Tumgik
#Münferit
turkcenedir · 3 months
Text
Tumblr media
Münferit Ne Demek
Tek, ayrı, kendi başına olan.
0 notes
Text
Az önce Münferit Bir Olay'ı bitirdim. Mustafa Kutlu tadı var kitapta. Ve ağlamak istiyorsanız yolda okumayın. Hıdır abi de yaraladı. Volkan gibi kalakaldım ben de.
0 notes
umutsuzkediyim · 7 months
Text
"Genel anlamda insanlığı ne kadar çok seversem, insanları tek tek, ayrı ayrı, münferit insanlar olarak o kadar az seviyorum...eğer bir anda gerekli olsaydı insanlar için belki de gerçekten kendimi feda ederdim, ama bununla birlikte hiç kimseyle aynı odada iki gün yaşayacak durumda değilim, bunu deneyimimle biliyorum."
Karamazov Kardeşler, Dostoyevski
23 notes · View notes
erenist · 6 days
Text
Umudu kırıla kırıla, her kapıdan boynu bükük ayrıla ayrıla, kimden medet umsa hayali yıkıla yıkıla yabancılaşır insan kendine. Kimse bir başkasının diyetini ödeyemez; herkes münferit ve geçecek bu cendereden.
7 notes · View notes
veganlogicdinamo · 5 months
Text
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan adına yarın da yine sosyal medya hesaplarından kadına şiddeti kınayan birtakım cümleler paylaşılacak.
Hatta güne uygun olarak bir etkinliğe de katılabilir ama sonra yine özüne dönecek...
“Sürtük” diyerek, doğum makinesi gibi görerek, doğurmayanları “eksik, yarım” diye niteleyerek, erkeklerle eşit olmadıklarını iddia ederek, kullandığı dille şiddeti beslediği için, kendine saygısı olan kadınlar ona hiçbir zaman inanmayacak.
Ekonomik, psikolojik ve fiziksel şiddete uğradıkları için haklarını aramak amacıyla yürümek isteyen kadınlar, onun iktidarında “güvenlik adına” şiddet uygulanarak yerlerde sürüklendiklerini hiç unutmayacak.
AKP döneminde kadına yönelik şiddet 14 kat artarken onun cinayetlere “münferit” dediğini de unutmayacak.
Ne kadınlara yönelik hakaretleri...
Ne kadınları aşağılayan tarikat şeyhleri ile muhabbeti...
Ne Yeniden Refah Partisi ve HÜDA PAR gibi laik Cumhuriyet ve kadın düşmanlarını TBMM’ye doldurduğu...
Ne laikliği tasfiye ederken hemen her alanda kadın düşmanı uygulamaların önünü açtığı...
Ne de şiddete karşı en etkili mücadele araçlarından biri olan İstanbul Sözleşmesi’nden, tarikatların baskısıyla, Türkiye’yi geri çektiği unutulacak.
21 yıllık AKP iktidarı, tarihte emekçilerin hakları açısından olduğu gibi kadın hakları açısından da piyasacılıkla el ele veren gericiliğin şahlandığı bir utanç dönemi olarak anılacak.
Ve gerçek sürekli haykırılacak: AKP’nin kendisi, Türkiye’de kadına yönelik şiddeti artıran bir nedendir!
9 notes · View notes
fikret-i · 1 year
Text
Tumblr media
Merdümgirizlere bazen özeniyorum. Kendilerine kalabalığın içinde yalnızlık saraylarını inşaa etmişler. Ne kadar çok insanla muhatab olursan, ne kadar çok konuşur, iletişim kurarsan neticesinde illa arızalar çıkıyor. Ama kendi halinde, umursamaz, sıfır iletişim düsturunu rehber edinenler ne canı sıkılıyor ne de dille ve kulakla yapılan günahlara maruz kalıyorlar. Ben beceremiyorum malesef müstakil takılmayı, toplumun içinde kayıtsız, sessiz kalmayı. Ama uzaklaşabileceğim mekanlar var şükür. Kendimi oralara atıyorum. Bir nebze de olsa soyutlanıp, ben ile başbaşa kalıp ruhumu dinlendirebiliyorum. Allah herkese Hira mahiyetinde olmasa da münferit takılabileceği sığınaklar nasip eylesin.
