Devam devam, pes etme vakti değil~
Son bahar iyice etkisini göstermeye başladı. Giysilerimizin kolları uzadı, soğuk içeceklerimiz sıcak içeceklerle yer değiştirmeye başladı.. Ah biraz da hafif yağmurlar görebilsek ne iyi olurdu, değil mi?
Biraz bencillik edip dışarı çıkacağım günlerde sağanak yağmur yağmasın diye dua ederim. Çünkü yaşadığım şehir yağmurun fazlasına asla alışamıyor.. Ama hafif yürürken insanı rahatsız etmeyen o ılık yağmurları özlemedim desem yalan olur. Özellikle duraktan kursuma kadar gittiğim yolda çok güzel bir park var. Oradan geçerken ılık rüzgarı hissetmek çok hoş~
Bir de yağmur olsa ne hoş olurdu * _ *
Yeşilin olduğu ve yeşilin yaşamımızla karıştığı yerler benim için bir gülümseme sebebi. Huzurun tam anlamını bilmiyorum ama o anlık hissettiğim şey huzur ise, güzel bir duygu..
Eheh..
Bugün de canım en sevdiğim mevsim hakkında konuşarak konuya başlamak istedi.
Minik minik adımlarla şu anki Japonca ders kitabımı bitirmeye yol aldım. Ardından kolları sıvayıp JLPT çalışmak sağlıklı bir gelişme olur diye düşünüyorum. Gerçi, uzun dönemli planlar yapmayı sevmiyorum. Çünkü önceden de demiştim hayat planları bozmayı sever.
Ama şu anlık, elimden geleni yaptığım için minik adımlarla hedefe doğru yürüme hissi beni mutlu ediyor.
Dans okulunda da, evdeki çalışmalarımda da..
Bazen gerçekten zor olduğunu hissediyorum. Özellikle üniversitenin derslerine çalışırken, omuzlarımdaki yük artıyor gibi. Hiç gelişemeyecek gibi..
Çünkü zihnimiz belirsizlik içindeyken umutsuzluğa düşmeye eğilimli oluyor. Böyle zamanlarda ilerlememi görünce bu düşünceler buhar olup uçuyor.
Aşırı zorlandığımda sakinleşene dek kitabı kenara bırakıyorum. Ardından kaldığım yerden devam ediyorum. Bunun biraz yardımı oluyor.
Geçtiğimiz hafta dans dersinde fark ettim ki, fiziksel güçsüzlüğüm hareketlerime çok fazla yansıyor. Basit koreografilerde bu durum göze batmıyordu ancak önümüze biraz zor parçalar ve figürler gelince aynadaki aksimin eksiklerini görmemem mümkün değildi.
Bu yüzden tekrar egzersiz yapmaya başladım. Açıkçası bir spor salonuna gitmek benim maddi durumumda pek mantıklı değil. Yine de evde egzersiz yapmaya alışkın olduğum için pek sorun etmiyorum. Uzun zamandır vücudumu her gün esnetmek dışında ayrı egzersiz yapmıyordum. Tekrar egzersiz yapmaya dönmek biraz yorucu oldu.
Ama tuhaf bir şekilde keyifli. Geceleri uyuyamayan benim uykumun erken gelmesini sağlıyor. Hem egzersiz hem de yeni figürleri çalışmak. Zaten vücut bir süreden sonra tempoya ayak uydurmaya başlıyor.
Not: Evde egzersiz yapıyorsanız lütfen kendinizi sakatlamamaya özen gösterin T-T
Akşamları uyumadan önce bir-iki bölüm Hunter x Hunter izlemeye başladım. Tuhaf bir şekilde sardı. Oldukça eğlenceli bir animeymiş! Neden daha önce izlemedim ki?
Eğlenceli karakterleri, ilginç bir konusu var~
Küçük çeviriler yaparken arada göz atarak izliyorum ya da kafamı dinlendirmek için. Etkili oluyor~
Çizim yaparken de YT'den podcast olarak dinleyebileceğim bilgi temalı videolar açıyorum. Hem yeni fikirler dinlememi sağlıyor hem de çizimin ne zaman bittiğini anlayamıyorum. Böyle minik minik detayları hayatımıza eklediğimizde, yorgunluk hissi biraz da olsun perdeleniyor. Hatta geçiyor.
