Tumgik
cenkdurlu · 4 years
Text
Hayki - OL Albümü üzerine.
Tumblr media
2018 Basemode çıkışlı “OL” albümü, Hayki’nin 2. “Resmi” Stüdyo albümü ve bana kalırsa Türkçe Rap’in en değeri bilinmemiş çalışmalarından birisi. Albümün güçlü ve yer yer zayıf kalmış noktalarına değinip, tarihe bir ufak not düşmüş olmak istiyorum. Hazırız ve başlıyoruz.
İnsansın, bir an olsun onu ara!
 Mevlana Celaleddin-i Rumi 
Albümün genel çehresi, “Bunalımdan Bunalan bir Adamın Arayışı” olarak özetlenebilir, “OL” ve “Nefes” gibi çalışmalarda görülen bu Arayış bazı zamanlarda Tasavvuf, New Age benzeri manevi düşüncelerle oldukça paralel giden söylemlere, ifadelere varıyor ki bu varış ve derinlik 2015 sonrası Rap müzikte görmediğimiz, oldukça uzak olduğumuz bir durum. Albümün ilk artısını buradan verdik, vereceğimiz ikinci artı ise “Mesaj” üzerinden geliyor; “OL” Albümü bir bütün olarak, Toplum ve Dünyada yaşanan kötü olaylara, Hayki’nin çevresindeki art niyetli davranışlara karşı Pesimist bir isyandan ziyade Savaş Çağrısı niteliği taşıyor ve bu Çağrı en temelinde İnsanları Motive etme kaygısıyla yapılıyor. Türkçe Rap’te “Pozitiflik” bağlamında yapılmış en güçlü eserlerden biri.
Hayki, albüm hakkında yazdığı yazıda bunu şöyle açıklıyor :
Tumblr media
Ki Hayk’ın yaratmaya çalıştığı bu ambiyans bence kesinlikle albümün bana göre “Kült” olabilme potansiyelini yaratıyor. Albüm bir amaç ile, bir hedef gözeterek yaratılmış. Ancak yine aşağıda da değineceğim bir husus, albümün eleştirilebilecek noktaları da yine bu “amaç” yüzünden ortaya çıkmış.
Lirikal ve Teknik olarak da değinmek gerekiyor albüme ancak burada, ileride tekrar değineceğim bir kapı açılıyor: Bu albüm, hayatının bir döneminde gerçek anlamda psikolojik olarak zorlanmamış insanların alt-metinleri veya mesajları görebileceği bir çalışma değil. Evet Kafiye şemaları ve Flow’lar albümün başarısına eşlik etmiş. Ancak bana göre albümü bu derece başarılı kılan nokta Lirikleri ve bu albümü kavrayabilecek insan sayısı bu “psikolojik zorlanma” kriteri yüzünden azalıyor. Ki bence içerisinde oldukça değerli parçalar barındıran albümün bir “mega hit” çıkaramama sebebi bu.
Özellikle, “Nedeni Ne” ve “Duysunlar” parçalarında öne çıkan “Autotune’lu Back Vokaller / Nağmeler” beni oldukça yakaladı. Farklı duyguları vermede oldukça yaratıcı şekillerde önplana çıkarılan vokaller bence Hayki’nin müziğe konsantre olduğunda neler yapabileceğinin çok büyük bir göstergesi. Albümün altyapılarının da albümün aurasıyla oldukça uyumlu olduğunu düşünmekle beraber; Nefes parçasının Nakaratında hem Prodüksiyon hem Vokal olarak oldukça Flat - Mainstreamleştiğini düşünüyorum, albümün Yörüngesinin saptığı iki noktadan birisi Nefes parçası ve ekseriyetle Nakarat kısmı.
Diğer nokta ise Defkhan düeti, Albüm içerisinde bulunan iki düetten ikincisi olan “Renk” parçası bence Albüme oldukça sonradan eklenmiş gibi duruyor, Hem tarz hem içerik olarak Hayki’den oldukça farklı bir isim olan Defkhan’ın albüm içerisindeki negatifliği iki noktadan geliyor; birincisi Albüm en başında sizi bunun kişisel bir yolculuk olduğuna hazırlıyor, albüm boyunca yukarıda da bahsettiğim gibi “Hayki’nin düşünceleri” ekseninde ilerliyoruz. Bu noktadan sonra bir anda Defkhanla karşılaşmak dinleyici olarak bizi bir tık bu filme uzaktan bakacak duruma getirmekte. İkincisi ise Defkhan ve Hayki uyumunun “Renk” parçası ekseninde oldukça yavan kalmış olması, bu sebepten dolayı albümün en az beğendiğim parçası “Renk” oldu.
Peki ya en beğendiğim? Albümde birden çok favorim var ancak en üste “Çoban Yıldızı” parçasını yazıyorum, Hayki’nin bu parçada yaptığı kelime oyunları ve lirikal derinliği, lirik ve kelime oyunlarıyla meşhur bir çok MC’nin çıkamayacağı bir çıta. Kesinlikle 2010 sonrası dönemin zirve çalışmalarından biri. Ayrıca farklı türlerden yapılan düetlerin nasıl olması gerektiği ile ilgili müthiş bir study-case olmuş. Yakın dönemin en iyi çalışmalarından birisi.
Tumblr media
Albümdeki diğer favori parçam ise “Nedeni Ne”. Storytelling noktasında uzun süredir duyduğum en “gerçek” anlatıya sahip olan parça, kaliteli nağmeler ve bu nağmeye uyum sağlayan autotune’u ile gerçekten kaliteli bir çalışma. 
Peki ya Albümden sonrası ?
“OL”un üzerinden 1.5 - 2 yıl geçti, Peki Hayki bu iki sene içerisinde ne üretti ? ne kadarında “OL” etkisi vardı ? Bu kaliteyi sürdürebildi mi ?
“Tahammülüm Yok” / “Gömelim Mi” ( Olvi düeti) / “Kargalar” gibi çalışmalar benim adıma hala “OL” ve onun dalları izlenimi veriyor Hayki’nin kariyerine baktığımda, bu durumdan oldukça memnunum, üç parçadan da kesinlikle memnun ayrıldım. Ancak son zamanlarda çıkardığı “Panter” bambaşka bir kitle için hazırlanmıştı, bunu anlamakla beraber biraz şaşırttığını söylemek mümkün, parçanın amaçladığı kitle içerisinde değilim ancak OL ile yakalanan derinlik ve anlatıdan uzaklaşılabileceği korkusuna sahibim.
Tumblr media
Albümden “Playlist”ime giren ve hala ziyaret ettiğim şarkılar “Ol, Yürü, Nefes, Çoban Yıldızı, Nedeni Ne, Tutma, Duysunlar” oldu. 12 parçanın 7sini oldukça beğendim. Yazının başında da belirttiğim gibi “OL” Türkçe Rap adına gerçek manasıyla “Kült” olacak bir albüm (Kült : Genelde başlangıçta küçük bir zümrenin dikkatini çekmiş olan, sadece bu grubun beğenisine hitap eden, yıllar geçtikçe bu kemik kitleyi daha da genişletebilen sanat eserlerine verilen bir sıfattır) Her Türkçe Rap sevdalısının bir kere dönüp bakması gerektiğine inanıyorum bu esere.
15 notes · View notes
cenkdurlu · 4 years
Text
Yeni bir Yayıncılık Deneyimi
Tumblr media
Selam, geçen yıl bu aylarda “Hip-Hop, Sadece Siyahlar” çevirisi ile 10 yıldır kopuk kopuk gerçekleştirdiğim İçerik Üreticiliğine, sıfırdan ama bir vizyon dahilinde tekrar başlamıştım. Geçtiğimiz yıl süresince işler bu defa istediğim gibi gitse bile, bir noktada tekrara düşebilirdim, düştüm.
Başarısızlıklaaar, Başarısızlıklar
Herhalde bu 10 yıllık sürece baktığımda hatırladığım en keskin başarısızlık 90BPM’in kurulduğu vakitlerde yazdığım rezalet “Menajerler” yazısıydı. Yazıyı şuan bulamıyorum zira O dönem kullandığım Blogger hesabımı kapattım. Genel hatlarıyla 90BPM’in İndie kitleye oynamaya çalışacak Rap müzikten kopuk bir şaklabanlık olduğunu oldukça kaba bir üslupla dile getirmiştim, sağlam bir argümanım yoktu. Beni o yazıyı yazmaya iten şey sadece bir Fotoğraftı.
Keza 90BPM albümü çıktığında ben yanılmış, o dönemin müzikal olarak en oturaklı işlerinden birisi olan “Kötülük Bizim İşimiz” çıkmıştı. Bu olay yayıncılık bağlamında öğrendiğim en büyük derslerden biridir. İleriye dönük gereğinden büyük laflar ve Analiz edilmemiş cümleler kullanılmamalıydı. Önce Argüman ve bu Argümanı destekleyecek noktaları toplamalıydım.
Ardından 5Element geldi, 5Element yine internetin dehlizlerinde kaybolmuş bir proje benim adıma. Şuan bu blogda yapmaya çalıştığım şeyi 2016 yılında denemiştim, Video Editler - Beat Setleri - Playlistler - Graffiti bölümü gibi içerik deryası olacak bir Blog-Portaldı. Site açıldı ve şuan keşke bulsam dediğim “Alamancılar - Türk Göçünün Türkçe Rap’teki İzleri” başlıklı bir yazı yazmıştım. Genel olarak Erci-E “Sesini Kesme” ve “Cartel” albümünün altmetinlerine odaklanmış, kendi adıma oldukça başarılı bir iş çıkarmıştım ta ki hayatın gerçekleri yüzüme vurana dek: Ben tek kişiydim ve bu derece büyük bir yapı oldukça fazla kişiyle hayatta kalabilirdi. 5Element aynı 90BPM örneğinde olduğu gibi Duygularım tarafından kör edildiğim bir işti, ardından hala uğraştığım bir sağlık sorunuyla beraber sitenin alan adı ve masraflarını ödemeyi bile unutarak internet üzerinde sonsuzluğa uğurladım. Ama buradan da bir ders çıktı, Portal veya büyük çapta Blog hareketleri oldukça fazla kişi gerektiren, günümüz İnternet dünyası için oldukça hantal yapılardı ve sürdürebilir olmaları oldukça zordu. En az 7 ila 8 kişinin bir arada - koordineli çalışması gerekiyordu.
Yani bir İçerik Üreticisi olarak benim İçeriği merkeze koymam ve bu içerik üreticiliğini oldukça esnek bir forma oturtmam gerekiyordu. Bu beni şu anda okuduğunuz Bloga ve MikroBlogculuğa -Twitter- yönlendirdi. 
Başarılaar, Başarılar?
Tumblr media
Yıl içerisinde tam 65 bin kişi siteyi ziyaret etti, bunların 25 bini Sosyal Medya üzerinden gelirken, geri kalanı Arama motorları ile blogu buldu.
Yılın ortalarında Şehir ve Ritim yayınlarına başladım. Blog’dan farklı olarak uzun süredir içerisinde olmadığım ve bir nevi Entertainment olan Podcast dünyasına girdim ve Türkçe Rap adına Spotify & Apple Podcasts’te bulunabilen ilk Podcast Programı olarak yılın sonunda 7 bin kişiye ulaştım, en fazla dinlenen bölüm çok doğal olarak Susamam ve Olay parçaları hakkında yaptığım bölüm olurken ardından “Twitch Yayıncıları” üzerine konuştuğum bölüm geliyordu ve ardından üçüncü sırada Sevgili Melih Can ile yaptığımız Toplum serisinin NWA bölümü var.
Yalnız bu sırada tüm bu işler benim için Rutin haline gelmeye başladı çünkü yolun yarısında bu yıla dair tüm hedeflerimi anlayamadığım bir hızla tamamlamıştım.
İnsan hayatı: Sürekli bir kültürel gelişim ve yaratıcılık, kendi içinde ve dış dünyada karşılaştığı kaba güçlere karşı verilen daimi mücadeledir. 
Grigory Petrov, Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Sayfa 67
Peki ama Şimdi?
2019’da kendime koyduğum bir kaç hedef vardı, “Türk Hip-Hop Camiasının Düşünce Boşluğu”na bir taş atmak, Blogosfer denen Blog Çemberine tohum atmak, Düşüncelerimi daha fazla insana duyurmak. Bunlar soyut olanlarken, Somut olarak “İlk Sene 10 Bin Okuyucu” - “Bin Takipçi” - “Herkese Yönelik İçerik” en belirgin isteklerimdi. Bin Takipçiye ulaşamamış olsam bile (Bu yazı yazılırken 917 idi) kitlem ile girdiğim kaliteli - organik ve canlı etkileşim Bin kişilik takipçi isteğini fersah fersah katladı. Okuyucu oranı olarak 5 katı bir miktara ulaştım, içeriklere geriye dönüp baktığımda Rap müziğe uzak birinin bile anlayabileceği bir üslup yarattığımı düşünüyorum.
Fakat… Öncelikle hareketlenen ve eskisinden çok daha kalabalık olan Türkçe Rap Blog Dünyası ve ardından Blog yazmanın benim için bir Rutin haline gelmesi gibi iki büyük faktör, Blogun işleyişinde değişiklik yapma isteğimi oldukça arttırdı. Peki bunlar ne olacak?
Tumblr media
Öncelikle artık Herkese Yönelik, HipHop 101, HipHop’a Giriş veya En arka koltuktaki seyirci de anlasın havasında yazılar yazma taraftarı değilim, çünkü hepsinden önce ben bu tarz yazılara ilgi duymuyorum. Geçen seneye oranla bu tarz içerikleri üretecek çok daha fazla insan var artık, ben o tarafta gereken üretimi sağladığıma inanıyorum. Artık çok daha Niş denilebilecek spesifik noktalara eğilmek istiyorum, kalemime biraz daha ağırlık verme düşüncesindeyim. Ice Cube & Cypress Hill - Eko Fresh & Kool Savas ve Şiirbaz röportajı bu derinlik denemelerinin bir örneği idi ve beni tatmin ettiler. Fakat Yazı uzunlukları büyük ihtimalle aynı kalacaktır (İnternet okuyucusunun uzun yazı psikolojisinden ötürü) ancak genel itibariyle denizin daha da derin tarafına gitmek istiyorum. Bu sırada bol bol boy vererek bir circlejerk yaratmamaya özen göstereceğim tabii kİ. Mainstream veya Herkese Yönelik yazılar için başka platformlar ile konuşabilir veya orayı komple bırakabilirim, henüz karar vermedim.
Genel olarak Amerika Efsanelerini bırakmadan, Türkçe Rap’i ana eksenden çıkarmadan Avrupa sahnesine, Bağımsız MC’lere, işin Fikir tarafına daha ağırlık vererek devam edeceğim. Tabii ki yeni dönemde en önemli fark Kalemimin değişikliği olacak. Ama blogun işleyişiyle alakalı olarak bana vereceğiniz her geri dönüş / fikir benim için çok önemli. Lütfen Buradan anonim olarak bana iletin! Destekleriniz için teşekkür eder, seneye bu yazının devamında görüşmek ümidiyle.