Fikret İ
45 notes · View notes
kzapkinus · 5 months
Text
Münferit hayranlıklar yeterli midir, kalbi çalınmış bir adama? Belki de anılardan mütevellit, kaybetmemelidir gururunu. Çünkü sanar ki, kandırılan vücutların akıllarını kaybedişi kadar acılıdır ayrılıklar.
11 notes · View notes
yeniyetmeinsan · 2 years
Text
Pirus Savaşım
İçlerinde ayrıcalık uman, babayani bir insandım ben. Şimdiler de, âmiyane bir nen.
Bu bir mağlubiyet betimi değil, Bu galibiyetin soğuk yalnızlığında Çırılçıplak yazdığım, Sıcacık bir betim.
Peder gider, kadın söner, imam çöker, benjamin biter. Bol talepli, kısır, kansız, yoğun Sümük kıvamında yaşanılan boş bir sekans.
Bu münferit sekansı paylaştığım arkataşlar, Potporik olarak hep bozundular. Kaydıklarında aşındılar, dahada hırslandılar. Düşündüler, çakıl bıngıldaklarıyla güce tapındılar ! Evrenimde gök taşı gibiydiler, Narsist göt taşları. Çarptılar kıymetsiz boynuzlarıyla, kıyametimi umdular. Sandılar ki ; Kendi kaçıngan, yetersiz, rezil yapı taşlarını, Benim cevherlerimle anlamdıracaklar. Onlar; Ne gökten indiler, ne yerden bittiler. Sadece yorulduğumda yaslandığım, Sevgili arka taşlarımdılar bilemediler. LA ZATEN ! Haddizâtında para, kolaydı her kazanılışında. Milyoner de olmak yoktu, hiç aklınızda. Beyhude üç kuruş için bozunan mahluklar; Garip, ilkel, iğrenç hayvanlar.
HEY.! Benim sevgisiz, değerli hayatım. Seninle gevine kazdığımız, bu abrak tecrübeler. Nadastan beklenen duygular… Tatminsiz başarılar, meraksız öğretiler, Anlamsız yolculuklar, ihmâlkar kararlar. Bolca karalama. Bolca tonlama, Bolca inleme… Yolun sonunda vardığımız nokta, başladığımız tabakhane. Yetiş ! Dumanı tüterken hâlâ , taze bok koşuşturalım Gevin topraklarımızda.
''Mutluluk mücadelesi başarısızlığa mahkûm, çünkü insan doyumsuzdur.'' Demiş Altın Çocuk. Kadınsa; ''Mutluluk bir vazgeçiştir ve çok ender rastlanan ruh dinginliğidir.'' Kadın, haklıydı… Uyuştuğum onlarca maddeyle, münhâsır zaferimden, Merhabalar ! Şu an ayrıcalıklarım bertaraf, Ölgünlüğümse berdevam. Düşüncelerim parmaklarımda kelâm, Sözlerimse ruhunuzda, kanserimsi metastaz. Hadi dobarlan, gidek artık. Bu lanet diyârlardan. Defalarca; Kaybettiğime inandığım ,! Kaybettiğime inanılan ,! Kaybettiğimi sandığım ! Namağlup bir savaşın dinginliği, bu betimim. Hoşbittin Pirus Savaşım. Yenisi, ne zaman?
31.08.2022 - Sükûnet, hakikate parazit yapmaz. Hatırla.
104 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 7 months
Text
Tumblr media
Abdestsiz Namaz Kıldıran İmam...
Yaşayanın dilinden, gerçek bir hayat hikayesi:
Yaklaşık 20 sene önceydi Namaz kılmak için genellikle mahallemizdeki camiye giderdik. Camiimizin imamı da Şeyh Hadi isimli, mahalleli tarafından sayılıp sevilen, güvenilen bir zattı.
Günlerden bir gün akşam namazı kılmak üzere camiye biraz erken gitmiştim abdest almak için aşağı kattaki abdesthaneye indim tuvaletlerin boşalmasını beklerken kapılardan biri açıldı imam Şeyh Sadi dışarı çıktı.
Selamlaşıp hal hatır sorduktan sonra hocaefendinin abdest almadan yukarı çıktıgını fark ettim ve çok şaşırmıştım.
Başka da abdest alacak yer olmadığına göre hoca nerede abdest alacak diye merak ederek takib ettim hayretle hocanın abdest almadan direk camiye girip mihraba yöneldigini gördüm.
Ezan ve kameti okuyup namaz kıldırmaya başladı ve arkasında saf tutanlar da ona uyarak tekbir getirip saf bağladılar.