Henüz gelişme göremiyor olabiliriz, olabilirim ama şu an bırakırsam asla görmeyeceğimi de biliyorum. Bu sebeple minik adımlarla ilerlemeye devam * _ *
Hepimizin emeklerine sağlık!
Sık sık paylaştığımın farkındayım ama bu sanatçının müziğini dinlemeyi çok seviyorum * _ *
~Anka
2 notes
·
View notes
ZITLAR ALEMİ
ZITLIKLAR ÂLEMİNDE YAŞAM
Prof. Dr. 0. Cenap TEKİNŞEN
Giriş
Sınırlı olan akılla1anlaşılmasa/beş duyuyla fark edilmese bile, evrende her nesne ve olgu nicelik ve/veya nitelik bakımından rastgele oluşmamıştır. Birbirlerine de asla benzemezler. Her şey birbirinden farklıdır. Sözgelimi yeryüzünün tüm sahillerindeki çakılların hiçbiri şekil, renk, biçim veya ağırlıkları bakımında birbirinin aynı değildir. Niceliklerinin/niteliklerinin bir diğerinde varlığı ya da yokluğu dikkate alınarak anlamlandırılır. Var olan her şeyin anlam ve önemi ancak karşıtının bilinmesiyle mümkündür. Biri diğerinin varlığını zorunlu kılar. Gerçek zıtların mevcudiyetiyle anlaşılır.Zıt, nitelik/nicelik farkını belirtmek için kullanılır. Karşıtlık göreceli (izafi, rölatif) değerlendirmeye yardımcı olur. Örneğin soğuk su kaynayan suya göre soğuk, buza göre sıcaktır. Böylece varlıkların, nitelikleri ve nicelikleri karşılaştırılarak, farkına varılır, nitelikleri belirlenir. Bir şeyin karşıtı yoksa onun kendisi de yoktur. Çinli bilge Lao Tzu2 bir öğretisinde “ her şeyin (örn., iyi/kötü, güzel/çirkin, varlık/yokluk, dolu/boş vb.) bir karşıtıyla bir bütünlük içinde var olduğuna, birbirini tamamladığına/ yarattığına” değinir. Daha açık bir anlatımla zıtlardan biri olmazsa diğeri de olmaz, algılanmaz, farkında olunmaz. Diğerinin değeri bilinmez. Söz gelişi insan acıyı tattıkça şefkati daha çok arar. Zıddı olmayan herhangi bir şeyin anlamı yoktur. Bir şeyin değeri zıddının varlığıyla anlaşılır. Her şeyin kusursuz (mükemmel) olduğu ortamda kötü kavram olarak yoktur. Gerçek zıtlıklarda ortaya çıkar.
Zıtlardan hiç biri nicelik/nitelik bakımından tek yönlü ve sürekli değildir. Karşıtların hangisi fazla ise o gider diğeri gelir. Zıtların birliği işler. Diyalektik gelişme olur. Tek yönlü gelişen nicelik/nitelik kargaşaya yol açar, çürür. Bir anlam ifade etmez. Karşıtı da yok olur.
Evrende her şey hareketlidir. Hareketlilik zıtlığı oluşturur. Hareketliliğin, kısaca zıtlığın, olmadığı ortamda varlık yoktur, süreç yoktur. Hiçbir şeyin olmadığı ortamda hareketli olmak hareketsizlik zannedilir. Dengeyi sağlamak için biri diğerinin yerini alır. Zıtlar birlikte hareket eder, değişime uğrarlar. Çöğüncek (tahterevalli) gibidir. Ardıldır. Yaşamın özü dengede kalmaktır. İki zıt kutup değer bakımından birbirine eşittir. Mutlak iyi/kötüyoktur. Bir bütünün iki parçasıdır. Evren3 ve yaşam zıtların birlikteliği üzerine kuruludur. Birbirlerini yenemezler. İki zıt kutup (soyut/ somut) değer bakımından birbirini dengeler.