1 note · View note
cenkdurlu · 4 years
Text
GELİN biraz TICAL inceleyelim
Tumblr media
Method Man’in Tical’i 25 yaşında, en iyi Wu albümlerinden biri olarak görülmemesine -ki Satış olarak en yüksekler rakamlara sahip olanlardan birisi- rağmen, başarılı bir albüm, fakat kendisinden sonraki albümler kadar büyük bir iz bırakamadı. Peki ama neden ?
Only Built 4 Cuban Linx, Liquid Swords bir çok Hip-Hop Head’e göre Tical’den daha iyi albümler, çoğu anlamda daha doyurucu. Fakat Hall of Fame’de yer alan, Platin Plakları olan, Dünya Turuna çıkmış, Efsanelerle Düetlere sahip bir Efsanenin ilk albümünün tartışmasız bir klasik olması gerek değil mi ?
Albümün çıkış sürecinde RZA’nın evini bir kaç defa su basıyor. Bu sebeple Albüm için şirketle anlaştıkları son tarihe yetiştirmek için albümü Konser turnesi sırasında “koşturarak” bitiriyorlar.  Bu harika bir arkaplan hikayesi olmasına karşın, albüm hakkındaki bu iki zıt görüşün neden bu kadar keskin olduğunu açıklamıyor. Kimileri albümün 90’lardaki en iyi albümlerden birisi olduğunu savunurken, diğer görüş albümün gereğinden fazla şişirildiğini ve kesinlikle en iyiler listesinde olamayacağını savunuyor.
Fakat bana göre bu ayrılığın sebebi Method ve RZA’nın sanatçı olarak Method Man’in neler yapabileceğini kavrayamamasından kaynaklanıyor
Tumblr media
M.E.T.H.O.D Man parçasındaki Method ile Bring the Pain parçasındaki verse’ler arasındaki fark bambaşka iki MC’yi gösteriyor, M.E.T.H.O.D oldukça eğlence odaklı bir parti parçasıyken, Bring the Pain soygun yaparken dinlenecek karanlık bir parça, bu Tical albümünü iki dünya arasına sıkıştırıyor, bir yandan Parti düşkünü bir portre çizerken bir yandan gözüne taktığı “kör göz” lensi ile korkutucu görünen bir adam portresinde sıkışmışlık. Bu yüzden Tical ve Method Man albüm boyunca nereye ait olduklarını, ne olduklarını anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyorlar.
Peki bu sıkışmanın sebepleri var mıydı ? Tabii ki. Ghostface Killah bir röportajında, bu funky tarzını Raekwon’la beraber bol bol eleştirdiklerini söylüyor. Hatta Raekwon ile beraber sıkıştırdıkları bir gün Method Man “O tarzı bıraktırtan sizdiniz” diyor, Ghostface ise o tarzda devam etmesi gerektiğini, o Flow ve Vokalin piyasada ender görülen bir tarz olduğunu belirtiyor.
Bu açıdan baktığımız zaman Tical bir dönüşümün simgesi, Kaliteli sanatçılar kendi sınırlarını bilir, albümlerini buna göre şekillendirirler. Örneğin; Ready to Die veya Illmatic. Biggie ve Nas tam anlamıyla kendi yeteneklerine ve tekniklerine hakim bir şekilde yaratım sürecine girmişlerdi. Evet, zaman içerisinde büyüyüp evrimleştiler ama Simge albümlerinde zaten belli bir hakimiyetleri vardı. Aynı zamanda çevrelerinde onları ve tekniklerine hakim insanlar vardı, Pufff Daddy / Large Professor. 
Tumblr media
Örneğin Biggie Machine Gun Funk’tan Juicy’e geçerken bu zaten onun DNA’sında olduğunu hissettiriyordu ya da Nas “N.Y State of Mind”dan “It Ain’t Hard to Tell”e geçerken de. Tical ise kesinlikle bu noktada ayaklarını sağlam basmıyor, tereddütlü bir albüm. Bring the Pain, “Meth vs Chef.” Evet Wu-Tang’i hissediyoruz ancak bu Method’un kendi kimliğini ve tarzını tam anlamıyla yansıtamıyor. Kesinlikle kötü bir albüm değil ancak albümün yapılırken şekillendiği çok belli.
Albümün Prodüktörlerinden RZA’nın tarzına göre, Albüm yapmak ile Film yapmak benzer, hatta neredeyse aynı şeyler. “Only Built 4 Cuban Linx” bir Mafya filmidir, Liquid Swords ise bir Anti Kahraman veya Karanlık Sinema filmdir. Ancak yine yeniden, Tical bir çok noktada bu bütünlüğe sahip değil. Bir birleştirici teması yok prodüksiyon anlamında.
Tumblr media
36 Chambers albümünde, RZA Meth’e çok ama çok serbest bir alan ve imkan vermişti. Örneğin “Wu-Tang Ain’t Nuthin’ Ta F Wit” parçası bu alanın ve imkanın en bariz görülebileceği yer, Prodüksiyonda Meth’e gerekli tüm direktifler resmen verilmiş, Meth ise yeteneği ile bu işi halletmiş. Wu-Tang’in 5 yılında bariz bir Diktatörlük yürüten RZA, Tical albümünde de diktatörlüğü doğal olarak devam ediyor, TICAL’in göreceli başarısızlığını RZA prodüktörlüğüne de yazmamız gerekir. Fakat röportajlardan birinde (2011 - Complex) Meth’in söylediklerine de bakmamız gerekiyor :
“Albümüme başladığımızda bu RZA için bir nevi antremandı, rahattı ve deniyordu. Fakat Rae ve GZA albümlerinde kendini gerçek bir odaklanma dönemine sokmuştu “Herkese nasıl yapılması gerektiğini göstermeliyim” der gibiydi
Ancak her ne olursa olsun, TICAL güzel bir miras, WU’nun en hatları belli olan projesi ve aslında diğer başarılı albümlerin de yapı taşı. 
StillCrew’da yayınlanan “Why ‘Tical’ Continues to Amaze and Confound 25 Years Later” başlıklı yazının çevirisidir
2 notes · View notes
cenkdurlu · 4 years
Text
BİR YERDEN BAŞLAMALI : ALMANCA RAP 2019
Tumblr media
Türkiye’de Rap müziğin başladığı andan İtibaren “Almancı” Türkler ile yapılan kültür alışverişi, “Cartel” gibi projeleri ortaya çıkardı ve bir yandan da Alman Rapini Türk dinleyicisi için oldukça yakın kıldı. Örneğin Capital Bra, Summer Cem, Eko Fresh, Kool Savas Türkiye’de Rap dinleyicileri arasında bilinen isimler.
Fakat Alman Rapinin bir çok sentezi Türkiye’ye ulaşamıyor, Piyasa itibariyle oldukça çatallı bir halde olan Alman Rapi, dinleyicinin ya gözünün korkmasına ya da Mainstream isimlerle yetinmesine yol açıyor. Bu yazıyla beraber bunu bir nebze kıracağıma inanıyorum. Özellikle 2019 ağırlıklı çalışmalara yer vermiş olmama karşın arada “Klasik” denen parçaları da bulabilirsiniz.
Tumblr media
Yılın Çıkışı : Juju - Bling Bling.
Daha önceleri 2015’te Said ile çıkardığı “Berliner Schnauze” ve Nura ile olan “SXTN” grubu dışında tanınmayan JUJU, resmi çıkışını tam anlamıyla “efsanevi” yaptı 🔥. 12 şarkılık Bling Bling içinden Vermissen gibi bir Mainstream hiti, Bling Bling - Coco Chanel - Hardcore High gibi Rap hitleri çıkardı. Prodüktör koltuğunda sadece Krutsch otururken 12 Parçanın sadece 2’si Düet. Albümde sivrilen kısımlar Almanca Rapte görmediğimiz yumuşak fonetik, kusursuza yakın Flowdu. Özellikle Bling Bling ve Albümün İntrosu bu öne çıkışların kolayca seçilebileceği şarkılar. Negatif olarak bir görüşüm ise JUJU’nun tarzının tekrara düşmeye yatkınlığı, Bling Bling gerçekten klasikleşebilecek bir Debut albümü iken 2. bir Bling Bling ne kadar başarılı olabilir tartışılır.
Tumblr media
Geri Döndüler : GENETIKK - OUTTATHISWORLD.
2010 Yılında “Foetus” isimli Internet EP’si ile çıkış yapan Karuzo ve Sikk Duosu “GENETIKK” Alman Rapinde kelime oyunları ve liriğe en önem veren ekiplerden birisi. “FUKK GENETIKK”, “D.N.A 2”, “Y.A.L.A” gibi oldukça başarılı albümlere sahipler. Özellikle 2018 çıkışlı “Y.A.L.A” neredeyse tamamiyle Lirik ve anlatı üzerine kurulmuş bir albümdü, “WAKE UP”, “MAGIC”, “MARLANE” gibi “derdi olan” bir omurgaya sahip albümden sonra OUTTATHISWORLD tekrar Lirikal ağırlığı ile kulaklarımıza düştü. “MASTERS VOM MARS” // “CHOP $uEY” parçalarını kaçırmayın ✅
Tumblr media
BRA DURMUYOR : Samra & Capital Bra – Berlin lebt 2
“Uzun bir süredir Capital BRA’yı duyamıyorduk” dememiz imkansız resmen, çünkü adam 2016’dan bu yana tam 50 Tekli çıkardı. Bu yıl ilki de gayet başarılı olan “Berlin Lebt”in devamı geldi, bu sefer Samra ile ortak çıkan albüm içerisinden oldukça başarılı parçalar çıkardı ve Bra’nın müthiş performansını devam ettirdi, “Berlin lebt wie nie zuvor” // “Tilidin” // “110” gayet kaliteli çalışmalardı. Fakat Klasik bir Capital BRA müziği olarak dinlerken yaratıcı kelimeler, şaşırtıcı verse’ler beklememeniz gerekiyor❗. Ayrıca “Huracan” ve “Satellit” parçalarında denediği farklı Flowlar dışında BRA’nın müziğinde bir değişiklik yok, geri kalan 50 teklinin hemen hemen aynı vokallere yeni verse’ler yazılmış hissi veriyor. Samra’ya ise burada ayrı bir parantez açmak lazım, Vokal kullanımı ve verse’leri beni en az Capital Bra kadar kendine çekti.
Tumblr media
KARATE ANDi - ASAP KOTTI
En son 2016’da “TURBO” albümünü veren Karate, 2016’dan sonrasını albümlere konuk olarak geçirmişti. ASAP KOTTI ile TRAP altyapılara daha fazla ağırlık vermesine rağmen gayet başarılı bir albüm olmuş. Özellikle “ASAP KOTTI” // “Kneipenterrorismus” // “Zerre” albümde benim adıma öne çıkan parçalardı. Kullandığı vokal ve Flow itibariyle yeni yeni Almanca Rap dinleyenlerin hoşuna gidebilecek bir isim Karate. 2016 çıkışlı “TURBO” albümünden “Eckkneipenhustler” // “Eisen” // “Gott sieht Alles”” parçaları da mutlaka dinlenmeli 👍
Tumblr media
İlla BoomBap : VANDALISMUS - Freunde lügen nicht
“Dostlar Yalan Söylemez.” Almanca ve Boom Bap. Hem albüm ismi hem de bu küçük tanım aslında bir çok şey anlatıyor, alaycı lirikler ve klasik Boom Bap Flowu, arayanlarını tatmin edecektir, “Uzi Walker Daniel” “Du liest die falschen Bücher“ ve „Boss der neuen Welt“ parçaları albümde benim adıma en çok öne çıkanlardı, zekice kurgulanmış lirikler, battlerap ruhu ve Boombap. “Freunde Lügen Nicht” Boom Bap sevenlerin kaçırmaması gereken bir çalışma.
Tumblr media
Sakin - Güzel - Tertemiz : Max Herre - ATHEN
Kariyerinin 10. yılını geride bırakan Herre aslında bir Yunan göçmeni, gençlik yıllarında bol bol gittiği Yunanistan aklında hoş bir hatıra defteri olarak kalmışken, babası 80’lerde çektiği ve albümün halihazırda kapağı olan fotoğrafı Herre’ye gösteriyor, Konsept aslında tam o noktada başlamış bile. Herre’nin tarzı Türkiye’den Kayra’y benzetilebilir, Yer yer spokenword’e kaysa bile bol Hikaye anlatımlı müziği bu albümün en belirgin özelliği. Başarısız bir Aşk Hikayesi ve Karakterin kendi iç dünyası ile olan çatışması, baştan sona sakin, huzur peşinde bir şekilde anlatılıyor. Max Herre’nin ATHEN’i Alman Rapinde olduğuna şaşıracağınız tarzda bir çalışma.
Son Söz:
Umarım listedeki albümler Alman Piyasasına girmenizi - sevmenizi kolaylaştırır. Latin-Afro tarzındaki çalışmaları -özellikle almanca- pek beğenemediğim için yer vermedim. 
Ayrıca buradaki tüm çalışmaları ve daha fazlasını Her Çarşamba günü güncellediğim “Das Ist Deutschrap” Playlistimde bulabilirsin. Playlist şurada.
Tumblr media
0 notes
cenkdurlu · 4 years
Text
Yeni Dönem, Yeni Türkçe Rap
Tumblr media
2016 yılından bu yana değişmekte olan Türkçe Rap, sonunda maddi karşılık bulabilmesine karşın yeni sanatçılar için gereğinden fazla kompleks, problemli ve soru işaretleri barındıran bir hale geldi. Bu kompleks halin yeni sanatçıları etkilediği, gözünü korkuttuğu bu “Yeni” Türkçe Rap içerisinde, yeni sanatçılar ve prodüktörlere bir fikir olması adına yeni bir Sohbet serisi başlatmanın iyi bir fikir olduğuna kanaat getirdim. Bu başlıkta ilk yazıya gelin Şiirbaz ile başlayalım, o ne düşünüyor ? neler yapılabilir ? 
Cenk : Türkiye’de “Rap Müzik Sokağı Anlatmalıdır” diye, kalıplaşmış ve “sığ” bir düşünce yapısı var. Sığ diyorum çünkü ortada bir “sokak” tanımı yok, burada sokak denen şey “Politik Erk’e Muhalefet” mi yoksa “Sosyal Eşitsizlik” mi? Bunun adına hiçbir şey konuşulmuyor. Ya da belki de sadece “Sokakta Kullanılan Dil ile yapılan Hikaye Anlatımı” mı ? Türkçe Rap’in modern dinleyici kitlesi bu üç düşünce arasında bol bol gel git yaşıyor. “Sokakta Kullanılan Dil” içerisinde kullanılan “Motor gibi Manita”yı şarkıda duyduğunda tepki gösteriyor, “Sosyal Eşitsizlik” üzerine bir parça dinlediğinde “Rap sadece bu değil, eğlence de lazım” diyor, “Muhalif” bir parça dinlediğinde Siyasi görüşü ile eleştiriyor. Bu noktada bu tabir bana yanlış ve boşlukta geliyor.