Ben ise yerimde donup kalmıştım. Hemen koşup, senelerdir ahbablığımız olan Hacı Ali efendinin yanına gidip bir bir şahid olduklarımı anlattım.
Bana tam güveni olan Hacı Ali de şaşkınlık içinde: "Madem hoca abdestsiz namaz kıldırıyor o halde biz de münferit kılarız" dedi.
Derken bu olay mahalledeki müslümanlar arasında yayıldı. Ben ve arkadaşlarım Şeyh Hadi nin abdestsiz namaz kıldırdığını herkese anlattık. Böylece cemaat dağıldı.
Artık kimse onun arkasında namaz kılmıyordu. Bu olay onun itibarını sarstı. Ailesiyle de arası açıldı eşi onu terk etti çocukları da onu dışladılar.
O da imamlıgı bırakarak şehri terk etmek zorunda kaldı. Hatta bazıları hakkında aslında müslüman olmadığı.. casusluk yaptığı ecnebi oldugu ... vs konuşmaya başladılar... ve bir daha ondan haber almadık.
Ta ki... İki sene sonra Umreye gitmek nasib oldu. Orada hava şartlarından dolayı bir hayli hastalandım. Memleketime döndükten sonra doktora gittim hap ve iğne yazdı.
Ertesi günü abdest alıp namaz kılmak üzere camiye giderken yol üzerindeki kliniğe uğrayıp o günkü iğnemi yaptırdım.
Henüz ezan okunmamıştı tuvalete gidip iğne yeri kanamış mı diye bakmayı düşündüm.
Tam tuvaletten çıkıyordum ki aklıma Şeyh Hadi geldi...Birden gözlerim karardı... dünya sanki başıma yıkılır gibi olmuştu...
Yoksa Şeyh Hadi de benim gibi iğne yerini yıkamak için mi tuvalete girmişti... yani adamcağız abdestli mi idi???
Aklım durmuştu sabaha kadar uyuyamadım o gece cahil ben ve benden daha cahil dindar arkadaşlarım nasıl olmuştu da bilmeden anlamadan araştırmadan ve yüzleşmeden güya Allah rızası için...
Şeyh Hadinin haysiyetiyle oynamış itibarını beş paralık etmiş evini yıkmış eşinin çocuklarının bile onu terk edip dışlamasına yol açmıştık!
Ertesi sabah onu aramaya başladım, çarşıda Hacı Ahmed isminde ıtırcı bir zat onu biliyor dediler.
Hemen gittim nur yüzlü simasıyla beni karşıladı sorduğumda da şöyle cevap verdi: "İki sene önce idi Hâdi efendi bana gelerek çok üzgün ve dertli bir vaziyette oturdu.
Ne oldu deyince de şöyle dedi:
"YAPTIRDIGIM İĞNENİN YERİNİ YIKAMAK İÇİN TUVALETE GİRMİŞTİM ABDEST BOZMAMIŞTIM.
AMA BİRİLERİ BANA HİÇ SORMADAN ABDESTSİZ NAMAZ KILDIRIYOR DİYE İFTİRA ETTİLER CEMAAT DE BUNA KANIP BENİ DIŞLADILAR BANA NELER YAPILDIĞINA ŞAHİD OL DİYE BUNLARI ANLATIYORUM BU ŞEHRİ TERK EDİYORUM IRAK NECEF TARAFINA GİDECEGİM dedi ve gitti bir daha da görmedim Onu..."
Allahım ben ne halt işlemişim böyle!!! Hüngür hüngür ağladım..
Tam 20 yıldır her Necef'e gidip gelene onu soruyorum ama mazlum Şeyh Hadi den hiç bir haber yok.
Ve artık yerimden kımıldayamayacak kadar hastayım gidip bulabilecek helalleşebilecek halde de değilim....
Evet dostlar!...
Duyduklarımız ya da gördüklerimiz gerçek olsa dahi... aslı bambaşka olabilir.
Bir kişi ya da olay hakkında gerçegi tümüyle bilmeden bir kanıya varmak, yorum yapmak... zulümdür.
Hakikati bilmek için bırakın bize bir başkası tarafından söyleneni... Kendi gözümüzle gördüğümüz kendi kulağımızla duyduğumuzu dahi bizzat o şahısla konuşup tahkik etmek zorundayız...
İşte vebali bu kadar ağırdır....
VESSELAM...
Alıntı...