Evrende Zıtlık
Evren nurladoludur; enerji / madde (enerjinin değişik şekli)4 ve bilgiyle yüklüdür. Evrende her şey başka bir şeyle tanımlandığı için zıtlıkların uyumundan ortaya çıkmıştır. Zıtlıkları içinde barındırır. Her şey (gök cisimleri ve yeryüzündeki canlı/cansız nesneler) birbirlerine muhtaç olarak zıddıyla yaratılmıştır. Her şeybirbiri için zıttı(örn.,sıcak- soğuk, nefret- sevgi, iyilik- kötülük, fakirlik- zenginlik, dürüstlük- yalancılık, ilericilik- gericilik, bütünlük- bölünme, demokrasi-diktatörlük, devrim- karşı devrim, bencillik-özgecilik) ile vardır. Her şey zıddını kendi içinde taşır. Sistem zıtlık üzerine işler. Evrenin düzeni ve yaşam zıtlıkların gel-gitleri üzerine inşa edilmiştir. Evren varlığını sürdürdüğü sürece zıtlıklar da birbirlerini kovalayacaktır.
Evrendeki çokluğun mükemmel düzeni ve olağanüstü uyumu her şeyin5 zıddının mevcudiyetinin doğal sonucudur. Kimliğinin karşıtının olmasıyla açıklanır. Diğer bir anlatımla evren zıtlıklar âlemidir. Ve zıtlıkların uyumundan ortaya çıkmıştır. ABD’li bilim insanı Heinz R. Pagels’in (1939-1988) dediği gibi “Evren zıtların şaheser bir uyumudur”.
Zıtlığın var olduğu ortam görecelidir. Evrende mutlakıyet yoktur; izafiyet egemendir. Evrendeki ahengin yapısı göreceli olguların birbirini tamamlamasıyla fark edilir. Zıtlar birbiri için gereklidir, vardır. Biri olmazsa diğeri de olmaz. İç içe bir bütündür, birdir. Dolayısıyla her şey kimliğinin zıddıyla bulunur. Uyum oluşturur, kavranır. Yaratanın dışında her şey iki kutupludur. Bu da öbür âlemin varlığını zorunlu kılar.
Yaşamda Zıtlık
Yaşam dengeli zıtlıklarla doludur. Yaşamı etkileyen her sosyal ve biçimsel yapıda zıtlık gözlemlenir. Yaşamın döngüsü zıtlıklar üzerine kurulmuştur. Her şeyin özü kendi zıttından oluşmuştur. Çünkü biri diğerinin varlığını zorunlu kılar. Çelişkili gibi görünen her şey birbirini betimler, tamamlar. Karşıtlardan biri varsa diğeri de vardır; diğerine göre anlam kazanır, algılanır ve uyum oluşturur. Sözgelimi, karanlık ışıkla, iyilik kötülükle, zorluk kolaylıkla anlam kazanır. Biri olmazsa (ortadan kalkarsa) diğeri anlamsız olur.İlişki nispi bağlamdadır. Her nimetin bir külfeti vardır. “Nimet için zahmet gerek, zahmetler nimet içindir” özdeyişinde olduğu gibi. Hayat zıddı olan ölüm gerçeğiyle anlamını bulur. Biri olmazsa diğeri de, yani zıddı da, yok olur. Çünkü var olan hiçbir şey ifade etmez. Zıt olmadıkça zıttı tanınamaz.