Şiirbaz : ''Sokak'' kavramının; Amerika'daki kökenlerinden,bizim topraklara maalesef pek yüzeysel translate edilmiş kavramlardan biri olduğunu düşünüyorum(freestyle ve daha sayısız hiphop kavramı gibi) Bu kültürün mental temeli atan Afrika Bambaata,Grandmaster Flash,Run DMC, Krs One,Rakim gibi zihinlerin ''sokak''ı hangi kavramda kullandıklarına dikkat eden genç ve meraklı arkadaşlar görecekler ki; bu insanların ''sokak''ı çok daha derin bir entelektüel birikimi işaret eden bir ''gerçeklik ve bununla mücadele etmeni sağlayacak bilgi'' çemberi. Bi bakıma ''madem okula gidemiyorsun,sokakta olmak zorundasın; işte burada mücadele etmen için gerekenler'' denilmek istendi Hiphop'ın üstüne inşa edildiği topluma(bkz;Biggie Smalls - Ten Crack Commandments) Bizdeyse bu sanırım ''okula gitme'' falana indirgendi,üzücü bir kayıp. ''Street intellectual'' kavramını diğer nesillere daha iyi aktarmalı. zira tek başına ''street'' de hiphop değil, tek başına ''intellectual'' da.
Cenk: Bu kafa karışıklığı, yeni başlayan insanlarda da bir zorluk yaratıyor olabilir. Sence bu yeni şekle bürünen piyasada yeni MC ve Prodüktörler ne tarz zorluklarla karşılaşabilir ?
Şiirbaz : Bence şu an en zor parkurdan geçenler ''lirisist'' olma çabasındaki çocuklar. Bu memlekette ''bişeyler söylemek'' ama öyle kenarından-köşesinden degil,gerçekten bi lirisiste yakışır şekilde birini ciğerinden yakalayarak bişeyler söylemek daima diğerlerinden daha dik bi yokuş. Kendine has olmak; eskisine nazaran daha zor,fakat içinde bulunduğumuz dönemde bunun bi kıymeti var mı,pek emin değilim; sanırım bunu benim gibi eski kafalı rapçiler takdir ediyo. Bir de en tehlikelisi olan ''illüzyon imaj'' var ki; bu en karanlık olanı. Ne zaman bu işi yapmaya hevesli bi gençle karşılaşsam; sorduğu ilk soru daima ''abi ne kadar kazanıyosunuz?'' oluyor... Bu çocuklar henüz lise çağında ve sevdikleri rapçilerin instagramında gezinirken altın kolyeler,pahalı arabalar görüyolar. Tabi ki senin-benim gibi yaşlı kurtlar bunun bir ''imaj'' olduğunu biliyoruz,fakat genç zihinler henüz bunu kavrayamıyorlar ve hayatlarını ''aa,adam iki şarkı yaptı zengin oldu,ben de olurum; siktir et dersi falan'' gibi bir yanılsama üzerine kuruyorlar. E tabi hiçbişey gerçeğin tokadı kadar can yakmıyor sonra. Bu çocuklara Türkiye'de bu işten karnını doyurmanın(özellikle kendin kalarak,onurlu bi duruşla) ne denli imkansıza yakın olduğunu söyleyince de hayal kırıklığına uğruyorlar. Sevdikleri rapçiler ''imaj''larını bozmamak için asla bunu söylemeyecekler ama; ben burdan genç arkadaşlarıma apaçık(kendini beğenmiş bla bla olmak pahasına) söylemek isterim; yok öyle bi pasta. Varsa en fazla 10-20 kişiyi gerçekten doyurur. Çok çalışman gerekecek.
Cenk: Hadi bu soruyu biraz daha genele taşıyalım, “yeni bir” isim değil, yola başlayalı zaman geçmiş. Artık bir “MC” diyebileceğimiz biri için aşılması gereken en büyük hendek nedir ?
Şiirbaz:  Dünya'nın daha özgür memleketlerinde cevabım ''müzik formülü ekseninde kendini gerçekleştirmek'' olurdu,fakat Türkiye'de ''baskıya rağmen bişeyler söyleyebilmek'' demeliyim sanırım. Buradaki ''rap dinleyici''sinin öyle garip bir ikiyüzlülüğü vardır gençler. Şu ''artıg rep hep popüler yeaaa,pırotest rap yapan galmadı'' diye tweet atan abileriniz var ya? Onların hayatı ağzını açan rapçilere ''törörüst,vatan hayini'' demekle geçti,emin olun. Hiç yüklemeyin öyle yükleri kendinize. Biz yandık,siz yanmayın; Allah aşkına:)
Cenk: Yeni isimlerin birey olarak hareketten ziyade, Tayfa –Crew- Mantığı ile hareket ettiğini gözlemliyorum bir süredir. Ancak bu Tayfa mantığı Türkiye’de hala çabuk bozulan, suni bir noktada. Sence ileride bu Mantığın Türkiye’de oturması Rap Müzik için Pozitif bir gelişme mi yoksa bir engel mi olur ?
Şiirbaz : Eğer bu ''kamplaşma''ya değil,daha çok işbirliğine yol açarsa; şüphesiz biz icra edenlerin mental olarak daha gürültü-patırtıdan uzak olması ve ''sağlıklı rekabet''le gelişmesi adına hoş bi adım olur diye düşünüyorum. Maalesef yaşadığımız coğrafyada ''rekabet'' daima ''haset'' ve benzeri şeylerle karıştırılıyor. Ben daha ''demir,demiri döver''ci bi elemanım. Özellikle ''dost'' olduğum insanlara,parça yaparken ''mahvedicem olum seni'' vs.lerle sataşmayı pek severim:) Bunu zehirli duygularla yaşamadıkça; eninde sonunda yapacağı tek şey,sürekli potansiyelimizin daha uç noktalarını ortaya çıkartmak olacağına inanıyorum.
Cenk: 2010’a doğru bir bakış atalım, 2010 dönemi ve 2016 sonrası dönem arasında Müziği icra etme açısından nasıl farklar görüyorsun ?
Şiirbaz: Teknik olarak bişeylere ulaşmak,ögrenmek,edinmek çok daha kolay. Fakat aynı sebepten dolayı ''bir fark yaratmak'' da öyle. Bu çocuklar beat yapmayı,rap yazmayı,mix yapmayı aynı kaynaklardan ögreniyolar... Biz biraz daha ''kurcalayarak bul'' nesliyiz,bilirsin. Zaten bu yüzden çok farklı soundlar üretmiş olduğumuzu düşünüyorum. Konu ''müzik'' olduğunda ''mixin ille de şöyle olmalı,ille de şu drumları kullanmalısın'' falan gibi tatavalara kanmayın gençler! Kendinizi gerçekleştirin,önemli olan bu.
Cenk: 2016 sonrası dönemde oldukça yaygınlaşan “Eğlence Odaklı Rap Müzik” soundu sence Türkiye’de kalıcı olabilir mi ? yoksa bir akım mı ?
Şiirbaz:  Neden olmasın? Bence her şey hakkında ''kalıcı'' bişeyler yazılabilir. Bi gece kulübünde gördüğün güzel bi kadınla sevişmek istemek hakkında da şüphesiz. Önemli olan bunu ''salla,çalkala''yla değil de,içine daha çok zeka katarak yapmak. Eş,dostla sohbette de hep bunu diyorum; şu masadaki çay bardağıyla ilgili iyi bi 16'lık yazabilirim. Mevzu konudan çok konuyu ne denli zekice,sanatçı penceresinden ve kendine has ifade edebildiğin.
Cenk : Türkiye’de dinleyici kitlesi bu “Eğlence Odaklı Rap Müzik” duruşuna korkunç bir direniş halinde, Rap dinleyicisinin bu denli “Muhafazakar” oluşu, yani 2010 öncesi sounda sadık kalma isteğinin temelinde sence ne yatıyor ? 
Şiirbaz : Bu coğrafya insanlarındaki dindirilemez ''geçmişe özlem'' sanırım. İtiraf etmeliyim; bu, benim de aşamadığım lanetli bir tutku:) Seviyoruz nostaljiyi. Geçmişi hatırlamanın en yanıltıcı kısmı; onu daima öznel bir ''güzel'' yanıyla anışımız. Annemizden yediğimiz dayağı hatırlarken bile gülümseyişimizin başka bi açıklaması olamaz sanırım. 90'larda doğmuş,hayatın o ''analog'' döneminde şekillenmiş ve bu ''dijital'' çağa ayak uydurmak zorunda olan bir nesil olarak biraz kafası kırığız zaten.
Cenk:  Piyasada ilerleyen MC’ler arasında bir şirketle beraber değil, kendi yolunda yürüyen ender isimlerden birisin, sence bu günümüz piyasası için optimal yol mu yoksa müziğini daha fazla insana ulaştırmak için ekstra bir çaban olacak mı ?
Şiirbaz : Müziğimi kimseye ulaştırmak gibi bi çabam yok. Çoğu başka arkadaşın bunu bir ''savunma mekanizması'' olarak kullandığının farkındayım ama,benim gerçekten umurumda değil. Ünlü olmak,alkışlanmak bla bla. Mizacım değil,öyle bi eleman değilim. Çok seviyorum fiziksel dünyada her anlamda ''sıradan'' ve ''önemsiz'' olmayı. Hatta önemsiz olmanın, özgür olmakla paralel bir ilişkisi oluşu konusunda bir hipotezim var. Şirketlere gelince; şu an bana ''istediğini yaz delikanlı,biz yayınlarız'' diyecek kadar mert bi şirket ortada yok. Şirketlerle çalışan arkadaşlarıma bakınca üzülmüyor değilim... İmzalattıkları şartlar utanç verici,köleleştirici. Ha,ciğerden hiphop seven bi şirket çıkıp ''al sana bütçe,zerre karışmıyoruz işine'' derse seve seve. 21. yüzyılda ''ifade özgürlüğü'' demek ''finansal bağımsızlık'' demek. Şu an şirketlerin rapçilerle imzaladıkları anlaşmalar ''bu albümlük karnını doyur,diğer albümde yine kapımıza gel.'' matematiğiyle ilerlemekte. E haliyle senin albümüne para veren ''eski müteahhit'' yapımcı gelip ''şunu giy,bunu deme'' dediğinde ''sanane len'' diyemiyorsun. önce para veren,sonra emir verir. Hiç bişey bedava değil. İfade özgürlüğü benim gözümde daima bir lirisistin ''namus''udur. Ben,ifade özgürlüğümden taviz vermektense 8-6 fabrikada çalışıp,haftasonları müzik yapmaya razıyım. Şirketle çalışan kimseyi yargılamıyorum,haddim degil. Herkesin kendince ihtiyaçları,asla vakıf olamayacağımız yaşam şartları var. Her kuruşu helalleridir,alın terleridir. Ama ben kendim olanı inşa etmek istiyorum. Sadece koltukta oturan birinin,hayatı boyunca benim ürettiğim şeyden,benden misli misli fazla kazanması; konu müzik olunca benim zoruma gidiyo. Ben ''yalnızca bu albümlük karın doyurmak'' istemiyorum. Ben fikri ve söylemi hür bi lirisist olarak yaşamak,ölmek istiyorum. ''mucizevi ve özgürlükçü bir şirket'' kapımı çalarsa bakılır mı? bakılır.
Cenk : Peki, Az önceki “Tek Başınalık” üzerinden devam edeyim;  Türkiye’de Label olayının oturmasının senin bakış açından pozitif ve negatif yanları neler ?
Şiirbaz : Pozitif yanları kesinlikle daima yanında olduğum ve olabildiğince insanları bu yönde motive ettiğim ''sanatçı merkezli endüstrileşme'' yolu. Bunun nedeni de apaçık şu; artık bu müzik ''para'' ediyor ve eninde sonunda birileri bu pastayı yiyecek. O halde neden gerçekten bu kültürün içinden ve neyin ne olduğunu bilen birileri yemesin? Zira diğer seçenek 100 yıl boyunca pop yapımcılığı yapmış ruhsuz Unkapanı artıkları. Kan,ter ve gözyaşıyla yarattığımız şeyin; doğru ellerde ilerlediğine emin olmak zorundayız. Aksi halde tüm bu mücadele fena halde bok yoluna gidecek. Negatif yanını görmedim ya açıkçası. Özgürlüğün karanlık yanlarından korkmamak lazım. Biraz acemiyiz tabi bu konularda, ama öğreneceğiz kendi kendimize yetmeyi. Akbabaların payı gittikçe azalacak.
Cenk : Haydi o zaman son soru, Geleceğe dönük “mutlaka yapacağım” dediğin bir müzik hayalin var mı ? Varsa sence bu hayalin önündeki engeller veya imkanlar neler ?
Şiirbaz : ''Mutlaka yapacağım'' dediğim tek şey sürekli iyi bi lirisist olmak:) Bu sıralar Jadakiss'in ''ME'' parçasını dinliyorum ağzım kulaklarımda. Kırkıma da gelsem parçamda ''never had a wack verse'' demek istiyorum göğsümü gere gere:) Ben 17'imde mikrofon başına geçtiğimde aklımdaki tek soru ''lan acaba hayk,şehinşah,saian,kayra benim rapimi takdir edicek mi?'' idi ve Hiphop'a çok şükür kalemine özenerek büyüdüğüm daha bir sürü isimle tanıştım,onların sevgisine,saygısına mazhar oldum. E bir de ufaktan OG oluyoruz artık:) ki çok hoşuma gidiyor bu durum. Arada bir gözlerinde çok umut gördügüm genç insanlarla karşılaşıyoruz sokakta,kulislerde vs. işte Baneva'sıdır,Ohash'ıdır,Şam'ıdır. Hepsi sağolsun çok alçakgönüllü çok saygılı davranıyorlar ki bu genç insanlar benden çok daha ünlü. Sanırım bu insanlara ilham vermiş olmak; bi lirisist olarak milyonlarca albüm satmaktan daha kıymetli bi kıstas benim için. Tıpkı Kayra'nın ''bişeyler yapalım'' deyişinin verdiği gurur gibi... Başarı,sanıldığının aksine öznel bi kavramdır. Senin başarın rakamlar,kolyeler vs. ise saygı duyarım,benim başarım bu. Ölene dek bu genç insanların,hayran olarak büyüdügüm abilerimin,ablalarımın dinleyip gurur duydugu çok hiphop şeyler yapmaya çalışıcam. bu hayalin önündeki tek engel ''finansal bağımsızlık'' meselesi. onu aşmam gereken bi dönemdeyim. halledicez.Vaktin için teşekkür ederim,hiphop kal. daha sık podcast yap.
Şiirbaz’a asıl ben bu sohbeti gerçekleştirme fırsatı verdiği için Teşekkür ederim, Kulaklık Müziği 9’u beklerken, Şiir’in dünyasını ve bir MC’nin perspektifinden yeni Türkçe Rap’in nasıl gördüğünü anlamak adına güzel bir sohbetti. Umarım okuyucular için de keyifli bir okuma olmuştur.
Şiir’i takip etmek için : Twitter | Spotify
0 notes
cenkdurlu · 4 years
Text
Eko Fresh - Kool Savas “Alman Rüyası”
Tumblr media
              90’ların sonunda Alman Rapinin “Rüya Takımı” olarak görülen Kool Savas ve Eko Fresh Beef’inde neler yaşandı ?
