi kapsamında koruma altına alınmıştır.
AİHS madde 8: “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı göstermesi hakkına sahiptir. Bu hakların kullanılmasına bir kamu otoritesinin müdahalesi ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın ve ahlakın veya başkasının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabilir”
Anayasa Madde 20: "Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."
Anayasa 24/3: "Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz."
Anılan maddelerden de görüleceği üzere, mahkeme heyeti ve katılan vekilleri tarafından sorulan sorular sanıkların temel hak ve hürriyetlerini ihlal etmiştir.
Mahkeme Başkanı, iddia makamı ve katılan vekilleri tarafından, sorgusu yapılan sanıklara "Neden çocuğunuz yok, evli bir kadının dans etmesi normal mi, eşinizle neden beraber yaşamıyorsunuz, kaç vakit namaz kılıyorsunuz, daha önce başörtülüyken sonra neden dekolte kıyafetler giymeye başladınız vb" şeklinde sorulan sorularla, sanıkların Anayasamızın 20. maddesi ve AİHS 8. maddesinde güvence altına alınan özel yaşama ve aile yaşamına saygı hakkı ile yine Anayasamızın 24. maddesi le AİHS'nin 9. Maddesinde güvence altına alınan din ve vicdan hürriyeti ihlal edilmiştir.
Aynı şekilde katılan vekillerince duruşmada izlettirilen videolarda bazı sanıkların dini inanışları ve vecibeleri konusundaki düşünce ve yorumları yargılama konusu yapılmıştır. Bu konularda sanık müdafilerince CMK 201'e göre soruların sorulmaması yönünde yapılan tüm itirazlar, soruların iddianame kapsamında kaldığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Ceza yargılamasında ancak konusu suç teşkil eden eylemler yargılanabileceğinden, sanıklara sorulan sorulardan nazara alındığında sanıkların eylemleri değil düşünce ve hayat tarzlarının yargılandığı, kendilerince sanıkları mahcup etme gayreti olduğu ve bir nevi linç kültürüyle hareket edildiği şeklinde bir izlenim ortaya çıkmıştır.
0 notes
BAZI SANIKLAR KATILAN VEKİLLERİNİN SORULARINA KARŞI SUSMA HAKKINI KULLANACAKLARINI BELİRTMESİNE RAĞMEN ISRARLA SORULAR SORDURULMUŞ, SANIKLAR TAHRİK EDİLMİŞTİR
Mahkeme huzurunda sorgusu yapılan sanıklardan bir kısmı katılan vekillerin sorularına cevap vermeyeceğini ve bu suretle geçici susma hakkını kullanacağını belirtmiş olmasına rağmen, katılan vekillerinin ısrarla soru sormalarına hakim heyetince müsaade edilmiş ve müdafiilerin bu yöndeki tüm itirazları ısrarla reddedilmiştir. Bu durum CMK m.148’de düzenlenen ve sorguda yasak usul olarak nitelendirilen kötü muamele teşkil etmektedir.
Bu maddeye göre "şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz." Aynı şekilde sorulara cevap vermeyeceğini belirterek susma hakkını kullanan sanığa baskı oluşturacak ve kendisini suçlu hissettirecek şekilde ısrarla soru sorulması Anayasamızın 38/5 maddesinde düzenlenen lekelenmemeve kendisi aleyhine suçlayıcı beyanlarda bulunmama hakkının açık bir ihlali niteliğindedir.
Katılan vekilleri yönelttikleri sorularda devam eden ceza davasının konularının dışında, sanıkların özel hayatlarına, kişisel tercihlerine yönelik özel seçilmiş kelimelerle hakaretamiz ve tahkir eder nitelikte sorular yöneltmiş, defalarca arka arkaya gelen bu tahrikler neticesinde susma hakkını kullanmak isteyen birçok sanık dayanamayarak beyanda bulunmaya mecbur kalmıştır. Nitekim Başkan da bu durumun farkında olarak sık sık sanıklara, “cevap vermeyeceğiz diyorsunuz ama dayanamıyorsunuz” demiştir.