Zıtlar ikiliklerine rağmen aynı şeydir; ”bir” in (örneğin bıçağın yan yüzleri; karanlığın en derin anından sonra ki güneş ışıltısı, ölümün hayatın arka yüzü olması gibi) ayrı yanlarıdır. Karşıtını gerekli kılar, beraberinde taşır. Biri yoksa diğeri hiçtir. Biri olmadan diğeri de olmaz Her ikisi de bir bütünü oluşturur. Ayrı değerlendirilemez. Parçalara ayrılamaz. Sözgelimi, kötülük olmazsa iyilik yok olur, anlamı kalmaz; tatlı acıyla, büyük küçükle, durağan hareketle, sevgi nefretle anlam kazanır. Birbirini takip eder. Zıtlıkların çatışmasını ve birliğini irdeleyen İyonyalı Filozof Herakleitos6 “Her şey karşıtların kavgasından doğar. Varlık yokluğu, yokluk varlığı meydana getirir. Varlık ve yokluk, olmak ve olmamak, yaşamak ve ölmek bir ve aynı şeydir. Eğer bunlar aynı şey olmasalardı, değişip birbirine dönüşmezlerdi. Çember içinde başlangıç ve son aynı noktada birleşir” der. “Zıtlıklar yararlıdır, en iyi uyum farklılıklardan çıkar” ilkesiyle de kendinden sonra gelenleri etkilemiş, yakın çağın önemli düşünürleri (örn., Goethe, Hegel, Nietzsche, Höderlin)ne örnek olmuştur. Bu bağlamda Goethe7 “Sevincin bir acı yanı, acının da bir sevinçli yanı olmalıdır” ve “ Geçirilmiş bir bela, bir servettir”; Hegel’e8 göre“her şey bir zaman çerçevesinde sürdüğünden geçici ve sınırlıdır ve her şey kendi zıttıyla kaimdir. Ne zaman bir güç kendi zıttına galip gelirse, o zaman değişiklik başlar. Değişim daire şeklinde değil sarmal şekildedir”. Nietzsche9 de “Yokluk büyük varlıktır azizim, yeter ki fark edebilesin”, ve “Acı mutluluk için fırsat veren koşuldur” der. Ayrıca Veysel Karani10 de “Hakk rızası zıtlıklardadır” diyerek zıtlıkların önemini vurgulamıştır. Eski yeniye anlam kazandırır.
Zıt olgular gerektiğinde/yeri geldikçe bir diğerinin yerine geçerek dengeyi (istikrarı, uyumu, adaleti) sağlar; örüntü sergiler. Bu bağlamda, Neyzen Tevfik (Kolaylı) 11 “En büyük keyif yokluktur, kıymetini bilene” der. Bir nedene bağımlı olarak varlıklarını (mevcudiyetlerini) sürdürürler, birbirinden ayrılmazlar. Gece gündüzün, hastalık sağlığın, şer hayrın, varlık yokluğun algılanmasını sağlar.
Yaşam iniş(ler) ve çıkış(lar) ile doludur. Hiçbir şey sürekli mutlak değildir. Sürekli kazanan/kaybeden de yoktur. Başka bir anlamla her kişinin kendi halince bir sevinci ya da derdi olur. Farklılıklar yaşama değer katar, renklendirir; gelişmeye, ilerlemeye uygun ortamı oluşturur. Yaşam süresindeki iyilikler/kötülükler, olumlu/olumsuz olgular insanın olgunlaşmasına, iyimser olmasına katkıda bulunur. Varoluşundan itibaren her insanın yaşamında olumlu ve olumsuz durumlar birbirini takip eder. Hayatına anlam katar. Her şey gelip geçicidir. “Şer (fenalık, kötülük)de hayır vardır”, “Bu da geçer ya Hu” “Her güçlüğün arkasında bir kolaylık/rahatlık vardır” özdeyişleri zıtların sürekli olamayacağını ifade eder. Kendini aşmanın, yenilemenin yolunu gösterir. Derdin insana şifa olduğunu, cefayı çekmeyenin şifanın kıymetini bilmeyeceğini Mevlana Celaleddin-i Rumi12 “Allah bir kulu sevdiği zaman ona bazı belalar ve sıkıntılar verir”, “Üzülme! Ayağına batan dikenler, aradığın gülün habercisidir”, “iyiyi bilmedikce kötüyü bilemezsin” deyişleriyle anlamlandırır. Bu bağlamda Âşık Veysel (Şatıroğlu) 13 de bir şiirinde “Anlatamam derdimi dertsiz insana, dert çekmeyen dert kıymeti bilemez/ Derdim bana derman imiş bilemedim, hiçbir zaman gül dikensiz olmaz” der. Bir şeyin değerinin bilinmesi karşıtlarının algılanmasıyla mümkündür. Zıtlıklar olmazsa sağlıklı, objektif değerlendirilme yapılamaz. Çünkü insan, kendini özel kılan aklıyla ayırt etme yetisine sahip olduğundan, herhangi bir şeyin niteliğini (örn., kalite, başarım-performans vb.), sadece zıddını dikkate alarak/zihninde canlandırarak değerlendirir. Farkı belirler. Kategorize eder. Kötülük, günah, hastalık, gaddarlık, elem olmadan iyiliğin, sevabın, sağlığın, şefkatin, hazın kıymeti anlaşılmaz. Küfür (dinin temellerinden sayılan inançları inkâr etme) olmadan din olmaz. Çünkü din küfürü terk etmek esasına göre kurulmuştur. İnsan küfürü bırakırsa asıl olan imana kavuşabilir.Hak kavramı haksızlık olmasaydı bilinmez. Çirkinlik güzellik arayışına yol açar. Sağlığı hastalık hoş yapar. Zıtlıklar yaşamda boşluğu doldurarak anlamlı kılan farklılıklardır. Var oluşun (yaratılışın) en doğal yasasına göre “Her yeni eskimeye mahkûmdur”. Halk deyişiyle eskisi olmayanın yenisi olmaz. Dolayısıyla doğuma ölüm yakışır. Ölüm düşüncesi bile yaşama güç ve anlam verir.