               Bir zamanlar rüya ikili olan Eko ve Kool, bir anda düşman olarak Alman Rap Tarihine geçtiler, bir çoğuna göre Alman Rapinin en sert ve sağlam beefi olan bu beef nasıl başladı ?
               2001 Yılında, Eko “Royal Bunker” şirketi ile kontratlıydı, Melbeatz ile beraber çıkış albümü “Jetzt kommen wir auf die Sachen”’ı Royal Bunker etiketi ile çıkardı, bir yıl sonra ise Kool Savas’ın şirketi “Optics” ile anlaştı, Kool ile iki çalışma yayınladılar ve 2003 yılında Eko Optik’i bir anda terk ettiğini duyurdu.  Onun açısından sebep oldukça kişiseldi, “Kool Savas diğer MC’lerin gelişimini kasıtlı olarak engelliyor, hep kendini ön planda tutuyor” diyordu, Kool Savas ise “Eko Paragöz, Sadakatsiz Biri” idi. Eko ayrılıktan çok kısa bir süre sonra SONY BMG ile büyük bir kontrat imzaladı ve ““ich bin jung und brauche das geld” (Ben gencim ve paraya ihtiyacım var) parçasını yayınladı, o sırada da Hala Optik üyesi olan Valezka ile çalışmaya devam etti,  Valezka’nın bu tutumu Savas’a göre ihanetti ve onu sinirlendiren büyük olaylardan biri oldu. Valezka ve Eko o dönem bir toplama albüm yayınladılar ve dinleyicilerden olumlu dönüşler aldılar.
               Eko 2004 yılında “Die Abrechnung” “Fatura” isimli bir parça çıkardı, bu parçada Bushido, Sido, MC Rene gibi büyük isimlere taş atıyor olsa da Kool Savas’a edilen laflar en çok ses getirenlerdi. “Kıskançtın, İhanet Ettin, Kendini Sürü Lideri Sandın.”
Tumblr media
“Das Urteil.”
Kool Savas tüm bu olayları ihanet olarak görüyor ve hazırlanıyordu. Eko’ya, 14 Mart 2004’te cevap geldi. Sony Çatısı altında “German Dream Entertainment” labelını kuran Eko için işler oldukça yolundayken, kariyerine hiç beklemediği sertlikte bir diss gelmişti.
               “Alman Rüyası senin için artık bir kabus”
               Savas “Das Urteil” isimli 5.5 dakikalık parçasıyla Alman Rapinde bir tarih yazıyor ve Yapılacak dissler için en üst çıtayı belirliyordu;
               “En büyük hayranımdın, Eko Değil
               Hala “Ekrem Bora” idin, Seksi Kaneke. Rapstar değil
               Seni Berlin’e ben götürdüm, iyi beatlerle buluşturdum
               Ayakkabı satmaktan kurtuldun, gerçek bir rapçi oldun”
               5.5 Dakikalık bu “Eko Fresh’in Kabusu” bir çok insanın MTV’nin başına kurulma sebebiydi, insanlar MTV TRL’de bu klibi izlemek için beklerdi.
               Savas’ın bu diss’i sadece bir cevap olmaktan ziyade bir Deprem etkisi yarattı, birbiri ardına gelen Dissler, tartışmalar ve doğal olarak korkunç bir medya etkisi ile 2000’lerin başındaki en büyük Alman Rap Olayıydı. Savas Eko’nun “Die Abrechnung” dissindeki laflarına cevap vermekle kalmıyor, olayı çok daha ileri taşıyordu;
               “Sana söz verdim, Benim Sözleşmem, Senin Sözleşmen.
               Bir ay sonra bir baktım, Var BMG ile sözleşmen.                            
               Her şeyin olsun istedin, hem de hemen istedin
               Çünkü aptalsın, gençsin ve paraya ihtiyacın var”**
Eko’nun “ich bin jung und brauche das geld” parçasına atıflar. O dönem Eko’nun Pop Şarkıcısı Yvonne Catterfeld için yazdığı “Du hast mein Herz gebrochen” parçası da Eko’nun Rapçi imajını zedeliyordu, Savas bu fırsatı da kaçırmadı;
               “Pop dünyasına daldın
               Dieter Bohlen’in penisini ağzına alan bir Rapçi ha?*
               Ödülünü alabildin mi ?
               Kendini kaybettin, ne hale geldin
               L.O.V.E albümünü yaptın, Hip-Hop’un dışına attın kendini, kafayı yedin.”
Dieter Bohlen “Du hast mein Herz gebrochen” parçasında Eko ile çalışan ünlü “pop”çulardan biriydi. “L.O.V.E” ise Eko’nun o dönemki kız arkadaşı Valezka ile yaptığı Pop & Rap albümüydü. J Yazı başında verilen bilgiler şimdi biraz anlam kazanıyor değil mi? Kool hiç birini unutmadı, sadece zamanını bekledi.
Tumblr media
               Eko L.O.V.E albümü sonrası Yeraltındaki saygınlığını zaten kaybediyordu, bu diss ile beraber en büyük darbeyi yedi ve “Wack” olarak anılmaya başladı. Zira Urteil sadece başarılı bir diss değil, aynı zamanda başarılı bir Storytelling parçasıydı, 5 dakika boyunca Aralarındaki husumeti bol Punchline içeren şekilde anlatıyordu.            
               O dönem “187 Strassenbande” “KMN Gang” gibi Rap Grup-Çeteleri yoktu. Fakat olsaydı olayların bir “Amerikan Beef”i haline geleceği kesin galiba. Ancak yıllar sonra Backspin’e katılan Kool Savas şaşırtıcı bir şekilde şunları söylüyordu :
               “Benim için Beef bitti, ben Eko’yu her zaman küçük kardeşim olarak gördüm, onun için üzüldüm. Bana yaptıkları için sinirlendim, onun beni ağabeyi olarak görmemesi kalbimi kırdı ve Açık söyleyeyim Diss’in bu kadar ilgi çekmesi de şaşırttı. Her ay “MTV Gold” listesindeydim, TRL’i ne zaman açsam ben vardım. Kariyerimi değiştirdi diyebilir miyim ? Evet. Fakat Eko’ya karşı negatif duygularım yok, keşke olmasaydı diyebiliyorum sadece.”
Kaynaklar
Watson.de |Vor 14 Jahren: Wie Kool Savas Eko Fresh zerlegte und eine neue Deutschrap-Ära prägte
Kool Savas über den Beef mit Eko: “Ich habe angefangen, mir für alles Schlechte was dem passiert ist, die Schuld zu geben!”
Backspin | Die Marke Kool Savas - Im Gespräch mit Niko BACKSPIN #RBF2019
3 notes · View notes
cenkdurlu · 4 years
Text
Enteresanlıklar : Ice Cube vs Cypress Hill
Tumblr media
               Hip-Hop tarihinde bir çok kaliteli anlaşmazlığa, dissleşmeye, Beef’e tanıklık ettik. NWA vs Eazy E, Jay-Z vs Nas gibi. Ancak benim öğrendiğim zamanlarda en çok şaşırdıklarımdan biri Ice Cube ve Cypress Hill oldu.
           Peki Ama Nasıl ?
               Aslında Ice Cube ile Cypress tayfasının arası gayet iyiydi. Aynı stüdyolarda kayıt alan beraber zaman geçirecek kadar samimi olmalarına karşın, Ice Cube Cypress Hill’in yayınlanmamış bir parçasındaki nakaratı aynen alıp kullanmasıyla işler karıştı. Cypress Hill’in “Throw ya Set In Air” parçasının nakaratı, Ice Cube - Friday parçasındaydı artık.
               İlk önce bir Hip-Hop beef’i olarak başladı tüm bu olaylar, karşılıklı disslerden bazıları şunlardı:
               Cypress Hill – Ice Cube Killa
               Ice Cube – King of the Hill
               Cypress Hill – No Rest for The Wicked
               Fakat ardından “Solo” isimli kardeşimiz, arabası ile giden Ice Cube’ü kırmızı ışıkta yakaladı, arabadan indirdi ve dövdü. Boynundaki “Westside Connection” (Cube’un ekibi) kolyesini ve Rolex saatini aldı, kolyeyi Cypress Hill’e ulaştırdı. Hill ise Kolyeyi konserde seyircilere gösterdi ve bununla fotoğraf çektirdiler. Büyük aşağılanmaydı.
Tumblr media
                 Ardından sahneye Ice T çıktı, İki tarafa da itidal çağrısı yapan T, iki tarafın da barışabileceğini, olayın daha fazla büyümesinin kimseye faydası olmadığını söyledi. Ortalık biraz da olsa yatışmak üzereyken Surenos çetesi (Güney Kaliforniya’nın en büyük Hispanik çetelerinden biri) B-Real’a ulaşarak Ice Cube’un yaptıklarının bir bedeli olduğunu söylüyor ve o dönem bu beef’le bağlantılı şekilde Kaliforniya sokakları az da olsa karışıyor. Aslen Surenos çetesinin bu işi sahiplenmesinin bir diğer sebebi, Kaliforniya’da sıkışan uyuşturucu trafiğini biraz daha Hispanikler lehine çevirmekti. B-Real röportajlarından birinde açıkça “Bana gelip, “sadece söylemen yeterli, bu işi bitirelim” dediler. Adamı hakikaten hedef tahtasına koymuşlardı.”
               Kaliforniya’da sokaklar iyice ısınmışken, 2Pac ve Biggie’nin ölümü tüm bu gerginliğin başka yere kanalize olmasını sağladı. “Nation of Islam” lideri Louis Farrakhan 3 Nisan 97’de bir çok Rapçiyi aynı masa etrafında topladı ve barışmaya ikna etti. Ancak bu Cypress Hill beef’i üzerine değildi, Hill beef’i sürerken Cube aynı zamanda Common ile de bir beefe girmişti ve orada durumlar çok daha karışıktı, Nation of Islam’da görev alan Şikago’lu MC D.A o dönemi şöyle anlatıyor
               “Her MC artık kendi ekibini kurmuş ve sokakta hesaplaşmaya oldukça hazırdı. Özellikle Common ve Cube’ün tayfaları gerçekten silahlanıyordu. Common’un Farrad ve Nation of Islam” ile arası iyiydi, böylece Cube Common çekişmesi kolayca bitebilirdi.”
Tumblr media
               O gece Şikago’daki Nation of Islam binasındaki toplantıya katılan isimler : Snoop Dogg, Tha Dogg Pound, Bone Thugs ‘N Harmony, Channel Live, Nate Dogg, Mack 10, WC, Too $hort, Fat Joe  idi. Toplantı sonrası yapılan açıklamanın ardından B-Real ve CH ekibi de daha fazla kan dökülmemesi kararına katıldıklarını duyurarak bu oldukça kanlı ve karmaşık Beef’in sonuna gelindiğini duyurdu.
               Benim açımdan Ice Cube’ün “Stüdyo Gangster”liğinin belki de en zor zamanları bunlar sanırım. Çünkü –gerçekten- ama –GERÇEKTEN- adamı hedefe koymuşlar ve kendisi tam anlamıyla şansını zorlamış. Cypress Hill açısından da tüm piyasaya “gangsta” köklerini gösterme fırsatı vermiş bir beef. Tabii Cube’ün aynı zamanda Nation of Islam üyesi olması kendisini kurtarmış olsa da, hakikaten ucuz yırtmış.
                 Kaynaklar :
Beef 2 Belgeseli
Does anybody remember the Ice Cube/ Cypress Hill beef in the mid 90's? it almost got REAL serious
Did Ice Cube Really Get Beat Up By Cypress Hill?            
The Bitch in You: Revisiting Ice Cube and Common’s Vicious 90s Rap Battle
0 notes
cenkdurlu · 4 years
Text
Türkçe Rap 2020 - takipte kal
Tumblr media
Türkçe Rap’in 2019’unu yazdıktan sonra, bir de bu yıl ümitli olduğum isimlerden bahsetmemek olmazdı. Bazılarının nispeten bilinirliği var, bazıları henüz beklenen patlamayı gerçekleştiremedi ancak 2020 yılında benim gözüm bu isimlerin üzerinde olacak
“Spade427”
Tumblr media
               Ankara’lıların yakından tanıdığı bir isim Spade. Youtube’daki Freestyle videoları ile “Son Freestyle Bükücü” ismini kazanmasına rağmen beklenen –en azından benim oldukça uzun süredir kendisinden beklediğim- patlamayı gerçekleştiremedi. Ancak 2019’da “Panter” – “Derin Nefes” – “Hep Yarına” ve “S.B.Y.O.D” çalışmalarını yayınlayarak kariyerinin en üretken dönemine giren Spade 2020 için beni en çok heyecanlandıran isimlerden biri olmaya başladı.
“Emboli”
               Yılın en sürpriz albümünün sahibi Emboli’yi yaza yaza adeta bitiremedim ancak uzun süredir piyasanın aradığı tarzda isimlerden biri olduğuna inanıyorum. Bu yılı sağlam bir albümle geçiren Embo’nun daha sert vokaller, saldırgan bir tarzla –mümkünse polemikten uzak kalarak- bu yıl hem kitlesini oldukça genişletebileceğini hem de çok sağlam işler çıkaracağına inanıyorum 2020 yılında.
“Stratch”
               Oldukça genç isimlerden biri Stratch bu senenin şaşırtan isimlerinden biriydi, “İllegal Silüetler” bir çıkış parçası için oldukça başarılıydı, “Richie Rich” ise biraz daha “tamam” çalışmaydı, Nakarat konusunda başarılı olmasına karşın Lirikaliteye biraz daha odaklanarak çok daha başarılı işler çıkarabileceğini düşünüyorum. 2020 için gözüm Stratch’in üzerinde.
“Baneva”
Tumblr media
               Listede en fazla öne çıkmayı başaran isimlerden biri Baneva geçen yıldan sağladığı Momentum ile bu yıl üretime devam etti. “Yükseklere” – “YSIV” – “İstiyorum” ile oldukça başarılı çalışmalara imza atmasına karşın 2020 yılında kendisinden piyasanın gidişinin aksine sağlam bir albüm bekliyorum. Çünkü yayınladığı tekliler ile artık yeteneğine dair bir soru işareti bırakmadı, sırada albümle beraber saygı toplamak var.
“Ravend”
2019’da Ravend “hayat çok güzel, ama” albümü içindeki “keşke iyi ki diyebilseydim” ile beni deli gibi yakaladı. 2020 yılında çok farklı kafalara yönelebilir. Özellikle albümde benzer flowların kullanımı beni yer yer sıktı, daha hızlı Ravend’i veya daha “sakin” Ravend’i 2020 yılında merakla bekliyor olacağım, Türkçe Rap’te bence net aradığım kafalardan biriydi.
                 2020 için en heyecanlandığım 5 isim bunlardı. Elbette bana ulaşmamış oldukça fazla isim vardır ancak bir yandan da burada eklediğim isimlerin 2019 boyunca elle tutulur birkaç iş yapmış olmasına dikkat ettim. Peki sizin 2020 yılında en çok heyecanlandığınız Yeni Nesil veya Piyasa isimleri kimler ? Bana Twitter üzerinden ulaşın ve belirtin
2 notes · View notes
cenkdurlu · 4 years
Text
Türkçe Rap - 2019.