12 notes · View notes
cemyafilmarsiv · 2 days
Text
Tumblr media
Lev Tolstoy Polis’e Karşı
Karantinanın ilk aylarında, dört duvar arasında sıkışıp kalan çoğu insan, kendini alışılmamış teselli kaynaklarına verirken buldu: Vali Andrew Cuomo’nun PowerPoint sunumları (1), ekmek pişirme (nedense ekşi maya) ve Lev Tolstoy’un Rusya’daki Napolyon döneminde geçen 1200 sayfalık romanı: Savaş ve Barış.
#TolstoyTogether hashtagi altında toplanan okuyucular, belki de kendilerini her zamanki gibi belirsizlikle boğuşan sıradan insanların, siyasi liderlerin değişken ve etkisiz heveslerine boyun eğmesini konu alan bir kitaba çekilirken buldular. Edebi gücü ve fiziksel ağırlığından dolayı (genelde pandemi sürecinde kafa dağıtmak için ideal bir kitap olması bu nedenlere bağlanır), Savaş ve Barış bana şu an için yeteri kadar radikal gelmedi; özellikle de Tolstoy’un sosyal kavrayışının kapsamlılığı göz önüne alınırsa. Salgının ilk günlerinde kendimi, Tolstoy’un zengin ve hırslı bir adliye memurunun, doktorları hayrete düşüren bir hastalığa yenik düşmesini konu alan novellası İvan İlyiç’in Ölümü (1886)’yle ilgilenirken buldum. Hastalığı sırasında İvan İlyiç, içinde bulunduğu toplumun insandan çok, çıkarlara değer vermesi üzerine kurulmuş olduğunu fark eder.
Tolstoy her zaman arayış içinde olanlara ve daimî ruhsal kriz sancısı çeken karakterlere eğilimliydi; George Orwell onları “ruhlarını yaratmak için çabalayan” kişiler olarak tanımlardı. Gerçekten de Tolstoy kişisel ve sosyal krizleri, toplumu ve onu destekleyen inançları daha derin bir sorgulamaya teşvik etmesi için gerekli kırılma noktaları olarak görüyordu. Anı kitabı İtiraflarım (1882)’da kendi ruhani yeniden doğuşunu, bastığı toprağın çöküşüne benzetmişti. Bu nedenle, covid19’un ve polis cinayetlerinin görünür kıldığı ırkçı yaklaşım ve ekonomik eşitsizliklerin, eşi benzeri görülmemiş sayıda insanın ülkedeki mitleri sorgulamaya başlamasına sebep olduğu bu zamanda, okuyucuların Tolstoy’un eserlerinde yeni önemli unsurlar bulmasına şaşmamak gerek. Polisi finansmanını kesme çağrılarıyla birçokları hayatlarında ilk defa kurumların işlevini, hatta bu kurumların varlığını sorgular hale geldi.
Tolstoy’un kendini arayış içinde bulan karakterlerinden biri, 1903’te yazdığı Balodan Sonra adlı kısa hikâyesinin ana kahramanı olan İvan Vasilyeviç. İvan, bir albayın kızına âşık olan ve kaderini belirleyen o sabahın erken saatinde çıktığı yürüyüşe kadar askere yazılmak isteyen bir sosyete gencidir. Önceki akşamı şehirdeki bir dans balosunda, Varenka adındaki genç, zarif ve güzel bir kızla geçirmiştir: “Şampanyaya düşkün olsam da o akşam hiç içki içmedim. Zaten aşk sarhoşuydum” diye ifade etmiştir. Bununla beraber İvan, bir o kadar, Varenka’nın kibar, beyefendi görünümlü ve tüm parasını kızına harcadığından balo için oldukça sıradan botlar giyen babasına da âşık olmuştur. Balodan sonra İvan eve döner fakat hâlâ gecenin büyüsünden çıkamamıştır ve uyuyamaz.
