Tumgik
#başarı bedel ister
muptedikul · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Başarı bedel ister, hayali olmayan insan başarıya ulaşamaz.
Yenilendiğim bir gün 21 Aralık Çarşamba
17 notes · View notes
vlamentx · 1 year
Text
Tumblr media
Hayattaki amacımı nezaketle kabul edeceğim. İster geçmişte, ister şimdi. Yoksa gelecek çevremdekilerin gölgesinde kalacak. Farklı bir başarı tanımıyla. Seçtiğim yolu açıklayamasam da, tek bildiğim, olmam gereken yerdeyim. Şöhret ve servet şansını geri çevirmiş olsam da, seçtiğim yoldan memnunum, ayrıca yaşadıklarımdan daha büyük bir bedel olmadığını biliyorum. Ve sürmem gereken hayattan o kadar uzaktayım ki, ve olmam gereken adamdan ve daha mutlu olamazdım ve olduğum yerde kalacağım. Değişmeyeceğim çünkü nerede durduğumu biliyorum ve nasıl biri olduğumu. Ve onların bencilliklerinin, kim olduğumu kontrol etmesine izin vermeyi reddediyorum. Fakir ölsem de, en azından hayatımın bir anlamı olacak. Hayatta yaşamaktan daha fazlası var ve gerçekten yaşadığımı hissediyorum. Ve biliyorum ki öldüğümde, benim yerimi almaya hazır, benim gibi hisseden başkaları da olacak. Bu bizim isyan çığlığımız. Sana hiçbir şeyin amacımız doğrultusunda bizi yavaşlatmayacağına söz veriyorum. Bana farklı diyenlerin yüzüne gülerim. İki ayağım yere sağlam basmış olsa da, kendi yönümde hareket etmekte özgürüm. Olduğum gibi kalacağım ve nerede durduğumu gayet iyi biliyorum.
v
3 notes · View notes
bunedycom · 2 years
Text
Prof. Dr. Nurullah Genç Gazi Üniversitesi’ne konuk oluyor
Prof. Dr. Nurullah Genç Gazi Üniversitesi’ne konuk oluyor
Gazi Üniversitesi akademik ve idari personelinin yanı sıra öğrencilerin de katılacağı program 24 Ekim 2022 Pazartesi günü, saat 11:20’de Rektörlük Mimar Kemaleddin Salonu’nda başlayacak. Programa tüm basın mensuplarımız davetlidir. Konu: “Başarı Bedel İster” başlıklı hizmet içi eğitim programı Yer: Gazi Üniversitesi Rektörlük Mimar Kemaleddin Salonu Tarih: 24 Ekim 2022 (Pazartesi) Saat: 11:20
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
hakimiyet · 2 years
Photo
Tumblr media
Genç: Başarı bedel ister https://ift.tt/kmSjGgB
Tumblr media
Genç: Başarı bedel ister Seydişehir Belediyesi tarafından bu yıl 3.'cüsü düzenlenen kitap günlerinde Şaban Cengiz Kültür Merkezinde Şair Prof. Dr. Nurullah Genç okuyucuları ile buluştu.
May 15, 2022 at 03:54PM
0 notes
enfustenafaka · 5 years
Text
Nurullah Genç hocamızın - Başarı, Bedel İster - konferansının sonunda “bakın bu oduncuyu unutmayın” sözünden sonra anlattığı kıssa; Osmanlının son dönemlerinden bir hattat vardı “Mehmet Efendi” diye meşhur bir hattat. Bir gün arkadaşlarıyla konuşurken hatıralarında yazıyor bunu. Üstat böylesine büyük hattat olmayı nasıl becerdin, nasıl başardın bunu sırrı nerede saklı. Hattat Mehmet Efendi ben diyor hat sanatıyla ilgilenirken vav yaparken mim yaparken Kaf yaparken hayatımı hat sanatına endekslemiş adamış değildim. Öylesine böylesine ilgileniyordum diyor. Bir gün bir oduncu bana hayatımın dersini verdi. Üstat, bir oduncu sana nasıl bir ders verir ki diyor. Ama hattat benim mürşidim bir oduncudur diyor. Beni bu güne getiren mantığı bana aşılayan bir oduncudur. E nasıl diyorlar o da anlatmaya devam ediyor. Siz de o anlatıyormuş gibi dinleyin beni ben de o anlatır gibi anlatayım size. Akşam bahçemde kırılacak büyük büyük ağır kütükler var  ve bekliyorum ki oduncu gelsin o gün de ikindiden sonra hiçbir oduncu bizim sokaktan geçmiyor. Oduncu demek de zaten iri yarı, pazısı kuvvetli, güçlü adam demektir. İki balta asar iki omzuna sokakta yürümeye başlar gür bir sesle “oduncu” diye bağırmaya başlar zaten sesinden anlarsınız oduncu diye. Çünkü o kütükleri kırmak öyle kolay değil. Çağırırsınız bir oduncuyu saati bir altındır verirsiniz kütükleri kırar. O gün hiçbir oduncu geçmiyor. Tam böyle karanlık çökmek üzere güneş binaların arkasına girmiş cılız bir ses duydum; baktım ki bir oduncu Allah Allah gele gele bu mu geldi şimdi bu ses kimin. 70’li yaşlarda bir tane baltası var badi badi yürüyor. Önce dedim ki bizim kütükleri bu adam kıramaz, Pencereyi çektim içeri. Sonra pencereyi açtım, bağırdım:” Amca bakar mısın? Bizim odunlar var kırılacak kırar mısın? “O da “ Benim işim odun kırmak evladım, sen göster bana. Ne kadar ücret alırsın kütükler için,  baktı kütüklere iki altın dedi. Amca bir altın değil mi? “Evladım benim ücretim 2 altın”. Allah Allah bu garip bir şey “Ne kadar sürede kırarsın?” dedim. “İki saatte kırılmaz anca mümkün bir saatte kırarım” dedi. Benim gözlerim açıldı önce “amca kır” dedim pencereye çıktım onu seyrediyorum. Sanki odunları kırmadan önce onlarla irtibata geçti. Baltayı biledi odunlara baktı göğe baktı, döndü bana baktı, odunlar kütükler sonra bütünleşti. Bir anda kırmaya başladı. Aman Allah’ım! Dua ediyordum bir parçaya iki defa vursun diye ama en budaklı parçalara bile bir defada vurup parçalıyordu. Bir saatte bitirdi. Ben hayretler içerisinde aşağıya indim, tuttum elinden öptüm, hakkını helal et dedim. Ben senin hakkında konuştum dedikodu ettim yapamaz edemez diye. İki altını verdim gitmek istedi gitme dedim bana bunun sırrını ver dedim. Evladım sen ne garip bir adamsın. Bana iki saatlik bir iş verdin ben onu bir saatte yaptım, bu emeğin karşılığında sen bana iki altın verdin, şimdi benden 50 yılın sırrını istiyorsun ve bedava istiyorsun, eee amca ne istiyorsun? Evladım bir cümle daha söylerim iki altın daha alırım. Çıktım iki altın daha getirdim. Dedi ki evladım sen cömert bir adamsın cümlelerin sınırı yok. Anlattıklarımı dinle bakalım. Sen ne iş yapıyorsun dedim ki ben hat sanatı ile uğraşıyorum dededen kalma varlıklıyım bu köşk benim. Evladım hat sanatında başarılı olmak istiyor musun? Evet dedim. Sen hiç hayatında mim gördün mü? Hayır. Vav da mı görmedin sen rüyanda? Görmedim. Elifi de görmemişsindir rüyanda kesin. Amca ben hiçbir hat görmedim rüyamda. Evladım senden hattat olmaz dedi. Neden amcam? Oğlum bak ben 50 yıldır oduncuyum bugün bile hala  rüyamda sabahlara kadar odun kırıyorum bir insan yapacağı işi rüyalarına taşıyamıyorsa ondan adam olmaz ve başarılı olmaz. İki altınımı aldı ve gitti. İşte benim mürşidim bir oduncudur diyor.