Tumblr media
        Merhaba! 2019’un bitmesine artık günler saydığımız vakitler, Türkçe Rap için oldukça verimli, sansasyonel ve üretken geçti. Yıl içinde çıkan ve ses getiren işleri hem derleyip hem de bunlar üzerine konuşmak istiyorum. (ufak bir not: sıralama şeklinde değil rastgele bir şekilde ilerliyor çalışmalar)
Tumblr media
         Tepki  - Output NR.1
               2018’den beri M.O.B çatısıyla hareket eden Tep, M.O.B’nin ne yapabileceğine (yer yer ne yapamayacağına) güzel örneklerle üretime geçti. Tepki’nin albümü bence kariyerinin en sivrilen işi oldu, Alev Alev, Mercedes, Denedim, Ne Denli gibi akılda kalıcı ve yapı olarak başarılı parçalara karşı, albümün Kliplendirilmeleri “fabrikasyon” bir hıza ulaşarak dinleyici gözünde –sıradan- hale geldi.
         Saian – Berhava
               Uzun süredir gözümüz kulağımız gerçekten sert sesler arıyordu. Saian’ın düşürdüğü yeni albüm, Otonom Piyade duruşunu sürdürmekle beraber daha sert ve bana göre daha cesur. Ancak albümdeki Feat’leri hem beklemiyordum hem de bence Çağrı Sinci dışında oldukça sönük çalışmalar olmuşlar.
Tumblr media
         90BPM - Şehir FM
               Yılın tartışmasız en başarılı projelerinden biri Şehir FM’di.  Işıkların Altında, Kötüler gibi çalışmalarla rafine bir müzik ziyafeti olan albümde Sorgu beni çok şaşırtarak neredeyse tek başına albümü kalkındırmış. Ayrıca albümün bazı noktalarda oldukça farklı arayışlara gidişi beni sevindirtti, Ağaçkakan düeti Tekdüze ve Da Proff düeti Umut Var, iki ayrı noktadan bambaşka perspektiflere sahip olmalarına rağmen aynı tepside kalabilmiş ve hiç sırıtmamışlar
          Geldiğim Yer Soundtrack
Onedio ve Basemode işbirliğinden çıkan ve 11 Rapçinin hayatlarını anlattığı belgesel serisi Geldiğim Yer’in soundtrack albümü, senenin en sürpriz işiydi. Da Poet – 2009’la beraber her eski rap dinleyicisi kendi hikayesini dinlerken, Khontkar’ın çalışması ise sevmeyenlerine dahi ulaşıp iyi izlenimler bırakmayı başardı. Türkçe Rap’te göremediğimiz  bir çalışma olan belgesel serisi, haftalık yayınladığı bölümleriyle bence Kültürümüz için oldukça gerekli bir işti. Herkese tekrar ve tekrar saygı, sevgi sunuyorum bu çalışma için.
           Şehinşah – Pirana
               DJ Artz ile beraber başladığı tekrar üretim sürecinin artık zirvesinde olan Şehinşah, 2019’da iyice tekrara düşen Türkçe Rap’e yeni bir yol gösterdi, özellikle bir kısım tarafından dile getirilen “Rap müzik ile bir şeyler anlatabiliriz” mottosunun pratiğe dökülmüş hali olan Pirana, müthiş bir kliple beraber hem göz hem kulaklarımıza bayram ettirdi. Karma ekolünün devamı diyebileceğimiz parça bence Şehinşahın zirve çalışmalarından biriydi.
Tumblr media
           Şam - P.o.P 2
               Yılın en olaylı isimlerinden birine geldik, Istanbul Trip ile 110’u çıkaran ve Yeni Nesilin en ümitlendiren isimlerinden Şam, yaşadığı travmalar ve müzik dışı gündemlerle boğuştuktan hemen sonra, Geçen yıl başladığı P.o.P serisinin devamını bizlere sundu, bence “Sensiz” dışında başarısız bir çalışma olan 2. Albüm, tıpkı Motive gibi hayal kırıklığı oldu.
           Patron & Ati242 – Mayday.
               2019’un en koşan isimlerinden Patron ve Ati, yine oldukça ses getiren çalışmalara imza attılar. Bunların en akılda kalanıysa Mayday oldu. Ati için resmen bir slogan haline gelmiş olan “Ortalığı Taradın Lan Ati”nin çıkış parçası olan Mayday, bence Parçanın şanına yakışmayan bir kliple bizlerle buluşmuş olmasına karşın Türkçe Rap 2019’unun sembol parçalarından birisiydi.
           Ati242 - 242, Flowjob, Junkie Flow.
               Ati bu yıl bir albüm ve bolca tekli verdiği bir dönem geçirdi. Geçen yıldan başladığı çıkışını sürdürmek adına artık neredeyse eküri haline geldiği  Astral ile 242, Zen-G ile Flowjob ve Düet ağırlıklı Junkie Flow’u bizlere dinleten Ati, YİNE YENİDEN YENİ NESİL İSİMLERİN BAŞARISIZ SERÜVENİ başlığı altına taşındı, özellikle Junkie Flow Ati’den bekleneni alamadığımız bir çalışmaydı, neredeyse “yapılmış olmak için yapılmış” bir albüm diyebilirim. 242 ise hem altyapı hem de nakarat olarak oldukça başarılı, kendini dinleten bir parçaydı. Fakat Ati’nin oldukça tekrara düşmeye başladığını söylemek gerek.
           Çağrı Sinci - Çığlık - Hayırlı İşler - Küçük 1 Cinnet
               Bu yıl üretenler kervanında Çağrı Sinci de katıldı, kendisi adına unutulmaz bir sene olduğuna eminim. Set ile Hayırlı İşler, Solo olarak Küçük 1 Cinnet teklileri oldukça beğenildi, Çığlık EP’si ise İndigo düeti Flu ile önplana çıkarken, Hep Biz Öldük albümün net parlayan parçasıydı bence.  Ayrıca Sinci’nin bu yıl duruşu ve çalışmalarıyla Rap’i sert seven arkadaşlar için bir bayrak adam olmaya başladığının da altını çizmek gerek.
           Ezhel & UFO – Wir Sind Kral
               2019’un üretken isimlerinden biri Ezhel’di. Özellikle “Aya” Parçası ile oldukça farklı bir Sound deneyen MC, UFO ile olan çalışmasıyla bir anlamda eski sevenlerini de tatmin etti, sert sözler ve atak vokaller ile Wir Sind Kral, bu yazıyı yazarken çıkmak üzere olan “Ezhel x UFO” albümü için beklentileri oldukça yükseltmiş oldu
Tumblr media
           İstanbul Trip – 110
               Türkçe Rap’in önemli ekiplerinden Trip’in 110 albümü, maalesef müzik dışı olaylar sebebiyle gündemde kalamadı. Ancak bu yılın bence en güzel işlerinden biriydi, Griye İsyan – Rap Rap Rap – Bronx Side gibi işler kulaklarımızı tatmin etti. Ancak Ekiple alakalı “Şam en iyilerinden” görüşünün bu albümle beraber rafa kaldırılması gerektiğini düşünüyorum, albüm içerisinde en başarılı duran kişi Xir iken hemen ardından Maestro geliyor. Şam ise tekrara düşen kafiye örgüsü ve vokaliyle, Rap Rap Rap dışında başarısız bir performans çizmiş.
         Ege Çubukçu - Badd Trip
               Ege Çubukçu, 2019’da Badd Trip ile beni tam anlamıyla mest etti. Chill’in diplerinde dolaşan parça bence Ege Çubukçu’nun, kendisini ve müziğini yeniden tanımlaması için mükemmel bir fırsat, hala sırf isminden dolayı Ege’ye uzak olanlar varsa, mutlaka ve mutlaka şans vermeniz gerekiyor.
          Sayedar & Önder Şahin – Gölge Boksu
               Her yerden EP ve Tekli’ye boğulduğumuz, eskisi gibi tam anlamıyla “Albüm” dinleyemediğimiz yeni müzik dünyasında, Safkan Hip-Hop ile 5. Günün şafağında Gölge Boksu geldi. 12 Parçalık albüm, Ceza – Sansar Salvo – Kezzo – Killah Priest düetlerini içeriyor. O özlediğimiz 2007 – 2009 ruhunu albümde görüyor olmak oldukça güzel ve umut verici bir histi. Ancak tam anlamıyla istenen geri dönüşü alamadı albüm. Bu yıla dair gözden kaçmaması gereken albümlerden biri.
           Ağaçkakan – Gravöl 0 EP
               Solo olarak en son A Nakşvit albümü ile duyduğumuz Türkçe Rap’in gurur verici isimlerinden Ağaçkakan, bu yıla Gravöl 0 ile katıldı. A Nakşvit’e oranla oldukça farklı bir çalışma olan Gravöl benim playlistimde sadece RKS ile tutunabildi.
           Katliam 3    
               Geldik toplu çalışmalara. Benim oldukça mesafeli bulduğum bir seri Katliam serisi. Popülist bir şekilde bulabildiği kadar sanatçıyı 5 dakikalık bir altyapı üzerinde buluşturmak ne ortaya tam bir üretim çıkarıyor, ne de bir mesaj olabiliyor. Doğal olarak bir “herkesin 100 takipçisi dinlese… İyi para”dan öteye geçemiyor bu çalışmalar. Katliam bu sene başarılı bir Marketing ile oldukça dinlendi, özellikle Hayki ve Şanışer’in verse’leri bol tartışmalı gündeme yönelik söylemleriyle ilgi çekti.
           Susamam
               Madem Toplu Parçaları bu kadar eleştirdik, bir de olaya “olmuş” bir örnekten bakalım, Şehir ve Ritim bölümünde bahsettiğim gibi, Susamam oldukça başarılı bir Toplumsal tepki içeriyor. Peki Katliam ile Susamam arasındaki “başarı” nereden kaynaklanıyor ? Çok basit; Susamam’da neredeyse her sanatçı kendi verse’lerinde anlatmak istediğini başarıyla anlatmış, mesajını vermiş ve parçayı bir bütünlükle ilerletmiş (sonlara doğru bu anlatmak istenenler biraz zorlaşmış, benim düşüncem parçanın süresinden kaynaklı olduğu) bu hem bize güzel bir “toplu parça nasıl yapılır” prototipi verdi hem de Türkçe Rap’in protest damarını tekrar harladı. 2019’un En büyük olaylarından biriydi.
Tumblr media
          Farazi & Kodes - Ölmek için Doğanlar
               Bu yıl Farazi hem twitterından bol bol tekrarladı, hem de Kodes Kahra ile birkaç teklileri yayınlandı. Dramelodi’nin Kodesinin geri dönüşü bence oldukça hatırlanabilir oldu çünkü Albüm bence oldukça doyurucu, tatmin edici bir çalışmaydı. Farazi klasik Farazi Beatleriyle Kodes Kahra’yı beslemiş; Kodes ise klasik 9 numara tarzıyla ceza sahası içinde şov yapadurmuş (bu kadar çok futbol terimi kullandığım için utanıyorum. Fakat Çakı gibi albüm.) Umarım Kodes Kahra önümüzdeki süreçte de üretmeye devam eder.
           Allame – AV
               Basemode etiketiyle çıkan yeni Allame albümü, bu yılın benim açımdan beklemediğim işlerindendi.  Benim şahsen tatmin olmaktan uzak olduğum bir albüm oldu, Allame’nin 2015 “Bu Senin Ellerinde” teklisinden bu yana kullandığı vokali bana tek boyutlu ve hissiyattan uzak geliyor. Ancak Allame’nin kendi doğrularıyla yaptığı üretimlerle oluşturduğu kendine has kitlesinin oldukça memnun olduğunu gözlemledim bu albümle alakalı, AV albümü yine senenin konuşulan işlerinden biri oldu.
           Norm Ender – Mekanın Sahibi
               Türkçe Rap’in demirbaş Toxiclerinden Norm Ender’in piyasaya 26. Geri dönüşü ülke genelinde virallerle karşılandı, yaşları küçük kitlesini adeta diğer sanatçıların üzerine salan Norm, tam olarak bildiğimiz gibiydi. Parçanın etkisiyle mainstream medyanın da gözbebeği olan Norm, “Popüler Kültür” eleştirilerini 10. Dakikasında yutup, Reklamlarda ve Magazin programlarında boy gösterdi. Neredeyse müziği ile konuşulmayan tek Müzisyen olan Norm, Beatinin çalıntı çıkmasına yönelik iddialarla bu unvanını kaybetti ve müziği ile konuşulmayı başardı.
           Ezhel – Olay & Lolo
               Mekanın Sahibi’nin magazinde getirdiği gürültü patırtı ardına tüm gözler verilecek cevaplara çevrilmişti, Lolo bu açığı kapatmaya çalışırken (daha sonraları parçanın bir cevap değil daha önce kayıt edilmiş olduğunu öğrendik) yer yer başarılı oldu. Ancak genel anlamda hayranlarının beklediği sertliğe hiçbir zaman yaklaşmadı Ezhel. Olay ise Susamam ile aynı gün çıkarak bambaşka bir hava estirdi. Özellikle Ohal uygulaması ve ülkenin toplumsal problemlerine yönelik sözlerle bol bol konuşulurken, Son yıllarda gördüğümüz en sert kliplerden biriyle herkesin dilindeydi.
           Keişan - Aranan Adam 2            
               “Lamborghini” teklisi ile dönüşünün sinyallerini veren Keişan, Aranan Adam 2 ile tekrar Türkçe Rap’e dönmüş oldu. Albüm öncesi gelen “Ne Bakıyon Dayı Dayı” parçası çok sert eleştirilerle karşılaşmış olsa da, Albümdeki Khontkar düeti “Görmedin Böylesini” bence oldukça başarılıydı. Trap sahnesinde oldukça iddialı olan Kei bakalım 2020 yılında neler yapacak.
           Stabil - Varosh & Serseri Bey
               Adım adım kendine müthiş bir kitle oluşturan Stabil, bu yıl “Varosh” ve “Serseri Bey” ile ön plana çıktı. Kendi adıma Serseri Bey parçasındaki anlatımı dinlemesi yorucu bulsam da Varosh parçası oldukça hoşuma gitti. Stabil her ne kadar yeni nesilde Şam, Ati kadar öne çıkmasa da bence Jenerasyon içerisinde oldukça güçlü isimlerden birisi, özellikle Varosh parçası bunun kanıtı diyebilirim.
           Emboli – Avangart
               Daha önce blogda incelemesini yazdığım Emboli – Avangart 2019’un en sürpriz işlerinden biriydi. Yine Yeni Nesile dair en umut verici işlerden biriydi. İnceleme için tıklayın.
Tumblr media
         Kayra – Bütün Ayazların Ortasında
               2019’da Kayra’yı tekrar dinleyebildik. Parça parça yayınlanan albüm bu açıdan oldukça negatif bir başlangıç yaptı. Zira albüm baştan sona bir hikaye anlatıyordu, belki bir dizi veya film olsa bu bölümlendirmeyi anlayabilirdim ancak Tüm hikayeye kendini kaptırmak heyecanını bölmek hoş değildi. Klibin de etkisiyle Kafamda Cehennem albümden en öne çıkan parça oldu. Ancak albümün son hali oldukça kaliteli bir hikayeyi anlatıyordu. Kayra’nın Hikaye Anlatıcılığı yeteneğinin en oturmuş hali olan Bütün Ayazların Ortasında; Kayra’nın belki en iyi değil ama en hikaye çerçeveli çalışmasıydı.
