Tumgik
#dış işleri bakanı
hazanla · 22 days
Text
Sgk neredeyse tüm ilaçları Çin'den getiriyor,
Üç harfli marketlerde en fazla Çin malları,
Son 20 yıldır yaklaşık, Japon pazarı adı altında Çin malı satan dükkanlardan geçilmiyor caddeler..
Doğu Türkistan da Çin zulmüne karşı kimsenin Çin'i boykot ediyoruz dediğini duymadık..
TC devleti dış işleri bakanı bile Çin'in güvenliğini sağlamak bizim görevimizdir dedi bu ülkede.
Niye şaşırıyoruz ki şimdi bu habere!?
Tumblr media
21 notes · View notes
doriangray1789 · 10 months
Text
Derdini marko paşaya anlat deyimi bir yana,Adalet Partisinin genel kurulunda zamanın dış işleri bakanı Kamran İnan parti genel başbakanlığına adayım der,genel başkan merhum çoban sülo lakaplı Süleyman Demirel'dir,Hani sokaklar yürümekle aşınmaz diyen, hani bana bir milliyeçi şuç işledi dedirtemezsinle anılan hani şu milliyetçi cepheyi kuran,lise mezunlarını meslek eğitimi almaksızın Tekniker yapmaya kalkan,böyük Türkiye söylemiyle otuz yılımızı çalan,inatlaşma uğruna ihtilalin alt yapısını oluşturan,gelelim seçime Kamran bey parti tüzüğüne göre adaylıkdan çekilir,çünkü yabancı uyruklu bir bayanla evlenmiş olması başkan olmasına engel olmuştur.Tufanın tohumlarınıda eken arım balım peteğimi sunandır onuda sizler ilave edin adıyla..
10 notes · View notes
perge · 1 year
Text
yesssss dış işleri bakanı Hakan fidan 😎
14 notes · View notes
ilahimp3dinle · 13 days
Text
İbrahim reisi'nin Helikopteri Düştü
İran lideri İbrahim reisi’nin Helikopteri Düştü dış işleri bakanı ve cuma namazı imamı ile birlikte İbrahim reisi de hayatını kaybetti
View On WordPress
0 notes
hetesiya · 8 months
Text
FİLİSTİN’DE BASLAYAN SAVAŞ NASIL BİR SEYİR İZLEYECEK?
Zeki Tombak
Dünya 7 Ekim sabahı, HAMAS öncülüğünde çok sayıda Filistinli örgütün de içinde yer aldığı bir Filistin gücünün, ortak bir “operasyon odası/karargah” komutasında Gazze’den İsrail işgalindeki bölgelere doğru karadan, denizden ve havadan saldırı başlattığı haberiyle güne başladı. Böylece 1973’te yaşanan ve “6 Gün Savaşı” diye de adlandırılan Yom Kippur Savaşı’ndan sonra ikinci bir Yom Kippur savaşının başlangıcına şahit olduk.
Komplo teorileri kurmadan veya analizleri değiştirecek yepyeni bilgilerin masada olmadığı koşullarda manzara şöyleydi:
1. Mossad istihbarat zaafiyeti göstermiş, muhtemelen aldığı istihbaratı değerlendirirken saldırı hazırlığının boyutlarını doğru değerlendirememişti.
2. Belirli sayıdaki füze ve roketi havada vurarak imha eden, İsrail’in çok güvendiği, Demir Kubbe hava savunma sistemi binlerce roketin eş zamanlı firlatıldığı bu saldırı karşısında tabiri caizse KEVGİRE dönmüştü.
3. Geçmişte yönlendirme teknolojisi yetersiz, menzili kısa ve taşıdığı patlayıcı çok sınırlı olan Hamas roketleri İsrail’in öngöremediği boyutlarda bir teknolojik sıçrama yaşamış, menzili uzamış, isabet yüzdesi çok yükselmis ve 250 kg civarında patlayıcı taşıyabilir hale getirilmişti.
4. İsrail ordusu saldırıya belki de dini bayram ve hafta sonu tatili nedeniyle rehavet halinde yakalanmış, Gazze çevresindeki metal duvarları iş makinalarıyla yıkan ve motorsiklet veya üzerine ağır makinalı tüfek vb monte edilmiş pikaplarla, paramotorlarla saldıran Filistinli savaşçılar karşısında ağır kayıplar vermişti.
5. Hamas saldırısı “cebri keşif” denilebilecek bir harekat tarzını gerçekleştirdi. İşgal topraklarında yer yer 50 km’yi bulan, baskın ve çatışmalarla düşmanın gücü ve savaşa hazırlık düzeyi kontrol edildi, rehineler alındı ve 48 saat içinde tekrar ve çatışarak Gazze içine dönüldü.
6. Bu esnada siyasal İslamcı zihniyetin bir dışavurumu olarak siviller bilerek, seçerek öldüruldü ve cesetler giysileri çıkarılmış halde teşhir edildi. Ölüye saygısızlık örnekleri, üstelik videoya çekilerek paylaşıldı. İlerleyen günlerde İsrailli faşistler bu videolardaki görüntüleri kat kat aşan çirkinlikleri paylaştılar. Cesetlere işemek ve tekme atmak gibi alçaklıkları marifetmiş gibi, video çekerek dünyayla paylaştılar.
7. İsrail toplumunun devlete güveni ciddi bir sarsıntıya maruz kaldı ama sivilleri hedef alan yönüyle Filistin davasına uluslararası toplum nezdinde ciddi bir zarar verdi.
Elbette ülkesinin iç siyasetinde büyük itibar kaybı yaşamakta olan faşist Benyamin Netenyahu ve radikal siyonist ortakları, başta ABD, İngiltere ve AB olmak üzere batılı güçlerin koşulsuz siyasi askeri desteğini alırken, ülke içinde de iktidarlarını sürdürmek için zaman kazandılar.
Tumblr media
                                                                                    (Carlos Latuff karikatürü konuşma balonu “İran barışa yönelik bir tehdittir” editör)
Saldırıda İsrailli sivillerin gördüğü zararı kimse küçümseyemez. Ancak 70 küsur yıllık işgalin, İsrail devletinin Filistin halkına uyguladığı ırkçı ve faşist politikaların, savaş suçlarının, ağır insan hakları ihlallerinin üstü bu gerekçeyle kapatılamaz. Bu konuda Türkiye medyasında da, sivillere zarar verildi gerekçesiyle İsrail övgüleri yapan, işi “esasen Filistinli diye bir halk olmadığını” iddia etmeye vardıran zevzekler de çıktı. Nitekim Rusya’nın Ukrayna’da yaptığı elektrik trafolarını vurma, şehrin yiyecek ikmaline sınırlama getirme uygulamalarına “savaş suçu” diye etiket yapıştıran ve feryat eden aynı isimler, Gazze’nin elektrik ve suyunu kesen ve yiyecek ikmalini durduran İsrail devletine tek söz söylemedikleri gibi, Gazze bombalanırken yüzlerce çocuğun ve kadının öldürülmüş olmasına da tepki vermediler. Bu isimlerin Kürt halkına dört parçada da reva görülen aynı insanlık suçları karşısında dilsiz kesildiklerini zaten biliyoruz.