Zıt olay ve nesneler arasında hem çelişki hem de ilişki vardır. İki zıt özellik karşıtına anlam kazandırır; etkisizleştirerek değer katar. Ağlamak ve gülmek sevginin belirtisidir. İnsan sevdiği ayrıldığında ağlar, sevdiğine kavuştuğunda sevinir. Kısaca aynı nedenle, sevdiğinle, hüzünlenir veya huzur bulur. Sözgelimi, Leonardo da Vinci14uzmanları, tanınmış resim eleştirmenleri tüm zamanların en ünlü ve muhteşem resmi Mona Lisa’nın 15 temel özelliğinin resimdeki yüz ifadesi, özellikle tebessümün gizeminde saklı olduğu konusunda hem fikirdir. Gizem ise Mona’nın gülümsemesindeki zıtlıkların (iyi ile kötünün, şefkat ile gaddarlığın, baştan çıkarıcılık ile masumiyetin) kesişmesine ve en iyi yansıtılmasına bağlanmaktadır.
İstenmeyen şeyler sevinmeyi gerektirecek kazanımlar sağlar. Sevgisizlik sevilmeye vesile olan olağanüstü bir duygu yumağını oluşturur. Doyumsuz özgürlüğün tadına özgür olmayanlar varabilir. Acıyı yok edersen haz, sıkıntıyı yok edersen mutluluk olmaz. Sefanın, sevincin, mutluluğun tadılması zorluğun olmasına bağlıdır. Zorluk olmazsa başarının sevinci, acı/sıkıntı/cefa çekmeden de mutluluk hissedilmez. Hüznü yaşamadan sevinç tarif edilemez. Her şey, kolay olmadan önce zordur.
Yaşam süresince tam ve sürekli mutluluk yoktur. Mutluluk veren şeyler kişiye ve ortama göre değişir ve farklı düzeyde algılanır. Diğer bir anlatımla bir anlık/kısa bir süre olan olumlu/olumsuz olma durumu kişiye göredir, bir başkası için daha etkili ve uzun süre algılanabilir. Sahip olduğunun tadını çıkaran mutludur. Bu da kişiye göre değişir. Her isteğine/arzusuna kavuşanın mutlu olduğu da söylenemez. Sahip olduğunda mutluluk duyacağı herhangi bir şey olmayacağından tam mutlu olamaz. Mutluluk, mutsuzluk olduğu süre bir anlam kazanır. Mutlu yaşadıkları düşünülenler, sürekli mutlu olsalardı, mutlu olmak onlara bir şey ifade etmezdi. Mutluluğa giden yol mutsuzluktan geçer. Açken yediğin yemekten, yorgunken uyumaktan alacağın haz gibi. Leonardo da Vinci “En büyük mutluluk mutsuzluğun sonucu olarak meydana gelir…” der. Mutluluğu aramayacak kadar mutlu, mutsuzluktan korkmayacak kadar mutsuz olursan yaşam bir anlam kazanır. Yaşamı anlamak insanın kendini tanımasıyla mümkündür. Bir insanın, olumsuz yönlerini fark etmeden iyi olması düşünülemez. Bu durumu Niyazi Mısri16, bir şiirinin
“Derman aradım derdime
Derdim bana derman imiş
Bürhan (kanıt) arardım aslıma
Aslım bana bürhan imiş”
mısralarında dile getirerek derdin derman olduğunu kısa ve etkili bir şekilde anlatır. Günah sevaba, keder sevince, yoksulluk varsıllığa, çirkinlik güzelliğe, nefret sevgiye, cimrilik cömertliğe, gizlilik açıklığa, siyah beyaza, yokluk varlığa anlam katar. Nietzsche bu bağlamda “Yaşamak acı çekmektir. Hayatta kalmak ise, bu acıda bir anlam bulmaktır” der. Yokluk varlık olmadan belirtilemez. Yoklukta nitelik ve nicelik yoktur. Niteliği olan ama niceliği olmayan “sıfır” kavramıyla da ifade edilemez. Bu bakımdan yokluğa varlık anlam katar.