0 notes
SANIKLARIN SAVUNMALARINDA ANLATIM YAPMALARINA İZİN VERİLMEYEREK SORU CEVAP ŞEKLİNDE SORGU YAPILMIŞ ve SORGU SIRASINDA MÜDAFİNİN YARDIMI ENGELLENMİŞTİR
Hakim heyeti tarafından sorgusu yapılan sanıkların, kendi savunmalarında belirledikleri sıra ve anlatım düzenine uymasına müsaade edilmeksizin, iddianamenin farklı bölümlerinden ve farklı konularla ilgili sorular sorulması sanık savunmalarının insicamını bozmuş ve bu suretle çoğunluğu bir mahkemeye hayatında ilk defa çıktıkları için heyecanlı olan sanıkların savunmalarını istedikleri şekilde yapmasına mani olunmuştur.
Birçok sanık mahkeme başkanından savunması için oluşturduğu bir sıra ve mantık silsilesi olduğunu ve bu nedenle öncelikle kendisi hakkındaki iddialara bir bütünlük içinde cevap vermek istediğini, kendi anlatımları bittikten sonra mahkeme heyetinin tüm sorularına cevap verebileceğini belirtmiş ve savunmasını bu usulde yapmak yönünde talepte bulunmuş olmasına rağmen, mahkeme başkanı tarafından bu talepler reddedilmiş ve sorgular soru cevap şekline dönüştürülmüş, sanıkların kendilerini savunmaları ve belirledikleri anlatımları yapmaları için gereken fırsat verilmemiştir.
Bu uygulama 15 ay boyunca tutuklu olan sanıkların ilk defa çıkarıldıkları mahkeme önünde üzerilerine atılı suçlamalardan kurtulmak yönünde açıklamalar yapabilmelerine engel teşkil etmiş ve bu suretle savunma hakkını açık biçimde kısıtlamıştır.
Öte yandan sanıkların sorguları esnasında, müdafilerinin yardımından yararlanmalarına, müdafilerin sanıklara haklarını hatırlatmalarına "sorgunun bölünmezliği" şeklinde bir ilke olduğu gerekçesiyle müsaade edilmemiştir. Oysa ki CMK'nın 149/3 maddesine göre "Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukukî yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz."
Hükmün açık ifadesinden de anlaşılacağı üzere sanığın, sorgu da dahil olmak üzere soruşturma ve kovuşturmanın tüm aşamalarında müdafinin yardımından yararlanması mutlak bir hak olup, bu hakkın ihlali savunma hakkının ve bu bağlamda AİHS 6. Maddesinde düzenlenen Adil Yargılanma Hakkının açık bir ihlali niteliğindedir.
0 notes
KATILAN VEKİLLERİNCE DİNLETİLEN HUKUKA AYKIRI YÖNTEMLERLE ELDE EDİLMİŞ SES KAYITLARI ÜZERİNDEN YARGILAMA YAPILMIŞTIR
Sanıklardan bir kısmının sorguları esnasında katılan vekillerince bir kısım sanıklara ait olduğu iddia edilen fakat gizli kayıt yöntemiyle elde edildiği aşikar olan ses kayıtları dinletilmiş ve bu kayıtlar üzerinden sanıklara soru sorulmuştur. Bu kayıtların hukuka aykırı yollarla elde edildiği bu nedenle dinletilmemesi ve bu kayıtlar üzerinden soru sorulmaması yönündeki itirazlar ise soruların iddianame kapsamında olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.
CMK’nın delillerin ortaya konulması ve reddi başlıklı 206. maddesine göre delilin, kanuna aykırı olarak elde edilmişse reddolunacağı nazara alındığında ve gizli kayıt yöntemiyle elde edilen ses kayıtları hukuka aykırı olmasının yanı sıra aynı zamanda bu yöntemin suç teşkil etmesi karşısında bu ses kayıtlarının sırf iddianame kapsamında olduğu gerekçesiyle duruşmada dinletilmesi ve bu kayıtlar üzerinden soru sorulması açıkça hukuka aykırıdır.
Ayrıca sanıklar bu ses kayıtlarının kendilerine ait olmadığını da ifade etmiştir. Hal böyle iken hukuka aykırı yollarla elde edilen ses kayıtlarının aleyhe delil olarak değerlendirilmesi, Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemeyeceği hükmünü içeren Anayasamızın 38. Maddesine de aykırılık teşkil etmektedir.