36 notes · View notes
yitikyasam · 5 years
Text
Tumblr media
Basit bir anlatımla, Türk Milletinden saklanan Şehir Hastanelerinin gerçeği şöyle; -İhaleyi alan firmaya, hazine arazisi BEDAVA verilir. -Devlet firmaya 25-30 yıl sürekli kira ödemesi yapmayı, hazine garantisi vererek kabullenir. -Sözleşme süresi 49 yıla kadar çıkarılabilir. -Hastane çevresindeki tesisleri yüklenici firma işletir, gelir onundur. -Hastane ve çevresindeki yapılardaki işletmeler her türlü vergi-harçtan muaftır. -Hastanelere devlet tarafından %70 doluluk garantisi verilmektedir. -Şehir Hastanesinin çevresindeki Devlet Hastaneleri kapatılacak ve kadroları Şehir Hastanesine devredilecektir. -Kapatılan Devlet Hastanelerinin bina ve arazilerinin tasarrufu da yüklenici firmaya bırakılacaktır.
-Sağlık tamamen PARALI ve PAHALI hale getirilmektedir. -Şehir Hastanesi yapılan İllerde yatak sayısı artmamaktadır. Denizli’de 1000 (Bin) yataklı Şehir Hastanesi kurulacak. Denizli Merkezdeki KAPATILACAK Devlet Hastanelerindeki yatak sayısı zaten 995 idi! -Şehir Hastaneleri, İhale Kanununa tabi değildir. 2010 yılında “İhale Yöntemi” ile yapılan 1200 Yataklı Erzurum Devlet Hastanesi 193,5 Milyon TL bedelle tamamlanmıştır. Fakat Kayseri Şehir Hastanesi (1538 Yatak) sabit yatırım tutarı 427 Milyon TL’yi geçecektir. Devlet Kayseri Şehir Hastanesi için yüklenici firmaya 25 yılda 3 Milyar 443 Milyon TL kira bedeli ödeyecektir. Yani Kayseri Şehir Hastanesi için firmaya ödenecek 1,5 yıllık kira bedeli karşılığında (1200 Yataklı) bir Devlet Hastanesi yapılabilecektir! -İngiltere’de yapılan çalışmalar, 1 adet Şehir Hastanesi için harcanan parayla, 3 adet Devlet Hastanesi yapılabileceğini ortaya koymuştur. -Sağlık çalışanları, taşeron işçi haline getirilecektir…
Değerli Okurlar; Bu proje yeni değildir. Küresel sermayenin Dünya Bankası aracılığıyla kendisine iş sahası açması için yapılmış bir sömürü aracıdır. Ülkesini düşünen hiçbir dürüst- namuslu siyasetçi bu projeye imza atamaz.  İşin en iğrenç yanı ise şudur; -Türk Milleti hem kazıklanmakta hem de aldatılmaktadır. -Yapılan işin namuslu-doğru düzgün olduğu iddia edilecekse, 
yapılan ihaleler niçin kamuoyundan saklanmaktadır? Devletimizi yönetenler, babalarının parasıyla mı hastane yapmaktalar? Para Türk Milletinin değil mi? Niçin ve neleri saklıyorsunuz? Kimlerin yakınlarının bu Şehir Hastanelerinde “Gizli Ortaklığı” var?
....
Ya şimdi ne olacak? Şehir Hastanelerine hasta gireceksiniz ama orada donunuza kadar neyiniz varsa alacaklar, artık nasıl çıkarsınız orasını da siz bulun!
Soru şu; Hangi vicdanlı siyasetçi, ülkesindeki sağlık hizmeti üzerinden para kazanmak ister? .....
Sağlık ve başarı dileklerimle 07 Şubat 2017 Rifat Serdaroğlu
5 notes · View notes
aksehirandl-blog · 6 years
Photo
Tumblr media
#akşehiranadolulisesi #başarı #bedel #ister
0 notes
cumcum00-blog · 5 years
Text
Cumhuriyet ve havalimanı
29 Ekim’de açılmış gibi yapılan İstanbul’daki havalimanı ne Türkiye’nin gücünün, kararlılığının, başarısının ne de ülke ekonomisini hedef alan saldırılara karşı direnişin bir simgesidir. Üstelik henüz bitmemiştir ve bu haliyle dünyanın en büyük havalimanı da değildir. Dahası, devletin gerçekleştirdiği ve sahibi olduğu bir proje de değildir.
Dört etaptan oluşan projenin ilk etabı 2021’de, dördüncü etabı 2028 yılında bitirilecektir.
Arsasını devlet vermiştir. İşi Cengiz, Limak, Mapa, Kolin ve Kalyon adlı beş yandaş şirketin oluşturduğu ortak girişim grubu yapmaktadır. Grup, öz kaynaklarından 1.5 milyar avro katmış; üçü kamu, üçü özel bankalardan olmak üzere toplam 5.5 milyar avro kredi almıştır.
Hazine garantisi verilmemiştir ama müşteri garantisine sahiptir.
Aslında hazine garantisi verilmesine gerek yoktur. Çünkü Cumhurbaşkanlığı 2019 Yıllık Programı'nda 205 sayılı tedbir ve açıklamasında; istikrarın sağlanması için gerektiğinde şirketlerin borçlarının üstlenilmesini sağlayacak yasal değişikliklerin müjdesi verilmektedir:
“Reel sektörde faaliyet gösteren büyük grupların borçluluk düzeyine ilişkin düzenlemeler gerçekleştirilecektir… Finansal istikrarın korunması çerçevesinde, belirli büyüklüğe sahip şirketler ile büyük grupların borçlarını izlemeye ve gerekli önlemleri almaya yönelik mevzuat çalışması yapılacaktır.”
Bu durumda Şirketlere verilecek müşteri garantisi öne çıkmaktadır. Bütün yap/işlet projelerinde olduğu gibi havalimanı projesinde de müşteri garantisi verilmekte; eksik kalan tutarın bütçeden karşılanması öngörülmektedir. Basından öğrendiğimize göre 12 yıl boyunca, dış hat giden yolculardan 20 avro, dış hattan-dış hatta giden yolculardan 5 avro; iç hat giden yolculardan en az 3 avro servis geliri garanti edilmiştir. Garanti edilen tutar kabaca 12 yılda 6.5 milyar avrodur.
Ortak Girişim Grubu'na 25 yıl süresince konaklama, lokanta, kafeterya, alışveriş yerleri ile reklam panolarını işletme hakkı tanınmaktadır. Bunun karşılığında KDV’siyle birlikte toplam 26 milyar avro ödeyecektir. Her yıla 1 milyar 40 bin avro düşmektedir.