Sonuç
Evrende ve yaşamda ki tüm işlevler iki zıt (eksi ve artı) yükle/ etkileşimleriyle ilintilidir. Evrende soyut ve somut bütün olguların, parçacıkların (nesne) ve kavramların her zaman bir karşıtı vardır. Bunlar bir bütünün parçasıdır birbirine bağlıdır, birbirini takip eder.“Her gecenin bir gündüzü vardır” deyişinde olduğu gibi birbirini dengeler. Yaşam, -eşsiz güzelliğiyle evren gibi-, zıtlıkları bir denge ve uyum içinde barındırır. Yaşamın özü dengede saklıdır. Zıtlar sürekli değildir. Aradaki dengeyi korumak için er ya da geç kendini gösterir. Biri diğerinin yerini yaşam halkasında er ya da geç alır. Doğadaki afet olayları (örn., deprem, sel, tufan, kasırga, dev dalga/tsunami vb.) da yaşamın dizem (ritim)idir. Bir nedene bağımlı olarak işlevlerini sürdürürler. Bu denge içersinde karşıtların birbirine oranı, sözgelimi 1:1 veya herhangi bir sayının kendisine bölünmesiyle çıkan sayı gibi, sabittir. O da birdir.
Yaşam insana iyisiyle/kötüsüyle, eğrisiyle/doğrusuyla sunulan bir lütuftur. Zıtlıkların (örn., hayır/şer, gazap/rahmet) uyumundan dünya yaşam düzeni ortaya çıkmıştır. Benzer yüklerin (- veya +) birbirini itmesi gibi yaşamda da aynı olgular birbirini iter, zıttını çeker. Doğadaki ve yaşamdaki olgular doğrusal (linear) değildir. Kendini organize eden bir yapı gösterir. İnsan geçmiş ömrünü sorguladığında inişli çıkışlı olduğunu görür. Bu bağlamda divan şairi Yusuf Nabi17 “ Bağ-ı dehrin hem hazanın hem baharın görmüşüz, Neşatın da gamın da rüzgârın görmüşüz” (Dünya bahçesinin hem hazanını hem baharını görmüşüz, Neşesini de kederini de rüzgârını görmüşüz) der.
Yaşam gerçeklerin aynasıdır. Zıtlıklar pınarından beslenir. Sürekli mutluluk yoktur. Hiçbir şey olduğu biçimde kalmaz, karşılıklı ilişkiler yumağı içinde devinir. Her kişinin kendi halince bir derdi olur. Bu bağlamda Anton Pavloviç Çehov18 “Mutlak bir mutluluk yoktur. Her mutluluk kendi içinde bir zehir taşır ya da dışarıdan gelen bir zehirle zehirlenir” der. Bir anlamda iyiliğin özünde kötülük vardır. İyilik kötülüğü yok etmeyi planlar. Bu da bir çeşit kötülüktür. Kötülük iyiliği ortadan kaldırdığında düşmansız kalır. Kendisiyle çelişkiye düşer. Karşıtlar olduğu gibi kabullenilirse yaşamın farkına varılır, yaşam anlam kazanır. Bu bağlamda Nietzsche “Hayatın anlamını anlamak istiyorsan tehlikeli yaşayacaksın” der. Yani insan hayatını tam manasıyla yaşamak için acı çekmek riskini almalı ve bunu azletmeli. Zıtlar devinim halindedir, birbirlerine dönüşürler. Zıtların dönüşümüyle yaşam sürer. Zıtlıklar, farklılıklar oluşturarak yaşama değer katar. Zıtlar var olduğundan insan dinamiktir; hayır, şerre meyillidir.