0 notes
SANIKLARIN SORGUSUNDAN HEMEN ÖNCE DOSYAYA GİREN ve İNCELEME İMKANI VERİLMEYEN DELİLLER İLE İLGİLİ SORU SORULMASINA İZİN VERİLMİŞTİR
Sanıklardan bazıları hakkında düzenlenen dijital materyal inceleme raporları ve diğer bir kısım deliller sanığın sorgusundan hemen önce dosyaya girmiş olup sanık ve müdafilerine bu deliller inceleme imkanı vermeden bu deliller üzerinden sorgu yapılması, sanıklar ve müdafilerinin bu delilleri inceleyip daha sonra beyanda bulunmak yönündeki taleplerinin reddedilmesi, dürüst işlem ilkesine aykırı olup, bu durum AİHS 6/3-b maddesinin açık bir ihlali niteliğindedir.Baskın sorgu olarak nitelendirilebilecek olan bu yöntem aynı zamanda CMK 148/1 hükmüne de aykırılık teşkil etmektedir.
0 notes
MÜŞTEKİ, TANIK VE ETKİN PİŞMAN SANIKLAR, SANIKLARIN YOKLUĞUNDA DİNLENMİŞTİR
Mahkeme heyeti 25.02.2020 tarihli ara kararıyla etkin pişman sanıkların, 23.06.2020 tarihli ara kararıyla ise mağdur, müşteki ve tanıkların ifadelerinin CMK m.236 yollamasıyla CMK m.200/1 uyarınca sanıkların yokluğundan alınmasına karar vermiştir. Buna karşı yapılan tüm itirazlara rağmen mahkeme heyeti anılan kararından dönmemiş ve tüm ifade işlemlerini sanıkların yokluklarında tamamlamıştır. Ayrıca yine yapılan tüm taleplere ve usuli itirazlara rağmen bu ifadelere dair tutanaklar okunmamış, içeriği anlatılmamış ve sanıklara bu konuda herhangi bir söz hakkı tanınmamıştır. Bu anlamda CMK’nın 200. maddesi açıkça ihlal edilmiştir.
Buna göre, sözde “örgütün korkutucu gücü” minvalinde gerekçelendirilen bu karar, başta masumiyet karinesi olmak üzere tüm ceza hukuku ilkelerini ihlal etmekte olup; somut durum itibariyle de, “sanık olmazsa yargılama olmaz” ilkesini esnetmeyi gerektirecek herhangi bir vaka bulunmamaktadır. Bu anlamda, iddia makamının hiçbir şekilde somutlaştırılmamış, afaki ve ceza hukuku temel ilkeleri ile çelişen bu talebi üzerine kurulan mahkeme kararı, başta savunma hakkı olmak üzere, adil yargılanma hakkı altında vücut bulan birçok hakkın ihlali niteliğindedir.
Sözde “örgütün korkutucu” gücü denilerek toptancı mantığında uygulanan bu kararın müşteki polis memurları Abdullah Karadaş, Cihat Onur Aykaç gibi kişiler veya Adil Serdar Saçan, Mine Kırıkkanat gibi kişiler veya Özkan Mamati, Fırat Develioğlu, Aykut Ayna, Alper Ünek, Uğur Şahin vd gibi kişiler için dahi uygulanması akli ve hukuki zeminde açıklanmaktan çok uzaktadır. Bu kişilerin güya korktuklarına veya çekindiklerine dair hiçbir beyanları, ifadeleri veya talepleri olmamıştır. AKSİNE HER FIRSATTA KORKMADIKLARINI, ÇEKİNMEDİKLERİNİ AÇIK AÇIK SÖYLEMEKTEDİRLER.
Öte yandan CMK 200. maddede öngörülen istisna hali de somut olayla örtüşmemektedir. Öyle ki, anılan maddede aynen; “(1) Sanığın yüzüne karşı suç ortaklarından birinin veya bir tanığın gerçeği söylemeyeceğinden endişe edilirse,mahkeme, sorgu ve dinleme sırasında o sanığın mahkeme salonundan çıkarılmasınakarar verebilir. (2) Sanık tekrar getirildiğinde, tutanaklar okunur ve gerektiğindeiçeriği anlatılır.” ifadeleri yer almaktadır.
Buna göre, sanığın suç ortağı olarak lanse edilen kişinin, sanığın yüzüne karşı doğruyu söylemeyeceğinden endişe edilmesi durumunun, somut gerekçelerle belirtilmesi gerekmektedir. Öte yandan, dosya kapsamında yargılanan iki yüzü aşkın sanığın her birinin tüm müşteki beyanları sırasında, duruşmadan çıkartılmış olması da, somut ve gerekçelendirilmiş bir karar verilmediğini ortaya koymaktadır. Öyle ki tüm müştekilerin ifadeleri, tüm sanıkları ilgilendirmediği gibi, iddia makamının ve Mahkemenin, müştekilerin, diğer sanıklar huzurunda ne sebeple doğruyu söylemekten çekindikleri konusunda endişe duyulduğunu da açıklamaları ve somutlaştırmaları gerekmektedir. Oysa, mahkeme tarafından verilen karar, “sanık olmazsa yargılama olmaz” ilkesinin, toptancı yaklaşım ve afaki gerekçelerle ihlal edildiğini ortaya koymaktadır.
