dünya tarihinin en karizmatik ve en büyük dikdatörü. öyle bir dikda ki bağımsızlığı bir ailenin elinden zorla alıp bir halka zorla veriyor. bahsedeceğim konu meclis raconu içeriyor ve sene 1922, mecliste hilafetin ve saltanatın kaldırılması hararet ile tartışılıyor fakat atatürk üzerindeki gözlerin farkında olduğundan görüş bildirmiyordu. oturduğu sandalyeden tartışan insanlara bakıyor kendilerine ait fikirlerini anlayıp hafızasına kaydetmeye çalışıyordu. hoca müfit efendi ve yanındaki hoca takımı insanlara bunun şirk koşmak, islamı karalamak vs gibi safsatalar olduğuna inandırıyordu. konu bu milletin en sömürüldüğü konu olunca çok da zorlanmıyorlardı. hoca takımı kazanılan savaş ile birlikte ankara hükümetinin görevi tekrar osmanoğullarına iade etmesini, onların kandırıldığını anlatıyordu meclistekilere. meclis saltanatın iadesi konusunda kararsız ve tartışma içerisinde olsa da hilafet konusunda karşı görüş iddia etmeye çalışan bile yoktu. görüşme neticelerinin istediği yere gitmediğini fark eden paşa söz isteyerek önündeki kürsüden sıraya çıktı ve çoğumuzun bilmediği o efsane tehdit konuşmasını yaptı.
"Efendiler, Egemenlik ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye; görüşme ile, münakaşa ile verilmez. Egemenlik, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk milleti'nin egemenlik ve saltanatına el koymuşlardı; bu musallat olmalarını altı asırdan beri devam ettirmişlerdi. Şimdi de, Türk Milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, egemenlik ve saltanatını, isyan ederek kendi eline açıkça almış bulunuyor. Bu bir olupbittidir. Söz konusu olan; millete saltanatını, egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmıyacak mıyız? Meselesi değildir. Mesele zaten olupbitti haline gelmiş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, mutlaka olacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce uygun olur. Aksi takdirde, yine gerçek gerektiği şekilde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir."
konu üzerindeki tartışmalar kendisini son cümle ile sessizliğe bıraktı. hoca takımı kendi arasında fısıldaşıyordu. atatürk hoca takımına bakarak;
"İşin ilmi yönüne gelince, hoca efendilerin hiç merak ve endişelerine mahal yoktur. Bu hususta ilmi izahat vereyim"
dedikten sonra dini hususları laik devrimler ile nasıl sağlamlaştıracağını anlatır. hoca takımı memnun olmasa da az önceki konuşmanın son cümlesi hepsinde bir can telaşına sebep olmuş ve bir anda şirk koşmayı, dinden çıkmayı kısaca az önce olur dedikleri tüm safsataları unutup durumu şu sözlerle kabullenmişlerdi;
"Affedersiniz Efendim, biz meseleyi başka bakımdan değerlendiriyorduk; izahatınızdan aydınlandık."
sözler ise ankara mebuslarından hoca mustafa efendinin ağzından dökülmüştü.
kısaca arkadaşlar meclis manipüle edilmeye müsait ve hala bir çok haini içerisinde barındıran bir meclisken hepimizin bağımsızlığı bir avuç insanakul, sahte hoca ve karşılık verme cesareti olmayan mebusa bağlıydı. bu durumun bir dikdatör ortaya çıkarması çok olağandı ve tarihin en büyük dikdatörü bu şekilde doğdu. onun devrimlerini ise emanet ettiği gençler yaşatmaya devam edecek.
Devlet Nedir, Hükümet Nedir! Yenilir mi? İçilir mi?
En basit tanımıyla “Devlet, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır.” Peki, acaba bu tanım Türkiye’de değişir mi? Hayır. Türkiye üniter bir devlettir. Yani içerisinde federasyon gibi yapılar yoktur ve tüm vatandaşlar kanunlar önünde eşittir. TBMM yetkisi her yerde geçerlidir.
Peki, hükümet nedir? En basit tanımıyla gidersek “devletin organlarını ve düzenini sağlaması için seçimle gelen insanlar grubudur”. Devletin bürokratları memurları işleyişleri vardır. Hükümet sadece bunu organize etmekle görevli kişilerdir. Devlet bakidir hükümetler geçicidir. Peki, bu tanımlar neden önemli?
Tarih boyunca 16 büyük devlet kuran Türklerdir. Bu devletleri idare edenler geçip gitmiş tarihin sayfalarında belki yok olmuştur. Ancak devlet tarihten silinmemiştir. Demek ki padişahlar saltanatlar bitse bile devlet bitmemiştir, bitmeyecektir.
