Tumgik
subjectmag · 4 years
Text
Kadın ve Komedyen
Tumblr media
Nasıl oldu da evli, iki çocuk annesi bir üniversite öğretim görevlisi kendini sahnede stand-up yaparken buldu? Komedyen Çağla Alkan’a sorduk.
Sizi tanıyabilir miyiz? İsmim Çağla Alkan. İstanbul’un Çarşamba iş çıkışı Sarıyer’den Kadıköy’e stand-up yapmaya gitmekte bir sakınca görmeyen, 35 yaş üstü en komik 5 kadın komedyeninden biriyim.
Bu aynı zamanda stand-up’ınızın giriş cümlesi oluyor sanıyorum? Bazen.. Şovum Çarşamba akşamıysa...
Ne sıklıkla sahneye çıkıyorsunuz? En az haftada bir çıkmaya çalışıyorum, çoğunlukla Tuz Biber stand-up kolektifinin parçası olarak. Henüz tek kişilik bir şov yapmadım. 90 dakika sahnede konuşma fikri beni çok cezbetmiyor.
Stand-up yapmaya nasıl başladınız? 2016 senesinde bir arkadaşımın önerisiyle başladım… Kendisi Beyoğlu’nda bir açık mikrofona seyirci olarak gitmiş ve bana göre olduğuna karar vermiş… Bu konudaki tecrübeme dayanarak söylüyorum, birisi açık mikrofona yakışacağınızı düşünüyorsa mizahınızın kalitesi ile ilgili çok olumlu düşünmüyor demektir. Öte yandan aldığım en iyi tavsiyelerden biriydi açık mikrofona çıkmak, kendisine minnettarım. Stand-up yapmak isteyen herkes için ilk adım açık mikrofona katılıp yazdığınız malzemeyi seyirci önünde denemek. Maalesef şu an İstanbul’da yeterli açık mikrofon yok.
Açık mikrofondan Tuz Biber’e çıkmanız nasıl oldu? Önceleri çok seyrek gidiyordum, iki ayda bir uğradım diyebilirim… Az gitsem de her gittiğimde büyük keyif aldım, ama seyircinin benden keyif aldığını söylemem mümkün değil. Ne zamanki sahneye sık ve düzenli çıkmaya başladım o zaman insanları güldürmeye başladım. Hala yeni bir şey yazdığımda önce açık mikrofonda test etmeye çalışıyorum.
Peki evli, iki çocuk annesi bir üniversite öğretim görevlisi nasıl oldu da kendini sahnede stand- up yaparken buldu? Öğrencilerim sınıfta yaptığım şakalara gülüyor olsaydı bugün daha farklı bir yerde olabilirdim. Sahne kişiliğinizi nasıl tanımlarsınız? Bir ilham kaynağınız var mı? Her zaman tutarlı bir sahne kişiliğim olmasa da sahnede olmayı en çok sevdiğim kişi; bencil, içten pazarlıklı, bir şeyden anlamayan ve anlamadığının da farkında olmayan bir beyinsiz. İlham kaynağım çok fazla.
Size ilham veren komedyenler kimler? Çok fazla var ama aklıma gelen ilk beş kişi; Fran Lebowitz, Larry David, David Sedaris, John Mulaney, Yiğit Özgür ve Kürşet Hoca.
Altı oldu… Sonuncusu artık aktif değil maalesef… Bu arada şu an beni en çok etkileyen komedyenler, Tuz Biber’de düzenli olarak izlediğim ve yaratıcı süreçlerine şahit olduğum yoldaşlarım. Komediyle ilgilenip de İstanbul’da bu yeni filizlenen stand-up camiasını takip etmiyorsanız çok şey kaçırıyorsunuz.
Yaşadığınız önemli bir olayı paylaşır mısınız? Sizi derinden etkileyen bir olay? 2007 senesinin Eylül ayında Ankara Seymenler Parkı’nın karşısındaki bir cafe’ye Çağla Şıkel’in hemen arkasından girmiş ve bir “Çağla Hanım” olarak karşılaştığım ilgiden inanılmaz etkilenmiştim. O gün bugündür şöhret olmaya ılımlı bakıyorum.. Ha bir de çocuklarımın doğduğu gün var tabii. O da önemliydi.