Projenin, Cumhurbaşkanlığı 2019 Yıllık Programı'nda belirlenen “İstanbul’un uluslararası bir finans merkezi haline getirilmesine yönelik çalışmaların…” bir parçası olmak dışında anlamı yoktur ve bu haliyle teslimiyetin belgesi olarak anılmayı hak etmektedir.
Böyle bir projeden başarı öyküleri çıkarmak özel bir yetenek ister. Ne yazık ki ülkeyi yönetenlerde bu yetenek fazlasıyla var.
Cumhuriyetin kurulmasına denk bir iş yapıldığı algısı uyandırsın diye açılışı 29 Ekim gününe rastlatıldı ve bolca propagandası yapıldı.
Yetiştirmek için seferberlik ilan edildi. Çalışma yasalarıyla öngörülen hiçbir kurala uyulmadı. İşçiler, insanlık dışı koşullarda, asgari ücretin çok altındaki ücretlerle, gece gündüz çalışmaya zorlandılar.
Güvenlik önlemlerinin yetersizliği yüzünden onlarca işçi öldü. Kesin sayısını kimse bilmiyor; tahminler 35’ten başlıyor, 500’e değin çıkıyor.
İşin teknik gereklerine uygun yürütülüp yürütülmediği, iş güvenliği ve çalışma yasalarına ne denli uyulduğu gibi konuların denetlendiğini gösteren hiçbir iz yok.
Kaç işçi çalıştığı konusunda çeşitli rivayetler dolaşıyor ortalıkta; 20 bin diyen de var, 36 bin diyen de… Oysa daha şartname aşamasında işçilik ücretleri ile güvenlik önlemlerinin gerektirdiği harcamalar hesaba katılır ve “uygun bedel” belirlenir. Gerçekçi bir projeksiyon yapılmışsa çalışacakların sayısı kabaca da olsa baştan bellidir. Tahminler arasında bu denli büyük fark olması ya projeksiyonun gerçekçi yapılmadığını ya da çok sayıda işçinin kayıt dışı çalıştırıldığını gösterir. Ve elbette denetimsizliği de…
Buna göz yumulmasa, cinayete kurban gidenlerin sayısı kolayca öğrenilebilirdi. Kayıt dışı çalıştırılanların adları resmi belgelerde yer almadığı için cinayete kurban gittikleri kolayca gizlenebiliyor. Cesetleri bile bulunamıyor.
Gericiliğe karşı aydınlanma mücadelesi, cumhuriyetin kurulması böyle bir projeyle karşılaştırılıyor ve daha kötüsü bu yapılanlarla övünmemiz isteniyor.
Cumhurbaşkanlığı Orta Vadeli Planlarında, yatırım projeleri belgelerinde ve 27 Ekim günü yayımlanan Cumhurbaşkanlığı 2019 Yılı Programı'nda kamu yatırımlarının daha da azaltılacağı ve KOİ projelerine ağırlık verileceği vurguları sürekli yineleniyor.
Daha çok övünelim diye!
Kadir Sev
31/10/2018
Çarşamba
6 notes · View notes
afyonhaberleri · 2 years
Text
Rektör Karakaş, Şair-Yazar-Akademisyen Genç’in Söyleşisine Katıldı
Rektör Karakaş, Şair-Yazar-Akademisyen Genç’in Söyleşisine Katıldı
Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş, Afyonkarahisar Belediyesi, AKÜ Etik Topluluğu ve Genç Akademi Topluluğu tarafından düzenlenen Şair-Yazar-Akademisyen Prof. Dr. Nurullah Genç’in konuşmacı olarak yer aldığı “Başarı Bedel İster” söyleşisine katıldı. Atatürk Kongre Merkezinde düzenlenen söyleşiye Afyonkarahisar Belediye Başkanı Mehmet Zeybek, Afyonkarahisar İkmal ve…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
fisiltihaberleri · 2 years
Photo
Tumblr media
Sakarya'da Kültür Sanat etkinlikleri dolu dizgin devam ediyor. Sakarya Büyükşehir Belediyesi tarafından AKM’de gerçekleştirdiği “Başarı Bedel İster” konulu konferansı ile şair Nurullah Genç’i halk ile buluşturdu. Katılımın yoğun olduğu konferans, katılımcılar tarafından ilgi ve beğeni ile karşılandı. #FısıltıHaberleri #EkremYüce Fisiltihaberleri.com https://www.instagram.com/p/CWTpZiPLopW/?utm_medium=tumblr
0 notes
craker81 · 3 years
Photo
Tumblr media
Aslında hayaller gerceklere dönüşür sadece gereğini yapmalıyız 💪💪💪 Baktığımız zaman doktor olmayı herkes isteyebilir ama doktor olmak için gereken emeği vermeye kaçımız hazırız. Özgür olmayı herkes ister ama kac kişi bunun icin gercekten bedel ödemeye hazırdır? Özgürlüğün bedeli ağırdır ama sefası güzeldir 😊 Nice is adamları var tonlarca parası var ama onu harcayacak zamanları yok. Ozgurluk sadece gelir demek degildir. En büyük özgürlük zaman özgürlüğü çünkü zaman akıp gidiyor, geri saramiyoruz, tekrari ve telafisi yok... #özgürlük #motivasyonkaynağım #içmotivasyon #hayal #dreamer #vizyon #vizyoner #başarı #başarısözleri #zirve #emek #zaman #freedom #emekvermek #kariyer #degistirhayatiniherbalife #degistirhayatini #herbalifeaşkı #duzce #cumayerimerkez #cumayerigençlik #cumayerirafting #melencirafting (Düzce Cumayeri) https://www.instagram.com/p/CUNedVSsN51/?utm_medium=tumblr
0 notes
esvedhanims-blog · 3 years
Text
Nurullah Genç hocamızın - Başarı, Bedel İster - konferansının sonunda “bakın bu oduncuyu unutmayın” sözünden sonra anlattığı kıssa; Osmanlının son dönemlerinden bir hattat vardı “Mehmet Efendi” diye meşhur bir hattat. Bir gün arkadaşlarıyla konuşurken hatıralarında yazıyor bunu. Üstat böylesine büyük hattat olmayı nasıl becerdin, nasıl başardın bunu sırrı nerede saklı. Hattat Mehmet Efendi ben diyor hat sanatıyla ilgilenirken vav yaparken mim yaparken Kaf yaparken hayatımı hat sanatına endekslemiş adamış değildim. Öylesine böylesine ilgileniyordum diyor. Bir gün bir oduncu bana hayatımın dersini verdi. Üstat, bir oduncu sana nasıl bir ders verir ki diyor. Ama hattat benim mürşidim bir oduncudur diyor. Beni bu güne getiren mantığı bana aşılayan bir oduncudur. E nasıl diyorlar o da anlatmaya devam ediyor. Siz de o anlatıyormuş gibi dinleyin beni ben de o anlatır gibi anlatayım size. Akşam bahçemde kırılacak büyük büyük ağır kütükler var  ve bekliyorum ki oduncu gelsin o gün de ikindiden sonra hiçbir oduncu bizim sokaktan geçmiyor. Oduncu demek de zaten iri yarı, pazısı kuvvetli, güçlü adam demektir. İki balta asar iki omzuna sokakta yürümeye başlar gür bir sesle “oduncu” diye bağırmaya başlar zaten sesinden anlarsınız oduncu diye. Çünkü o kütükleri kırmak öyle kolay değil. Çağırırsınız bir oduncuyu saati bir altındır verirsiniz kütükleri kırar. O gün hiçbir oduncu geçmiyor. Tam böyle karanlık çökmek üzere güneş binaların arkasına girmiş cılız bir ses duydum; baktım ki bir oduncu Allah Allah gele gele bu mu geldi şimdi bu ses kimin. 