           Fuat - Omurga 1 & 2
               Rapüstad’ın dönüşü de Parça parça oldu! Yılın hatta belki de son 3 4 yılın en sert çalışmalarından “2 Pushta”, Şanışer’in önlere çıktığı “İstemem”, Saian düeti “Omzuna Al” gibi parçalarla albüm Eski kulağı kesikleri baştan sona memnun etti. Açıkçası benim müzikal anlamda en çok tatmin olduğum parça “İstemem” parçası oldu. Özellikle Şanışer’den beklemediğim performans beni şaşırttı.
         İmpala - Kim Nasıl Ölür?
               2019’da sesini yavaş yavaş duyurmaya başlayan isimlerden İmpala. İlk olarak geçen yıl çıkardığı Sosyofobi albümden “Bugün Kim Öldü?” parçasıyla tanıdım. Türkçe Rap’te değinilmekten “kaçınılan” sözler ve başarılı vokali İmpala’yı takip listeme ekletmişti, bu sene ise İmpala’dan kulağıma takılan en belirgin iş Kim Nasıl Ölür? Oldu. Şarkı ismindeki Emile Zola – Kim Nasıl Ölüyor? Kitabı göndermesiyle şaşırarak tıkladığım parça beni her anlamda tatmin etti. Bu parçayla beraber benim gözümde İmpala’nın kalemine dair bir soru işareti kalmadı.
           Hayki – Kargalar
               2018’de OL ile dinlediğimiz Hayki bu yıl müzik dışı polemiklerle bol bol gündeme geldi, Susamam ve Katliam parçalarında duyuldu. Solo çalışmalarında öne çıkan işi ise Kargalar’dı. Son dönemde yaşadıklarını açıkyüreklilikle anlatan Kargalar bir Hayki şarkısının tüm özelliklerini taşıyor fakat Müzik dışı tartışmaların gölgesinde kaldı bu parça da.
         Ceg – Şampanya & Sokaklar
               Trapanasyon ile artık bir Star statüsüne yükselen Ceg’in 2019’da önce “Şampanya”sı ardından “Sokaklar” parçası oldukça ses getirdi. Şahsen Şampanya oldukça eğlenceli bir şarkı olmasına karşı “Rap müzik nedir?” tanımının eksikliğinden yararlanmış gibi geldi bana. Rap müzik kümesinde değerlendirmezsek gayet eğlenceli bir yaz şarkısı. Sokaklar ise lirik ağırlıklı ve anlatı anlamında bir ilerleyişe sahip. Bu açıdan ikisini ayrı kümelerde oldukça beğendim.
           Contra - Hayırlara Ola & Zebani & Bir Yana
               Contra kariyerinin en üretken dönemine Anıl Piyancı & Yeşil Oda ile yakınlaşması ile girdi diyebiliriz. Geçen yıl Kibir teklisi ve Yerden Yüksek albümünü dinlediğimiz Cont, bu yıl ise 3 tekliyle bizlerleydi, Hayırlara Ola – Zebani – Bir Yana üçlüsünde Zebani daha Protest bir duruşa sahip. Bir Yana ise Contra diskografisinin sound olarak en farklı işlerinden biri. Hayırlara Ola beni yakalayamadı, bu üçlü arasında en az beğendiğim çalışma oydu.
Tumblr media
           Aspova & Tanerman - Disosiyatif
               Sahnemizin en üretken isimlerinden Aspova bu yıl; Akbabalar – Labirent – Bodrum – Of – Kapı teklilerini, Hell albümünü ve Tanerman ile Disosiyatif EP’sini dinletti. Bu çalışmalar içinde benim kulağımda en çok kalan Disosiyatif oldu. Tanerman ile uyumlarını çok beğendiğim Aspova bence Yasak Yerler parçasıyla müziğinin optimal halini ortaya koymuş.
           Motive – Output NR.1
               MOB tayfasının 2019 atılımında benim en çok heyecanlandığım isim Motive idi. Ancak İnanma dışında potansiyelini yansıtan bir parça yoktu, özellikle Peter Pan bana göre oldukça sıradan bir parça olmuş. Ki Output NR.1 sonrası MOB özelinde bir kelime dağarcığı problemi ortaya çıktı, Rolex & Mahalle arasına sıkışmış lirikler MOB’yi neredeyse bir niş haline getirdi.
           GNG – Output NR.1
               MOB’nin 2019’unun en dişe dokunur 2. Albümüydü, Telefonum Çalıyor kesinlikle başarılı bir çıkış parçasıydı, Hızlı Sokaklar – Bombay – Bağımlılar üçlüsü de albümün omurgasını oluşturan parçalardı ve kesinlikle sırıtmıyorlar. Ekiple alakalı eleştirim ise parçaların birinde UZİ ön plana çıkarken MURDA’nın geri planda kalması, diğer parçada ise tam tersi bir ön plan-arka plan eşleşmesi olması. Ancak GNG MOB 2019 özelinde başarılı bir işti.
Tumblr media
           Şiirbaz – Kulaklık Müziği 8
               Başarılı Kelime oyunları, Sağlam Vokal, Straight Hip-Hop. Şiirbaz tam beklediğimiz gibi. Lirisistlik kavgasını bırakmayan ender MC’lerden Şiir, Kulaklık Müziği 8 ile 2019’a güzel bir imza atmış. Harikalar Diyarı, Sokak Lambasından Kaçış ve Kaybol üçlüsünü oldukça beğendim, diğer albümlerine oranla özellikle nakaratların ilerlediğini söyleyebilirim. Negatif olarak iki düşüncem var, birincisi altyapı tarafında albümün tekdüze olduğu gerçeği. Sample’lar ve özellikle Davulların neredeyse aynı döngüde ilerliyor oluşu “Kulaklık” ile dinlerken albümle ilgili negatif bir izlenim bıraktı. İkincisi ise Üretim sıklığı, Kulaklık Müziği “8” başlı başına bir sorun göstergesi olabilir, daha büyük ve arasında zaman olan albümler belki de Şiirbazın kitlesini daha hareketli tutabilir.
           Furkan Karakılıç – FUEGO.
               Yılın süprizlerinden biriydi benim adıma. “Sabah Silah Gece Bıçak” yılın çarpıcı parçalarından biriydi. Khontkar ile olan Sikimde Değil parçası da ayrıca beğendiğim bir çalışmaydı. RedKeys’in 2019 istilasının (onlar takeover diyor) en büyük göstergesiydi bu albüm.
           Young Ouzo – Peki Peki
               Tanerman ile olan “Jordan” parçasıyla inanılmaz sert tepkilerle karşılaşan Ouzo, Peki Peki ile topu kale çizgisinden çıkarıp atağa çıktı. Ben dahil bir çok insanı çıktığı hafta kendine hapsetti. Özellikle nispeten daha isimli MC’lerin ve YT’ların paylaştığı parça, Epidemik tarafındaki en iyi çalışmalardan biri oldu.
           Server Uraz – Parmaklıklar Ardında
               En son 2018’de 52 Hertz’i yayınlayan Server Uraz’ın 2019’da beni en çok yakalayan parçası, yakın zamanda gelmiş olan “Parmaklıklar Ardında” oldu, 2019 yılı Türkçe Rap’in Hukuk sistemi tarafından anlaşılmaya çalışıldığı bir yıldı, birbiri ardına gelen davalar ve soruşturmalar tüm Rapçileri kaygıya sevk ederken, Parmaklıklar Ardında tam da bu duygu durumunu anlatan bir çalışma olmuş. İkinci Verse ile hızlandıktan sonra nakarat keskin bir düşüş yaşattı, şarkıya yönelik en elle tutulur eleştirim bu.   
3 notes · View notes
cenkdurlu · 4 years
Photo
Tumblr media
1993 yapımı Menace II Society filmi sonrası aklımıza gelebilecek ilk düşünce; ölümün soyut bir kavram olmadığı olabilir; en az oksijen kadar, her yerde. Sadece babaannelerimiz çok yaşlandığında başlarına gelmeyen bir şey. Köşedeki adamın, kuzeninin, kardeşininin, yiğeninin başına gelebilecek bir olgu.—Yanlış yerde yanlış zamanda olan herkesin kurbanı olabildiği bir şey.
Devamını Oku
Başlangıçtan itibaren, ölüm Caine Lawson’ı (Başrol) takip etmekte ve her noktadan üzerine gelmektedir. Soru “Ölecek Mi?” Değil, “Ne zaman ve Nerede Öleceği”dir. Tıpkı William Friedkin’in 1985 gerilimi “To Live In Die In L.A”in Başrolü gibi, tüm film aslında düz bir perspektiften “Ölüm ile Kovalamaca”dır.
Cinayet ve anlamsız diğer tüm şiddet biçimleri Caine’in soyağacındadır, ailesinin korkunç mirası. Filmin başlarındaki Flashback ile bu mirası daha da anlamaya başlarız. Caine’in Uyuşturucu satıcısı babası Tat (Samuel L Jackson) bir müşteriyi sokak ortasında, Caine’in, oğlunun gözü önünde vurmuştur. 5 yıllık cezasının ardından henüz yeni tahliye olmuş Baba figürü, silah kullanmaktan, birine tekrar ateş etmekten korkmaz bir haldedir. Ayrıca filmin diğer bütün karakterleri gibi deneyimlerinden dolayı yorgun ve bıkmış bir halde. Bir nevi Travma sonrası stres bozukluğu yaşasa da, bir psikiyatrı ziyaret edecek biri gibi görünmez.
Caine, babasının birisini öldürdüğünü görmenin, ölümü görmenin enteresan bir olay olmadığını; alışması gereken bir şey olduğunu küçük yaştan itibaren öğrenmiştir. Ve Manace II Society bir bakıma, kimsenin kabullenmemesi gereken şeyleri kabullenmiş, alışmış bir toplum üzerine bir film.
Ve kesinlikle, “Şiddet’ten etkilenmiş” “Sosyal Yapıya Uyum sağlanması engellenmiş” Anti-Kahramanlar’ı anlatmaya odaklanmıyor zira bu “Uyum sağlanması engellenmiş Siyahi” hikayesini reddediş, “M2S”nin bu kadar Kült bir eser olmasının asıl sebebi. En basitinden 1965 – Watt ayaklanmaları ekseninde olanları açıkça dile getiriyor, başrol Caine’den duyduğumuz “When the riots stopped, the drugs started \ İsyanlar Durduğunda, Uyuşturucu başladı” oldukça açıklayıcı ve genele ulaştırıcı bir cümle.
Açılış Sahnesinden sonra, Menace II Society, isyanlar sırasında sanki savaş alanıymış gibi görünen ev ve işyerlerini, yarı giyimli siyah erkekleri sopayla döven beyaz polisleri gösteriyor. Bu arada, haber bültenleri, Ulusal Muhafızlara Ayaklanmaya müdahale edebilmeleri için gerekli yetkinin verildiğini aktarıyor. Bu; ortaya çıkan çeteler, uyuşturucu satıcıları ve 40 yaşını geçebileceğine inanmayan gençlerle dolu Watt gettosunun acımasızlığını gösteren bir delilik sekansından başka bir şey değil. Filmin açılış sahnesi böyle bir ortamda birinin hayatını kaybetmesinin ne kadar kolay, ne kadar normal bir şey olabileceğini göstermekte.
Tumblr media
İzleyiciler önce Caine ve O-Dog karakterlerinin sesini duyuyor, ardından yavaşça görmeye başlıyorlar, Kadınlar ve Parti hayatı üzerine yaşıtlarının yaptığı sıradan konuşmalardan birini yapan ikili, aynı anda bir markete giriyorlar, Tansiyon daha girdikleri anda hissetirilmeye başlanıyor, kısa bir süre çıkan tartışma sonrası O-Dog market sahibini öldürüyor ve defalarca vurulan Market sahibi orada ölüyor.
İşte, M2S dünyasında hayat bu kadar kolay, Market sahibinin ettiği bir laf; “Annen için üzülüyorum” O-Dog tarafından bir hakaret olarak algılanıyor, bu artık bir market soygunu değil, şöhrete ve “nasıl adam haklayabildiğini kanıtlama”ya giden bir yol. Cinayetin kamera kayıtlarını alan O-Dog, kayıtları yok etmeyi değil, dağıtmayı planlamakta; O-Dog’un egosu ve sosyopatlığı, soğukkanlılıkla işlenmiş bir cinayetin, utanç duyulması gereken bir olayın kanıtlarını övünecek bir şeye, arkadaşlarını etkilemek için bir parti kasetine dönüştürüyor. Ama, M2S evreninde ölüm, bahsettiğimiz gibi her yerden gelebilir, markette işlenen bir cinayet bir anda parti eğlencesine dönüşürken, Caine ancak “Uzun bir yaz olacaktı” diyebiliyordu.
Caine’nin hayatı olumlu olaylardan çok da uzak değil, ona yorgun olduğu bu hayattan çıkış göstermeye istekli olan çok fazla karakter var; Örneğin Caine’nin sevgi dolu ve kiliseye giden dedesi ve büyükannesi, Caine ve O-Dog’a inanç aşılamaya çalışıyorlar, ancak filmin sinsi dokunuşlarından biri olarak, boyunlarında taşıdıkları haç kolyesine rağmen, bu ikili asla gerçek bir inanan olmuyorlar. Caine’nin Müslüman arkadaşı Sharif, Caine’i ve arkadaşlarının manevi huzura ve inanca ulaşmak üzerine bir vaaz vermek için babasıyla görüştürüyor.. Ahlaki açıdan çatışma içindeki kahramanı -Caine- ahlaklı bir yola sokmak için olan tüm çabalar yetersiz kalıyor. Misal Bekar bir Anne figürü olan Ronnie, Caine’i sürekli başka bir şehire taşınmaya, Ronnie, Ronnie’nin çocuğu ve Caine ile yeni bir aile kurmaya teşvik ediyor.
Tumblr media
Bu Gibi örneklerle beraber M2S, Caine’in önüne bu hayattan çıkabilmesi için bir çok yol sunuyor, yine de filmin güzel örülmüş kaderciliğinin bir parçası olarak Caine bu çıkışların hiç birine gerçekten ulaşabileceğine inanmıyor, Kayıtsız bir halde kötü sondan kaçmaya dair bir çabası yok, bu kötü sonu kucaklamak istiyor aslında.
M2S, Caine'in neden etrafındaki dürüstlüğe direnmeyi kolay bulduğunu görmeyi çok kolaylaştırıyor. Bir mesaj filmi olarak, genellikle stilize ve biraz kör göze parmak; Caine’nin Ronnie ile olan ilişkisi nadiren zorunlu bir dikkat dağıtıcıdan başka bir şey değildir. Örneğin Caine’in Ronnie olan ilişkisi bariz bir şekilde Dikkat dağıtmadır. Dikkatli gözler bu yavaşlatma ve dikkat dağıtma ilişkisini kolayca yakalayabilir, fakat Aslen film 1990'ların başlarında Watts Gettosunda genç, amaçsız ve çaresiz olma hissi üzerine giden, “Hayatın Tam İçinden” mottosunu sahiplenmiş bir yapıdadır ve bu yapı içerisinde Bu ikilinin ilişkisi “Hayatın Tam İçinden” bir dikkat dağıtmadır aslında.