Son olarak, komedide başarının sırrı sizce ne? Glüten.
0 notes
subjectmag · 4 years
Text
Utku Ergin
Tumblr media
Subject Dergi’nin ilk sayısının teması olan “mizah” için konuşulabilecek en iyi komedyenlerden biriyle konuşma fırsatımız oldu. Utku Ergin’le nasıl başladığından ve gelecekte neler yapmak istediğinden bahsettik. Geçmişinin de bir kısmını oluşturan reklam kampanyası hakkında da konuşmadan edemedik. İyi okumalar!
Stand- up yapmaya nasıl başladın? Nasıl bir süreçti?
Hayatım boyunca etrafımdakilere hikaye anlatan, taklitler yapan, hazır cevap olmasıyla bilinen ve insanları güldürmeye çalışan biri oldum. Benden büyük ya da küçük olmalarıyla ilgilenmezdim yani, güldükleri sürece ben anlatırdım bir şeyler. Günlük hayatta komik bir adam olduğumu düşünmem ve çevremde de öyle bir kanı olması beni motive etti ilk olarak. İş olarak yapmayı düşündüğüm bir şey değildi başta, zaten Türkiye’de stand-up komedyeni olmak için yürüyebileceğim belli bir yol da yoktu o dönem. İlkokuldan beri müzikle uğraşıp sahneye çıkıyordum zaten. Üniversitenin son dönemlerinde sahnedeyken şarkı söylemekten daha fazla aralarda insanlara bir şey anlatıp güldürmekten keyif aldığımı fark ettim. İlk gösterimi üniversitede bir derste yaptım. Stand-up kültürünü çok seven bir hocam sabah dersinin yarım saatini bana verdi, ben de çıkıp anlattım. Sonra kendime bir gösteri organize ettim başka bir yerde, 2012’de. Biraz cahil cesareti şov oldu, birkaç haftada oluşturduğum bir gösteri vardı, ilk deneyimimde çıkıp 1 saat kadar gösteri yaptım bir mekanda. Şimdi düşününce kimseye tavsiye etmeyeceğim bir başlangıç, tamamen işe küstürebilecek bir deneyimdi ama şanslı günümmüş, iyi geçti. Ankara’da denedim bir süre, bir doğaçlama tiyatro ekibinin yanında sahne alıyordum, onların oyunlarının ortasında çıkıp 10-15 dakika bir şeyler anlattım bir süre. Sonra hafta sonu kendi oyunumu oynamaya başladım ama hiçbir şey olduğu yoktu. Ankara’da başka mekan da yoktu bu işi yapan o dönemler. Hiçbir planım olmadan İstanbul’a bir arkadaşımın yanına kalıcı misafir olarak geldim. Ekonomi mezunuyum ama gündüz bankacı gece komedyen bir hayat yaşamak da çok tuhaf olacak diye kreatif endüstrilerde çalışmak istedim. Bir reklam ajansında staj yapmaya başladım, o aralar İstanbul’da tek kişilik gösteriler yapıyordum. Burada da pek nasıl olacağına dair bir ışık yoktu aslında, bir tane komedi kulübü vardı İstanbul’da, orası da pek aktif değildi o dönem. Nasıl olacağını bilmiyordum ama hayatta en fazla istediğim şey oldu komedyen olmak.
Türkiye’deki ilk açık mikrofonu kurdunuz bir ekiple. Nasıl bir motivasyon ve hedefle kurdunuz. Sanırım şu an açık olmayan Old City’deydi açık mikrofon.