Bir hafta önce Rojova’da Kürtlerin yer üstü ve yer altı butün tesislerinin meşru hedef olduğunu ilan eden Dış İşleri Bakanı da kendisiyle polemik yapıyor, Gazze’nin elektrik ve suyunun kesilmesinin, iaşesinin engellenmesinin ve hastanelerin vurulmasının savaş suçu olduğunu söylüyor. Erdoğan ise bunların savaş suçu olduğunu tekrar ettikten sonra, “savaşın da bir ahlakı olmalıdır” diyor. Evet savaşın Gazze’de de, Kuzey Doğu Suriye’de de bir ahlakı olmalıdır.
İsrail’in ilk günlerde Batılılar üzerinde kazandığı ve sanki 77 senedir Filistin halkına uyguladiği siyonist/faşist işgal ve sömürgecilik politikalarınin üstünü örtmeye çalıştıkları haklılık izlenimi, Gazze kuşatması ve bombardımanıyla delik deşik oldu. ABD başkanı Biden bile “Gazze’ye kara harekatı yapmasanız iyi olur”, deme noktasına geldi.
Bunda karadan işgalin başlaması halinde, sürece müdahil olacağını açıklayan Lübnan Hizbullah’ı ve İran’dan sonra, Çin Halk Cumhuriyeti’nin de İsrail’e bu konuda uyarı yapmasının etkisi var. Elbette ABD Hizbullah’a da, İran ve ÇHC’ne de dost değil. Ama savaşın kendi planlamasına uygun gelişmesini, ansızın yayılmamasını istediği de açık.
Peki İsrail savaşı nasıl sürdürmek ve Netanyahu’nun deyişiyle “haritaları nasıl değiştirmek” istiyor?
İsrail bu “fırsattan” faydalanarak, 1. Filistin devletinin kurulabileceği, mendil kadar bir toprak bırakmamak; 2. Filistin meselesini bir sığınmacı sorunundan ibaret hale getirmek; böylece gelecekte sığınmacıların eylemlerini bahane ederek komşularının topraklarını işgale bahane hazırlamak 3. Lübnan’da Hizbullah’ı tasfiye etmek ve bir işgal bölgesi yaratmak, 4. Suriye savaşının çözemediği İran’a dost Baas/Esat sorununu çözmek, Suriye’deki işgal alanını genişletmek; 5. ABD ile birlikte Rusya’nın Suriye’deki varlığının zeminini ortadan kaldırmak; İran’ın bölgedeki askeri varlığını bitirmek ve nihayet şartları oluştuğunda İran’a gözdağı mahiyetinde havadan ve denizden darbe vurmak niyetindedir.
ABD’nin bir uçak gemisi ve refakatindeki bir deniz görev kuvvetini Arap Denizi’ne,Basra Körfezi çıkışına göndermesi tesadüf değildir. Elbette İran’a bir kara gücü olmadan gözdağını aşan bir operasyon yapılamaz. Bunun için Türkiyeyi, Azerbaycan ilişkilerini ve içinde bulunduğu ağır borç batağını kullanabilirler. Karar vericilerin kulağına “Tebriz Türk şehridir” cümlesini ısrarla fısıldayabilirler. 4. Murad’a kadar neredeyse 100 yıldan fazla süren İran’la savaş batağına yeniden sokulabiliriz.
Tumblr media
(Siyonist militarizm bir savaş suçuna daha imza attı. AA’nın yayınladığı fotoğrafta kullanılması Cenevre Konvansiyonuna göre yasak olan bir kimyasal silah, Fosfor bombası Gazze’ye yönelik askeri operasyonda kullanıldığı tesbit edildi-editör)
Olmaz diyenler, Suriye savaşı öncesi Türkiye ve Suriye arasındaki ilişkileri hatırlasın. Hükümetler ortak toplantı yapıyor, Esat ve Erdoğan aileleri birlikte tatildeydiler ve bütün Suriye sınırındaki şehirlerimiz üretim ve ihracat üssü olmuştu.. Cilvegözü sınır kapısından çıkan binlerce TIR Kuzey Afrika’ya, Arap ülkelerine mal taşıyordu… Birden İsrail’in güvenliği için ve İhvan üzerinden yeniden Osmanlı olma hayalleriyle “4 adam gönderip 8 füze attırarak” Suriye savaşının taşeronluğuna soyunduk. Aktörler aynı, gene ABD-İngiltere-İsrail desteğine muhtaçlar, havuç da, sopa da mevcut…
Halk ders almadığı için tarih tekerrür edebilir.
0 notes
seslimeram · 9 months
Text
Binbir Yara
Tumblr media
Binbir yaranın üstünde yükseliyor ülke. Dününden şimdisine ulaşan, şimdiden yarınlarına tam anlamıyla taşınmak istenen cerahat nüvesinin dolaylarında o yaralar birer ikişer onar, yüzer büyüyor. Bir kıymık tanesi kadar başlayanın bugün bütün benliği / ülkeyi sarmasını aralıksız seyretmeye mecbur kaldığımız bir yerden sesleniyoruz. 1894-6 Kilikya kırımının her nasıl 1915 Medz Yeghern / Aghet’ine yol verdiğini bugün az çok biliyoruz. O Ermeni halkına reva görülenlerin, yok etmenin, Sayfo ile Süryanilere, Küçük Anadolu Kırımı ile Pontos Rumlarına, Smyrna Felaketi ile Rumların kalanına, eylendiğini biliyoruz az ya da çok. Bütünüyle Osmanlıdan çıkışın Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun temellendirilip var edildiği odaktan, cumhuriyetin yüz yıllık tarihinde nelerin ilga edildiğini mahvının her nasıl şekillendirildiğini artık az çok seziyoruz değil mi? Binbir yaranın üstüne basa basa var edilmiş kötülük dolu hallerin o Kilikya yıkımından sonra kademe kademe ötekiler için cehennem pratiğine Varlık Vergisi, Aşkale Sürgünleri, 20 Dolar 20 Kg Tehciri gibi nicesi ile varılır. Deneyimlenen, uygun / reva görülen şey bir kere daha hayat pratiğinin aralıksız bir halde çalınmasıdır.
Binbir yara var edilirken söz naçar kalsın da nasıl olursa olsun diye hamleler birbiri ardıl sıra imal ediliyor. Bir memleketin yaşatan bir yer olmaktan alıkonulmasının güzergahına her gün yeni eklemeler yapılıyor. Cerahat öylesine kolayca, sıradan bir eylemmiş gibi tam ve eksiksiz çoğaltılıyor ki, yıkıntıların, berhava edilmiş olan hayat gailesinin, ilga edilmiş olagelen tecrübenin karşısında dur durak bilinmeden bir kötülük serencam eyliyor. Aleni bir biçimde kötülük istikamet eyleniyor. Nedir ki bunca tatsızlık hali değil mi diye soran eden olursa diye aralıksız yüceltilen kötülüğün kırıp döktüğü, nefretin ayrıştırdığı, lincin ve tehditlerin bitimsiz birer yaraya dönüştüğü bunların tümünün birlikte binbir yaraya en kestirmeden evrildiği ülke gerçekliği zaten her şeyi anlatacaktır. Ol takvim yapraklarında kendisine yer bulan, gel gelelim maarif takviminde görünmez addedilen, resmi olanların da pek çoğunda ismi dahi anılmayan yaraların günleri bütün bu anlatmak istediğimiz irin dolu karanlığı görünür kılar. Bir yeri, yurdu ev olmaktan çıkartan cerahatin meseli artık yalın, apaçık bir halde yaşatılan her gündedir. Gelmişi, geçmişi, dünü hepsini kapsayan bir şimdisi ve yarının ta kendisinde bu devinim, bunca açık nobran bir yıkımın tezgahta her gün var edildiği yerdir bu ülke, bir zamanların ülkesi!