Ayrıca yukarıda açıklanan sebeplerle, masumiyet karinesini ihlal eder nitelikte bir sebebe dayandırılan ve somut olarak gerekçelendirilmeyen bu talebin, mahkeme tarafından tasdik edilmiş olması da, mahkemenin sanıklar hakkındaki düşüncesini açığa çıkarır nitelikte olup, ihsas-ı rey olarak yorumlanmaya müsaittir.
Belirtmek isteriz ki, mahkeme heyeti, yargılamanın düzenini sağlamaya muktedir olup gerek etkin pişmanlıktan yararlanan sanıkların gerek diğer sanıkların, gerekse müştekilerin dinlenmesi sırasında, kendilerine adil yargılanma ortamını sağlayabilecek güce sahiptir. Mahkemenin, afaki olan ve gerçekçi bir sebebe dayanmayan bir talep karşısında savunma ve adil yargılanma haklarını esnetmemesi kendisinden beklenen elzem ve temel bir taleptir. Ancak mahkeme heyeti böyle davranmamıştır.
Mahkemece verilen söz konusu kararın bir başka boyutu ise, sanıkların CMK 201. maddesinde hüküm altına alınan, soru sorma haklarının engellenmiş olmasıdır. Öyle ki, CMK 201. maddesinde aynen; “Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer yeniden soru sorabilir.” ifadelerine yer verilmek suretiyle, Sanığın Mahkeme aracılığı ile, diğer sanığa ve müştekiye soru sorma hakkının olduğu dile getirilmiştir. Özellikle, dosyamızda olduğu gibi, isnatların, tarafların birbirleri ile ilgili beyanlarına dayandığı yargılamalarda, maddi gerçeğe ulaşılabilmesi adına, çapraz sorgu ve sanığın diğer sanığa soru sorabilmesi hakları büyük önem arz etmektedir.
Öyle ki iddia edilen hadiselerin başkahramanı olan ve olayları bizatihi yaşamış olan kişilerin, karşısındakine tüm detayları ile soru sorabilmesi; karşısındakinin bu sorulara karşı vereceği cevaplar, bu esnada içine gireceği ruh hali, jest ve mimikleri dahi, maddi gerçeği arayan mahkemeye çok önemli ipuçları verebilecektir. Aslen mahkemenin nihai kanaatini oluşturacak olan hususlar da bunlardır. Müvekkillerin, duruşmadan çıkartılmış olması sebebiyle kendilerine tanınan bu hak da yok sayılmış olup, maddi gerçeğe ulaşılması noktasındaki en önemli muhakeme araçlarından biri kullanışsız hale getirilmiştir. Üstelik bu karar, yukarıdan beri izah edildiği üzere, sağlam hukuki bir temele de dayanmamaktadır.
AİHM uygulamasında da kendisine suç isnat edilen sanıklar için duruşmada hazır bulunma hakkı, hakkaniyete uygun yargılamanın bir gereği olarak kabul edilmektedir. AİHS 6. madde tümüyle değerlendirildiğinde, âdil bir yargılama için sanığın kendisi ile ilgili, davanın duruşmalarına bizzat katılma hakkı olduğunun kabulü gerekir. Ayrıca m. 6/3-c, d’de sanığın kendini savunma hakkı, iddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek hakları olduğu açıkça belirtilmiştir.
Bu hakların kullanılabilmesinin ön koşulu sanığın duruşmada bizzat hazır bulunabilme hakkıdır. AİHM (Barbera/İspanya, 6.12.1988) kararında, sanığın duruşmada hazır bulunma hakkının, makul sayılabilecek gerekçelerle ve keyfiliğe yol açmadan sınırlandırılabileceğini vurgulamıştır. Anılan kararında AİHM, “Sanığın duruşmada hazır bulunma hakkı mutlak bir hak olmamakla beraber bu hakların sınırlanabilmesi için gerekli koşulların gerçekleşmesi gerekir. Sanığın duruşma düzenini bozma, tanığın korkutulması hâli veya kimliği gizli tutulan tanığın dinlenmesi hâlinde bu haktan sapılması uygun görülebilmektedir. Bu konudaki sınırlamalar, durumun gerektirdiği ölçüde ve keyfiliğe yol açmayacak şekilde olmalıdır.”