Tumblr media
Filmin başlarında, Caine’in dedesi Filmin asıl motivasyonu ve merkezindeki soruyu sorar: Caine yaşamak mı yoksa ölmek mi istemektedir? Ve Caine tüm dürüstlüğü ile bilmek istemediğini söyler. Yaşam, M2S evrenindeki karakter için çok kayda değer bir şey değildir, örneğin Başrol Caine kendi yaşamının kıymetini Ucuz, nahoş ve Şiddetli bir şekilde yaşamı ellerinden alınana dek anlamaz. Caine’nin Film sonundaki ölümü oldukça trajik bir havaya sahip, ancak filmin tamamını hayatının değerinden (kendi ve başkalarının hayatlarından) habersiz bir adam için, bu aslında bir rahatlamadır zira Amaçladığı şekilde olmasa bile Caine için bu ürktüğü ve uzaklaşmaya çalıştığı hayattan gerçek bir kaçıştır.
The Dissolve Reviews sitesinde Nathan Rabin tarafından yazılmış “The brutal fatalism of Menace II Society” yazısının özgün çevirisidir.
0 notes
cenkdurlu · 4 years
Photo
Tumblr media
               Selamlar, uzun süredir belli sebeplerden [işte o sebepler] dolayı yazamadığım blog yazılarının devamında, Soundcloud üzerinde bulunabilen Sanatçılara kulak kabartacağız.
Devamını Oku
Jazzquarterz.
İsviçreli Jazzquarterz, 90’lar BoomBap’ını belli noktalarda LoFi Hip-Hop ile yakınlaştırıyor. Fakat kendisine bir LoFi Artist demenin yeteneğine hakaret olacağını düşünüyorum, özellikle 2017 WRECK! Records çıkışlı Block Rockin’ Beats Vol.1’a verdiği Usual Suspects ve Cash Money parçaları bu janr genişliğinin en güzel örneği.
Kaçırmayın : Usual Suspects, Cash Money, Knocking Wheels. 2019 Çıkışlı “Wayz of Da Underground” Albümü.
AK420
Benim “Liberty City” parçasıyla tanıdığım Alman Müzisyen AK420, Özellikle Youtube taraflarında çoktan keşfedilmiş bir isim. Jazzquarterz’dan farklı olarak biraz daha spesifik bir üretime sahip Beatmaker’ın öne çıktığı alan Sample’ı işlerken öldürmeyişi. Different Perspective ve Liberty City parçalarında bu özelliği oldukça belirgin.
Kaçırmayın : Faze, Front Street (AK420 Remix), Midnight Chill
SubSkrilla
İngiliz Prodüktör SubSkrilla, listenin en şaşırtıcı ismi bana göre. Crab N-ggaz parçasındaki nakaratlar ve perküsyon ağırlığı, Allover’daki müthiş sample, kendisini gerçekten sürpriz bir isim haline getiriyor. Ancak kimi noktada bu müthiş sampleları biraz “olduğu gibi” bıraktığını da söylemek gerekir, yine de bence önü inanılmaz açık. Dinlemeden geçmeyin
Kaçırmayın : High Voltage, Allover, 41st Side, Recognise The Real
1 note · View note
cenkdurlu · 5 years
Photo
Tumblr media
Emboli’nin 2019 PMC çıkışlı albümü “Avangart”, PMC’nin -bence- aslen güçlü olması gereken nokta, yani lirik kısmında parlayan bir albüm oldu. Ben ve benim gibi bir çok insan için eminim ki süpriz bir albüm olan Avangart, tüm dikkatleri Emboli’ye çekti ve yeni nesilin merakla takip edilen isimlerinden biri haline getirdi onu. 
Albümü, çıkışından bu yana birden fazla kez dinleme şansım oldu, o sırada Emboli’nin bazı eski şarkılarına da denk gelip dinledim. Bu eksende, albümü ve albümdeki parçaları yorumlamak istedim. Hazırsanız gelin bir göz atalım;
Devamını Oku
AVANGART.
7 Parçalık AVANGART albümü, Emboli’nin kariyerinin ilk çıkış albümü olarak kabul edilebilir, 2016’da “Zamana Aykırı EP”, “Güz Sancısı”, “Hudutlarım Sisli” gibi işler yayınlamış işleri var ve 2018’de “Kızıllar Suratımda”, “Yemin Yüklü Avangart”, “Mazgallara Biriken Sıvılar” çalışmaları bulunan Emboli, ismini yukarıda da bahsettiğim gibi aslen bu albüm ile duyurdu. Peki Avangart ne demek ? 
Avangart aslen askeri bir terim. “öncü birlik” anlamına geliyor, fakat günümüzde özellikle sanat alanında, “bir akımın lideri”, “zamanından ileride” gibi anlamları da karşılamaya başladı.
  Bence bu anlamda tüm tanımları karşılıyor albüm. Bir nevi “çıkış albümü” olmasına karşı, bulunduğu yer ve üslup açık bir şekilde “öncü birlik” iken, mainstream hiphop’a yönelttiği eleştiriler ise “zamanından ileride”.. 
Genel olarak albümün güçlü yanlarına; “sokak, esenyurt, mahalle, açıksözlülük” diyebiliriz… Fakat albümün bir “çıkış albümü” olmasından kaynaklı bir çok yanlışı ve eksisi var, bunları şarkıları ele alırken değerlendirmek istiyorum. Hafif ısındıysanız, buyrun tek tek bir bakalım.
ŞARKILAR
Otuzdört 
  Albümün giriş şarkısı olan Otuzdört, bence Türkiye’de bir MC’nin çıkış şarkısı olarak yapılmış en sert şarkılardan biri, albümün tüm tonunu yaratan ve ana-hatlarını çizen parça “Seni yöneten ahlakçı pezevenkler. Her fırsatta dem vurur gelecekten” gibi bir iki bar ile başlayıp, ardından “Icra etmesin la gene rapler dönek ustaların” diyerek benzer bir mermiyi de, sözünü hiç sakınmadan Rap Camiasına döndürüyor. Burada da kalmıyor ve “Boşuna mı ilkeli bildiğin tüm müzisyenler bu endüstriye domaldılar? Apolitik tasmalı rapçi denk diskografine yazdığım 16 bar” diyerek sözünü sakınmamaya devam ediyor. Bu, Emboli’nin hem kendisini ilk defa dinleyen dinleyiciyi hayran bırakmasına yol açıyor, hem de Özgüvenini diğer sanatçılara gösteriyor. Şahsen bu açıksözlü tarzı Emboli’ye oldukça yakıştırıyorum, albümün benim açımdan en şaşırtıcı parçası, giriş parçası olan Otuzdört.
Yaslı
Bir önceki parçanın etkisiyle yükselttiğimiz beklenti bu parçada hayal kırıklığına dönüşüyor, oldukça kısa ve “sıradan” bir battle parçası olan Yaslı, albümün açık ara zayıf halkası. 
Wack Gang
Wack Gang, sokak hissiyatının tekrar alınmaya başladığı bir parça olduğu için albümle ilgili umutlarımızı komple bitirmiyor ancak genel olarak kötü flow tercihi ve albümün geneline oranla renksiz bir beat seçimi, parçayı yine de gerilere sürüklüyor listemde. Ancak yine de çıkıştaki son dörtlük, albümün devamı için beni oldukça umutlandırdı
“Düzene bağlı hayalleriniz bizim gözümüzde bi pisuvar
Benim hayattan beklentim yok onun benden bi beklentisi var
Çünkü potansiyelimin farkında ancak çemberiniz bana dar
Embo nerde bi iktidar görse gider üstünü karalar”
Noktürnal
Albümün ve Emboli’nin belli bir lirikal derinlik üzerine çıkmaya başladığı nokta, tam olarak burası. Bariz bir şekilde artık cümlelerin ve betimlemelerin belli kaliteye ulaştığı parça, oldukça hoş ve bugünlerde artık daha sık gördüğümüz “Beatswitch” ile devam ediyor, ancak ikinci verse’ü ilk verse’e oranla biraz daha sığ bulduğumu söylemem gerekir. İkinci kısımda parçanın çıkışındaki derinlik ve hissiyatı tercih ederdim. Ancak yine de Noktürnal benim gözümde albümün dönüm noktalarından birisi.
Gözlerimde Saklı
Kesinlikle bir Emboli başyapıtı olan “Gözlerimde Saklı”, harika beat ve içsel yolculuk ile tartışmasız albümün en iyi parçası. Burada artık Emboli kendi potansiyelinin hakkını vermeye başlıyor. Özellikle “Embo işçi çocuğu, Embo işçinin baretinde” gibi sert ve duruşunu belli eden barlar ve albümün geri kalanında göremediğimiz sample’lar, albümü bir gömlek yukarıya taşıyor.
Bugün de Negatifiz.
Tüm “AVANGART” boyunca, Emboli’nin iki adım ileri bir adım geri gidişi bu parçada da devam ediyor. Noktürnal parçasında “abi bu sarmıyor ya..” diyerek eleştirdiği noktaya geri dönen Emboli, Kötü flow ve Nakarat ile albümün ikinci zayıf noktasını yaratıyor.
Favela Metod
Albümün parlayan şarkısı olan Favela Metod; Mahalle-Esenyurt ekseninde sırtını toplumsal gerçekliğe dayıyor ve adım adım bu Esenyurt çemberini anlatıyor, Adalet ve İşçi sınıfının artık en sert noktalarda duyulduğu parça, albümün aslında bu kadar ilgi çekebilmesinin bir nedeni. Ayrıca parçadaki Beat’in oldukça kaliteli ve tercih edilen Flowun da bir o kadar iyi olduğunu söylemem gerekiyor.
Çıkış
Albüm, bir çıkış albümü olarak oldukça sert bir üslup ve mesaj içeriyor. Ancak bu mesajın Türkçe Rap’e gerekliliği, yeni bir isim tarafından dile getirilişi albümü oldukça değerli kılıyor. Yapısal bağlamda birkaç hatası olmasına karşın, Emboli’nin potansiyelinden dolayı sıradaki albümünde bu hataları gidereceğine inanıyorum. Ancak albümden sonra dinlediğim “Mazgallara Biriken Sıvılar” sertliğinde çalışmaları Emboli’den daha fazla duymamız gerektiğine inanıyorum.
0 notes
cenkdurlu · 5 years
Photo
Tumblr media
1977 New York Elektrik Kesintisi ve Hip-Hop Kültürü.
Grandmaster Caz, Bronx civarında hayatın kendisi için “yolunda” veya daha popüler tabirle “standart” gittiğini düşünüyordu.
Bronx’ta, Slattery Playground Basketbol sahasında MasterPlan Bunch’a karşı bi DJ Battle’ı yapacaklardı, arkadaşı Disco Wiz ile beraber tüm ekipmanları kurdular, pikapları sıraladılar. Fakat ikinci Plağa geçtiğinde bir şeyler ters gitmeye başladı.
Devamını Oku
“Pikap dönmeyi bıraktı, güç gitti. Ekipman çalışmıyordu” diyor “Açıkçası voltajla alakalı bi halt yediğimizi düşünüyorduk, “Yandık” diyordum içimden, ancak daha sonra Puf! Puf! Puf! Birbiri ardına ışıklar gitmeye başladı, tüm semt karanlıkta kalmıştı.”
Bilmediği şey, tam o anda, ışıkların New York'un her yerinde “puflamaya” başladığıydı. Günümüzde “1977 Karanlığı” olarak bilinen olayın başlangıcı aslında Bronx'taki bir sanat hareketinin gelişmesine yardımcı oldu: Hip-Hop.
77 Karanlığının Kültür üzerindeki etkisini değerlendirirken, 1977’de Hip-Hop’un ne kadar küçük çapta olduğunu anlamak önemlidir. Gruplar sadece DJ’lerden oluşuyordu neredeyse ve sayıları iki elin parmaklarını geçmezdi.
“O Dönemin isimlerinin hepsiyle bir tanışıklığım var, tabii herkesle aynı samimiyette değildim ama yine de bu kültürle alakalı olan, ekipmanı olan herkes birbirini tanırdı çünkü çok az kişiydik.”
13 Temmuz 1977 gecesi, bir doğa olayı bu işi değiştirmeye karar verdi.. Bir yıldırım yedek üniteler ve yönlendirme tesislerinin aşırı yüklenmesine sebep oldu ve ertesi sabah 09:30’a kadar New York’un çok büyük bir çoğunluğu karardı, Şehir ise kaosa sürüklendi. Resmi verilere göre 16 bin mağaza yağmalandı, Bine yakın yangın çıktı, toplam maliyeti ise 300 milyon olarak tahmin ediliyor.
Caz kendisi için bir mikser çalmak için harekete geçmişti.
“Bu olaydan sonra çok sayıda DJ çıkmaya başladı çünkü ekipmanlar ulaşılabilir hale gelmiş, sayılar artmıştı” diyor. “Bu ekipmanın çoğu satıldı veya çalındı. Ancak DJ teçhizatına erişimi olan insanların sayısını arttırdı. ”
Yazar ve hip-hop bilgini Joe Schloss'a göre, ihtiyacı  kişilerin bir şekilde pikaplar, mikserler ve hoparlörler bulabildiği, özgün bir “paylaşım ekonomisi” de ortaya çıktı.
Ve Gruplarda olan, Battle’lara hazırlanan DJ'ler sık sık kendi aralarında bir ses sistemini birlikte antrenman yapabilir hale gelmişlerdi.
“Aynı anda bu ekipmanları kullanabilmek için yerler keşfetmeye de başladık (ÇN: yangın sonrası boşaltılan yerlerden bahsediyor) bir çok insan Karanlık sırasında ekipmana ulaşmıştı ancak ulaşamayanlar yine de kullanabilir haldeydi”
Eşiyle Beraber “The Get Down”ın yazarlarından olan Allison Glcok Cooper’a göre “Karanlık, Hip-Hop’a gerekli olan kıvılcımı sağladı. Yıldırımdan gelen enerji bu enerji arayan küçük kültüre gerekli olan tüm momentumu sağladı”
Yazar ve hip-hop bilgini Joe Schloss : “Hip-Hop, toplumun geri kalanının doğru dediğine yanlış demek, o kurallara göre oynamamak” diyor. “Bu kurallar ile adil bir şekilde muamele görmeyeceksek, Neden kurallara uyalım? Neden kendi kurallarımızla oynamıyoruz?” demek” diyor.
||The 1977 NYC blackout and the hip-hop spark that ignited soon after ismiyle Robert Spuhler tarafından yazılan yazının çevirisidir||
Çeviri : Cenk Durlu @cenkdurlu
4 notes · View notes
cenkdurlu · 5 years
Text
Hip Hop ve Mixtape Kültürü -2
Tumblr media
||Flow Radyo için yazdığım Hip-Hop ve Mixtape Kültürü yazıları||
Önce Kasetten CD’ye, CD’den zip dosyalarına doğru ilerleyen, Hip-Hop’un promosyon yöntemlerini ve yeni sanatçıların önünü açan bir Altkültür, Mixtape; Flow Radyo Hip-Hop Mektebi’nin bu haftaki bölümüne konuk. Bu Mixtape kültürünün geldiği nokta ve yaptığı büyük işlere, gelin hep beraber bakalım.