Evet, o dönemler ben İstanbul’a taşınalı birkaç ay olmuştu. Tek kişilik gösterilerim oluyordu ama başka bu işi yapan kimseyle tanışmamıştım. Hatta o kadar kimse yoktu ki ortada, Açık Mikrofon başlayana kadar “ulan gerçekten bu işi bizim jenerasyonda yapmaya çalışan kimse yok galiba” dediğim oldu. Sonra Facebook’ta bir etkinlik gördüm, Murat Gençoğlu Old City Comedy Club’ta bir event açmıştı. Konuştuk, çok bir plan yoktu başta, deney gibi oldu biraz. İlk etkinlikte mikrofon falan yoktu. Sonra bir araya geldik, bende o zamanlar reklam ajanslarından falan biraz çevre ve biraz da sosyal medya reklamı falan gibi bilgiler edinmiştim. Birilerini çağırmaya ve etkinliği duyurmaya başladık. İlk haftadan sonra 3 kişi olarak Açık Mikrofon’u her hafta organize etmeye başladık. Bugün yeni neslin en başarılı isimleri olan neredeyse herkesin yolu orada kesişti zaten. İlk 2-3 haftada bomboş ve müsamere havasında bir şey yaparken, 10. Haftada Old City Comedy Club’a sığmadığı için gelenleri kapıdan çeviriyorlardı.Her şey iyi giderken bir gün öğrendik ki Old City kapanacakmış. İstanbul’a ilk geldiğim dönemde BKM Mutfak’tan birileri gösterimi izlemişti, ben de onlara gittim. Bizim böyle bir gösterimiz var, burada yapabilir miyiz dedik. Bir hafta deneyelim dediler 2014’te, o zamandan beri her Çarşamba devam ediyor Açık Mikrofon.
İlk motivasyonumuz sahne bulmaktı tabii. İlk 2 yıl çok verimliydi özellikle,bugün tek kişilik gösterisi olan ve şehrin çeşitli yerlerinde gösteri yapan neredeyse herkesin şakalarını ilk anlattığı, denediği gösteri oldu Açık Mikrofon. Sonra bir çok Açık Mikrofon’lar olmaya başladı başka yerlerde.Ben de 2 yıl boyunca hem organizasyonunu üstlendim, hem de her hafta sahne alan ekipteydim. Artık BKM organizasyonu kendi yürütüyor ama hala arada onlarla sahneye çıkıyorum.
Ama çok gurur duyduğum bir iş, bugün komedyenlik yapan herkesin hayatına bir şekilde dokundu. Organizasyonunu yaptığım 2 yılda 80’den fazla farklı komedyen sahne almıştı, şimdi herhalde çok daha fazladır. Amacına ulaştı bazı anlamlarda. Hala Türkiye’de bir stand-up komedyeni için yeterince profesyonel bir kariyer yolu yok ama en azından bir başlangıç noktası var.
2018’de, sizin de gösterinizde konu edindiğiniz o reklam yayınlandı. Müthiş diksiyonlu ama itici bir reklamdı. Olumlu bir etkisi oldu mu?
O reklam aslında global bir kampanyanın Türkiye ayağıydı. 8 ülkede 8 farklı komedyenle çalışarak yaptılar, çekimler de yurt dışındaydı. Orada markanın temsilcisi olan kişinin özel talebiyle biraz o tuhaf diksiyonlu durum oluştu. Benim için de enteresan bir deneyim oldu. Reklamın 1 yıl boyunca yayınlanma hakkı vardı ama insanların günde 18 kere görebileceğini falan hayal etmedim tabii. Bence YouTube’da insanların önüne bu frekansta çıkacak herhangi bir reklam içeriğinin sevilme şansı yok o yüzden temel sorun içerik değil diye düşünüyorum.
Olumlu etkisi güzel bir gösteri materyali çıkarması oldu. Bir de 1 yıllık süre bittiğinde bu süreçte başıma gelenleri Ahmet Kaya’nın “Nereden Bileceksiniz” şarkısı eşliğinde, “Özür Dilerim İnternet” diye bir videoya dönüştürdüm, keyifli bir şey oldu. Başka bir olumlu etkisi varsa yakın zamanda görmeyi temenni ediyorum!