Oysa yukarıdan beri izah edildiği üzere, işbu davadaki sınırlama sebebi oldukça muğlak, soyut ve temelsizdir. Bu durum, savunma hakkının keyfi olarak sınırlanmakta olduğu anlamına gelmektedir.
Tüm bunlarla beraber sanıkların yokluğundan alınan mağdur, müşteki, tanık ve etkin pişman ifadelerinin tamamı ........... sayfa olup sanıklar ve müdafilerinin bu tutanakları dahi incelemelerine imkan tanınmaksızın esas hakkında mütalaa hazırlanmış ve son savunmaların alınma işlemlerine geçilmiştir. Bu yapılanların tamamının haksız, hukuksuz ve hakkaniyetten uzak olduğu çok açıktır.
0 notes
MAHKEME HİÇBİR SUÇ İSNADI BAKIMINDAN TEK BİR DELİL ARAŞTIRMASI DAHİ YAPMAMIŞ, SANIKLAR VE MÜDAFİLERİNCE YAPILAN TALEPLERİ İSE REDDETMİŞTİR
Dava dosyamız kapsamında TCK m. 220/1,2,7-3, TCK m.328, TCK m.102,103, TCK m.112, TCK m.96, TCK m.106, TCK m.107, TCK m. 109, TCK m.125, TCK m.282, TCK m.133, TCK m.158, TCK m.135, TCK m.82, TCK m.314/2, TCK m.205, TCK m.210, TCK m.283 ve 6136 sayılı, 3628 sayılı, 5607 sayılı kanunlara muhalafet suçlamaları ile beraber toplamda ......müşteki, ..... tanık, .....etkin pişman sanık ve ..... etkin pişmanlığı kabul etmeyen sanık bulunmaktadır.
MAHKEME HEYETİ BU SUÇ İSNATLARI BAKIMINDAN TEK BİR DELİL ARAŞTIRMASI DAHİ YAPMAMIŞTIR. Mahkeme heyetinin bugüne kadar yaptığı tek şey tarafların önce ifadelerini hemen sonrasında ise savunmalarını almak olmuştur. Başka hiçbir iş veya işlem yapılmamıştır.
Halbuki tüm bu suç isnatları bakımından yapılacak ayrı ayrı onlarca işlem bulunmakta iken, toplanması gereken deliller ve dinlenmesi gereken tanıklar bulunmakta iken mahkeme heyeti tek bir tanesini dahi yapmamıştır. Bu yönde ara aşamalarda ve tevsii tahkikat aşamasında yapılan tüm talepleri ise reddetmiştir.
Hatta öyle ki mahkeme heyeti 13.12.2019 tarihli duruşmada resen verdiği kendi ara kararlarını dahi yerine getirmemiştir. Mahkeme heyeti tarafından bugüne kadar toplanan tek delil, sanıklar hakkında geçmiş tarihlerde örgüt suçlamasıyla yapılan yargılamaların kararlarının dosyaya celbi olmuştur. Ancak detayları dosyada mübrez onlarca delil toplanması ve tanık dinlenmesi talebi mahkeme tarafından haksız ve hukuksuz gerekçelerin arkasına sığınılarak reddedilmiştir.
Buna rağmen mahkeme heyeti kovuşturma yapmayıp hiçbir delil toplamadığı suç isnatları hakkında en üst sınırdan mahkumiyet cezaları vermiştir. Bu yapılanın hakkaniyetle ve hukukla bağdaşmadığı açık olup alalacele duruşma bitirip ceza verme gayretinin bir tezahürü olduğu çok açıktır.
0 notes
MAHKEME HEYETİ TEVSİİ TAHKİKAT TALEPLERİ OLUP OLMADIĞINI TARAFLARA SORMAMIŞ, TÜM TANIK DİNLETME TALEPLERİNİ HAKSIZ GEREKÇELERLE REDDETMİŞ, HUZURA GELEN TANIKLARI DAHİ DİNLEMEMİŞTİR
Yukarıda belirttiğimiz gibi mahkeme heyeti en üst sınırlardan mahkumiyet kararlarına hükmettiği onlarca suç isnadı bakımından resen hiçbir araştırma yapmaya gerek görmediği gibi sanıklar ve müdafilerince yapılan talepleri dahi görmezlikten gelmiş ve haksız gerekçelerle tamamını reddetmiştir.