70’li yaşlarda bir tane baltası var badi badi yürüyor. Önce dedim ki bizim kütükleri bu adam kıramaz, Pencereyi çektim içeri. Sonra pencereyi açtım, bağırdım:” Amca bakar mısın? Bizim odunlar var kırılacak kırar mısın? “O da “ Benim işim odun kırmak evladım, sen göster bana. Ne kadar ücret alırsın kütükler için,  baktı kütüklere iki altın dedi. Amca bir altın değil mi? “Evladım benim ücretim 2 altın”. Allah Allah bu garip bir şey “Ne kadar sürede kırarsın?” dedim. “İki saatte kırılmaz anca mümkün bir saatte kırarım” dedi. Benim gözlerim açıldı önce “amca kır” dedim pencereye çıktım onu seyrediyorum. Sanki odunları kırmadan önce onlarla irtibata geçti. Baltayı biledi odunlara baktı göğe baktı, döndü bana baktı, odunlar kütükler sonra bütünleşti. Bir anda kırmaya başladı. Aman Allah’ım! Dua ediyordum bir parçaya iki defa vursun diye ama en budaklı parçalara bile bir defada vurup parçalıyordu. Bir saatte bitirdi. Ben hayretler içerisinde aşağıya indim, tuttum elinden öptüm, hakkını helal et dedim. Ben senin hakkında konuştum dedikodu ettim yapamaz edemez diye. İki altını verdim gitmek istedi gitme dedim bana bunun sırrını ver dedim. Evladım sen ne garip bir adamsın. Bana iki saatlik bir iş verdin ben onu bir saatte yaptım, bu emeğin karşılığında sen bana iki altın verdin, şimdi benden 50 yılın sırrını istiyorsun ve bedava istiyorsun, eee amca ne istiyorsun? Evladım bir cümle daha söylerim iki altın daha alırım. Çıktım iki altın daha getirdim. Dedi ki evladım sen cömert bir adamsın cümlelerin sınırı yok. Anlattıklarımı dinle bakalım. Sen ne iş yapıyorsun dedim ki ben hat sanatı ile uğraşıyorum dededen kalma varlıklıyım bu köşk benim. Evladım hat sanatında başarılı olmak istiyor musun? Evet dedim. Sen hiç hayatında mim gördün mü? Hayır. Vav da mı görmedin sen rüyanda? Görmedim. Elifi de görmemişsindir rüyanda kesin. Amca ben hiçbir hat görmedim rüyamda. Evladım senden hattat olmaz dedi. Neden amcam? Oğlum bak ben 50 yıldır oduncuyum bugün bile hala  rüyamda sabahlara kadar odun kırıyorum bir insan yapacağı işi rüyalarına taşıyamıyorsa ondan adam olmaz ve başarılı olmaz. İki altınımı aldı ve gitti. İşte benim mürşidim bir oduncudur diyor.
0 notes
seslimeram · 4 years
Text
On2Eylül
Tumblr media
Katran karasından mülhem bir ülke gerçekliği karşımıza çıkıyor. Artık aralıksız, duraksız, es olmadan, bunlara gerek dahi görülmeden ve hiç tükenmeyecek bir inatla memleketin ol katran karanlığına demirlemesine devam olunuyor. Baş amir ve şürekasının ortaklaşa tam takım var ettiği eylem / edim ve vecizler bunlarla birlikte güncellenen Türkiye gerçekliği ister istemez bu katran karanlığının ortasına demirlemiş sahayı ifşa ediyor. Kendiliğinden değil, doğrudan ve yalın bir biçimde yalan / talan / riya üçlemesi içinde aralıksız artık hiç ama hiçbir biçimde sayılmayan kuru sıkı iftiralarla, yok yere türetilen başarı hikayelerinin arasında bir ülke can veriyor. Bir ülkenin hali istemsiz değil basbayağı muktedirin gözleri önünde anbean çürümesi güncelleniyor. İyi de daha nereye kadar!
Biteviye kılınanın bir ülke halinin eksikli konulması olduğu artık muhakkak kılınıyor. Bu kadar örtbasa rağmen, bunca gümbürtüye rağmen bir menzilin yaşamla bağlarının açıktan kopartılması halinin cerahatli yüzü karşımıza çıkıyor. Düpedüz bir katran karasından ileri gelmiş, düpedüz yalın bir çürümenin ortasına demirlemiş olan yerin hakkaniyeti artık tüm özneleriyle, var edilmiş biyopolitik dengelerle karşımıza çıkıyor. Biyopolitika bu düzenin, şu ülke denilmeye hala devam olunan çukurda muktedirin, sizi bizi ayırmadan var ettiği tüm o bezirganlıkla güncelliği sağlama alınan bir tahakküm etme istencidir. Bugünün yeni yeni diye ortalığa salınmış olan ülke formunun en başından bugüne bu istençle birlikte ve her dem sıradanın hayatını gölgelemek üstüne kurulduğunun nişanesi artık özetsiz olarak yaşadığımızdır.
Bir milim güncellenmeyen, tek bir an olsun gerçekliği sıradanın hayatında iyi bir günü var etmek olmayan / kalmayan bir menzilin hikayesidir mesele. Biteviye kılınanlarla bu sathı mahallin içinden çıkılamayacak bir fasit döngüye dönüştürülmesi, biçemin kesinti taşımadan çürümeye odaklandığı bir sahnenin varlığıdır mesele. 9 Eylül 1922’nin 98’nci yıl dönümünde ortaya serilmiş cerahatli dilin ettiği şeylerdir mesele. 6-7 Eylül 1955 için utançtır yazanların, İzmir’in Smyrna’dan ayrılmasının, tükenmesinin yolunun / yönünün, bunca zamandır afaki olan bir mübalağalı tahayyül olan denize döktük bahsinin aslında bir halkı yok etmek olduğunu bile isteye yapılan yazılamalardaki cerahat / kötülük ve aynı zamanda birikmiş irinin bunca zamanda kotardığı faşizan / ırkçı yaklaşımların yekunu o muktedirin yeni ülkesinin de cerahatini göstere gelir.
Sözüm ona ana muhalefet partisinin belediyelerinden olan Datça Belediyesi’nin var ettiği paylaşım, ortaya sunduğu tek cümlelik mesaj tam da bu sahanlığın ırkçılık ile olan hazin birlikteliğini göstere gelir. Bir çürüten, tüketen menzilin her ne olduğu / her nasıl var edilebileceğinin afaki haline en yalın örnek ortaya saçılır. Memleketten ses çıkmaz, kurtuluş, fetih, işgal mavralarının orta yerinde kalakalmış, katran karası ülke konuşturulmaz, konuşulmaz. Onca zaman sonra bu eşikte var edilen nefret ve hiddetle birlikte kurgu değil hakikatteki çürüten ayrımcılık hal ve istencinin toplamı o katran karanlığını görünür kılar.