Altmış sekiz yıl önce var edilmiş 6-7 Eylül (1955) bütünüyle bu ülkedeki o ev olma hali ve muhteviyatının topyekun imha edilmesine bariz bir kanıtı oluşturur. Modern Türkiye nam tahayyülün kökünün kurutulmasının da başlangıç noktası olduğunu bugün artık çok aleni bir biçimde söyleyebileceğimiz bir karanlık kalkışma, devlet, onun yancısı faşistler ve galeyana getirilmiş olagelen yurttaşlardan mülhem çetelerin varlıkları, kurgudan has gerçekliğe geçişleriyle binbir acıya bir ek var edilir. Yılmaz Murat Bilican’ın T24’te yayınlanmış makalesinden iliştirelim: “1955 yılına bakarsak, ülke gündemindeki en önemli madde Kıbrıs sorunudur. Grivas önderliğindeki EOKA, adada yaşayan İngiliz ve Türklere karşı terör saldırılarına başlamış, saldırılar kamuoyunda büyük bir öfkeye neden olmuştur. Bu sırada İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ı konuyu görüşmek üzere Londra’da toplanacak üçlü bir konferansa davet etmiş, Konferans 29 Ağustos’ta başlamış ve Dış işleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu Türkiye’yi temsilen yerini almıştır. Basın ve siyasi çevreler tarafından çok önceden başlatılan, Rum vatandaşlarını ve Yunanistan’ı hedef alan kampanyalar yürütülmektedir. Kıbrıs Türktür Cemiyeti ve Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF) kampanyalara katılan ve ön plana çıkan iki örgüttür. KTC başkanı Hikmet Bil, Hürriyet Gazetesi yazarı ve hükümetle yakın ilişkileri olan bir kişidir. Yönetim kurulu üyelerinin de hem basınla, hem hükümetle hem de Milli İstihbaratla ilişkileri bilinmektedir. "Türkiye Türklerindir" alt başlığıyla çıkan Hürriyet gazetesi, Yeni Sabah ve İzmir’de yayınlanan Gece Postası gazeteleri yoğun bir Fener Rum Patrikhanesi ve Yunanistan aleyhtarı yayın yürütmektedirler.
Zorlu’nun Londra’dan gönderdiği ve konferansta, Türk kamuoyunun güçlü sesinden söz ederek elini güçlendirmek istediğini belirten telgrafı Hikmet Bil’le paylaşan Menderes, aslında olaylar için adeta başlat komutu verir. 5 Eylül tarihli gazetelerde üç Rum casusun yakalandığı haberi çıkar aynı gün Taksim’de bir Rum genci dövülür, bazı Rum gazeteler yakılır ve “Kıbrıs Türktür” yazılı bir pankart Patrikhane’ye bırakılır. Ortam oldukça sıcaktır.
Beklenen Kıvılcım Selanik’ten Gelir
6 Eylül günü öğlen saatlerinde radyolar, Selanik’te Atatürk’ün evinin bombalandığını duyurdu. (Gerçekte bahçeye atılan küçük çaplı bir patlayıcı binanın iki camını kırmıştı sadece) Demokrat Parti ve Milli istihbaratla yakın ilişkide olan Istanbul Ekspres gazetesi, bu haberle normal tirajının çok üstünde baskı yapar. (Bunun için önceden kağıt stoğu yaptığı iddia edilmiştir)
Öğleden sonra ellerinde tek tip sopalarla harekete geçen gruplar Önce İstiklal’de gayrimüslimlere ait işyerlerini taşlamaya ve yağmalamaya başlarlar. Yağma kısa sürede, diğer semtlere de yayılır. Sonradan tanıkların anlattıkları, grup liderlerinin ellerinde listelerin olduğunu ve buna göre hareket ettiklerini, bazı ev ve işyerlerinin önceden tebeşirle işaretlendiğini, cana zarar vermemek üzere uyarıldıklarını gösterir. (Bu sayede az can kaybı, bol tecavüz olmuştur.) Benzer eylemler İzmir’de de başlar. 6 Eylül gecesi olaylar artık çığırından çıkmıştır yağma ve zorbalık akıl almaz boyutlara ulaşmış ve kontrol kaybedilmiştir.”
Celal Bayar Efendi’nin “galiba dozu kaçırdık” itirafına rağmen unutturulmak isten bir yıkım halidir, var edilmiş olagelen. Cürümlerle, cerahatle, kesintisiz bir nefretle ortada hiç ama hiçbir zaman var edilmemiş olagelen bir saldırı haberi sonrasında kent sınırları içerisinde yaşamaya çalışan Rumlar başta olmak üzere, Ermeniler, Süryaniler, Keldaniler, Kıptiler, Bulgar ve Rus Hristiyanlar, Yahudiler, İstanbul dışında azdan az kalmış olagelen yukarıdaki dinsel inanç sahiplerinin yanında Arap Hristiyanlar, her milletten Katolikler ve gözdağına en kolay teslim edilebilecek olagelen bir başka kesim Romanlar hedef kılınır. İstanbul’da Şişli, Nişantaşı, Feriköy, Pangaltı, Beyoğlu, Samatya, Bakırköy, Yeşilköy’de yer alan ev, iş yerlerine, kent çeperine serpiştirilmiş kilise, ayazma ve dinsel ünvanlar taşıyan kurumlara, eğitim kurumlarına ve mezarlıklara, kısacası aidiyetini buralı hiç ama hiçbir zaman saymadıklarına tehdidi, bir de pogromu var ederek, onunla hemhal olarak imal eder bu ülke! Rum tarihçilere göre en az 15 ölü, üç yüzün üstünde yaralı ( kimlikleri ortaya çıkmasın diye saklanmayı mecburen tercih eden binler), bilinen en az altmış kadına doğrudan tecavüz, şiddet ve ötesinde işkenceye varan taarruzlar var edilir. Dönem için büyük bir rakam olan birkaç yüz bin kişilik bir güruh eliyle aşağı yukarı dört binin üstünde ev, 73 kilise, 26 okul, 1 sinagog, 5 binin üstünde dükkan / iş yeri olan binaya saldırı gerçekleştirilir. Tümünü üst üste koyduğunuz vakit binbir yaranın her nasıl biçimlendirildiği de az çok ortaya çıkar. Nihayetinde Rum’a gözdağını var edebilmek için en olmayacak şeylerin peşinden koşulurken, sahiden de ipin ucu bile isteye kaçırılır. Bir kentin belleği, dokusu tahrif edilir. İçine sinmiş olan ezgisi cenaze marşına dönüştürülür, bir kakofoni dışında hiçbir şeyin duyulmadığı, zebani inlemesiyle hayat takas edilir. Çürümüşlük içine rehin edilmiş ülke gerçek kılınır. (Veriler Uluslararası literatürde 6-7 Eylül hakkındaki en kapsamlı kitabın yazarı olarak tanınan Speros Vryonis’in verdiği rakamlardır.) https://t.co/cJShN18lZa
Bir de bütün bu yıkımı halen sahiplenen, arka çıkanlar vardır: “Yapanların eline sağlık, aynısını tekrar yapıp diğer azınlıkları da ülkemizden kovmalıyız tek kurtuluş yolumuz budur.” diye yaza duracaklardır binbir biçimde. İçlerindeki irinle, sinkaflara tutunarak, kin kusup nefret saçarak bir utanç organizasyonu / yıkım daha sahiplenilir. Modern ülke tahayyülünü var ederken içindeki gayrimüslimin sadece “zararsız” olanlarıyla bağ kuran, ötekilerini “düşman” gören bir zihniyetin tezahürü her gün bambaşka açılardan sokaktadır o 6-7 Eylül 1955’in karanlığının izindedir. Tümüyle ülkenin yenilenmesi halini, nefretle, ırkçılıkla, sonsuz bir kinle birlikte kurgulayan aklın sunduğu / yönlendirdiği her düzlem bir başka cerahati birlikte getirir. 68 yıl sonra ülkenin her nerede durduğu, yıkım / kırım ve cinai faaliyetlere, linç girişimlerine nasıl da meylettiğinin utanç verici suretleri bütün o birkaç günde var edilmiş olanı da sahiplenen ülkeyi / yurttaş denilen yepyeni kastın halini açık eder. Korkunç değil mi, gerçekten utanç verici değil mi?