Mahkeme heyeti taraflara kovuşturmanın genişletilmesi talepleri olup olmadığını sormamış, talepleri sunmaları için bir ara karar düzenlememiş ve bu yönde hiçbir karar vermemiştir.
Bununla birlikte 22.09.2020 tarihli duruşmada taraflara dinletmek istedikleri tanıkları ve gerekçelerini sunmaları için süre vermiş ve duruşmayı 15.10.2020 tarihine ertelemiştir. Celse arasında sanık müdafileri ara karara uygun şekilde gerekçeleriyle birlikte dinletmek istedikleri tanıkları sunmuştur. Ancak mahkeme heyeti 15.10.2016 tarihli duruşmada “yargılamaya katkı sağlamayacağı, yargılamayı sürüncemede bırakacağı” gerekçeleriyle tüm tanık dinletme taleplerinin ayrı ayrı reddine karar vererek dosyanın esas hakkında mütalaasını hazırlaması için iddia makamına tevdiine karar vermiştir.
Mahkeme heyeti hangi talebin davaya ne gibi bir yarar sağlamayacağından bahsetmemiştir. Ayrıca henüz ilk kez yapılan bu taleplerin davayı nasıl sürüncemede bırakacağı da cevapsız kalmıştır. Üstelik mahkeme heyeti 15.10.2016 tarihli ve evvel tarihli duruşmalarda CMK m.177 uyarınca mahkeme salonu önünde hazır edilen tanıkları dahi dinlemekten imtina etmiştir.
Tüm bunlarla beraber mahkeme heyeti tanık sıfatıyla ifadelerine başvurmak üzerine tebliğat gönderdiği İbrahim Halil Aygüner ve Ayhan Bedri isimli polis memurları ve Fatma Arslan isimli avukatı dinlemekten vazgeçmiştir. Görev yerleri belli olan bu kişilere ulaşmak çok kolay iken mahkeme farklı adreslere tebligat göndermiş ve sonrasında bir anda makul bir gerekçe göstermeksizin bu kişileri dinlemekten vazgeçmiştir.
Yukarıda da söylediğimiz gibi mahkeme heyeti tabiri caizse freni patlamış kamyon gibi hızlı ve savruk şekilde bir yargılama yürütmeye çalıştığı için adeta hiçbir talebi kabul etmemeye ve hiçbir delil araştırması yapmamaya kararlıymış gibi davranmıştır.
0 notes
MAHKEME HEYETİ ESAS HAKKINDA MÜTALAAYA KARŞI BEYANLARINI SUNMALARI İÇİN SANIKLARA ÇOK AZ SÜRE VERMİŞ, BEYANLARINA SÜREKLİ MÜDAHALE ETMİŞ, SERT VE AGRESİF TUTUM SERGİLEMİŞTİR
İddia makamı 13.11.2020 tarihinde 500 sayfadan oluşan esas hakkında mütalaasını dava dosyasına sunmuştur. Mahkeme heyeti ise aynı tarihli duruşmada sanıklara esas hakkında mütalaaya karşı beyanlarını hazırlaması için sadece 16 gün süre vererek 30.11.2020 tarihine duruşma günü vermiştir.
Ancak bu sırada müşteki ifadelerinin ve vekillerinin beyanlarına dair SEGBİS çözüm tutanaklarının tamamı dava dosyasına ulaşmış değildi. Mahkeme heyetinin böyle hacimli bir dosyada yüzlerce sanık için verdiği sadece 16 günün, kısıtlı ve yetersiz bir süre olduğu her türlü izahtan varestedir.
Tüm bunlarla beraber mahkeme heyeti üstün bir hızla ilerlemek istemiş ve günde ortalama 20-25 sanığın beyanlarını almaya çalışmıştır. Bu acele tavrı nedeniyle sanıkların beyanlarına çok kereler müdahaleler etmiş, sanıkları konuşturmamış, çoğu diyeceklerine müdahaleler etmiş hatta birçok sanığın beyanlarını keserek doğrudan yerine oturtmuştur. Ayrıca sanıklara çok kısa süreler tanıyarak beyanlarını hemen bitirmesini istemiş aynı kelimenin ikinci kez tekrar edilmesinde dahi çok sert müdahalelerde bulunmuştur. Yöneticilik vasfıyla yargılananlara ortalama 1 saat süre tanırken, üyelik vasfıyla yargılananlara maksimum 20-30 dakika süre tanımıştır. Müdafiiler dahi savunmalarında süre ile sınırlı tutulmuştur.