Böylece Varenka’nın evine doğru açılan karlı yollarda dolaşmak üzere dışarı çıkar fakat eve vardığında şaşırtıcı bir manzarayla karşılaşır: “Siyah üniformalı askerler karşılıklı dizilmiş, silahlarını yanlarında tutarak hareketsiz bir şekilde duruyorlardı. Onların arkasındaysa durmaksızın aynı rahatsız edici ve tiz melodiyi çalan davulcu ve fifreciler vardı.” Genç bir Tatar memuru (Tatarlar Rusya’nın azınlıklarındandı) askerden kaçmakla suçlanmaktadır ve ceza olarak zırhlı askeri eldiven giyen askerler tarafından dövülmektedir. İvan adamın vücudunun kanlar içinde kaldığını görünce donakalır: “Vücudu tir tir titriyor, ölesiye dövülen adam darbe yağmuru altında, eriyen karı sıçratarak bana doğru geliyordu.” İvan bu işlemi yöneten albayın saatler önce sevgi dolu ve sıcak biri olduğunu düşündüğü Varenka’nın babasından başkası olmadığını görür. Şahit olduğu bu sahneyi unutmaya çalışarak çaresizce evine koşar. Fakat bu imkansızdır; İvan uyumaya çalıştığı sırada genç memurun yalvarışlarını duymaya devam eder: “Bana merhamet edin, kardeşlerim.” Nihayetinde İvan, münferit olmanın ötesinde, bizatihi devlet tarafından bu vahşete onay verilen bir toplumda yer almanın mümkün olup olmadığını düşünerek askere yazılmaktan vazgeçer.
Balodan Sonra, bu alanda çalışanların, Tolstoy’un dönüşümünden sonraki dönem olarak adlandırdığı (bir çeşit anarşizm olarak görülüyor), kurgudan uzaklaşıp Hıristiyanlık inancının siyasi uygulamalarına odaklanmaya başladığı dönemde, 1879 yılının başlarında yazıldı. Hayatının son 30 yılını kapsayan bu dönem boyunca Tolstoy; ahlaki tezler kaleme alıp özel mülkün sona ermesi, devletin dağıtılması ve zorunlu askerliğin ortadan kaldırılmasıyla ilgili çağrılarda bulunduğu güçlü denemeler yazdı.
Tolstoy’un görüşleri, özellikle de devlet destekli şiddete karşı ağır hakaret içeren görüşleri, doğal olarak otoriteleri kızdırdı ve bu, onun devamlı bir polis gözetimi altında olmasına sebep oldu. Geç dönem eserleri Rusya’da sansürlendi fakat yurt dışında çevirileri büyük ölçüde mevcuttu. Hatta savaş karşıtı duruşu edebiyat Nobel ödülünü almaması için bir sebep olarak sunuldu. İsveç Akademisi sekreteri, Tolstoy’un pasifizm çağrılarının kısmen “hem bireyin hem de ulusun kendini savunma hakkını reddettiğini” savunarak, adaylığını geri çevirdi.
Balodan Sonra aslında Tolstoy’un devlet şiddeti eleştirilerinin uzun süredir kaynamakta olduğu geç bir döneme ait. Tolstoy, Kafkasya ve Kırım’da savaşan genç bir asker olarak şahit olduğu dehşet verici sahneleri günlüğüne yazdı. Savaş ve Barış birçok açıdan, savaşı yücelten popüler hikâye ve kurguları dizginlemek için yazılmıştı; Tolstoy, savaşın ne kadar kafa karıştırıcı, kaotik ve aşağılayıcı bir şey olduğunu gösterdi. Neticede bu görüşler, vahşetin zengin ve yönetici kesimin toplumsal düzeni sürdürmesine yarayan kullanımına dair daha kapsamlı bir eleştiriye dönüştü. “Şiddet varlığını, artık yararlı olması inancında değil, bu kadar uzun süre varlığını koruyabilmesinde ve kendisinden çıkar sağlayan yönetici sınıf tarafından organize edilmesinde sürdürüyor.” Onun görüşlerinin özellikle bazı kısımları sadece reform çağırısında bulunduğu için değil, güç kullanımını destekleyen ve onlar tarafından yönlendirilen kuruluşların ortadan kaldırılması gerektiğini savunduğu için de tehlikeli görülüyordu.
Tolstoy: Resident and Stranger’ın (1986) yazarı Richard Gustafson, Tolstoy için pasif direnişin “ulusun birleştiricisi olarak baskıyı reddetmek” anlamına geldiğini yazdı. Tolstoy bizlerin kökü sevgide olan kardeşlik, yardımlaşma gibi diğer toplumsal biçimleri kucaklamamızı istedi. Belki de şu an duyduğumuz polis karakollarının finansal desteğini kesme ya da onları feshetme çağrıları da benzer bir şekilde sevgi çağrısı olarak duyulabilir. Eylemcilerin polis karakollarının tasfiyesi için talepte bulunması, aynı fonun fakirlere, akıl hastalarına ve evsizlere destek veren organizasyonlara dağıtılmasını da beraberinde getirir.