Bianet’ten Hikmet Adal’ın haberinden aktaralım: “bianet editörü Ruken Tuncel’in ailesine yönelik ırkçı taciz ve saldırıya ilişkin yeni bir gelişme yaşandı.
Büyükçekmece 1. Aile Mahkemesi, Beylikdüzü İlçe Emniyet Müdürlüğünün olay günü, saldırgan M.Y. ve A.Y.’nin Tuncel ailesine yaklaşmasını engelleyen önleyici tedbir kararını kaldırdı.
Mahkeme, saldırının "komşuluk ilişkisinden kaynaklandığını" ileri sürerek 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun uygulanamayacağına hükmetti. Her cezai soruşturmanın 6284 sayılı yasa kapsamında değerlendirilemeyeceğine karar verdi.
Tuncel ailesinin avukatı Destina Yıldız mahkemenin kararını eleştirerek 6284 sayılı kanunun tam da bu ve benzer konular için var olduğunu söyledi.
Yıldız “Mahkeme ‘komşular arası ilişki’ demiş ama 6284 sayılı kanunun amacı ve kapsamına aykırı bir şekilde karar vermiş. Kanunun amaç ve kapsamı çok açık bu konuda. Şiddete uğrayan veya şiddete uğrama ihtimali olan kadın, çocuk, aile bireyi ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişiler diyor. Şiddet söz konusu. Tehdit altında olan bir kadın söz konusu. Yasanın amacı zaten bunun önlenmesi. Kanunun uygulanabilmesi için şiddetin illa aile arasında olması gerekmiyor. Ama mahkeme buna rağmen ‘komşuculuk’ diyerek tedbir kararını kaldırmış. İtiraz edeceğiz” dedi.
Ruken Tuncel de “Emniyet aşamasında avukatımız Destina Yıldız 6284 sayılı kanun kapsamında önleyici tedbir kararı talep etti. Ancak mahkeme talebi komşuluk ilişkisi-kavgasına sığdırarak reddetti. Silahla tehdit var. Evde silah olduğu ifade ediliyor ama bunun için bir arama kararı dahi çıkarılmıyor. Üstüne tedbir kararı reddediliyor. Mahkemenin kararı aslında soruşturmanın ne şekilde yürütüleceğini gösteriyor. Var olan şey nefret saldırısı ama bu komşuluk kavgasıymış gibi gösterilmek isteniyor” diye konuştu.
Ne olmuştu?
bianet editörü Ruken Tuncel’in ailesi 10 Ağustos’ta İstanbul Beylikdüzü’ndeki evlerinde ırkçı tacize ve saldırıya uğradı. Tuncel saldırı sırasında evde değildi. Ancak kardeşi Sinem Tuncel darp, annesi ve teyzesi ise tehdit edildi.
Polisin aranması üzerine M.Y. “Polis size gelmez. Ben arayayım ki nasıl geliyor görün. Devlet benim, polis benim. Trabzonluyuz, sizi yakarız. Bu Aleviler, her ayak sizde. Uyuşturucu satmak sizde, eroin kullanmak sizde. Yürüyüşlere gidiyorsunuz, bu yürüyüşe gitmeye benzemez. Pompalım var benim, bir pompalıya bakarsınız. Şarjörü boşaltırım." dedi.
Bina sakinlerinin dışarıya çıkmasıyla da A.Y., Tuncel ailesine “Bunlar terörist" şeklinde, anne M.Y. de “Bunlar Ermeni, bunlar terörist” diye nefret söyleminde bulundu.
Geri dönen A.Y. bu sefer de Sinem Tuncel’in çenesine yumruk attı. M.Y. ise eline bir sopa alarak Sinem ve Ruken Tuncel’in teyzelerine vurmaya çalıştı. Sinem Tuncel araya girmesiyle darbe kendisine geldi ve yaralandı.
Aile daha sonra emniyete giderek ifade verdi ve M.Y. ile A.Y.’den şikayetçi oldu. Tuncel ailesi ayrıca bir başka komşuları E.Y.Y hakkında da ‘kışkırtma ve hedef göstermeden’ şikayette bulundu. Tuncel ailesi önleyici tedbir kararı çıkartarak M.Y. ve A.Y.’nin yanlarına yaklaşmasını yasaklattı.”