Mahkeme heyeti yargılama süreci boyunca gösterdiği sert ve agresif tutumunu esas hakkında mütalaaya karşı beyanların alındığı oturumlarda da sergilemiştir. Sanıklara sürekli olarak bağırmış, sert bir üslupla konuşmuş ve yaptığı el, kol hareketleri ve yüz mimikleri ile sanıklar üzerinde psikolojik baskı oluşturmuştur. Bilindiği üzere Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2015/4672 E.,2016/2330 K sayılı Ergenekon davasını bozma kararında bu hususları bozma gerekçesi olarak belirtmiştir:
“…Esas hakkındaki mütalaaya karşı, hakkında silahlı terör örgüt üyeliği suçundan cezalandırılması istenen sanıklar için sanık ve müdafii/müdafilerine toplam bir saat, hakkında silahlı terör örgüt üyeliği ile diğer suçlardan cezalandırılması istenen sanıklar için ise, sanık ve müdafii/müdafiilerine toplam iki saat sözlü olarak beyanda bulunma hakkı tanınması…
…Yargılamaya konu olayların mahiyeti, iddianame, mütalaa ve birleşen dosyalar ile tüm dosya kapsamı dikkate alınarak, savunma hakkını kısıtlamayacak şekilde her bir sanığın bireysel durumları göz önüne alınarak savunmasını yapması için gerekli makul sürenin sağlanması gerektiği gözetilmeyerek tüm sanıklar yönünden birleşen dosyada savunmayı 1 veya 2 tam duruşma günü, esas hakkındaki savunmayı 1 veya 2 saat, sözlü talepleri ise 15 dakika ile sınırlandırılmasına kararlar verilerek savunma haklarının kısıtlandığı belirlenmiştir….
…CMK'nın 216/1. maddesinde “Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanuni temsilcisine verilir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Anılan Kanun maddelerinde şüpheli veya sanığın savunmasını yapması için bir süre sınırlaması öngörülmemiş, Avrupa İnsan Hakları Sözleşme'sinin 6. maddesinin (b) bendinde belirtilen "Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak" hakkı, sanığın, duruşmada “savunmasını yapmak için de gerekli olan zaman ve kolaylıklara sahip olma” hakkını da kapsamaktadır. Ceza muhakemesinin sözlülük ilkesi uyarınca, sanığa ve yargılamanın diğer taraflarına duruşmada yeterli sürede söz hakkı tanınması esastır.”
Üstelik bu süreçte pandemi şartları hakimdir ve duruşmaların başladığı 30.11.2020 tarihi itibariyle tüm yurt genelinde hafta içi 21.00-05.00 arası, hafta sonu ise tüm gün olmak suretiyle sokağa çıkış yasağı kararı alınmıştır. Bilindiği üzere uzunca bir süre bu yasaktan avukatlar muaf tutulmamıştır. Bu nedenle de savunmaların alındığı davanın en kritik sürecinde, tutuklu sanıkların tamamı müdafii desteğinden yoksun bırakılmışlardır. Mahkeme heyeti bu konuda yapılan yazılı ve sözlü tüm talepleri görmezlikten gelmiştir.
Ayrıca mahkeme heyeti sabah 9.30 gibi başladığı duruşmalara akşam saat 19-20.00 saatlerine hatta kimi zamanlar 20.30-21.00 saatlerine kadar devam etmiştir. Bu süre zarfında sabah 6 gibi koğuşundan kaldırılarak salona getirilen tutuklu sanıkların tekrar koğuşlarına geri dönmeleri akşam 22.30-23.00 saatlerini bulmuştur. Bu kişilerin böyle bir ortamda hem sağlıklı ve zinde kalmaları hem de hakkaniyete uygun şekilde savunmalarını hazırlama imkanları olmadığı çok açıktır. Ancak bu zorlukların anlatılarak duruşma saatlerinde bir düzenleme yapılması yönünde yapılan yazılı ve sözlü taleplerin hiçbirisi mahkeme heyeti tarafından kaaaleye alınmamış ve reddedilmiştir.
0 notes