Bölüm 2
Tumblr media
Sonraki on yılda, CD Yazıcıların tabana yayılması Mixtape’leri kasetlerden CD’lere aktardı, CD’lerin ucuzluğu ve geniş alanda kullanım becerisi ile olay bambaşka bir noktaya gelmişti. Freestyle’lar, Canlı Klipler, Demolar, Yayınlanmamış parçalar. DJ’ler Mixtape işini kompleks ve sokağın tam istediği şekillere getirmişlerdi. Ayrıca bu dönem Kay Slay, Whoo Kid ve DJ Drama Mixtape’ler içerisine kendi isimlerini söyledikleri vokaller koyan ilk isimler oldular. Böylece DJ’ler ön plana çıkabilmeyi başardı.
Ama olayın gerçek anlamda dönüm noktası Curtis Jackson’dan geldi, 50 daha önceleri Columbia Records ile imzalayıp “How to Rob” ve “Rowdy Rowdy” gibi işler çıkarmış olsa da, bir noktada bu anlaşmadan çekildi, Power of The Dollar, 50’nin çıkış albümü hiçbir tanıtım olmadan yayınlandı ve Curtis adeta kara listeye alındı.
Tumblr media
Sokağın ve Müzik dünyasının kurbanı 50 Cent, oyuna geri dönmek için Mixtape dünyasını kullandı. 50 Cent is the Future isimli Mixtape gerçek anlamda bir klasikti, hatta bir çok insana göre gelmiş geçmiş en iyi Mixtape buydu. 50 sırtını duvara dayamış ve Lloyd Banks, Tony Yayo ikilisi ile beraber gelen tüm darbelere cevap veriyordu. Mixtape gerçek anlamda ham, sert freestylelar ve sağlam beatlerle sokaklara hükmetmeye başladı. Bu yeni tarzıyla yepyeni bir hayran kitlesi yaratan 50 Cent’e Eminem ve Dre kucak açtılar. Tüm Mixtape görülmemiş anlamda bir güç gösterisiydi, 50 Cent’in hangi labelda olursa olsun yapabileceklerinin göstergesiydi ve ayn zamanda Mixtape işine artık MC’leri de soktu. Bu sayede yeni isimler DJ’lere muhtaç olmadan kendi kendilerine işler yayınlamaya başladı. Ya da kimisi albümü öncesi ısınma amaçlı Mixtapeler yayınlamaya başladı.
Tumblr media
Bu tarz ısınma hareketlerinin en meşhuru Kanye West’e ait, 2004 yılında çıkan College Dropout albümünden bir sene önce Get Well Soon Mixtape’ini yayınlayan Kanye, Prodüktörlük sonrası MC’liğine dair soru işaretlerini silmişti
2006 yılında DJ Drama Güney Hip-Hop sahnesini Gangsta Grillz serisi ile yakmaya başlamıştı. Fakat Mixtape’in asıl amacı Lil Wayne’i parlatmaktı, ki başarılı da oldu. Bugün Lil Wayne’in yolculuğunda DJ Drama oldukça büyük ve önemli bir yer kaplıyor. “Gangster Grillz zaten bu demekti, onun sesini duyurmasına yardımcı olmaktı. Onun ve diğer tüm MC’lerin”
2007 yılında, DJ Drama, Mixtape sattığı için tutuklanan bir kaç DJ’den biri oldu, Atlanta Polisi 81 bin CD’ye el koydu. DJ Drama ve arkadaşları Yerel TV tarafından tutuklanırken kayda alındı, “uyuşturucu trafiği yapmak” gibi suçlarla televizyonlarda yayınlandı. Drama bu konuyla alakalı “Bazı ekipmanlarımızı aldılar, Disklerimizi aldılar, Ama geri çekilmektense üstüne gittim, yeni ekipmanlar aldım ve albüme daha hırslı asıldım, Diğer sanatçı arkadaşların da yardımıyla hepsini bitirdik ve albümü yayınladık. Ve bugün buradayım” diyor.
Drama bugün Lil Wayne, Young Jeezy ve diğer bir çok MC’nin kariyerini canlandırmasıyla anılıyor, Şirketler ona yeni Mixtape’inde kendi sanatçılarının olması için para ödüyorlar ve bu RIAA için yeni bir paradoks yaratıyor (RIAA = Amerika Müzik Şirketleri Birliği), aynı şekilde onu tutuklamaya çalışan polislerin de işini zorlaştırıyor. Fakat Drama Mixtapeleri için hiç hakim karşısına çıkmadı keza Mixtape yayınlamayı da durdurmadı. Tam gaz devam ediyor.
Tumblr media
Cenk Durlu
@cenkdurlu
|| Bu yazı, Cuepoint’te DJ Semtex tarafından yazılan “Street Dreams: How Hip-Hop Mixtapes Changed The Game yazısının doğrudan çevirisidir||
0 notes
cenkdurlu · 5 years
Text
Hip Hop ve Mixtape Kültürü -1
Tumblr media
||Flow Radyo için yazdığım Hip-Hop ve Mixtape Kültürü yazıları||
Giriş
Önce Kasetten CD’ye, CD’den zip dosyalarına doğru ilerleyen, Hip-Hop’un promosyon yöntemlerini ve yeni sanatçıların önünü açan bir Altkültür, Mixtape; Flow Radyo Hip-Hop Mektebi’nin bu haftaki bölümüne konuk. Bu Mixtape kültürünün geldiği nokta ve yaptığı büyük işlere, gelin hep beraber bakalım.
Tumblr media
90’lara dayanan bu kültür, Jamaika’dan gelen kasetlerden, İlk Canlı performansların kayıt edilerek dağıtılmasına kadar geniş bir kullanım alanına sahipti. Fakat Mixtape’lerin üretimi ve dağıtımı para gerektiriyordu, yeni isimler kendilerini gösteriyor, saygı duyulan isimler isimlerini çok daha geniş kitlelere duyurabiliyordu. Grandmaster Flash “The Adventures of Grandmaster Flash on the Wheels of Steel” gibi bir klasik, Bambaataa ise “Planet Rock” gibi kültler yaratıyordu.
1983 yılında, Londra merkezli Plak Şirketi sahibi Morgan Khan, StreetSounds etiketi ile Electro isimli toplama albümü serisinin, ilkini yayınladı. Çeşitli DJ’lerin yeni mixlerini bulunduran bu toplama albüm, ucuz fiyatı ile kaset ve plak olarak yayınlandı. Bu basit bir albümden ziyade, tanınmamış DJ’lerin tüm ABD’ye yayılmasını sağlayan bir olaydı. Aynı şekilde albüm, İngiltere’de de yayınlanmış ve zamanın Hip-Hop piyasasında büyük sükse yapmıştı. Electro serisi sayesinde, Run DMC, BDP, Grandmaster Flash, Doug E gibi isimler seslerini duyurabildi. Ice-T, 2 Live Crew, Dr.Dre, Ice Cube gibi isimler İngiltere’de keşfedildiler.
90’lı yılların başında, Mixtape Müziği, New York sokaklarının gerçek müziği haline gelmişti, Brucie B ve Kid Capri gibi üstadlar yolu açtı. Ron G’nin efsanevi Mixtape serisi, R&B ve Hip-Hop mixleri içerirken, Biggie ve 2Pac’ın özel freestyle kesitlerine sahipti. Mixtape oyununun en büyük labelları Tapemasters Inc ve Tape Kingz’di. İkisinin de büyük DJ’ler ile bağlantıları vardı.
Mixtape işinin içinde yüzlerce DJ olmasına rağmen, mixtape dünyasının kuralları çok düzdü. En çalışkan hayatta kalıyor, Mixleri kaliteli olan ve ürününü en iyi pazarlayan DJ hayatta kalıyordu. Mağazalar, DJ’ler ve sanatçıların bu işinden finansal getiriler kazansa dahi, bu oldukça yasadışı süreçti, Dükkanlar etkili bir şekilde kaçak ve fikri mülkiyetin izinsiz kopyalanmış versiyonunu satıyorlardı. Buna rağmen talep her geçen gün artıyor, DJ’ler bu talebi karşılamaya devam ediyordu.
Hardcore Hip-Hop meraklıları, Premier’in Crooklyn Cuts serisi ile tatmin olabiliyor, yetenek ve teknik takıntılılar ise DJ Spinbad’in “Rocks the Casbah” mixtapeleri ile tekniksel sınırların nasıl zorlandığına şahit oluyorlardı. Aynı dönem DJ Doo Wop, 95 Live (The Classic Collection) isimli bir mixtape yayınladı, bu sayede insanlar favori MC’lerinin en yeni freestyle’larını dinleyebiliyorlardı.
Hip-Hop dinleyicileri, Nas, B.I.G, Jay-Z gibi isimlerden sürekli yeni işler bekliyorlardı, Queens doğumlu DJ Clue’nun ise, bu yeni işlere ulaşmak için doğru yerde, doğru tanıdıkları vardı. 94 Yılında New York sokaklarında dolaşırken, DJ Clue’nun mixtape’ini arabalardan veya mağazalardan duymamak imkansızdı. Manhattan’daki Canal Sokağı, Brooklyn’deki Fulton ve Harlem’deki 125. Sokak’ta onlarca müzik dükkanı vardı ve bir çoğu Clue’nun Mixtape serilerini satıyor, çalıyordu. Şirketler bu oyunun en büyük finansal kurbanı olmalarına rağmen, yeni isimlerin bu şekilde keşfedildiğini kabul ettiler ve bunun promosyon olarak büyük bir olay olduğunun farkındalardı.Radyo kuşağı politikası ve pahalı müzik kliplerine olan ihtiyacın azalması Sanatçıları daha özgür kılmıştı. Hatta bu kabul ediş Bad Boy gibi şirketlerin, DJ Clue, Doo Wop gibi isimlerle bir kaç mixtape yayınlamasına bile olanak sağlamıştı. Penalty Records ise DJ Premier’in Mixtape’ini yayınlıyordu.
Yeni nesil DJ’ler oyun alanını çok daha iyi kullanıyordu, teknoloji ve imkanlarla beraber Mixtape’ler her zamankinden daha büyük ve kaliteli olmaya başladı, Yasal mixtape’ler ile sanatçılar Amerika’nın birçok noktasına ulaştılar, Loud Records, Wu-Tang, Mobb Depp ve Xzibit’in içinde bulunduğu Funkmaster Flex ile rekor sözleşme imzaladı ve dört yasal Mixtape piyasaya sürdü. Tony Touch ise Power Cypha Mixtape serisi ile tarih yazdı, 50 MC versiyonu onu diğer DJ’ler karşısında farklılaştırdı ve satış başarısı sağladı, en sonunda Tommy Boy Records ile imzaladı ve The Piece Maker Mixtape’i ile yasal zeminde satış başarılarına devam etti. Roc-A-Fella Records ise DJ Clue ile imzaladığı anlaşma sonucunda Professional Mixtape serisini yasal olarak yayınladı ki bu seri hem kült hem de satış anlamında büyük işler başardı.
-1. Bölüm Sonu-
Cenk Durlu
@cenkdurlu
|| Bu yazı, Cuepoint’te DJ Semtex tarafından yazılan “Street Dreams: How Hip-Hop Mixtapes Changed The Game yazısının doğrudan çevirisidir||
0 notes
cenkdurlu · 5 years
Text
Mutlaka - 4
||Flow Radyo’da yazdığım Mutlaka serisi||
Selamlar Flow Okuyucusu, geçtiğimiz hafta başladığımız ve her hafta Bağımsız Hip-Hop’un damarlarında gezdiğimiz MUTLAKA serisinin dördüncü bölümünde “Mindflip - Everywhere We Go” Teklisine ve “Gentry Fox - Project Alpha” albümlerine bakıyoruz. Hazırsanız, başlıyoruz.
Mindflip - Everywhere We Go
Tumblr media
Kanadalı Mindflip’i keşfedişim yaklaşık 3 - 3.5 hafta öncesine dayanıyor, Son single’ı Fake Friends ile kendisini duymuş olmama rağmen kendisinin şu ana kadar kaydettiği en iyi şarkı, “Everywhere We Go” kesinlikle MUTLAKA’nın içerisinde yer almalıydı. Pozitif Mesajlar, California Love esintisi sunan beatler ve Bağımsız Hip-Hop!
youtube
Gentry Fox - Project Alpha
Gentry Fox, Project Alpha ile 2018’in sonlarından 2019 başlarına dek çıkardığı tüm teklileri bir araya getiriyor. Mixtape vesilesi ile bazılarını tekrar mixlemiş, prodüksiyonları biraz düzeltmiş. Hafif bir cila yani. Fox bu projeyi “tembelliğimi yenmek için başladığım bu tekli serüvenini en sonunda bir birleşme, mixtape ile bitirmek istedim” diye açıklıyor kendi bandcamp sayfasında.  
Öne Çıkanlar : Vita, Woke, Dream. Peki ama Neden ? Fox’un bence kendini daha çok geliştirebileceği storytelling, hikaye anlatma yeteneğinin en sivrildiği üç parça.
Project Alpha by Gentry Fox
Okuduğunuz için Teşekkür ederim, Umarım bu iki bağımsız, önümüzdeki haftaya kadar kulaklığınızı meşgul edip aynı anda sizi Bağımsız Hip-Hop’a acıktırır. Haftaya Mutlaka 3’te görüşmek üzere !
Cenk Durlu - @cenkdurlu
0 notes
cenkdurlu · 5 years
Text
Mutlaka - 3
Tumblr media
||Flow Radyo’da yazdığım Mutlaka serisi||
Selamlar pek sevgili Flow Radyo okuyucuları ve Mutlaka Takipçileri, her Çarşamba olduğu gibi bu hafta da bağımsız Hip-Hop’u keşfediyoruz.
Oddisee – The Good Fight
Tumblr media
Oddisee’nin 2015 çıkışlı “The Good Fight” albümü, Bandcamp’te yerini aldı. Jazz tonları ile yaratılmış Hip-Hop albümü, materyalist ve günümüz dünyasının haz odaklı yaşamına bir bakışta bulunuyor. Prodüksiyon ve Mastering işlemleri Oddisee tarafından yapılan albüm, Fader tarafından “bağımsız ve anlaşılabilir mesajlar içeren yeni nesil Jazz-Hop” olarak değerlendirildi.
The Good Fight by Oddisee
True & Livin’ EP – Blu & Exile 
Tumblr media
Boom Bap Hip-Hop  ve Chill’in kusursuz birleşimi ! Pozitif mesajlar, ruhani bir tekrar yaratılış mesajı içeren True & Livin’ EP, son zamanların en lezzetli Hip-Hop üretimlerinden bir tanesi. Mix & Mastering işlemleri Dirty Science isimli bağımsız Crew tarafından yapılan albümün prodüksiyon işemleri Blue & Exile’a ait.
True & Livin' EP by Blu & Exile
0 notes