Bir gazetecinin başına getirilen saldırganlığın tamamlayıcı unsuru, ırkçı taciz olarak var edilir. Kanunlar önünde yurttaşın eşit olduğu zikredilirken, ol 6-7 Eylül’e her nasıl arka çıkılmaya devam olunduğunun da nişanelerinden birisidir sürgit paldır küldür sarf edilen cümleler. “Devlet benim, polis benim. Trabzonluyuz, sizi yakarız. Bu Aleviler, her ayak sizde. Uyuşturucu satmak sizde, eroin kullanmak sizde. Yürüyüşlere gidiyorsunuz, bu yürüyüşe gitmeye benzemez. Pompalım var benim, bir pompalıya bakarsınız. Şarjörü boşaltırım. Bunlar Ermeni, bunlar terörist” Böyle bir tahayyülle çıkagelen, nato kafa, nato mermer bir akıl tutulmasının karşısında sıradanın hayatının ehemmiyetini kim ne zaman fark edecektir ki sahiden? Yinelemelerle, bambaşka tanımlamalarla, sokakta her gün karşı karşıya kalınan, her gün başka bir yerde birimizden bir başka “ötekisini” hedefe koyan ve var edilmiş cüretin kötülüğü güncellenirken, cezasızlık zırhının sınırları da sonsuzluklara kadar ulaştırılan bir yerde hangi hakkaniyet, nasıl bir yüzleşme ihtimali söz konusu edilebilir ki? Tümüyle nobran, bir biçimde kötülükle soluk ala duran, içindeki kini, onca yıkımın sorumlusu addedebilecek bir öteki bulduğunda ona yükleyen şu herkesin sahibi olduğunu zanneden akıllarla tek bir iyi gün söz konusu edilebilir mi? Sahiden, nasıl!
Binbir yaranın üstünde yükseliyor ülke. Her anlamda şekillendirilmiş olagelen nefretin, her gün üstüne eklenmiş, boca edilmiş linçlerin kıyısında acıları biriktiriyor bir ülke. Bir tek yaraların çoğaltılmasına çaba sarf ediliyor. Dün Anastasia, Eleni, Anna’nın, dün Georges, Yanni, Stavri’nin başına getirilmiş onları bu deryadan çekip kopartmış olanın güncellenmesine devam olunuyor. Planlı programlı bir pogrom kalkışmasının ardılından yirmi dolar, yirmi kg yükle derdest etme halleri nasıl var edildiyse bir mübadele sarmalı Ermeni, Süryani, Kıpti, Arap Hristiyanlara var edildi, ediliyor. Şimdi o bilinmez, başa sanki hiç gelmez addedilen Alevi’ye, Kürd’e, Ezidi’ye, Arab’a binbir biçimde yeniden ve yeniden buluşturuluyor. Cerahatin menzili kılınan bir sahnede hayatın ederi, anlamı, tüm kapsamı derdest ediliyor. Ne hiddet tükeniyor, ne nerede hata yapılıyor buna kafa yorup, iki satır özeleştiri. Bir kuru özrün dahi çok görüldüğü bir zeminde yaşatılan her kırımdan, tahakküm hamlesinden sonra çıkagelen vatan, millet cümlelerinin de var edilen karanlığı örtbas etmek adına yinelendiği açıktır. Bir demokrasi pratiğinden uzaklaştıkça, hayatın bu sahnedeki duruşu / anlamı pejmürde bir kabalığa, eksiltmeye tabi tutuluyor. Bunca yıldır o yaşatan yerin, yok eden, tüketen bir cerahate evrimine dair itirazlar var ediliyor. Bugün şu raddede evi yok olmanın kıyısına taşımış bir zeminde dağ taş Türk’ün olsa ne yazar sahiden, her şeyi yitirdikten sonra? Tümüyle kötülüğün benliğine teslim olunduktan sonra her şey güllük gülistanlık dense ne yazar sahiden? Düşünüyor musunuz, kaybettiklerinizi, onca zamanda izi kalmasın denilenlerin bıraktığı izi, yarayı, bereyi... Sahiden oralarda mısınız, duyuyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Speros VRYONIS’in Külliyatından: The Mechanism of Catastrophe: The Turkish Pogrom of September 6 – 7, 1955, And The Destruction Of The Greek Community Of Istanbul
0 notes
morkedisblog · 1 year
Text
Lübnan ve 4 arap devletçiği aynı kökenden atadan olmalarına rağmen demografik yapılarını toplum ahlâklarını bozuyorlar haklı gerekçesiyle(çok ilkel barbar insanlar)suriyelileri kamyonlara doldurup geri gönderdiler şimdi bizim sınıra yığıldılar siyasilerde müteahhit seviciliği var illaki sağcısı solcusu anasını sattığımın inşaât şirketlerinden beslendiklerinden her yer beton tarlasına döndü kılıçdaroğlu da"suriyelilete ev yapıp göndereceğim"demeye başladı önce depremzedelere bıraktım prefabrik evi konteyner verin suriyeliyi geri gönderen hiç bir ülke onlara ev yapmadı sen de onların yaptığını yap doldur kamyona nasıl geldilerse öyle gönder ha akp chp ha erdoğan kılıçdaroğlu ha oğan ince hiçbirine oy vermiyorum hiç birşey değişmeyecek bu kafayla yandaş müteahhit suriyeyi sömürecek diye ülkemin işgâline razı olmak zorunda değilim mülteciler geri gönderilecek diye oy verecektim uçuk vaadlere inandığımdan değil vergimi akp yeterince o pislik suriyelillere yedirdi siz de aynı şeyi yapacaksanız niye oy vereyim seçimi boykot ederim manyak mısınız böyle mi 480 milyarımı geri alacaksınız falımda hapis çıktı ya demek bana şunu yazdıracaklardı ki"İmralıdakini aday yapın oy vereyim belki hepinizden iyi yönetir ülkeyi ummadık taş baş yarar tam batarız neyimiz kaldı ki?bu arada polis ekip arabaları da yola çıksınlar😴adaylarım:Cumhurbaşkanı apo başbakan selo içişleri bakanı pervin buldan dış işleri ahmet Türk ekonomi garo paylan turizm gergerlioğlu kültür bakanı sırrı süreyya önder çevre bakanı meral bektaş avrupa bakanı gülten kışanak savunma sırrı sakık iletişim mithat sancar adalet hasip kaplan rahatladım ulan ben deli miyim hepsi vatansever adı altında arapsevici yeşil sol hiç değilse tam bölücü yeter artık ülkemi siyasilerin suriyeli kardeşleri yok edecekse pkk yok etsin hıhıhı doğru okudunuz her seçim her partinin destek başvurusu yaptığı kişileri kabine yaptım habura davul zurnayı siz gönderin çözüm sürecinden alışkınsınız inan ki kılıçdaroğlu/erdoğan/oğan/ince/chp/akp/iyi parti akşener oy yok ev dükkân yapacakları suriyeli kardeşleri oy versin sorunum değil ne fal bakarmışım kazayı atlattım hapis geliyor az kaldı bugün kamyon üstümden geçecekti polis ezsin şimdi😨
instagram
0 notes
teknoloskop · 8 years
Photo
Tumblr media
Yeni yazımıza göz atın https://www.teknoloskop.net/amerika-rusya-ile-microsoft-arasindaki-savasta-microsoft-tarafinda/
Amerika, Rusya ile Microsoft arasındaki savaşta Microsoft tarafında
Tumblr media
Geçtiğimiz günlerde Rusya şaşırtıcı bir karar vererek LinkedIn’e erişimi kapatmıştı. Bu süreçte de Microsoft sorun yaşadığı kısımları çözmek için müdahalelerde bulunuyordu.
Rusya’daki servislerine ait detayları güncelleme için çalışmaya başlayan Microsoft, Rusya’nın yaptırımlarına karşı kendi ülkesi ABD tarafından destek görmeye başladı.