Zıtlığın kavranması hayata bakışı değiştirir. Bir şeyin karşıtının olmasını aklıyla kabullenen ve normal karşılayan kimse, yaşamın gerçeklerini bilir. Yaşanan olguları daha iyi değerlendirir. İyimser olur, hayata olumlu bakar. Yaşamı anlamlı olur. Yaşanan olgulardan ibret almanın anahtarı, mutlu hayat yaşamanın özü zıtlıklarda gizlidir. Yaşamı anlamlı kılmak için arada sırada kederlenmek, azaba uğramak, zorluklara maruz kalmak hayatın doğasında vardır. Zıtlıklar ruhu besleyerek insanları kaynaştırır. Büyük Türk şairi ve mutasavvıfı (tasavvuf inançlarını benimseyerek kendini Tanrı'ya adayan) Yunus Emre19 bir şiirinde
“Ne varlığa sevinirim,
Ne yokluğa yerinirim,
……………………………”
der. Yaşamın anlamını bilmeyen mutlu olamaz. Yaşam kalitesi insanın kendini çok iyi tanımasına ve zıtları (olumlu/olumsuz olguları) törpüleme düzeyine bağlıdır. Duygu, davranış ve niteliklerini iradesiyle denetyebilen/ nefsine hakim olan kimse iradesiyle denetliyebildiği ölçüde mutluluk/ mutsuzluktan arınır. Nefsi eğitmek için mutluluk veren şeylere direnmek, sevilen dünya nimetlerine (örn., oyun eğlence vb) fazla dalmamak gerekir. Bu bağlamda irade sağlamlaştırılmalıdır. Özetle sabırlı olma, özeleştiride bolonma, benlikten sıyrılma en etkili ve kapsamlısonuçlara ulaştırır.
İnsanoğlu sürekli mutluluğa/kazanıma sahip olmanın peşindedir. Heyhat, bilmiyor ki sürekli mutluluk/kazanım yaşamın doğasına aykırı. Âlemdeki zıtlıklar hayatı renklendirir. Herkesin bir hayatı vardır; herkes kendi hayatını kendi yapar ama Yüce Tanrı’nın düzeni içinde yaşamını sürdürür. Her şeyin zıddını kendi içinde taşıdığını kabul eden hayatın akışını doğru kavrar, daha huzurlu yaşar. Yaşamda istemeyen şeyler, kabullenilirse çıkar boşluğunu zıttı doldurur. Diğer bir ifadeyle mutsuz, mutlu olmazsan yaşamı değerlendiremez, hayattan ders alamaz ve tecrübe kazanamazsın. Gülümsemezsen ağlamazsan hayattan ders alamazsın. Gelişmeler zıtlıkların yaşanmasıyla kazanılır. Böylece deneyim artar, bilgi sahibi olunur.
1 Aklın sınırsız (örneğin, başlangıcı ve sonu olmayan kavramların zamansızlık ve mekânsızlık boyutunda değerlendirmesi) olanı kavrayıp algılaması ve zihninde canlandırması zordur. Çünkü bilinmeyende sınır yoktur.
2 Lao Tzu (Laozi)yaşlı usta/üstat lakabıyla tanınan filozof; Lao Tse, Lao Tze olarak da bilinir. Çin’de MÖ 4. Asırda (MÖ 320±80) yaşadığı kabul edilmektedir. Tao Te Ching (Dao De Jing) Yol/İlke ve erdem- (Yüce Aklın Erdemi) adlı bilgelik öğretilerini içeren 81 şiirli-meselden, özdeyişten oluşan klasik Çin metninin yazarıdır. Taoizmin kurucusudur.