Alt alta sıralayacağımız haberler bu katran karanlığının her nasıl biçimlendirildiğinin de aynasıdır. Yeni Yaşam Gazetesi’nden aktaralım: “Aralarında HDK Eş Sözcüsü Sedat Şenoğlu ve SKM MYK üyesi Çiçek Otlu’nun da bulunduğu 17 kişi bugün çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı.
İstanbul Savcılığı Eylül 2020 tarihli bir soruşturma başlatarak HDK Eş Sözcüsü Sedat Şenoğlu ve SKM MYK üyesi Çiçek Otlu’nun da aralarında olduğu çok sayı kişi hakkında gözaltı kararı çıkartmıştı. 7 Eylül akşam saatlerinden itibaren bir çok kentte 17 kişi gözaltına alınmıştı.
Sosyalistlere yönelik hukuksuzluk avukatlarının savunma hakkının elinden alınmasıyla devam etmişti. Ezilenlerin Hukuk Bürosu avukatları, Emniyet Müdürlüğü’ndeki ifade işlemlerine katılması yasaklandı.
Bugün adliye işlemleri için İstanbul Adliyesi’ne getirilen 17 kişi, soruşturma savcısı tarafından ifadesi alınmadan tutuklama talebiyle Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edildi. İki ayrı mahkemede yapılan sorgu işlemleri ardından 17 kişi tutuklandı.
Tutuklananların isimleri şöyle: SKM MYK üyesi Çiçek Otlu, ESP PM üyeleri Volkan Uyar, Mustafa Naci Toper ile Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü Sedat Şenoğlu ve Selver Orman, İlke Başak Baydar, Yücel Karadağ, Ozan Özgenler, Ozancan Sarı, İlhan Aslan, Alper Kaba, Ezgi Bedel, Zekeriya Aykut Karnap, Gözde Sivaslıoğlu, Beren Atıcı, Mustafa Bozali, Taner Taş.”
Gazete Karınca’dan aktaralım: “Diyarbakır’ın Sur ilçesinde 2016’da ilan edilen sokağa çıkma yasakları döneminde ilçede mahsur kalan 26’sı tutuklu 47 kişi hakkında “devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak” ve “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla Diyarbakır 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın duruşması görüldü.
Daha sonra tüm sanıklar açısından tefrik eden Sur Ana Davası’nda tutuksuz yargılanan HDP Diyarbakır Milletvekili Remziye Tosun’un 13’üncü duruşması görüldü. Tosun’un katılmadığı duruşmada, avukatı Muharrem Şahin hazır bulundu.
PKK’den ayrılarak teslim olan İbrahim Halil Koyuncu, “tanık” sıfatıyla verdiği ifadede Tosun hakkında daha önce verdiği beyanları tekrarladığını ve 2015’te örgüte katılmak istediğini, olaylar nedeniyle mağdur olduğunu ileri sürdü.
Remziye Tosun’un avukatı Şahin ise tanık beyanlarının gerçek dışı olduğunu ifade ederek, tanığın dosya kapsamında 100’e yakın kişi hakkında ifade verdiğine, bu kadar bilgiye sahip olmasının imkansız olduğuna dikkat çekti.
Sur’daki çatışma sürecinde yakalandıkları belirtilen 7 ayrı kişi de Remziye Tosun’un yaralananları evinde tedavi ettiği iddiasında bulundu.
Savcı mütalaasında HDP’li vekilin ‘örgüt üyesi olmak’ gerekçesiyle cezalandırılmasını istedi. Mütalaaya karşı savunma yapan Tosun’un avukatı Şahin, müvekkilinin sadece tanık beyanlarıyla cezalandırılamayacağını söyledi.
Avukat Şahin şöyle devam etti: "Müvekkilim Sur içinde kalan ve yaşayan biridir. Müvekkilin o dönem ekonomik koşulları iyi değildi. Oradan çıkarsa yaşayabileceği başka bir yer yoktu. Mütalaada müvekkilin örgüt üyesi olduğu, çatışmalara girdiği, örgüt militanlarını tedavi ettiği iddia ediliyor. Bir insanın bu kadar güce sahip olması hayatın olağan akışına aykırıdır. Hakkında gözaltındaki kişiler beyan veriyor. Hepsinin kötü muameleye maruz kaldığı görüntülerde mevcut. Bir çoğu mahkemede beyanından vazgeçti. Beyanından dönmeyen sadece Ekrem Özgün’dür. Özgün, girişte iki güvenlik görevlisiyle konuşuyor. Güvenlik görevlileri, ‘Bu kadar şey söyledin de bir kısmı doğru’ diyor, Ekrem ise ‘Onlar benim canımı yaktı, ben de onların canını yakacağım’ diyor. Müvekkil orada kalıyor. Çocukları da var. Tanık İbrahim’in beyanında geçen 18 aylık bebeğin örgüte katılması mümkün değildir. İddiaların gerçekle bağdaşmadığını, atılı suçun vasıflarının oluşmadığından beraatına karar verilmesi gerektiğini düşünüyoruz."
Kararını açıklayan mahkeme heyeti, Remziye Tosun’un Sur’daki çatışma sürecinde Valiliğin yaptığı sivillerin bölgeden çıkması yönündeki çağrılara uymayarak PKK’lilerin yemek, ilaç ve benzeri lojistik ihtiyaçlarını giderdiği, yaralıların tedavisi için evini revir olarak kullandırdığı gerekçesiyle 12 yıl cezaya hükmetti.  Mahkeme cezayı daha sonra 10 yıla indirdi.
Mahkeme, kararın kesinleşmesiyle birlikte bir örneğinin Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’ne ve TBMM Genel Sekreterliğine gönderilmesini de kararlaştırdı.
Sur’daki sokağa çıkma yasakları döneminde çocuklarıyla birlikte evinden çıkmayan Remziye Tosun, operasyonun sonlarına doğru evinden tahliye edilmişti.
Ardından çıkarıldığı mahkemece tutuklanan Remziye Tosun, bir buçuk yıl tutuklu yargılandıktan sonra 24 Haziran 2018 seçimlerinde milletvekili seçilerek cezaevinden çıkmıştı.”
Bu da Sakarya’daki linç pratiğinin devletçe önemsizleştirilmesinin vesikasıdır onu da yine Gazete Karınca’dan aktaralım: “Sakarya’da Kürt işçilere yönelik saldırıya ilişkin Kocaali Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından K.C. ve H.C. hakkında “tehdit” ve “yaralama” suçlamalarıyla gözaltı kararı verilmişti.
Jandarma tarafından gözaltına alınan iki kişi, karakoldaki işlemlerinin ardından adliyeye getirildi.
Savcılık sorgularının ardından nöbetçi hakimliğe çıkarılan iki kişi, adli kontrol şartıyla salıverildi.
Tumblr media
Ne Olmuştu?
Mardin’in Mazıdağı ilçesinden Sakarya’ya mevsimlik tarım işçisi olarak gelen Demir ailesinin fertlerine yönelik 4 Eylül’de ırkçı, ayrımcı bir linç girişiminde bulunulmuştu. Saldırı sonucunda yaralananlar olurken, işçilerin tamamı köyden ayrılarak, memleketlerine geri dönmüştü.