Amerika Birleşik Devletleri Dış İşleri Bakanlığı Moskova elçiliği sözcüsü Maria Olson, Rusya’da LinkedIn’in tamamen erişime kapatılması toplumsal bir endişeye sebep olduğunu ifade etti. Ayrıca Maria Olson konuşmasında, bu engelleme nedeniyle Rusya’da tehlikeli bir durum örneği yaşandığını dile getirdi.
Maria Olson’un ayrıca “Amerika Birleşik Devletleri Rusya’nın LinkedIn’i tamamen engelleme kararı nedeniyle derinden endişe yaşıyor.” dedi.
Rusya: LinkedIn sorunları çözebilir
Diğer bir yandan Rusya yönetimi LinkedIn’e getirilen engellemenin kalkmasının tek yolu olarak Rus kullanıcıların bilgilerini depolayan serverların Rusya sınırları içinde bulunması olarak söylüyor. Ayrıca Rusya İletişim Bakanı Nikolai Nikiforov bir açıklamasında engellemenin ülke yönetimi tarafından yapılmadığını ortada bir mahkeme kararı olduğunu söyledi.
Devam eden Nikolai Nikiforov şöyle dedi: “Umuyoruz ki güçlü bir iletişimle bu sorunu çözeceğiz. Her yabancı yazılım bulunduğu ülkenin yasalarına göre hareket etmeli. Sorun yaşanmayan birçok yazılımda da Rusya’da bulunuyor.”
LinkedIn cephesi ise sistemlerinin engellemesini aslında ilgi çekici olarak görüyor. Şirket bu nedenle de Rus yetkililerle görüşmek istiyor. LinkedIn daha önce yaptığı açıklamasında 11 Kasım’da Rus yetkililerle görüşeceğini açıklamıştı. Fakat daha sonra toplantı iptal edilmiş ve iptalin sebebine dair bir açıklama yapılmamıştı.
LinkedIn aktif olarak 6 milyon Rus kullanıcıya sahip. Kullanıcılar LinkedIn’e girmek istediklerinde “Bağlanmak istediğiniz kaynak sınırlandırılmıştır.” mesajı ile karşılaşıyor.
0 notes
huseyinerol3453 · 1 year
Photo
Tumblr media
Değerli dostlar, Rahmetli eski Başbakan Necmettin ERBAKAN Hocamızın bir yorumunda : Bir gün mesele Suriye olursa bilin ki hedef Türkiye’dir. Ben şahsen bu yoruma gönülden katılıyorum. Değerli dostlar, ABD, şimdi de “2003 yılında dönemin ABD Dış İşleri Bakanı Condolezza Rice’nin söylediği; “İçinde Türkiye’nin olduğu 22 ülkenin sınırları değişecek” cümlesinin asıl amacının, Ortadoğu ülkelerine aynı kendilerine uyguladıkları gibi demokratik ve refah seviyesi yüksek ülkeler haline getirmek” olduğunu söylüyor. . Değerli dostlar, Geçmişte olduğu gibi asıl hedef Türkiyedir. Tarihe baktığımızda aslında İran , ve Vahhabiler, Suudi’ler her zaman Haçlı zihniyetli İslamiyet ve Türk Düşmanları ile iş birliği yapmışlardır. Özellikle son dönemde de İran Devleti, Azılı İslam Düşmanları ,Haçlı zihniyetli hiç bir devlet ile tarihte savaşmamıştır. Zaten Suudi’ler, hem İslami terörün hem İslami tebliğin hem de açıkça ABD, İsrail vb. İle açık ittifakı ile Müslümanlığın ve müslümanların en büyük düşmanlarıdırlar. Hatta Hac Organizasyon Güvenlik Şirketi de Yahudi Şirketidir. Aynı şirket, İsrail Cezaevlerinden de sorumludur. Bu konu defalarca gündeme gelmesine rağmen bu şirket ile uzun yıllardan beri ilişki devam ediyor. Sizler ; ABD’nin Kasım Süleymanı’nin öldürmesine takılıp kalmayın. Bence Hem ABD ‘nin hem Batı’nın asıl hedefi Türkiyedir. Bence Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin daha farklı sebebi var. İran’da rejim muhaliflerinin elini kuvvetlendirmek içindir. . Geçmişte olduğu gibi ezeli ve azılı düşmanlarımız ile birlikte onların emir ve güdümündeki içimizdeki ihanet ve fitne odakları ile de amansız savaş halindeyiz. Bizler yine de RABBİMİZ hepimizi islah etsin ve hidayet nasip etsin. Her şey gönlümüzce, kardeşçe, Hakça, barış, refah ve güven içinde, Rabbimizin rızası doğrultusunda, sevgi ve huzur dolu olsun. AMİN inşaAllah. En içten dileklerimle selam, sevgi, saygı ve dua ile. https://www.instagram.com/p/Cncy_VPqf_0/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
34haber · 1 year
Text
Belçika Dışişleri Bakanı Lahbib, Türkiye'ye gelecek
Belçika Dışişleri Bakanı Lahbib, Türkiye’ye gelecek
Bakanlıktan yapılan açıklama şu şekilde: “Belçika Dışişleri, Avrupa İşleri, Dış Ticaret ve Federal Kültürel Kurumlar Bakanı Hadja Lahbib 14-16 Aralık 2022 tarihinde ülkemize resmi bir ziyaret gerçekleştirecek ve Sayın Bakanımızla 15 Aralık 2022 tarihinde Ankara’da görüşmelerde bulunacaktır. Görüşmelerde ikili ilişkilerimizin yanısıra Türkiye-AB ilişkileri, bölgesel ve uluslararası konuların ele…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
coinrehberim · 1 year
Text
Borrell, İran'a çok sert yaptırımlar uygulanacağını söyledi
Borrell, İran’a çok sert yaptırımlar uygulanacağını söyledi
Avrupa Birliği Dış Politika ve Güvenlik İşleri Yüksek Temsilcisi Joseph Borrell, İran’a yönelik ek yaptırımların uygulanacağını söyledi. APA, Borrell’in gazetecilere yaptığı açıklamada bunu söylediğini bildirdi. Geçen hafta İran Dışişleri Bakanı Hossein Amir Abdullahian ile yaptığı telefon görüşmesini hatırlatan Joseph Borrell, görüşme sırasında AB’nin kaygılarını karşı tarafa ilettiğini ve…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
bunedycom · 2 years
Text
Guterres ve Lavrov Bali'de görüştü
Guterres ve Lavrov Bali’de görüştü
Endonezya’nın Bali adası dünyanın en büyük ekonomilerinin liderlerini bir araya getirdi. G20 Liderler Zirvesi Rusya-Ukrayna savaşının gölgesinde Endonezya’nın Bali adasında başladı. Rusya’yı G20 zirvesinde Dış İşleri Bakanı Sergey Lavrov temsil ediyor. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, G20 Zirvesi için bulundukları Bali’de bir araya geldi.