Şu an BKM’de ve diğer sahnelerde Adaptasyon Hayvanı isimli gösterinizi yapıyorsunuz. Onun dışında da ara ara sizi bazı açık mikrofon etkinliklerinde ya da Uykusuz ekibinin yaptığı stand up gecesi gibi farklı sahnelerde de görüyoruz. Farklı ekipler, farklı ortamlarla aynı sahneyi paylaşmak konfor alanınızdan çıkarıyor mu?
Komedyenlerle çok geyiğini yaptığımız bir cümle vardı Açık Mikrofon ilk başladığında: “stand-up çok münferit bir iş”. Ekiple olmak güzel tabii ki, birbiriyle uyumu olan ya da benzer hedef kitleleri olan komedyenlerin birlikteliklerinden iyi işler de çıkıyor ama günün sonunda tüm işi tek başına yaptığın bir şey. O yüzden konfor alanımı benim şahsen çok bozmadı. Bir de Açık Mikrofon’u organize ettiğim dönem boyunca bu işi yapan neredeyse herkesle aynı sahneyi paylaştığım için, başka yerlerde de farklı insanlarla değil, aslında aynı insanlarla sahne alıyor oldum.
Komedyenleri en fazla geliştiren şeylerden biri birbiriyle yaşadığı etkileşim oluyor bence. O yüzden başka sahneler görmek, başka seyirciler görmek çok iyi oluyor. Farklı profilde seyirci gruplarını güldürebiliyor olmak profesyonel komedyen olmak için gerekli bir şey. O yüzden o konfor alanından zaten çıkmak lazım.
Stand-up komedyeni için gelişebilmenin en iyi yolu gerçekten maksimum seviyede sahne tecrübesinden geçiyor.
Tumblr media
Stand-up ‘ın merkezi ABD diyelim. Oradaki büyük sanatçılar kendilerine sürekli yeni bir alan yaratıyor. Siz de Instagram’da yeni videolar çekmeye başladınız ve sık sık da canlı yayınlar açarak interaktiflik kattınız. Kafanızda bu iş için gidişat var mı yoksa daha spontane şekilde içinizden gelen sevdiğiniz şeyleri yapmak mı ilk hedef?
Geç bile kaldığım bir şey olduğunu düşünüyorum bu yaptıklarım için. Ben bütün enerjimi sahneye aktardım geçtiğimiz yıllarda. Ama sahnede yaptığımız şey ister istemez lokal kalıyor. Zaten ülkenin genelinde böyle bir kültür yok, komedi kulüpleri çok az yerde var. O yüzden çok iyi de olsanız, kötü de olsanız geniş kitlelere ulaşamıyorsunuz. Buna çözüm olarak komedyenlik yaptığım, stand-up sahneleri haricinde bir mecra arayışındayım aslında bayadır. Bir dönem Bi’ Limon Bi’ Sirke diye bir YouTube kanalı açtım, kadın erkek ilişkileri üzerine bir skeç kanalıydı. Aynı isimli bir radyo programı yaptım Kent FM’de. Ama sürdürülebilir olmadı. Instagram o yüzden iyi bir çözüm oldu benim adıma. Instagram’da da aslında bir dekoru, kostümü, ambiyansı olan videolar yaptım. Belki biraz daha az çabalı ve sık üretilebilir konseptlere yoğunlaşmak lazım hatta. Benim istediğim durmadan tiplemeler yaratıp, Instagram hesabım üzerinden bir skeç şovu ortamı oluşturmak. İyi de başladı aslında. Birbiriyle çok alakasız profillerde tiplemeler yapmaya başladım. Bir tanesi çok sivrildi, Tutkum Boğuşmak. Türkiye’nin en önemli ilişki uzmanı ve seksoloğu. Sonra o tiplemeyle canlı yayınlar da yapmaya başladım. İnsanlar baya evine rose şaraplarını alıp, canlı yayın beklemeye başladılar.
O yüzden bu ay ilk kez bu karakterle canlı bir etkinlik yaptım Kadıköy’de. 2 saat boyunca Tutkum Boğuşmak karakteri oldum ve tamamen doğaçlama bir soru cevap etkinliği oldu, ben de çok keyif aldım. Şu anda hedefim bu yaptığım videoların frekansını artırıp, daha fazla insana ulaşabilmek.