İşçilerin köyüne Sakarya’dan gelmelerinin ardından bölgeye siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve gazetecilerin girişleri engellenmiş, jandarma kontrol noktası oluşturarak giriş yasağı getirilmişti.
Darp raporu alan Kürt işçiler, saldırıyı gerçekleştirenlerin çalıştıkları fındık bahçesinin sahibi Cebecioğlu ailesi olduğunu ifade etmiş ve saldırganlar hakkında şikayetçi olmuştu.
Sakarya Valiliği ise saldırının hemen ardından yaptığı basın açıklamasında, 22 Ağustos’ta meydana gelen bir başka olaya yer vermiş ve konunun sosyal medya platformları ve haber sitelerinde iddia edilen olayla bir bağlantısının tespit edilemediğini öne sürmüştü.
Valilik, ”Ayrıca geçmişe dönük yapılan incelemede sosyal medya platformlarında ve haber sitelerinde iddia edildiği gibi bir olaya ilişkin Emniyet Müdürlüğü ve Jandarma Komutanlığı ile 112 Acil Çağrı Merkezine intikal eden herhangi bir konu, olay veya şikâyet bulunmamaktadır. Bahse konu iddia edilen olayın Türkiye’nin neresinde ve ne zaman yaşandığının tespiti ile ilgili de Emniyet Genel Müdürlüğü ile irtibata geçilmiştir” ifadelerini kullanmıştı.
Saldırıya maruz kalan işçilerden Hadra Demir, “Olayın yalan olduğunu söylüyorlar. Allah’tan medya aracılığı ile ortaya çıktı. Biz telefon da ettik kimse gelmedi. Defalarca jandarmayı aradık gelmediler” diyerek valiliğin açıklamasını yalanlamıştı.”
Gündemin satır aralarından üç kesit / haber / vaka olmakta olanın, karanlığın her nasıl bu sahada bile isteye güncellendiğini ortaya çıkartır. Bir menzil, bir sahanın aşılmaz kimi / bazı yaraları vardır. Kırkıncı yılına girmiş olan 12 Eylül 1980 darbesinin arta bıraktığı ol moloz yığını ülkenin / düşüncesinin temellerinde yer edinmiş olan aklın bugün yeniden ve yeniden üretilmesi düşündürücü değil midir? Kenan Evren ve üstü kalabalıkların ortaya serdiği o karanlıktan bugün ne kadar geride durmaktadır bu ülke, ya da ülke demeye bin bir şahit lazım sahne? Biteviye kılınan zalimlikler üstünden yükselen, demokrasi, eşitlik ve adalet ve hürriyet bahislerinin hücceten çürümeye sevk edildiği bir menzilde, o Evren ve beraberindekilerinin var etmeye çalıştıklarını hakikat kılan bir devletli elinde hayat ne haldedir, sahiden soruyor musunuz?
Bir asrı aşkın bir zamandır köşe kapmaca oynanan demokrasinin / bir var bin yok hürriyet meselinin ortasında kırk yıl önce kabul gördüğü zikredilen darbenin bugün genel bir çatı haline dönüşümünün ayıbı her ne olacaktır? Bir kez daha, bir kereliğine değil toptan her bir gün yeniden imal olunan şiddet pratikleri / ayrıştırma ve dahası bitmeyen bir kinle hemhal olarak türkleştirme inadının taşıdığı zemin bir uçurumdan gayrısı değilken hangi darbe / darbecilikle yüzleşmiştir bu ülke sahiden? Baş Amir ve şürekasının, İçişleri ve sair koltuklarında kaykılıp duran, doksanlardaki karanlığın mimarı bir isimden, ekonominin bu sahadaki çöküşünü var eden damat beye, sağlık, kültür ve eğitim bakanlıklarını işgal, iğfal eden sermayedar zevatına bir bütün halinde o 12 Eylül 1980 türlü çeşit yönelimlerle bir ve birlikte güncellenir. Böylesine sığlığın ve şu yukarıda okuduğunuz onca ayrımcılığı birlikte güncelleyen bir yerde sorunların çözümü artık imkansıza yakın konulandır. Hatta imkansızdır.
Bir ev tahayyülünün yıkımı güncellenir. Birbirine lehimlenmiş on yıllar ile aralanmış ya da perdelenmiş baskıcılığın nihai sonuçlarından birisi olarak neoliberal bir akıl bileşkesi olarak çıkagelen Akp iktidarının on dokuz yılda bu odağı taşıdığı yer gözaltılar, işkence iddiaları, teslim almalar, rehin kılmalar, baskılar, baskılamalar ve fazlasıyla içselleştirilip savunulan bir devlet metaforundan başkasını var etmez. İnsan hakları karnesi her zaman eksikli / eksili kılındığı bir uzamın hakikati kırkıncı yılındaki bir darbe mefhumunun hem aklı, hem de ahlar almış tüm var ettiklerinin mirasçısıdır.
Bugün bu sathı mahallin neden / nasıl karanlıkta olduğunu görmek isteyenler için 12 Eylül 1980’den sonraki her gün bir biçimde aynadır. Menzili yaşanmaz, geleceği tartışmasız çürüten bir sahanın bina olması bugün hala inatla devam edilirken, bir karanlıktır sarıp kuşatıyor hepimizi. Bir karanlıktır sesi de sözü de boğmaya devam ediyor hala. Bunca utançların arasında bir hayat emaresi kalmayacağı bugün daha belirgindir. Bir karanlığın ortasında kendi yönünü kaybetmiş, hayatları derdest eden / bir tek buna çabalayan bir muktedirin eylemselliği karşımıza çıkartılır. Böyle bir halden, bu kadar afaki bir kötülükten bir yeni ülke değil, bir menzil değil ancak bir çukur çıkar! O çukur hepimizi yutacak / yitirecek kadar derinleşmeden dur diyebilmek de tek ortak tavır kılınmadıkça hayat eksiltilecektir. Eksikli kılınacaktır, anlıyor musunuz? 1980 darbesinin üstünden geçen kırk yılda ortaya çıkartılan Türkiye profilinin her nasıl bir düş kırımından mülhem olduğu artık afakidir! Bu kadarı bile katran karanlığını sorgulamaya yeter de artacaktır!... Bu kadarıyla dahi yüzleşilmemiş olanın var ettiği çürümeyi anlamaya kafi gelecektir!...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2020
Görseller: Raşit Kısacık'ın İşkence ve Ölümün Adresi Diyarbakır Cezaevi (Ozan Yayıncılık, 2015) kitabından Zülfikar Tak'ın Çizimleri v/ Kedistan
0 notes
kocaalihaber · 4 years
Text
0 notes
52erwerw53-blog · 11 years
Text
Ne okuyalım? Bölüm 1