3 Evren: Kainat, kozmos, galaksiler topluluğu, İslami deyimle âlem.
4 Madde (elektron-, proton+, nötron): Enerjinin yavaşlatılmış hali, enerji yumağı. Maddenin temel taşı yoktur. Temelinde enerji vardır. Algılanan/algılanmayan her şey bu temel enerjiden oluşur. Her şey enerjidir. Birbiriyle ilintilidir; bir bütünün (evrensel enerji) parçasıdır. Zıddı (karşıtı, ters ikizi) antimaddedir. Antimadde (pozitron+, proton+, nötron) 1933’de Nobel Fizik Ödülünü alan Paul Adrien Mauice Dirac’ın (Bristol 1902-1984) denklemiyle ortaya çıkarılmış ve sonraki gözlemlerle varlığı doğrulanmıştır.
5 Evrende her parçacığın kendisiyle tıpa tıp aynı ama yükü zıt bir parçacığı vardır. Örn., elektronun zıddı pozitrondur.
6 Efes’te MÖ 535-475 yıllarında yaşayan, batı felsefesinde dinamik bir felsefi sistem ortaya koyan ilk büyük düşünür.
7 Goethe, Johann Wolfgang Von. Alman (1749 Frankfurt-1832 Weimar) Dünya edebiyatının ünlü yazarlarından, eğitimci, doğa bilimci, filozof.
8 Georg Wilhelm Friedrich Hegel (1770 Stuttgard-1881 Berlin) "diyalektik mantık"ın kurucusu, filozof.
9 Nietzsche, Friedrich W. Alman (1844 Röcken-1900 Weimar) filolog, filozof, kültür eleştirmeni, şair ve besteci.
10 Yemen’in Karn Köyünde doğan MS. 657’de Sıffin Muharebesinde şehit olan, tasavvuf ehli.
11 24.03.1879 (Bodrum) – 28.01.1953 (İstanbul) yılları arasında yaşayan Samsunlu ( Bafra’nın Kolaylı nahiyesi) şair, besteci, yazar. Çağımızın önemli fikir adamı, yergi (hiciv) ustası.
12 1207 (Behl) – 1270 (Konya) yılları arasında yaşayan mutasavvıf, şair, fakih (bir konuyu iyi bilen, anlayan; derin bilgi sahibi), âlim, düşünce adamı.
13 25. Ekim.1894 – 21. Mart. 1973 yılları arasında yaşayan Sivaslı (Sivrialan köyü, Şarkışla) aşık geleneğinin ünlü temsilcilerinden, çağımızın efsane halk ozanı.
14 Leonardo Piero da Vinci, 15 Nisan1452 (İtalya, Floransa’nın Vinci kasabası)- 2 Mayıs 1519 (Fransa, Amboise şehri) yılları arasında yaşayan, elimizde bazıları tamamlanmamış onyedi resmi bulunan dahi- sanatcı (ressam, mimar, heykeltıraş), mucit, askeri mühendis, bilim (anatomi, botanik, jeoloji-fizik) insanı.
15 Mona Lisa, Floransalı Francesco del Giocondo’nun 3. karısı Madonna Elizebetta’nın takma adı. Mona Lisa tablosu 1503/1504 yılında yapılmaya başlanmış tamamlanması dört yıl sürmüştür.
16 1618 (Soğanlı köyü, Malatya)- 1693 (Limni Adası) tarihleri arasında yaşamış sofi ve tasavvuf edebiyatı ustası.
17 Yusuf Nabi ( 1642 Urfa- 10 Nisan 1712 İstanbul) devlet, toplum ve sosyal hayatı eleştiren divan edebiyatının tefekkür (düşünce) şairi.
18 1860-1904 yılları arasında yaşayan, 1887 Puşkin ödüllü, modern kısa öykünün öncüsü ve oyun yazarı, Rus hekim.
19 İç Anadolu’da 1238-1321 yılları arasında yaşayan Türkçe şiirin öncüsü, halk şairi, mutasavvıf.
1 note
·
View note