Aynı zamanda da reklamcısınız. Sürekli bir yaratıcılık sürecini yönetmeniz gerekiyor. Bunun dışında sahneye hazırlanırken nasıl bir mesainiz var?
Evet, FCBRAM’de kreatif direktörlük yapıyorum, reklam yazarıyım bir yandan da. Ama reklamcılık çok yoğun mesailerin olduğu ve iş bittiğinde de sizi bırakmayan bir iş. O yüzden yorucu bir hayat formum var. Uzunca bir süredir yeni şeyler yazamıyorum istediğim sıklıkta gösterim için. Bu yazı buna ayırmayı düşünüyorum o yüzden. Sahneye hazırlanma kısmı aslında açık mikrofonlarla oluyor. Ben şu ana kadar çıkardığım bit’lerin çok büyük çoğunluğunu sahnede şekillendirdim. Bir konsept ve birkaç ana hat belirledikten sonra sahnede kendimi serbest bırakıp zamanla şekillendiriyorum. Tek kişilik gösterilerimin öncesinde, daha önceki gösterilerimi izleyip notlar çıkarıyorum ama prova yapmıyorum. Çoğu gösterim de bir iş gününe denk geldiği için aslında biraz telaşlı bir süreç oluyor ama her şeye değer bir hazzı var bu işin.
Sahnede yapacaklarınızın planı ya da akışı duruma göre değişebilir diye düşünüyorum B planın var mı sahne için?
Her şey planladığın gibi gitmeyebiliyor gerçekten. Seyirci profili, o günün gündemi, benim ruh halim gibi birçok şey çok etkiliyor aslında gidişatı. Ama anlık değişimler yapabilecek kadar fazla setim oldu artık o yüzden bir B planı planlamıyorum ama gerektiğinde uygulayabiliyorum. Bir de ben seyirciyle çok fazla interaksiyona giriyorum. Aslında en temel B planım o diyebilirim.
Bu benim şahsi görüşüm yanlış bir tespit yapmış olabilirim ama Türkiye’de iki tip stand-up sanatçısı görüyorum. Biri metnine güvenen ve asla çıkmayan olabildiğince metnine sadık kalanlar bir de metnine zaten güvenen ama bunun dışında ciddi bir oyunculuk performansı sergileyenler var. Benim için siz ikincisine daha yakınsınız ve bu etki seyirciye de geçiyor. Bu sizin karar verdiğiniz bir şey mi yoksa yavaş yavaş mı şekillendi bu tarz?
Bu aslında seçilen bir yol değil de sizin yetenek setinizin sizi yönelttiği bir şey oluyor. Bütün stand-up komedyenleri büyük oranda bir metne bağlı yapıyorlar bu işi aslında ama ne kadar sıkı bir bağlılık olduğu size bağlı. Ama dediğin gibi zamanla oturuyor o durum. Ben yüksek bir enerjiyle yapıyorum bu işi sahnede. Birçok tiplemeye girip çıkıyorum ve aralarda seyirciyle konuşuyorum. Hatta önceden hazırlandığım ve metni olan bir şakadan daha çok o an aklıma gelen bir şeyi söylemek ya da bir diyalogla oluşan bir şaka yaratmak daha fazla keyif aldığım bir şey.
İnternetten bahsettiğiniz b��lümler var gösterinizde, popüler konular anlaşılabilirlik açısından güvenilir olsa da internetin hızıyla beraber konular da çok hızlı değişebiliyor. Esprilerin süresinin dolduğunu sahnede mi anlıyorsunuz yoksa evde çalışırken artık bu espriyi yapmayayım diyerek çıkardığınız oluyor mu?
Zamansız şakalar var elbette ama komedi çok güncel bir iş. Özellikle sosyal medya dinamikleri o kadar hızlı değişiyor ki, şakasını yapmak için de güncel kalmak zorundasın. Sanırım o şakanın sahnede eski yarattığı reaksiyonu yaratmamasıyla anlıyorsun ilk. Ama bazen de çok ortada bir duruma dönüşüyor. Zaten bunun artık geçerliliği yok diyorsun ve artık emekliye ayrılıyor.