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
doriangray1789 · 2 years
Text
GEPPETTO USTA VE İSLAMCILIK
1925 Türkiye - Sovyet saldırmazlık antlaşmasının SSCB tarafından tek taraflı feshinin sebebi, 2. Dünya savaşında tarafsızlık çizgisini benimsemiş olan Türkiye'nin Alman'ları resmi olmayan yollar ile SSCB ye karşı desteklemiş olmasıdır. 1939 yılından itibaren süreç biraz incelendiğinde, batı ile askeri anlamda entegre olma çabalarının hız kazandığını gözlemleyebiliriz.Bu çabaların en önemli gerekçesi, Sovyetler Birliğinin bölgede ki hak talepleridir.Bu talepler siyasal bahane olarak kullanıldı ve CHP iktidarı ABD ile '' askeri üst yapımını '' da kapsayan ilk gizli ikili anlaşmasını imzaladı.Ardından reddedilen ilk resmi NATO başvurusu yapıldı.14 Mayıs 1950 de Demokrat Parti iktidar oldu. Demokrat Parti, seçim kampanyasını NATO üyeliği üzerinden yürüttü. Öyle ki 26 Haziran 1950'de Kore savaşı patlak verdi Henüz Amerikan tümenleri Kore'ye varmamışken Demokrat Parti’nin Dış işleri Bakanı Fuat Köprülü; '' Türkiye, BM çerçevesi içinde kendi hissesine düşen bütün yükümlülükleri yerine getirmekle sorumludur’ açıklamasını yaptı. Açıklama havada kalmadı.Türkiye ABD'den sonra Kore'ye kara kuvveti göndereceğini açıklayan ilk ülke oldu.Oldukça özet ile geçtiğim bu sürecin ardından Ağustos 1950 'de NATO başvurusu yenilendi.Bu başvurunun kabul edilmesi ile Eylül 1951 de Türkiye resmi olarak NATO ya girdi.
Tumblr media
1945 senesinden sonraki süreç, İslam dünyasının hızla dindarlaştığı bir süreçtir. Daha doğru bir cümle kurmak gerekirse, 1945 den sonra İslam dünyası hızla DİNDARLAŞTIRILDI! Çünkü bu bir projeydi ve bu projenin içinde pek tabii Türkiye de bulunuyordu.
Tumblr media
*1968 senesi, 68 kuşağı dediğimiz kuşağın çiçek açtığı senedir.Altını çizmemiz gereken husus, bu kuşak sadece Sosyalist birikimin öncülük ettiği aydın sınıfını ortaya çıkarmadı! Karşısında özellikle silahlı güce başvurmaktan çekinmeyecek milliyetçi Sağ çizgiden de beslenen önemli akımlarda çıkardı entelektüel seviyede olmamada içlerinde ciddi çalışmalar yapanlar organizasyonda beyin takımını oluşturdular. Dünyadan haberdar,yenilikler ile ileri derecede entegre, üretken,Türkiye'ye pusula olabilecek zihinler 68'in sol zihinleridir.Fakat devletin tarikatlara el attığı sene de 60 lardır! Bir nesil hazırlanacak ve bu nesil 70'ler den tek yara almadan kendini 80'lerin ardına atacaktı. Fakat 80'ler sonrasına gitmeden, yani İslamcılar ile tanışmadan evvel, projenin Ülkücü/Milliyetçi hedefini yerli yerine oturtmakta fayda var. 70'ler şiddet olaylarının tavan yaptığı ve kesimlerin/kutupların kendini çok derin çizgiler ile belirlediği yıllar.Sağ-Sol tartışmasına girmeyeceğim.Bu tartışmanın ve bu tartışma etrafında parlayan ateşin ne kadar canımızı yaktığı, ne kadar enerjimizi tükettiği aşikar.bir oyalamacaydı diyip kapatayım Fakat işin sosyolojisi ile direkt ilgileniyorum.Ülkücü kesimin önemli isimlerinin başında, sonralardan Doğu'nun başbuğu olarak da anılacak Yılma Durak sol ile aralarında ki farkı şöyle izah ediyordu; ''Biz sosyalistler ile teşhiste bir'iz. Tedavi de ayrılıyoruz.'' Bu söylem Goebbels’in İşçimsınıfına yaptığı konuşmasının benzeridir ‘ bizi sosyalistlerden ayıran en büyük fark sizin halkınızı daha iyi savunabilecek kadrolara sahip olmaktır” Ülkücüler ile solcular ekonomi, ülkenin kalkınması, adil bölüşüm, adalet ve hukuk'un temin'i konusunda çok benzer fikir'lere sahiptiler. Fakat kavga ediyorlardı. Aynı ülkücüler, hemen her alanda zıt düşüncelere sahip oldukları İslamcılar/Şeriatçılar ile aynı yol'a itildiler. ( Dikkat edelim ABD başkanı Carter’ın 1947 de ABD başkanı Truman tarafından hazırlanan doktrine ( BOP) yeşil kuşak projesini dahil etmesinden sonraya denk gelir -> Türkeş’in Türk-İslam sentezi projesi ) 70'ler kutupların hızla silahlandığı ve bu silahların hemen her gün kan döktüğü bir iklimin adı oldu. Birtakım silahlı örgütler kuruldu. Bu örgütlerin bazılarının başına solcular. Bazılarının başına ülkücüler getirildi.
O döneme ait ufak bir gazete çalışması bile yapsanız, komando kamplarında yetiştirilen ülkücü çocukların haberlerine rastlayabilirsiniz.Aynı çalışmadan silah kullanmakta pek mahir solcu çocukların da haberlerini okuyabilirsiniz.Proje çok açıktı.Ülkücüler hızla hidayet'e erdirilecek. Sol 12 Eylül 1980 darbesine kadar canlı tutulacak. 80 darbesi ile hidayet'e ermiş ülkücüler ve devlet ile masaya oturmuş solcular hariç her iki kesiminde potansiyel kuvvetlerinin üstünden buldozer gibi geçilecekti. Öyle de oldu! 12 Eylül 1980 darbesi sadece Türkiye'de yapılmış bir darbe değildi.Hedef alınmış koca bir coğrafyanın dindarlaştırılması için uygulamaya konmuş planın bir halkasıydı. İslam dünyasının, Sovyet'lere karşı dindarlaştırılmasına karar verilmişti. Ardı ardına;
1978 Pakistan'da Ziya Ül Hak darbesi.
Tumblr media
1979 İran'da Humeyni darbesi.
Tumblr media
1980 Türkiye'de Kenan Evren darbesi.
Tumblr media
Perde açılır ve karşınız da '' Yeşil Kuşak.
Tumblr media
10 notes · View notes
ozel-buro · 2 years
Text
DIŞ POLİTİKA DOSYASI /// VİDEO : Rusya Dış İşleri Bakanı Sergey Lavrov : ABD, Avrupa Birliği'n i zayıflatmak istiyor
DIŞ POLİTİKA DOSYASI /// VİDEO : Rusya Dış İşleri Bakanı Sergey Lavrov : ABD, Avrupa Birliği’n i zayıflatmak istiyor
VİDEO LİNK : https://www.youtube.com/watch?v=Y1rW5eMaZWo
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
Text
Selahattin gürkan ikinci dönem işaretini verdi.