Hikaye kitabı veya kişisel gelişim kitabı okumanın tam zamanı. İster 'sınavda işe yarasın' de ister 'okumak çok güzel' de şuan buna ayıracak vaktinin en bol olduğu dönem. Ben de okuma kurduyum yaklaşık 6 senedir bu alışkanlığım var. Ama demeyin ki 'haa, kitap okumuş sırrı buymuş :)' hayır hayır :D Kitap okumanın elbette her alanda faydası var. Bir adamın konuşmasından bile kitap okuyup okumadığını rahatlıkla anlayabilirsiniz. (ıııı'lar çoksa pek okumuyordur :))   İşte Bölüm 1'in kitapları: »Okuma keyfi için ne okumalıyım? Taht Oyunları - George R.R. Martin Aklından Bir Sayı Tut - John Verdon Beyaz Diş - Jack London Fareler ve İnsanlar - John Steinbeck Gün Olur Asra Bedel - Cengiz Aytmatov Diriliş - Lev N. Tolstoy » Peki sınav için ne okuyayım? Yerim Seni ÖSS - Erdal Demirkıran Başarı Üniversitesi - Mümin Sekman Limit Sizsiniz - Mümin Sekman Süper Hafıza 5000 Kırmızı Kitap - B.Şenyürek, Müge Kasaroğlu *Kitap tavsiyeleri için biraz sabredin birkaç gün kaldı :)
Sen ne önerirsin? :)
0 notes
yenikibris · 5 years
Text
Şuradan buradan toparladıklarımla! – Özkan Yıkıcı
https://wp.me/pXsHy-KzG Kıbrıs lise mevzunlarının da katıldığı Ünüversite giriş sonuçları açıklandı. Ek olarak, sorulan sorularla ortak başarı başarı ortalaması ise tartışmalara aday olması gerekir di. Olmadı.Sorulan sorulara verilen yanıtlardaki ortalama rakam direk eğitim sisteminin fiyasgosunu da yansıtmaktadır. Yazboz tahtası uygulamaları ile imamhatipleştirme politikasının adeta rakamsal sonuçları karşımıza geldi. Matematik, Fizik gibi birçok alanda 10.1 başarısı olurken, Kimya ve Felsefe alanında daha düşük sonuç alındı. Elbet, bu rakamlar belirli çevre dışında kimse tarafından duyulmadı bile! Daha vahimi, Doksanlardan beri K. Kıbrıs öğrencielri de ünüversite sınavlarına girmelerine ve ortalamada oldukça düşük yerlerde dolaşmlalarına karşın, hiç yorumu da yapılmıyor. Kolejler, Özel okullar ve kamu liseleri gerçeğine ek olarak öğrenciği tutsak müşteri yapan dersane veya özel ders gerçeğine rağmen, taplosal böylesi fiyasgo da burada konuşulmamaya direnilmektedir. Sanki bu başarısızlık hiç yaşanmamış gibi ayni metalaştırma kar hırsıyla sistem kendini felaket şekilde üretmeğe devam ediyor. Nede olsa burada paralı ünüversite eflasyonu vardır ve bu kirli gerçekleri örtmeye yetip artıyor… Bu gerçek taplo öncesi, yine Türkiyede hem de resmi çevrelerce yayınlanan araştırmaya göre, felaketin öteki yüzü de sergilendi. Sadece birisi her şeyi anlatır: “Okuduğunu anlayamayan öğrenci oranı Y.66 cıvarında”! K. Kıbrıs ise bunlar hiç olmamış gibi teslimiyetin pişkinliği ile hem de yetkileri devretme ve gericileşme belgesi olarak Türkiye ile eğitim alanındaki protokolu da şaşalı şekilde imzaladı… Buna benzer rezaletlerle hem de gericileşme yobazlık kurumsalaşma adımalrı atılıp övgülerle de sunulurken, aklıma Sokrates geldi.Asırlar öncesi, çağların çok gerisindeki dönemde Eğitim ve Felsefe için söyledikleri ve buna bağlı kafasını verirken ki eski sesler belirdi. Sokrates Eğitim üzerine özellikle sorgulama ve araştırma konusunda önemli düşünceler ta ilk çağda hem de kölelik döneminde Yunanistanda öneriyordu. Aradan asırlar geçti, Teknolojiler oluştu, Kapitalist çağa geldik. Köleli toplum artık yüzlerce asrın gerisinde kaldı.Fakat, eğitim denilince Sokrates hala fikirleriyle yaşamaktadır. Özellikle sorgulama yöntemi erişilmesi gereken hedef olarak durmaktadır. Yukardaki istatislikler Sokratesin neden köleci çağdan kalmasına rağmen neden önemli olduğunu gayet güzel kanıtlamaktadır. Hala, ezber eğitim ve bilim yerine gericileşme inanç kuramına bağlılık, asırlar öncesi Sokratesin önermeleri hem eğitim alanında önemli karşılık bulmasına, söylediklerinin ve bedel ödeğişi de tiyatrolarda oynanıp gayet iyi seyirci de bulmaktadır.****** Sonunda Fuat beyin ziyaretiyle birkaç yıldır beklenen protokol imzalandı. İmzalayanlar, içerikten çok koltukta kalma işareti olarak bunu kutladılar. Avantacılar da gelecek paranın kendilerine verileceği beklentisiyle de alkışladılar. İçeriği ise tam olarak açıklanmazken, Murat Kanatlının Havadiste konuyu açıklamasıyla, ortaya döküldü. Parlementer partiler hepsinin bu protokolde teslimiyet damıtması olduğu için bu köpürüş adımları nedeniyle sesleri çıkmadı. Parlementer paket muhalefet ekseni oluşmadı.Bizim gibi bazı konuya duyarlı olan veya paketle kaybedecekleri bulunan kesimler kendine göre ki duruşlarıyla ses çıkardılar. Paketin içeriğini yeniden tartışacak değilim. İsteyen yayınlanan biçimiyle okur. Zaten, çoğunluk okuyarak değil kortukları veya bekledikleriyle konuya yaklaştılar. Ben burada konuşulmayacak ek bilgielrle sizi bilimseliklere yöneltmek amacındayım. Bu tip paketlerin dünyada teslimiyet ve dışa bağımlılıkla, piyasalaşma sömürgeleşmenin reçetesi olarak hep kabulenildi ve senelerdir de uygulandı. Denilen giriş kelimeleri yerine dünyada pek de başarıları da görülmedi. Sadece, sermayenin karlarına kar eklerken, toplumsal gelir dağılımı daha da derinleşen eşitsizlikler oluşturdu. Birçok kamusal hak kaybedilip, dış sermayeye bağımlı kalındı… Bu tip paketler,amaçlanan yarının mesajıdır. K.Kıbrıs paketleri de Türkiyeleşmenin esrumanları olarak hep yapıldı. Bazıları hala eski koruma cahiliğine baş vurup “bu uygulanmaz” bahanesine hep sığınılıyor. Üstelik, bu paketi önerenlerin başına gelenleri bilmeme veya sorgulamadan hayali koltuk sevdasına dalma gerçekeleriyle de karşılaşıyoruz. Herkesin hesabı da başka. İmzayla koltukta kalma, şimdi ek olarak saray hesabında Türkiye destekli kazanma hırsı da vardır.