İnternetin ortaya çıkardığı doneler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Çok iyi ve çok kötü bir sürü şey. Komedi sektörü özelinde de internet çok şey değiştirdi. Bir kere standartları yükseltti. İnsanlar Netflix Special’ını izlediği komedyenlerle sizi kıyaslıyor gibi durumlar var. Başta daha fazla iş üretebilmek, daha fazla insana ulaşabilmek için harika çözümler sundu. Ama her mecra, kısa süre içinde doyum noktasına gelip kendi büyük isimlerini yarattı. Sonradan gelen halkaların da biraz şansı azaldı. Artık YouTube’a özgün içerik yaratırım ve fark ederler demek biraz hayalperestlik oluyor. Instagram için de böyle. Bu alanları da profesyonel medya şirketleri yönetiyor artık, o yüzden TV’den alıştığımız düzenin çok değişmediği bir yapı var. Yine de çeşitlilik açısından, ya da bir komedi izleyicisi olarak bakınca güzel.
İngilizce gösteriler de yapıyorsunuz, geri dönüşler ve çalışma süreciniz nasıl? Karşınızdaki insanın kültürünü ve dilinin inceliklerini bilmeden espri yapmak zorken uzun uzun sahnede kalmak gerçekten büyük bir külfet oluyordur diye düşünüyorum.
İngilizce gösteri yapmanın en büyük faydası hangi şakalarımın uluslararası seviyede olduğunu öğrenmek oldu. 2016’da başladım İngilizce gösterilere. O zamandan beri yazdığım çoğu şakanın İngilizce de yapılabilir olmasına dikkat ediyorum aslında.
Özellikle İngilizce gösteriler için baştan bir gösteri yazmadım ben, elimdeki materyalin İngilizce’ye uyarlanabilenlerini uyarladım. Ekstra bir külfeti yok aslında. Tabii ki kültürel dinamikler etkiliyor ama Türkiye’de yapılan bir İngilizce gösteri olduğu için, burada yaşayan bir yabancının da anlayabileceği referanslar içeriyor. Reaksiyonlar Türkçe’den daha az
olmadı hiç. Bir de dil olarak İngilizce komediye gerçekten çok yatkın bir dil, daha net bazı şeyler. İngilizce gösterilere gelen kitle de gördüğüm kadarıyla gülmeye daha açık bir kitle. Hem alternatif azlığında hem de tabii geldikleri ülkelerde daha fazla stand-up izlediklerinden kaynaklandığını düşünüyorum. Benim başka ülkelerde de deneme imkanım oldu, çok iyi deneyimlerdi. Yaptığım gösterinin orada da çalıştığını görmek çok güzel bir his tabii.
Sizin en çok güldüğünüz, beslendiğiniz şeyler neler? Bir dönem insanların internetteki personalarına takmıştım kafayı. Oraya kendimizi yansıtma şeklimiz falan en komik bulduğum şeydi. Artık 30 olmak üzereyim, biraz daha içsel meselelere döndüm şimdi. O yüzden daha kendi çaresizliğinden mizah üreten işlerden keyif alıyorum. Hannah Gadsby ve Daniel Sloss’un bu yıl çıkardıkları stand-up special’larını çok sevdim o yüzden. Hala devam eden komedi dizilerinden en sevdiğim şey It’s Always Sunny in Philadelphia. Emrah Ablak’ın Instagram’dan paylaştığı story’leri çok komik buluyorum. 97’li bir kardeşim var, birlikte yaşıyoruz. O yüzden daha millenial tayfalar neye gülüyor diye onunla sık sık konuşuyorum. Bir de komik olma niyeti olmayan İngiliz belgeselleri var. Yaş farkına rağmen aşk falan gibi meseleleri inceleyen, baya komik bence.
Tumblr media
Teşekkürler!
0 notes