Tumblr media
Ziyaretin yankıları hala sürüyor. Onlarca  haber, köşe yazısı, binlerce yorum yapıldı ziyaretle ilgili. Herkes bir pay çıkardı kimi  ziyaretin Malatya'ya bir katkısı olmadı derken kimileri de  Malatya'ya yeni bir  müjde verilmese de  gerek ekonomi gerekse diğer sorunlarla ilgili kuruluşlar sorun ve taleplerini iletti. Bir taraftan sorunlar iletilirken diğer taraftan üyelerine  biz çalışıyoruz sorunlarınızı birinci elden Cumhurbaşkanı'na ilettik görüntüsü verildi. Bu haberlerden bazıları. MTSO Başkanı Oğuzhan Ata Sadıkoğlu  ''Sanayicinin ve Esnafın Sorunlarını Cumhurbaşkanına iletildi. Minübüscüler ve Umum Servisciler Oda Başkanı Mesut İnce, Minübüscü ve servisci esnafının sorunları Cumhurbaşkanına iletildi. Malatya Tarım Platformu ve Koyun Keçi Yetiştiricileri Başkanı İhsan Akın, küçükbaş hayvan yetiştiricilerinin talepleri Cumhurbaşkanına iletildi. Bu ve benzeri daha onlarca haber var. Elbette ilçe belediyeleri de  Cumhurbaşkanı'na hediye  takdiminde bulunarak bizde buradayız mesajı verdiler. İl Başkanı ise STK Başkanlarına Cumhurbaşkanı ile görüşmelerine aracı olma mutluluğunu yaşadı. Malatya Haber sitesinde bir kaç gün önce yayınlanan M.Bahadır ALTAŞ'ın Erdoğan'ın Malatya ziyaretinde akılda kalanlar başlıklı köşe  yazısını okumanızı tavsiye ederim. Çok güzel ve objektif bir yazı. Herkes bir pay çıkartırken Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın  Selahattin Gürkan'a pası  Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan verdi. Cumhurbaşkanı miting alanında konuşurken sanki Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Selahattin Gürkan konuşuyor hissini bir çok kişiden duydum. Mesela güneşin altın yumurtası, Darü-l Rıfat, Malatya adeta şantiye ye dönmüş sözlerini Selahattin Gürkan sürekli kullanır. Cumhurbaşkanı o gün Selahattin Gürkan ile aynı dili konuşmuş aynı kültürü anlatmış ve hizmetlerden övgüyle bahsetmişti. İlçe belediyelerinin  hizmetlerini yüzeysel geçerken, Malatya Büyükşehir Belediye'sinin  hizmetlerini iki ayrı zamanda değerlendirdi. Mesela şu sözün anlamı çok manidardı. ''Büyükşehir Belediyemiz, kendisinden kat be kat büyük bütçelere sahip olduğu halde; parasızlıktan, yatırım yapamadığını söyleyen beceriksizleri mahcup edecek çalışmalar yürütüyor'' Bu söz bir taraftan muhalefete cevap olurken diğer taraftan Malatya Büyükşehir Belediyesinin yapmış olduğu hizmetlerin yakından takip edildiği, sahaya hakim olunduğu, yapılan hizmetlerin teyit ve tasdiki anlamına geliyordu. Hakeza Cumhurbaşkanı Malatya'da kaldığı zaman içerisinde yapılan programlarda Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Selahattin Gürkan'ı yanında tutması gidilecek yerlere araçla birlikte gitmesi  yeni dönem için bir işaret olabilir konuşmaları başladı diyebiliriz. Bir kulis bilgisi de paylaşmak isterim. Kahvaltı veya STK yemeğinde bir araya gelen iş insanlarının da bulunduğu bir ortamda iş insanlarının Selahattin Gürkan'ın yaptığı hizmetlerden memnun olduklarını, Malatya için bir şans olduğunu, ikinci dönemde devam etme temennisinde bulunulduğu sırada Cumhurbaşkanı'nın inşaAllah hayırlı olur demesi üzerine masada bulunan milletvekillerimizden bir tanesinin  hayırlı olur demesi üzerine sende mi diyerek latifede bulunduğu konuşulanlar arasında geçiyor. Selahattin Gürkan yapılan hizmetleri AK Parti Genel Merkezindeki güçlü bağlantılarıyla duyurabilen bir isim. Hakeza son 4 ay içerisinde Malatya ziyaretinde bulunan Dış İşleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu, Cumhurbaşkanı'nın yol arkadaşı Sayın Binali Yıldırım, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay ve son olarak 22 Ekim'de Malatya ziyaretinde bulunan Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan yapılan hizmetlerden övgü ile bahsetmişlerdir. Bunlar tesadüf olamaz sahaya hakim olunmadan yapılan övgüler olmasa gerek. Biz farkında olmazsak ta yapılan hizmetler birileri tarafından görmezden gelinse de hizmetler devletin en üst mercilerince taktir ediliyor. Son dört aylık bir süreçte Malatya'daki gelişmeler muvacehesinde, Selahattin Gürkan  sahada  siyasete hakim olmayı başarmış ve ikinci dönem yolunu açmış gözüküyor. Yerel seçimlere daha 17 ay var diyebilirsiniz ancak 2023 seçimlerine şunun şurasında 8 ay gibi bir zaman kaldı. Üç ay aday adaylık süreci yani 5 ay sonra 2023 seçimleri için aday adayları ortaya çıkacak ve o zaman daha da belirgin hal alacak Malatya Büyükşehir Belediye Başkan aday adayları..   -Ali YİĞİT - Read the full article
0 notes
cinaraslan · 2 years
Text
📗 TARİHTE BUGÜN (8 EKİM)📌
451 - Hristiyanlıktaki önemli doktriner ayrılıkların tartışıldığı "Konsil"lerin 4.sü Kalkedon (Kadıköy) Konsili toplandı.
1480 - Moskova Büyük Prensi III. İvan, Uğra Çarpışması'nı kazanarak ülkesini Altın Orda (Tatar) egemenliğinden kurtardı.
1804 - Fransız Sömürgeciliğine isyan eden kölelerin (Haiti Devrimi) lideri Jean-Jacques Dessalines, kendisini Haiti İmparatoru ilan ederek, "İmparator I. Jacques" olarak taç giydi.
1862 - Otto von Bismarck, Prusya Dış İşleri Bakanı oldu.
1906 - Rus yazar Lev Tolstoy, Nobel Edebiyat Ödülü adaylığına karşı çıktı
1912 - Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ'dan oluşan Balkan Birliği'nin, Osmanlı Devleti'ne karşı savaş ilan etmesiyle I. Balkan Savaşı başladı.
1920 - Buhara Sovyet Halk Cumhuriyeti kuruldu
1967 - Gerilla lideri Che Guevara, Bolivya'da La Higuera çatışmasında yakalandı
☮️DOĞUMLAR☮️
1823 - İvan Aksakov, Rus gazeteci ve politika yazarı (ö. 1886)
1842 - Nikolay Yadrintsev, Rus kaşif, arkeolog ve Türkolog (ö. 1894)
1892 - Marina Tsvetayeva, Rus şair (ö. 1941)
1 note · View note