Önemli gerçek, koltuklaşma sonucu eski muhalif sesler de çıkamıyor. Zaten, bundan önceki yönetim de imzaya hazırdı. Bilmem dikatinizi çektimi: tüm paketlerde kamuya saldırı, kamusal haklar geriletirken, dış sermaye ile TC yeni isimlerle Kordinasyon teslimiyeti sağlanırken, hala K. Kıbrıs egemen elitin avantalarına hiç dokunulmuyor! Örnek, üst önemli elit kesimine emekliliklerine dahi tahsisat verilmektedir. Zamanında bana Türkiyeden gelen tanıdıklar bu bulguya “Rüşvetin belgesi” olarak söylediler. Onca kamusal kısma sözleri varken, nedense üst önemli bazı elit kesimin emeklilikteki tahsisat alma konusuna hiç dokunulmuyor. Muhalifler veya mali disiplinden söz edenler, bu avantaya dokunmuyorlar. Hat ta, geçen yakın yıllarda bu kaymaktan eksik kalan Sayıştay başkanlarını da eklediler. Emeklilikle yorulup risk taşıyan üst elip kesime tahsisat verme uygulaması hiç konuşulmuyor, önerilere katılmıyor. İkinci hiç konuşulmayıp hat ta teslimieytin de gelecek Kıbrısına taşınma uygulaması da Kıbrıs görüşmlerinde öneri olarak sunuluyor: “Türk Liderleri” Kendielrinin yaptıkları anlaşmaların da uluslar arası yasal kabul olmasını dayatıyorlar. Masaya bunu koyuyorlar. Akıncı da Mehmedali de Türkiye ile yapılan anlaşmaların kabulenmesini karşı taraftan hep isteyip dayatılar. Neyazık ki direk ister paket isterse tüm alanların teslimiyet anlaşmalarına karşı olanlar dahi bu önerileri savundular. “Rumlar hiçbirşey kabul etmiyor” ile K. Kıbrıs teslimiyet belgelerinin yasalaşmasını istiyorlar. Paketler, petrol deniz alanlarının devri ve nice yurtaşlıktan başka anlaşmaların Kıbrısın geneline kabul edilmesini masaya koydular. Böylelikle birkısmını hiç bilmediğimiz teslimiyet belgelerinin eğer anlaşma olursa, tartışmasız anayasaya konulup kabul edilme talepleri masada bulunmaktadır. Bu paket de aynen bu şekilde geleceğimizin tutsak belgesi olarak tarihe geçecektir.***** Bir ufak soruyla bu bölüme girelim: Mudanyada değil de Girne veya Mağusada sırf donla denize girdi diye buradaki bazı insanlar bunlara tepki olarak bu kentlerden kovarlarsa, başta Türkiye kesimleri ne diyecekler? Tele 1  Hocam Emre KOngarı dinlerken, aklıma bu soru geldi. Hocam, özellikle Suriyelilerden çok şikayetci. Kimse enazından suçlanan Suriyeliler olayındaki diyalektik neden sonuç ilişkisini de birlikte kulanmıyor. Hala, işkal edilen Suriye toprakları gerçeği ret edilirken, Doğu Fırat müdahalesi talepleri varken, Suriye rejimini devirmek için kendilerine bağlı örgütler kurulurken, Suriye yönetiminin ülkesine sahip çıkmasına engel olunurken….. Nedense bunlar olmamış gibi davranıp, çoğunluk kaçmak zorunda kalan, bir kısmı siyasi hesaplarla getirilen Suriyeliler şimdi yine gelişen tepki üzerine bu defa başka amaç için kulanıma sokuldu…. Türkiye yetkilileri son günelrde Suriyelileri şu veya bu şekilde ters yönde kulanılacağının tavırlarını gösteriyorlar. Dün ısrarla artacak Suriye mültecileri ile Esatın düşme politik hesabını yapan, Güneydoğuda yerleştirme yönüyle Kürt nifus yapısını bozup denge sağlama hesabı, Şam şehrine gidip namaz kılma nutukları, Suriye rejimini devirmek için Hatayda başta olmak üzere ÖSO yapısının kurulması başlangıçlar çoktan bellekten sildirtildi. Ardından, Suriye topraklarına girilip özellikle afrinde Suriye içlerine göç dalgası da oluşturuldu. Suriyeye girerken meclisin onay vermesi ve HDP dışında kimse karşı çıkmak bir yana destek verildiği de yaşandı. İdlipte Suriyenin toprağını alma yönelişini bazen Rusya ile anlaşarak, bazen de ciahtcılara açık destek vererek engeleyerek ciahtcıların burada kalıcılaşmasına yardımcı oluşuna da pek karşı çıkan olmadı. Daha ileri gidilip, Doğu Fıratın da alınması sesleri yükselmektdir. Hani, ABD müsaade etse buda yapılacaktı! Önceleri teşvik edilen, sonra işler yolunda gitmeyince kulanılan Suriyeliler, şimdi de belirsiz başka boşalma siyasetinin bedel ödedyicileri oluyorlar. Suriyelileri ucuz iş gücü kulanmak, kadınlarına yapılmayan kalınmayıp, kumadan tutun fuhuş sektöründe kulanılmaları sanki yapılmamış gibi bu kesimelri resmen “bal tutan kesimler” probagandası olarak kulanılmaktadır. AKP politikası gereği taktikleri uğruna bu çelişkileri yaptı. Fakat, Kemalistler de sanki Suriyenin bu duruma gelmekte kendi rejimlerinin hiç rolu yokmuşcasına Suriyelilerin sürülmelerini haykırıyorlar. Hala, Suriyeliler gitsin denilirken, işkal edilen Suriye toprakları da konuşulmuyor! Suriyeliler salt Türkiye Suriye veya Türkiye içi sömürme ve aşağlama konumunda kulanılmadılar: Özellikle AB ülkelerini tehtit ederek “uçaklarla ve trenlerle dolusu Suriyelinin” onlara gönderileceği baskısı da yapıldı. Bundandır ki AB ülkelerinden de para alındı. Klasik TC sonucu da bu paranın önemli kısmı da harcandığı alan malum değildir açıklamaları da yapıldı. Türkiye bu konuda da tam geçiş noktasında. Hem batıya şu veya bu şekilde göç veren, ayni şekilde doğudan da göç alan ikili bir karakterde durmaktadır. Çok daha basit uygulamalar Türkiyelilere yapılınca “ırkçlık” denilirken, Türkiyede yapılanların da devlet milliyetci gözle bakıldığı bir idoloji oluştu. Bu çarpıklığı da biz K. kıbrısta yaşıyoruz. Yasadışı operasyonlarda dahi üüüçüncü dünya uyrukçular yakalnırken, TC ayni konumdaki insanlara dokunulmuyor. Girişteki örneği de tekrardan okursanız, Türkiyedeki Suriyeliler hikayesindeki temel nedenin bu insanlar hem de bu oranda Türkiyeye gelmek zorunda kaldığı sorusuyla başlarsanız, Türkiyenin resmi politikasının iiiçinde kendinizi bulursunuz. Hele de K. Kıbrıs insan mafyası, bu koşuldan bunarlı Güneye göndererek epey cepleri doldu.***** Tüm bunları toparlarken, şu tarihi gün anımsatmasıyla yazıyı tamamlayım: 24 Temuz, Lozan Anlaşmasının da yıldönümü. Bu anlaşmanın direk etkilenen yerlerden birisi de Kıbrıs. Lozanla yeni bir devlet kurulrurken, yeni ilkeler konulurken, kafadaki Osmanlı silinmediği için aradan geçen 94 yıla rağmen hala gericileşme ve Yeni Osmanlı hedefli rejim tartışması içinde bulunmaktayız. Kıbrısta dahi “Maraş olayı gibi” Lozanla tarih olan Osmanlı kuralarıyla fetihcilik toprağı oynu sahneye konulmaktadır. istatislikleri de ortaya serildi. Y.1*
0 notes