Nasıl “merhamet edin kardeşlerim” yakarışı İvan Vasiliyeviç’i hayatının sonuna kadar rahat bırakmadıysa, bizler de “anne” diyerek yardım çığlıkları atan sesler tarafından rahat bırakılmayacağız. Bu yakarışlara, Tolstoy’un da bize hatırlattığı gibi sevginin karşıtı ne varsa parçalara ayırarak ve yine sevgiyle cevap vermeliyiz.
New York valisinin pandemi boyunca durumla ilgili günlük yaptığı kısa toplantılarda kullandığı eğlenceli ve ilgi çekici sunumlar.
©® Düşünbil (2020)
Yazar: Jennifer Wilson Çeviren: Cemresu Kaya Çeviri Editörü: Onur Demir Kaynak: nytimes.com
2 notes · View notes
wongkarwaitobe · 9 months
Text
münferit.
12 notes · View notes
okunmuspirinctanesi · 4 months
Text
Vanced Official
münferit - Al Gönlümü Sakla (Lyric Video)
youtube
2 notes · View notes
Text
"hayat, asla sahnelenmeyecek bir oyunun tekrarından ibarettir" der amélie 'de.bu tekrardan münferit bıkkınlık içindeyim.
10 notes · View notes
yakazakalb · 6 months
Note
Biliyorum yakazakalb ama tek başına açma, tek başına ses olmaya çalışırken susturulan olma. Müslüman uyanık olur. Tek başına olsan elbette senide alırlar ve böyle bir durumun olmasına gerek yok. Cümle müslüman kıyama kalkınca oturan hayindir anlayışı vardır elbet ama münferit hareket etmek doğru olmayacaktır. Hatırlarsanız Kudüs'te İsrail askerleri ile tartışan Bir hanım kardeşimiz vardı onun yaşadığı durumun tekerrür etmemesi için söylüyorum size endişem buydu umarım ne demek istediğimi anlamışsınızdır. Bir Hanım'ın böyle bir yerde o muameleye maruz kalması doğru değildir.
Teşekkür ederim. Hayır tabi ki de bayrak açmayacağım. Tek başına yapmam/yapamam. Olmasını istediğim şeyi dile getirdim sadece. Ne demek isteğinizi de anladım. Ve doğru düşünüyorsunuz.
Ben sadece bir polise bir kaç soru soracağım o kadar/dı.
2 notes · View notes
arrestedlewis · 9 months
Text
bu münferit vaka başlı başına facia
4 notes · View notes
veganlogicdinamo · 1 year
Text
TARİKAT VE CEMAAT DESTEKLİ SİYASETİN KARARTTIĞI HAYATLAR
Bu olaylar münferit değildir ve bunun baş sorumlusu iktidardır.
20 yıldır ülkeyi yöneten AKP hükümeti, sadece kaçak yurtlara göz yumduğu için değil tarikat ve cemaatlerle iç içe siyaset yaptığı ve laik Cumhuriyete karşı olan bu yapıları açıkça desteklediği için de sorumlu.
Karaman’daki tecavüz skandalından sonra “Bir kere rastlanmış olması kurumu karalamaya gerekçe olamaz” diyen bakanları olduğu için, “Bizim çocuklarımız buraya kendi gönül rızasıyla geliyor. Biz memnunuz” diyen ailelerin çocuklarını bu tiksinti verici sömürüye maruz bırakmasına ortam yarattığı için de sorumlu!
Sorumlular sadece iktidarla da sınırlı değil. Kadın düşmanı tarikat şeyhi öldüğünde, arkasından oy için “kanaat önderimiz” diyerek taziye yayımlayan bütün siyasetçiler de sorumlu.
Sosyolojik yapının değiştiğini söyleyerek 1925 tarihli kanunun “kadük olduğunu” televizyonda dile getiren ana muhalefet milletvekiline tepki göstermeyenler de sorumlu.
“Tarikatlar sivil toplum örgütüdür, denetlensin yeter” diyerek yasayı çiğneyenler de sorumlu.
Ve elbette tarikatlar ve cemaatler 97 yıl önce kapatıldı, bunların tüm örgütlenmeleri dağıtılmalı demeyen, laikliği ödünsüz savunmayan herkes sorumlu!
9 notes · View notes