Son 21 yılda AKP’nin tek başına iktidarda olması devlet ile hükümet kavramlarının iç içe geçmesi sonucunda insanlar bu kavramları birbirine karıştırmıştır. Uzun süren tek parti iktidarlarının tamamında hükümet devlet sanki bir bütün ve hükümet giderse seçilenler giderse devlette yok olur düşüncesi hâkim olmuştur. Her seçimde önümüze getirilen “beka sorunu, biz gidersek devlet biter, biz olmazsak Türkiye olmaz,” gibi söylemler esasen bunun sonucu olmakla beraber aslında sadece propaganda ve korkutma amaçlıdır. Bu bizim toplumumuza özel bir duygu da değildir. Bunun en basit örneği Hitler Almanya’sıdır. Almanya halen mevcut ve halen dünyanın en güçlü ülkelerinden birisidir oysaki kaç defa hükümet değişti toplamda 2 dünya savaşı gördü ve her ikisinden de çok ağır hasarla çıktı. Demek ki devletin gücü hükümetin gücünden kaynaklanmamaktadır.
Hükümetin görevi kabaca organize edip günün kurallarına göre politikaları, harcamaları güncellemek ve ekonomi, toplumsal refah, toplumdaki huzuru korumak ve geliştirmek adına dünyanın ve toplumun gereklerine uygun hareket etmektir. Devletin politikaları vardır örnek olarak “kalkınma planları, Silahlı kuvvetleri geliştirme planları, üretim planları vb.” hükümetlerin ise bu politikalarda öncelik belirleme veya değiştirme harcamaları düzenleme gibi yetkileri mevcuttur. Parayı devlet toplar o paranın nereye gideceğini hükümet organize eder. Harcamayı yine devlet yapar. Devletin bütçesi vardır hükümetin bütçesi yoktur.
Deprem bölgelerinde hasar tespit yapan devlettir, konutları yapan ve yapacak olanda devlettir, hastanede size kan tahlili yapan, vergiyi alan, tarımsal destekleri veren, size kimlik veren, askere gönderen devlettir.
Ancak deprem konutlarını para alarak ya da ücretsiz yapmak hükümetin seçimidir.
Aslında bu kararı sizin adınıza oy verdiğiniz hükümet verir, sizin şehir merkezinde aldığınız evi dağın başına hem de sizden üste para alarak yapacağını söyleyen hükümet bunu yapacak olan ve size teslim edecek olan devlettir. Mevcut hükümet gitse bile konutlar devlet tarafından yapılacağından esasen mağduriyet yaşanmayacaktı tıpkı yeni gelenin de “bu konutları yapmıyorum kardeşim” deme şansı olmadığı gibi.
Özetle biz devleti değil, konutları yapacak olanı değil, konutların hangi şartlarda depremzedelere dağıtılacağını belirleyene oy verdik.
Öyle ya da böyle bir seçim süreci bitti. Biz devlete değil hükümete oy verdik. Son olarak Atatürk’ün söylediği bu söz aslında tüm konuştuklarımızı özetler niteliktedir.
“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."
Read the full article
Bugün TBMM'de görev yapan milletvekilleri 25 bin 470 lira maaş ve yolluklarla birlikte yaklaşık 41 bin 600 lira alıyor. Emekli aylığı bağlanıp da halen milletvekilliği devam edenlerin aylık eline geçen para ise 67 bin liraya ulaşıyor.
Kriz var denilen ülkede böyle.
Küba'da nasıl peki? Örneğin partiler yok Küba'da, tek parti var: Küba Komünist Partisi. Demokrasi yok mu denebilir. Olmaz mı? En adili, en namuslusu var.
Küba’da milletvekili seçimlerinde reklam yapmak, vaat vermek yasaktır. Herkes aday olabilir ve adayların kısa bir tanıtıcı özgeçmişi kamu binalarına asılır. Eğer seçilirseniz, eski işinize devam edersiniz ve üstüne ekstra vekillik yaparsınız. Örneğin öğretmenseniz, öğretmenliğe devam edersiniz ve öğretmen maaşı almaya da devam edersiniz, milletvekilliği için ekstra herhangi bir para ödenmez. Bütün bunların yanında vekil seçildiğiniz bölge halkı, ertesi gün toplanıp oy çokluğuyla sizi görevden alabilir, yok öyle sülük gibi 4 yıl yapışmak, sıkıyorsa yamuk yap (yapan çıkmıyor zaten de).
Sadece tam zamanlı komisyonlarda görev verilen kişi eski görevine devam edemiyorsa vekil seçildikten sonra, eski yaptığı işin maaşını alarak bu komisyona devam eder, komisyondaki işi bittiğinde görevine geri döner. Öğretmense öğretmenliğe devam eder.
Yani özetle diyor ki, vatanını seviyorsan vatanını seveceksin, cebini değil. Madem yüce bir iş vatanını sevmek, o zaman daha fazla çalışacaksın, daha az uyuyacaksın diyor.
İşte bu da sosyalizmin demokrasisi. Herkese diktatörlük diye anlatılan bir ülkenin demokrasisi. Ha bir de Küba’da seçimlerde oyları ortaokul ve lise öğrencileri sayar, devlet başkanı ve seçim kurulu dahil herkes onların verdiği sonucu tanımak zorundadır. Bir de siyasetle uğraştıkları için her oy kullanan kişiye selam verirler.